13 Yıl Sonra Yeni Albüm Çıkaran Tool, Beklentileri Karşılayabildi mi?
bu albümü sevmedim
arkadaşlarıma albümü sevmediğimi anlatırken bana hep "ön yargılısın, objektif değilsin, seninle tartışmak sağlıklı değil" diyip durdular. oysa ki tool'u çok seven ve çok iyi tanıdığını düşünen biri olarak objektif olan bendim. asıl sağlıklı olmayan, 13 senelik bekleyişin duygusal boşalımını yaşayan arkadaşlarımla tartışmaktı. ve iddia ediyorum, "bu albümden sonra yine 13 sene beklememiz gerekecek!" diye konuşan insanlara bakmayın, bence 2 ya da 3 sene sonra, -bilemedin en fazla 5 sene sonra- bir albüm daha yayınlanır veya bu artık son olur. buraya yazıyorum.
yaklaşık 20 yıldır tool dinleyen bir müzik sever olarak, bu albümü sevmedim. neden mi?
öncelikle bu albüm bir önceki albümlerden farklı hiçbir şey barındırmıyor. hiçbir şarkıda akılda kalıcı, belirgin bir melodi bulmak mümkün olmadı. lateralus ve 10.000 days döneminde yazılıp bir kenara atılmış şarkılara, undertow ve aenima havası verilmeye çalışılmış gibi duruyor. zorla uzatılmış, zaman geçirilmeye çalışılmış gibi duruyor. en sık karşılaştığım desenler, rosetta stoned ve schism oldu. her şey bu iki şarkıya çok benziyor.
albüm soundu
tertemiz. aşırı temiz. gürültüsüz. alıştığımız tool albümlerinde olmayan bir temizlikte. bunun sebebi de adam jones'un gitar soundu fazla temiz, justin chancellor çok ön plana çıkmıyor, maynard james keenan eskisi kadar çok bağırmıyor.
aranjman
şarkılar inanılmaz gereksiz uzatılmış ve dinleyiciyi boğmaya başlamış. daha karmaşık ve uzun tool şarkılarında, örneğin "third eye", örneğin "lateralis", örneğin "wings for marie & 10.000 days" (ve nicesi) bu kadar boğmuyor, bu kadar altı boş zeminde durmuyor. cover olarak kabul etmeme lüksünüzün olduğu tool usülü bir no quarter, 11 dakika sürer ve mükemmel bir düzenlemeye sahiptir. third eye dediğin şarkı 13 dakika 47 saniye sürer ver ben o şarkıyı bu albümün tümüne tercih ederim. hal böyleyken bu albümü "en iyi" diye nitelendirmek abesle iştigaldir.
şarkı sözleri
şu ana kadar etkileyici bir şarkı sözüyle karşılaştığımı söyleyemem, ayrıca hayal kırıklığına uğradığım nokta bu oldu. albüm her noktada boşverilmiş, öylesine yapılmış gibi duruyor.
* danny carey:
bildiği her şeyi yapmış, tüm profesyonelliğini dökmüş ancak bu denli uzatılmış şarkıların arkasında ondan başka bir şeye dikkat etmek pek mümkün olmuyor. albümün en çalışkan ismi diyebiliriz kendisi için.
* justin chancellor:
özellikle son iki albümde şarkıların yükünü gürültülü bir şekilde taşıyan justin chancellor gitmiş, "bitse de gitsek" modunda takılan justin chancellor gelmiş gibi. birkaç introda tanıdık ritimleri ve kendine has soundu ile "ben buradayım merak etmeyin" dediği yerler dışında kendine has bir şey duyamıyoruz.
* adam jones:
tahminen hem "lateralus" hem de "10.000 days" döneminde yapılan ama çok tatmin etmeyen, albümlere giremeyen bestelerini sandıktan çıkardı. farklılık olması için birkaç şarkıda solo atar gibi yapıyor ancak bunların bir etkisi olmuyor.
