2000 Yılından Beri Faili Bulunamayan Korkunç Olay: Çağla Tuğaltay Cinayeti
Olay nasıl meydana geldi?
henüz 15 yaşındaki çağla tuğaltay, 5 haziran 2000 tarihinde fulya’daki evlerinde boğazı kesilerek öldürüldü. cesedi bulunduğunda iç çamaşırları çıkartılmıştı. adli tıp kurumu raporu sonuçlarına göre katili, çağla’ya tecavüz etmemişti ya da edememişti.
evden çalınmış tek eşya yoktu. kapı girişi zorlanmamıştı. apartmana giren yabancı birini gören yok. cinayet aleti bıçak evin mutfağından alınmış, parmak izi yok. katilin ayak izi var.
dosya kapatıldı. 2009 yılında ise istanbul emniyet müdürü hüseyin çapkın’ın talimatıyla özel bir ekip kuruldu. ancak görevlendirilen ekip de cinayeti aydınlatamadı. 2020 yılı başlarında cinayet müge anlı'da da incelendi ancak yine bir sonuca ulaşılamadı.
çağla'nın dosyasının 5 haziran 2020'de zaman aşımından kapatılması bekleniyordu ancak savcılık, dosyada fail olabilecek kişilerin ifadelerinin alınmasını gerekçe göstererek zaman aşımını durdurdu.
Cinayetin ayrıntılı detayları ve olasılıklar
polis, bu olay yüzünden senelerce çağla'nın apartmanının altını üstüne getirdi. 2 sene boyunca apartmanı ablukaya aldı. neredeyse orada yaşadı. ancak anlamlı bir bulguya ulaşamadı.
katil bir erkek olduğu için o dönemde apartmanda yaşayan erkeklerden parmak izi örneği alındı. cinayetten yıllar sonra 2013 yılında çağla'nın tırnakları arasında katile ait dna donesi tespit edilince o dönem apartmanda yaşayan erkeklerden kan ve dna numunesi alındı. sadece aradan geçen zaman içinde vefat eden erkeklerden dna numunesi alınamadı. ancak apartmanda yaşayan erkekler ile katilin dna'sı arasında hiçbir eşleşme veya uyumluluk tespit edilemedi.
"katil muhakkak tanıdık biri" saplantısı yüzünden polis yıllarca vakit kaybetti ve asıl faili veya failleri gözden kaçırdı.
cinayetin işlendiği eve yakın yerde bir gecekondu varmış. burada hep genç erkekler toplanır içki içerlermiş. genelde buranın önünde kırık içki şişeleri, sigara izmaritleri falan olurmuş. muhtemelen uyuşturucu ve uçucu madde kullananlar da takılıyordu buraya... bu gecekondu, yalnız yaşayan yaşlı bir adama aitmiş. çok sonraları bu adam da orayı müteahhite verip taşınmış. kuvvetle muhtemel şu anda hayatta değildir.
zaten merhum çağla tuğaltay, cinayetten birkaç ay önce çok ürkekleşmiş. telefonlara cevap vermek istemiyor ve annesinin cevap vermesini istiyormuş. ayrıca kapı çalınca kapılara bakmak istemiyormuş. gece olunca çoğu zaman annesi ile uyumak istiyormuş. arabaya binince hemen kapıları kilitliyormuş falan. çağla'nın annesi gülnur hanım, kızı çağla'nın ruh ve davranış durumundaki değişimleri fark etmiş. ancak bu kadar ciddi ve hayati bir tehlike ile karşı karşıya olduğuna ihtimal vermemiş olacak ki, bu durumun üzerinde pek durmamış. bir de çağla, babası duymasın ve başı belaya girmesin diye yaşadığı bazı sorunları açıklamamış ve içine atmış da olabilir tabii.
