10 Dk'lık Süresine Rağmen Love, Death & Robots'ın En İyi Bölümlerinden Biri: Zima Blue

4. sezonunun 15 Mayıs'ta geleceği açıklanan dizinin en güzel bölümlerinden birini hatırlayalım.
10 Dk'lık Süresine Rağmen Love, Death & Robots'ın En İyi Bölümlerinden Biri: Zima Blue

zima mavisi son derece lezzetli bir bölüm, her açıdan. sanatı ve felsefeyi harmanlayarak böylesi kısa sürede büyük mesajlar vermek kolay değil. üzerine evrimsel bilinç kavramını, varoluş psikolojisini ekleyerek yapıyor zima blue. karakterin mavi döneminin olması, mavide kare, üçgen gibi formların kullanılması picasso'nun mavi dönemine ve rönesans'ın matematik ölçütlerine gönderme yaparak ilerliyor. yine paul cezanne ile başlayan sanattaki geometrik etkisi, kübik tipte oluşturulan karakterler üzerine gidiyor.

Picasso'nun mavi dönemi
Kübizm

insanın hep üzerine koyarak geliştirdiği bir makinenin, günden güne onlara şov yapan bir kılığa bürünmesi ise burjuvazi eleştirisi. kendi ellerimizle yarattığımız mekanik dünyaya tapan da yine biziz. üstüne üstlük bilinç kavramından uzak 'maviliğe' odaklanan bir aletin tekrardan özüne dönme isteği, insanların kendisine yüklediği bilinç kavramını reddedip sadece işlevsel görevini tamamlayan bir seramik silici olarak görevine devam etme isteği günümüzde insanın sosyal hayata yabancılaşmasının göstergesidir.

felsefe ve sanat bir arada yoğrulunca ortaya tek kelimeyle takdir edilesi anlam bütünlüğü çıkıyor.

hakikat aslında çok basitti, biz ahmaklar onu büyüttük

huzur ve mutluluk, basitlik ve sadelikten geçer. ne kadar az şeye sahipsen o kadar mutlu olursun. çünkü sahip oldukça onları koruyup kollamak adına yaşayacağın stres ve sıkıntı da artar. zima gibi bir gezegene sahipken özünün dönmek isteyeceği yer basit bir havuz olacaktır.

başarmayın. başardıkça doymayacaksınız. amacınız bir şeyi başarmak değil sadece güzel yapmak olsun. zima gibi kainatın en görkemli ressamı olmanızın bir önemi yok. özünüzün yine yaşamak isteyeceği şey basit bir havuzun temizlenmesinden duyulacak haz duygusu olacaktır.

hakikati aramayın. yok öyle bir şey. zima gibi tüm evreni dolaşıp durduktan sonra eninde sonunda döneceğiniz yer yine kendiniz olacaktır. huzurlu hissettiğin yer senin hakikatindir. bu bilgisayarın başında oturduğun yer de olabilir, baba ocağın da, sevgilinin yanı başı, boş boş tavanı izlediğin yatağın veya arkadaşlarınla geyik yaptığın bir kafe de.

bu bölümün başlangıca duyulan özlemle, öze dönüşle ilgili gerçekten söyleyecek bir sözü var

tam da kendim yazmış olmak isteyeceğim türde bir şey olmuş.

ben bu başlığa, mihaly csikszentmihalyi’nin flow hakkındaki ted konuşması da eklenmeli diye düşünüyorum. fondaki mavi tonlarına rastlantı diyelim. :)


mutluluğun akışta (flow) olduğu fikrini ilk duyduğumda kafamdaki ampul parlamıştı, yani düşünmeyi ve varoluşu unutturan bir akış. sürekli o akışı arama halinde olduğumu fark etmiştim.

mesela geçenlerde fark ettim ki, elimle bir şeyler yapmayı çok sevdiğim halde buna dair neredeyse hiç kanıtım yok. çünkü yaptığım dikiş/nakış/seramiklerin hemen hepsini hediye etmişim. günlerce saatlerimi ayırıp büyük bir zevkle onlara gömüldükten sonra, bana daha fazla flow sunamayacakları anda kolaylıkla ayrılmışım ve bir işe yaramalarını istemişim. tamam, burada büyük sanat eserlerinden bahsetmiyorum ama aslında demek istediğim şey tam da bu. bazen kör bir bıçakla taze fasulye ayıklamaya girişip o bıçağın ideal tutuş açısını filan çözünce de aynı duyguya kapılıyorum, açlığımı unutuyorum. sonra bana yardımcı olmak için keskin bıçağı yıkayıp getiren kişiyi deli gibi duyulmadan reddetmenin yollarını arıyorum.

bence zima blue, sofistike bir sanat eserinden uzaklaşıp taze fasulye tarafına yaklaşmanın hiç de anlamsız olmadığını, hatta kendi algı ve becerilerini basitleştirdikçe flow’un çok daha kolay geldiğini muhteşem bir şekilde anlatıyor. özellikle de becerilerimizde sofistikeleşirken flow’la yetinmeyip daha büyük bir anlam arama ihtiyacına kapıldıysak.

basit bir işten zevk almak ve görevini başarıyla tamamlamanın huzuru. tüm kalbimle mutluluğun sırrının burada olduğunu düşünüyorum. hayatta tek amaç mutluluk mu, değil mi, o başka bir konu.

cilala, parlat’a dönüş...