* maynard james keenan:
şarkı söylerken kendini hiç zorlamamış, sesini yükseltmemiş. sözleri yazarken de aşırı soyut kavramlardan bahsederek oldukça kişisel hikayelerini anlatmış. birkaç destekleyici geri vokal ve synthesizer dışında dikkat çeken etken yok.
sürekli kendini ve tarzını tekrar eden bir adam jones var.
kendini hiç zorlamayan bir maynard james keenan var.
varlığını belli etmek istemezmiş gibi davranan bir justin chancellor var.
bir şeyler yapmaya çalışan ancak dikkat çekmeyi başaramayan bir danny carey var.
hepsi çok güzel çalıyor ve söylüyorlar ancak bu albümde işler öyle değil. genel olarak sıkıcı, bittiğinde rahatlatan ağır bir albüm olmuş. daha önceki hiçbir tool şarkısını böylesine ağır eleştirdiğimi hatırlamam, sober ile bile sırf dinleyiciler arasındaki gereksiz popülerliği yüzünden dalga geçmişliğim vardır. (bkz: sober tool'cusu)
her parçada bir veya birden fazla tool şarkısına benzeyen riff'ler ve melodiler buldum. bunları tek tek yazıyorum, buyrun:
1- fear inoculum
bol bol "forty six & 2" esintileri içeren, "rosetta stoned" şablonu üzerine yazılmış, "right in two" parkisyonu ile süslenmiş bir şarkı. maynard james keenan kendini hiç zorlamadan, bağırmadan söylüyor. şarkı sonlarındaki klasik aksak ritimlerle süslenmeye çalışmış ancak bir anda bitiyor. yükselmeden sona eriyor.
2- pneuma
başlangıcı ile "10.000 days" havası yaşatan bir şarkı. biraz "wings for marie", biraz "right in two". sonrasında da biraz "schism". 3 dakikalık girişten sonra "the patient" formatına bürünüyor. sonra yine "schism". maynard james keenan konuşmaya devam ediyor. tekrar "the patient" dönüşünü yapıyoruz. şarkının yarısı geride kaldı ve henüz nerede olduğumuzu bilmiyoruz. ortadaki geçişte dakikalar boyunca tekrarların bitmesini bekliyoruz. son 2 dakikada klasik adam jones ritimleri ve aklımızda kalmayan maynard james keenan nakaratına dönüyoruz ve şarkı temposuna hiçbir şey katmadan sona eriyor.
3- litanie contre la peur
birkaç vokal numarası, reverb ve synth ile geçiş sesleri yapılmış. şarkı olarak kabul etmemiz söz konusu değil.
4- invincible
hiçbir tool şarkısında duymadığım vasat bir intro ile başlıyor. beste yapmaya yeni başlamış bir gitaristin, gitar antrenmanı yaparken kendini zorlayarak çıkardığı bir ritme benziyor. bunu biraz ilginç hale getirmek için danny carey'in elektronik perküsyonlarını ve maynard james keenan'ın girişi ile şarkıya giriş yapıyoruz. aynı sıradanlığa iki nota kombinasyonu ile justin chancellor katılıyor. sonrası yine bildiğiniz gibi.
şarkının yarısında gelen deneysel aksak ritimler ve sololar nakarat öncesinde pek bir etki sağlayamıyor. sonrasında birden bire şarkı bitiyormuş gibi yapıyor ve "rosetta stoned"a giriş yapıyoruz. deneysel bir justin chancellor solosundan sonra sırada ne olacağını merak ediyoruz. yine "rosetta stoned" geçişleriyle şarkının son bölümünü beklemeye başlıyoruz. hafif groove bir ritm ile devam ediyoruz fakat bu ritm "rosetta stoned" etkileri vermeye devam ediyor. şarkı, yine bitiyormuş gibi davranıp bir kez daha başlıyor ancak bu sefer kesin bitiyor. son bir dakikasında "danny carey" soloları geliyor ve nihayet "forty six & 2" finali yaparak sona eriyor.