muhtemelen kızı takip eden, rahatsız eden, telefon ile arayarak bir şekilde taciz eden biri veya birileri vardı. çocuğun rahatsız olduğu bir şeyler olmasa bu kadar ürkek bir ruh haline bürünmez. zira çağla, okuldan eve dönerken ortaklar caddesi üzerindeki uzun bir yolu yürüyerek eve gelirmiş. bu cadde üzerinde o dönemde inşaat, tesisat ve izolasyon çalışması yapılan evlerin olduğunu herkes biliyor. evin olduğu sokak ve apartmana giden merdivenler ise bugün bile tenhadır. kim bilir 21-22 sene önce nasıldı?
mesela başka mühim bir ayrıntı daha öğrendim bu cinayet ile alakalı. çağla'nın katledildiği apartmanın bulunduğu mahallede 1999 yazında bir olay daha yaşanmış. sonradan bu olay yüzünden psikolojisi bozulan ve temelli almanya'ya göç eden bir kadın, burada sistematik bir biçimde tacize uğramış. o sıralar 19 yaşındaymış. yaşadığı evde devamlı olarak iç çamaşırları ve özel eşyaları kaybolmaya başlamış. yolda yürürken takip edildiğini ve izlendiğini hissediyormuş bu genç kız.
cevapsız telefonlar geliyor ve telefondaki kişi sadece nefes alıp veriyormuş. sapıkça sesler çıkarıyormuş. anlaşılması zor bir diksiyon ile sapıkça sorular soruyormuş bu kıza. kız, bu yüzden evde durmak istemiyormuş. bir gün kendisi evde yokmuş. kuzeni ve arkadaşı evdeymiş. pat diye herifin biri kapıyı açıp içeri girmiş. orta boylu, dalgalı saçlı, iri gözlü, kemerli burun yapısına sahip, esmer biri. içeride birden fazla kişi olduğunu görünce süratle oradan kaçmış. taciz ettiği kızı tek yakalasa ona da tecavüz etmeye kalkışacak ve öldürecekti muhtemelen.
benzer bir hadise de yaşar doğu sokak'ta, çağla tuğaltay cinayeti ile aynı zamanlarda yaşanmış. kadının biri elinde poşetler ile alışverişten dönmüş. oturduğu apartmanda kendi dairesinin bulunduğu kata çıkmış. anahtar ile evinin kapısını açmaya çalışırken bir ürperti hissetmiş ve arkasını döndüğü anda ensesinin dibinde bir herif bitivermiş.. kadın hiçbir suretle adım sesi veya nefes alma sesi duymamış. adam bir anda hayalet gibi arkasında belirmiş. evdeki eşi "sen mi geldin hayatım" diye seslenince herif geri çekilmiş. dümenden adres sormuş, bir şeyler gevelemiş falan. tabii kadının ödü koptuğu için bağırıp çağırmış adama. herif de süratle uzaklaşmış oradan. kadın o meczup kılıklı adamın apartmanın içine nasıl girdiğini ve o kata kadar ne cüret ile çıkabildiğine anlam verememiş tabii. evde biri olmasa ve kadın tek olsa belki de bu kadın da şimdi hayatta olmayacaktı. veya gasp edilecekti, cinsel saldırıya maruz kalacaktı falan.
üstelik başka kadınlar da aynı yıllarda aynı uühitte değişik şekillerde taciz edilmiş. özel eşyaları, çamaşırları, ayakkabıları falan kaybolanlar olmuş. telefon sapıklığına maruz kalmış bazıları. taciz edilenlerin hepsi de genç kızlarmış.
polis daha sonradan bölgedeki genç kadınları ve çocukları taciz eden ve kamuoyuna kasklı sapık olarak yansıyan seri tecavüzcü şahin öğüt ismi üzerinde yoğunlaşmış. yıllar sonra şahin öğüt'ten kan ve dna numuneleri alınmış. parmak izi karşılaştırmaları yapılmış. ancak elde edilen veriler, çağla'nın katili ile hiçbir suretle eşleşmemiş. müge anlı da burada büyük bir hataya düşüp insanları erken umutlandırdı.
