1850 Yılına Kadar Yara Tedavisinde Uygulanan İnanılmaz Yöntemler

Modern tıp, şimdiki halini alana kadar epey zor zamanlardan geçmiş.
1850 Yılına Kadar Yara Tedavisinde Uygulanan İnanılmaz Yöntemler

ortaçağ avrupasında cerrahlar cephede hastaların yaralarına kızgın yağ döker ve kızgın demirle dağlardı. kızgın demir yarayı dağlayarak kanamayı durdururdu ancak dokuyu da cayır cayır yakıp harap ederdi (günümüzde cerrahlar bu işi elektrikli koter cihazıyla dokulara zarar vermeden yapıyorlar). kızgın yağ dökülmesinin amacı ise kurşunun zehirini alması için yapılırdı, zira o dönem cerrahlar kurşunlanan bir yaralının kurşun zehirlenmesinden dolayı öldüğünü sanıyor, kızgın yağınsa bu zehirlenmiş dokuları öldürerek yaralıyı kurtardığına inanıyorlardı. zaten o dönemlerde cerrahlar hekim değil, berberdi ve tüm cerrahlar eğitim kariyerlerine berber olarak başlardı; tıbbi eğitim görmezlerdi.


1536 yılında fransız harp cerrahı (berber asıllı cerrah) ambroise paré, ilk savaş deneyimini yaşadığı turin'de her zaman yapıldığı gibi yaralanan askerleri, yaralarına kızgın yağ dökerek, kızgın demirle dağlayarak tedavi ediyordu. ancak çok fazla yaralı vardı ve genç paré'nin daha önceden cephe deneyimi yoktu. hava kararana dek tedavi edebildiklerini eden paré, hava kararınca kalan yaralılara müdahale edemedi. zira ortalık zifiri karanlık olmuştu ve cephe henüz tam olarak kontrol altına alınamamıştı. müdahale edemediği yaralılar için endişelenen paré, sabaha kadar sıkıntıdan uyuyamadı. sabah ortalık aydınlanınca hemen işe koyuldu. ancak birşeylerin tuhaf olduğunu fark etti. hiç müdahale görmeden sabaha kadar arazide öylesine yatıp kaderine terk edilmiş olan yaralılar, müdahale ettiği yaralılardan çok daha iyi durumdaydı. işte o gün ambroise paré, bu tarz müdahalelerden vazgeçti ve o günden sonra yaralara gülsuyu, yumurta ve tereyağından yapılmış karışımlar sürmeye başladı. tabi bu müdahale de pek doğru sayılmazdı zira kızgın yağ kadar zararlı olmasa da, bu tarz karışımlar bakteriler için ideal besin ortamı sağlıyordu. yine de ambroise paré, o dönem cerrahinin babası sayılmıştır. ayrıca paré, o zamana kadar kasık fıtığının tedavisi olarak yapılan hastayı iğdiş etme (testisi çıkarma) yönteminin de yanlış olduğunu savunarak kasık bağını geliştirmiştir (evet yanlış duymadınız, fıtık hastalarını iğdiş ediyorlarmış).


savaş alanında uygulanan bir başka müdahale ise amputasyon dediğimiz kol-bacak kesmeydi. kolunuzdan mı yaralandınız? hemen cerrah gelip derhal kolunuzu keserdi çünkü o dönem enfeksiyonla başa çıkmanın başka yolu yoktu. tabi o dönem anestezik ilaçlar olmadığı için cerrahi müdahalelerin canlı canlı yapılması ve savaş alanlarında çok fazla yaralı olmasından dolayı cerrahların hızlı davranması gerekiyordu. napolyon'un ünlü cerrahı dominique jean larrey, 4 dakikada bir bacak amputasyonu yapabiliyordu. yani savaşta ayağınızdan mı vuruldunuz? larrey gelip 4 dakikada bacağınızı kesip atıyordu (bacak amputasyonunda rekor 2,5 dakika ile iskoç cerrah robert liston'a ait). ayrıca larrey, uçan topçular olarak nam salmış olan topçuların kullandığı savaş arabalarının çok hızlı hareket ettiğini ve cephede çok iyi manevralar yaptığını görünce ufku ikiye katlandı. larrey, bu arabaların yaralıları taşımak için ideal olduğunu düşündü. larrey, ambulansı icat etmişti. triaj sistemini de geliştiren larrey, yaralıları tıbbi açıdan aciliyetine göre sınıflandırarak ayırıyor ve bu sınıflandırmayı yaparken yaralıların rütbesini, derisinin rengini ve milliyetini dikkate almıyordu.


1850'li yıllarda enfeksiyonun önemi de anlaşılmaya başlamıştır. enfeksiyonun bulaşma yollarına dair ilk bilimsel çalışmayı yapan ignaz philipp semmelweis, cerrahların ameliyatlardan önce ellerini yıkaması gerektiğini söylediğinde deli muamelesi görerek tımarhaneye kapatılmıştır (bu konuda detaylı bilgi için bkz: #56135015). ancak aklın yolu birdi; insanlar biraz geç de olsa hijyen kavramının önemini fark ettiler. ardından anestezik ilaçların icadı ve antibiyotiklerin keşfiyle cerrahi, bir anda altın çağına girdi. ancak bugün bile, bunca bilgi birikimine rağmen ideal yara bakımının nasıl yapılması gerektiğine dair kesin bilgi yoktur. var olan bilgilerse sürekli değişmekte, dahası hastaneden hastaneye, cerrahtan cerraha ekol farklılıkları göstermektedir. yine de 1850'lerden öncesine göre daha iyi durumda olduğumuz şüphe götürmez.