5- legion inoculant
birkaç efekt, synth bas ve sythn vokal ile geçiş sesleri yapılmış. şarkı olarak kabul etmemiz söz konusu değil.
6- descending
şarkı bariz şekilde "wings for marie" tarzı bir başlangıç yapıyor. şu ana kadar maynard james keenan'ın biraz farklı vokal kullandığı şarkı olmaya aday gibi duruyor. yanlış duymuyorsam maynard james keenan ilk defa destekleyici geri vokali bu şarkıda kullanıyor. şarkının ortasına doğru "wings for marie" ve "rosetta stoned" ile desteklenen "the pot" yükselişine şahit oluyoruz. şarkının ortasına geldiğimizde yine aksak bir geçiş bölümüne giriş yapıyoruz. bu sefer adam jones solo atıyormuş gibi doğaçlama ritimler çalıyor. burası "lateralis"e oldukça benziyor. bu köprüden sonra "the grudge", biraz farklı bir ritimle başlıyor. "seturn descends?" bence öyle. "adam jones" solosu bu şarkıya biraz orjinallik katıyormuş gibi olsa da yine "rosetta stoned" ritimlerine geri dönerek sona eriyor.
7- culling voices
albümün belki de en umut vaat eden girişini yapan şarkısı bu oldu şimdiye kadar. önceki albümlerden bir tool şarkısına benzemiyor ancak, bu albümden bir tool şarkısına benziyor, "invincible" şarkısına! şarkının yarısına geldiğimizde bile intro hala devam ediyor. nihayet intro bittikten sonra biraz bildiğimiz ve tanıdığımız tool şarkılarına dönüşmeye başlamışken tekrar başa dönüyor. sonrasında da bitiyor. bitmesi bile 50 saniye sürüyor bu şarkının.
8- chocolate chip trip
ilk dinlediğimde "triad'ın daha net kaydedilmiş versiyonu" gibi bir şarkı dedim kendi kendime. başka şarkılara benzemesi açısından en masum şarkı diye düşündüm sonrasında. içinde bol bol ses, ses efekti ve "danny carey" solosu var.
9- 7empest
ve geldik albümün en çok övgü alan şarkısına. bu, ilk derinlemesine analiz ettiğim şarkı oldu. aynı zamanda albümün ilk kaydedilen şarkısının bu olduğuna iddiaya girerim.
öncelikle şarkı "vicarious" formatında başlıyor, vokal girdikten sonra "undertow" izleri taşıyor. sonra doğrudan yavaşlatılmış "rosetta stoned", sonra da yine "undertow" formatına dönüyor hızlıca ve 4 dakika kadar böyle devam ediyor.
4:05'te giren riff ile "the pot" -> 4:10 arasında kıyaslama yapmanızı öneririm. soloya geçmeden önceki bölüm lateralis'in köprü geçişiyle aynı, solo kısmı da aynı stinkfist'in köprü bölümünün daha yavaş ve daha uzun versiyonu.
7 ve 8. dakikalar arasında "third eye" ve "vicarious" şarkılarındaki köprülerin karışımı ile devam ediyor. 9:50'de giren "adam jones", "rosetta stoned" ile aynı ritimleri çalıyor. "danny carey" de aynı davul ritimleriyle devam ediyor.
11:00'de giren kısım "lateralis"'teki "spiral out keep going" döngüsünün hemen öncesiyle o kadar aynı ki kulaklarıma inanamıyorum. sonra yine en baştaki "vicarious" geçişine döndük, sora hızlandırılmış "the patient" verse'ü ve arkasında aksak davul ritmi var. 14:00 civarı, "the pot"'taki "now you're weeping shades of cozen indigo" kısmının aynısı.
bir tek şarkının bitişi özgün, bir şeye benzetemedim.
10- mockingbeat
birkaç mandala vuruşu eşliğinde mockingbird içerikli parça. "son şakamızı yaptık" minvalinde bitiyor albüm.
toparlamak gerekirse... genel olarak hiçbir noktasında beni tatmin etmeyen, bunca senelik bekleyişin nafile olduğunu hissettiren, hayal kırıklığı bir albüm oldu. gereğinden fazla yumuşak, heyecansız, etliye sütlüye karışmayayım albümü diye adlandırıyorum kendimce.
aynı zamanda sıkı bi a perfect circle sever olarak, eat the elephant albümünü dinledikten sonra ve özellikle invicible ve descending'in konser kayıtlarını dinledikten sonra içimden bir ses "bu albüm hiç beklediğim gibi üst düzey olmayacak" dedi ve öyle de oldu ne yazık ki. zaten üst düzey bir albüm olsaydı youtube ve spotify hype'ına gerek bile olmazdı.
bir gün bir tool albümü için bunu söyleyeceğim hiç aklıma gelmezdi... üzdü.
maynard james keenan bir röportajında albümle ilgili şunları söylemiş
" albümün yaşlanmakla ve edinilen tecrübelerle gelen bir bilgelik hakkında olduğunu düşünüyorum. umuyorum ki yaşlandıkça, karşınıza çıkmış olan bazı şeylerden bu sağduyuyu elde edersiniz. hatalarınızdan öğrenerek, başarılarınızdan öğrenerek. yani eğer herhangi bir şey albümün genel hatlarını teşkil edecek ise bu; şu an olduğumuz yeri kucaklamak, nereden geldiğimizi ve içinde büyüdüğümüz/yetiştiğimiz bazı şeyleri kabullenmek olurdu."
fear inoculum gerçekten de "olgun" bir tool albümü. lateralus albümüyle müzikal anlamda çok fazla benzerliklere sahip olmasına rağmen, fear inoculum'un anlatısının daha farklı bir noktada durduğunu düşünüyorum. insanın kendi içinde ve topluma karşı verdiği psikolojik savaşları ve bunun getirdiği yorgunluk/bitkinlik halini, bir insan ömrünün gelişimini takip eder gibi şarkılarında hissedebiliyorsunuz. bu değişimi anlamlandırabilmek adına, albümdeki şarkılara tek tek bakmak lazım.
fear inoculum: albümün adını veren açılış parçası. şarkı başından sonuna kadar bir arınma ayini gibi işleniyor. bahsedilen düzenbaz vücuttan nefes yoluyla atılmaya çalışılan bir hastalık. korku hastalığı. "sen bana aitsin. başkalarının ışığını nefesinle içine çekmek istemiyorsun. ışıktan kork, nefes almaktan kork" diyerek düzenbazın seni elinde tutmaya çalıştığını söylüyor. ama anlatıcı "nefes ver, azlet. öykümü yeniden şekillendir, alegorik ağıtımı doku" ve "bu bağışıklığı (korku bağışıklığını) kutsa" sözleriyle bir nevi şeytan çıkarma ayininde dua eder gibi sözlerini söylemeye devam ediyor. "senin masken şimdi kalkıyor. seni kaçarken görüyorum. düzenbaz kovalandı. uzun zamandır beklenen" derken ise artık anlatıcının bu korkudan sıyrıldığını anlıyoruz.
pneuma: şarkının girişini duyduğum anda right in two dinleyeceğimi sandım. esasen pneuma'nın, tool'un bir başka şarkısı olan right in two ile benzer bir spiritüel anlatıya sahip olduğu söylenebilir. dinlemeyi bitirdikten sonra seçilen gitar riff'leri ve sözler arasındaki bağı sevdiğimi fark ettim.
şarkı, fear inoculum'daki nefes yoluyla gerçekleştirilen arınma ritüelinin bir devamı. pneuma grek dilinde "nefes" anlamına geliyormuş. güncel kelime anlamı ise "ruh" demek imiş. anlatıcı da şarkıyı bu ruh/nefes teması üzerine kuruyor. "bu et parçasına bağlı ruhlarız. tek ayağımız yere çakılı etrafta dolanıyoruz. ama uzanıp bu vücudun ötesinde 'pneuma' olmak zorundayız", "çocuk, uyan. çocuk, ışığı açığa çıkar" ve "tek bir nefes ve tek bir kelimeden doğduk. hepimiz birer kıvılcımız, güneş olacak" diyerek, bir nevi gerçekleştirmesi gereken daha yüce(!) şeylerin varlığını hatırlatıyor kendine.
invincible: albümün en sevdiğim şarkısı oldu. diğer parçalara kıyasla müziğini ve sözlerini daha orijinal buldum açıkçası. maynard'ın röportajında bahsettiği olgunluk teması bu şarkıda fazlasıyla hissediliyor.
invincible, azametini korumaya çalışan yorgun bir savaşçıyı anlatıyor. bu açıdan 13 yıl sonra savaş meydanına(!) çıkan tool'un samimi bir öz eleştirisi gibi geldi bana. sözleri de zaten "yaşlı. yeni bir zaferin özlemini duyuyor" diye başlıyor. şarkıyı çok sevdiğim için ona bir ayrıcalık tanıyarak bütün sözlerini çeviriyorum:
"yaşlı ve yılgın
yeni bir zaferin özlemini duyuyor
dövüşe yalpalayarak katıl
silah dışarı, göbek içeri.
azametini korumaya çalışan bir savaşçı.
feryat et.
cesur ve gururluyum,
geldiğim yerden.
ama işte şu an buradayım
göğsümü dövüp davullara vuruyorum
yorgun kemiklerimi tekrar hırpalıyorum
asırlık muharebe, benim
silah dışarı, göbek içeri.
kazanılan savaşların öyküleri anlatıldı,
yaptığımız şeylerin
caligula buna pis pis sırıtırdı
yorgun kemikleri hırpalayarak
sendeliyorum hatırlarken
bir zamanlar yenilmez olduğumu
şimdi zırh inceliyor
ağır kalkan düşüyor
yararlı kalmaya çalışan bir savaşçı
azametini korumaya çalışan bir savaşçı.
yüksek sesle ağla
cesur ve gururluyum,
geldiğim yerden.
ama işte şu an buradayım
bitirdiğim yerde.
yararlı kalmaya çalışan bir savaşçı
azametini korumaya çalışan bir savaşçı.
gözlerim yaşlı
ponce de leon'un hayaletlerini arıyorum
umutla dolu
mitolojik çeşmelerin tadını alabiliyorum
yanlış umutlar, belki
ama gerçeklik hiçbir zaman yoluma çıkmadı
şu andan önce, sızıyı hisset
üzerime gelen zamanı hissediyorum."
burada sözlerle beraber açıklanması gereken iki tarihi karakter var; caligula ve ponce de leon. caligula, ms 37-41 yılları arasında hükümdarlık yapmış eski roma imparatoru. hüküm sürdüğü 4 yıllık süre boyunca despotluğu ve gaddarlığıyla ün salmış. maynard, "zaferlerimizin öyküleri anlatıldı, caligula buna pis pis sırıtırdı" derken, geçmişte yaptığı kötü şeyleri bir nevi itiraf ediyor ve günah çıkarıyor. ponce de leon ise kristof kolomb’un yeni dünyaya ikinci yolculuğunda yanında yer almış ispanyol konkistador. 1513 yılında florida’yı keşfetmesiyle, kuzey amerika kıtasında bugünün amerika birleşik devletleri topraklarına ilk ayak basan avrupalı olduğu düşünülüyor. kendisiyle ilgili florida’da gençlik çeşmesi aradığına dair popüler bir hikaye bulunur. yaygın bilinen efsanenin aksine ponce de leon, çeşmenin suyu sayesinde biyolojik olarak yeniden doğmak için değil; şöhret, nam ve kişisel gelişmeyle manevi açıdan yeniden doğmak için bu arayışını gerçekleştirmiştir. "ponce de leon'un hayaletlerini arıyorum, umutla dolu. mitolojik çeşmelerin tadını alabiliyorum" diyen maynard'ın, tam olarak bu manevi doğuşun peşinde olduğu açık.
descending: isminden de anlaşılacağı üzere tam bir serbest düşüş şarkısı. rüzgar ve dalga sesleri kullanarak ambiyant (ambient) bir açılış yapmışlar. genel hatlarıyla, doğanın huzurunda kendi kendimizin sonunu getireceğimizi anlatan ve bu yüzden bizi uyarmaya/uyandırmaya çalışan bir parça olmuş denilebilir.
parça, "kendi gece yarımızdan serbest düşüş. kendi öykümüzün (fable) son deyişi" sözleriyle açılıyor. maynard sakin sakin bize "düşmenin uçmak olmadığını; süzülmenin de sonsuza kadar süremeyeceğini" anlatıyor. anlatıcı, "uyuşukluğumuza selam çakıp", "sonumuzun bir an önce gelişini" çağırırken şarkı da gitgide yükseliyor. "şiddetli bir uyandırma borusuyla bizi duyarsızlığımızdan kaldır" diyerek zirveye ulaşıyor.
culling voices: fazlasıyla depresif bir parça olmuş. şarkı boyunca "kendi kafasının içinde konuşan" bir maynard var; ve bu tema, kullanılan müzikal altyapı ve sakin vokal tarzıyla çok güçlü bir ifade haline getirilmiş. şarkı bende "kafasının içinde tıkılıp kalan insanların, bencillik ve egolarına yenik düşeceğine ve diğer insanlara karşı saldırgan bir tutum sergileyeceğine" yönelik yapılmış bir eleştiri hissi uyandırdı.
chocolate chip trip: 4 dakika 50 saniyelik, danny carey başrolünde bir enstrümantal şölen. dünyayı istilaya gelen uzaylıların radyo sinyallerini dinliyormuş gibi hissettim. şarkı boyunca tekrar eden bu melodinin gerçekten hipnotik bir etkisi var. şarkının adının neden chocolate chip trip olduğuyla ilgili ise carey; 10 dakikayı aşan iki şarkı arasında bizlere bir "atıştırmalık" vermek istediklerini ifade etmiş.
7empest: geldik albümün kapanış parçasına. şarkının adı "tempest" olarak okunuyor. gerçekten de adına yaraşır şekilde, fırtına gibi yıkıp geçen bir kapanış yapmışlar. şarkının sözleri, ana akım anlatıya yapılan sert bir eleştiri olmuş.
şarkı bize "sakin olmamızı" öğütleyen hayali bir anlatıcının sözleriyle başlıyor. takip eden bölümlerde ise maynard; "sen bizi ninnilerle uyuşturmaya çalışan bir karanlıksın, yıkım başlamadan önce" ve "yalan söylerken yakalandığında şaşırmış rolü yaparsın. ama senin böyle olmadığını biz iyi biliyoruz. senin gerçek yüzünü görüyoruz" diyerek, bizi manipüle etmeye çalışan bu ana akım anlatıcısının yüzüne gerçekleri teker teker haykırıyor. şarkı noktalanırken "çelişkili gayeler yıkımı çağırır. şiddetli bir fırtına kendi yapısına sadık olmalıdır" diyen maynard; bize sakin ve uyuşuk kalmamızı öğütleyen anlatının kocaman bir yanılsama olduğunu, çünkü gelmekte olan fırtınanın her şeyi yerle bir edeceğini ve bunun durdurulamayacağını anlatıyor.
özetle, fear inoculum albümü bir savaşçının içsel yolculuğunu anlatıyor diyebiliriz. albümün bize sunduğu bu yolculuk, mitolojik anlatılarda kullanılan kahraman arketipiyle fazlasıyla benzerlikler barındırıyor. fear inoculum ve pneuma şarkılarıyla içimizdeki korkuyu susturup yola ilk adımımızı atıyoruz. invincible ile savaş meydanına çıkıyoruz; ama descending ile bu muharebeden aldığımız yenilgi yüzünden serbest düşüşe geçiyoruz. culling voices ile tekrar kafamızın içindeyiz, ama bu sefer gerçekleri inkar etmiyoruz. çünkü 7empest ile savaş alanına tekrar adım atarken; artık yalancı sesleri susturup doğrudan fırtınanın üzerine doğru yürüyoruz. albüm boyunca neredeyse bütün şarkılarda tekrar eden "fable", "tale"** gibi kelime seçimleri de, bu kahraman arketipini destekler şekilde değerlendirilebilir.
içsel hesaplaşmaların ve savaşların yapıldığı bir karakter gelişimi anlatısı olarak baktığım zaman bu albümü bütüncül haliyle sevdiğimi söyleyebilirim. ama akılda kalıcı tek bir şarkı bile barındırmaması açısından fear inoculum albümünü tool'un diğer albümlerine kıyasla zayıf buldum (maynard'ın vokalleri de benzer şekilde zayıf). bu anlamda fear inoculum albümünü, pink floyd'un animals albümüne benzettim biraz. animals albümü de bence benzer şekilde kendi içinde bütünsel bir anlatıya sahip olmasına rağmen, pink floyd dinlenmek istendiği zaman açıp dinlenecek (en azından ilk akla gelecek) bir şarkı bulundurmuyor. "bi' pigs açıp dinleyeyim" diyen arkadaşlar varsa da kusura bakmasınlar, ama benim fikrim bu yönde. o yüzden lateralus ve aenima albümleri halen tool'un favori albümlerim olmaya devam ediyor diyerek yazıyı burada sonlandırıyorum.
Albüm hakkında olumlu eleştiriler de yok değil
10,000 days albümünün ardından 13 yıl geçmesine rağmen kaldıkları yerden, çizgiyi hiç bozmayarak masterpiece denilebilecek bir albüm ortaya çıkarmışlar. adam jones'un özgün gitar riffleri, danny carey'in davul ve perküsyon partisyonları, justin chancellor'un kemik bassları ve soloları, ve maynard james keenan'ın depresif ve agresif vokalleri muhteşem bir uyum yakalamış. şarkıların çoğu kallavi uzunlukta olsa da bunu fark etmiş olup aralara minik nefes almalık parçalar yerleştirmişler (litanie contre la peur , legion ınoculant , chocolate chip trip ve albümün sonunda beklenmedik bir sürpriz olarak mockingbeat. benim için albümden öne çıkan parçalar pneuma (lateralus dönemini hatırlatan klasik bir tool parçası), culling voices(yavaş ve sakin başlayıp sonlara doğru sertliğini arttıran bir eser) ve 7empest (bu anlatılmaz iyisi mi dinleyin). 13 sene marine edildikten sonra ortaya böyle ince elenip sık dokunmuş bir masterpiece çıkınca insan "acaba bu iş buraya kadar mıydı?" diye düşünmüyor değil. ancak şu an için yapılması en makul olan umutsuzluğa kapılmayıp bu güzide albümün tadını çıkarmak
fear inoculum klasik bir tool albümüdür. hiç risk alınmamış. başkaları ne düşünür bilmem de benim takdirimi kazanmıştır. tool, dinleyicisine istediği müziği vermiş. pekala kadirşinas bir tutum. bunca yıllık beklentiden sonra opeth'in son üç-dört albümdür yaptığı tarzda slow işler çıkartsaydı ihanete uğramış hissederdik. ne istediysek vermişler. nasıl tool şarkısı yazılırsa öyle yazmışlar işte. sindirince daha bir yerine oturacaktır.