aslında bu durumda şaşılacak hiçbir şey yok. çünkü şahin öğüt sadece sapıktı. çağla'nın katili ise hem sapık, hem katil. şiddet dolu bir pedofil. arada muazzam farklar var. şahin öğüt hiçbir kızı öldürmemiş. bıçak ile tehdit ettiği kızlara tecavüz etmiş. sonra da bu kızları koli bandı ile sıkıca bağlayıp, yanlarına da kendilerini çözmeleri için bir bıçak bırakarak motosikleti ile olay yerinden süratle kaçmış. olaylar sırasında kaskını hiç çıkarmazmış. yani çağla'nın katili daha farklı biri.
katil tek başına hareket ediyordu muhtemelen. tabii birden fazla kişi de olabilirler. ancak ciddi bir çıkarı olmadan kimsenin böyle bir vahşete ve sapıklığa suç ortağı olmak isteyeceğini sanmam. bu işin cezası çok ağır çünkü. yakalandığınızda hem itibarınız yok olur, hem de hayatınız biter. insan içine çıkamaz hale gelirsiniz. neticede hırsızlık veya soygun değil bu. yani para amacı ile yapılan bir iş değil. bu olay tamamen sapıklık ve cinayet. yüz kızartıcı rezil bir suç.. bu sebeple katilin tek başına hareket eden pedofil ve fetiş bir sapık olduğu kanaatindeyim.
katil eğer kasaplığın ve besiciliğin yaygın olduğu bir şehirden istanbul'a göç etmişse, daha önceden hayvan kestiği için boğazlama olayına aşina biridir. kurbanın boğazını doğru açı ile tutarsa üzerine kan da sıçramaz. insanlar hep "katilin üzeri kan revan içinde kalmıştır, o vaziyette dikkat çekmeden nasıl kaçtı" diye sorup duruyor. burada çoğunluk yanılıyor. benzetmek zorunda kaldığım için kusura bakmayın zira teşbihte hata olmaz. ancak siz hiç kurban kesimi izlemediniz mi? hangi kasabın üstü başı batıyor kurban keserken? işini bilen bir kasabın, boğa bile kesse üstü başı kan revan içinde kalmaz. insandan çok daha güçlü olup vücudunda çok daha fazla miktarda kan bulunan hayvanları keserken üzerine kan sıçratmayan biri, insanı keserken üzerine hiç kan sıçratmaz. hele hele söz konusu kurban bir çocuk ise. bu husus da çağla'nın katilinin kasaplık geçmişi olan biri olma ihtimalini hayli güçlendiriyor. tıpkı necla sağlam adlı genç kadını, hiç tecavüz etmeden direkt olarak boğazlayarak öldüren tolga kudu gibi.
neticede fışkiye değil, damar bu... ilk olarak arter kesildiği zaman kalp atımı ve tansiyon ile doğru orantılı olarak gelen kan tazyikli akar. sonra tansiyon süratle düştüğü için bu tazyik de azalır. ilk saniyelerden sonra sıçrama falan olmaz.
mesela çağla'nın ayakkabıları, öldürüldüğü yerden uzakta, mutfakta bulunmuş. çağla'nın annesi kızının evin içinde ayakkabı ile dolaşmadığını ve kapıdan girer girmez ayakkabıları çıkardığını söylüyor. mutfağa kadar ayakkabı ile gitmez yani bu çocuk.
bu durum şuna delalet ediyor. katil, daha önce 1999 yılında o muhitteki genç kızı taciz eden sapık olabilir. çünkü anlatılanlara göre o sapık da bir fetişti. böyle hem sapık, hem de fetiş olan kişilerin; kadınların iç çamaşırlarına, eşyalarına, ayakkabılarına ve aksesuarlarlarına karşı patolojik bir ilgi ve saplantı geliştirdiklerini biliyoruz. katil, olaydan sonra çağla'nın ayakkabılarını yanında götürmek istemiş ancak dikkat çekeceği ve delil niteliği taşıyacağı için bundan vazgeçmiş olabilir. muhtemelen taşıması daha kolay diye maktuleye ait bir iç çamaşırını yanında götürdü bu sapık. aradan epey zaman geçtiği için ve olayın verdiği şoktan dolayı bu ayrıntı herkesin gözünden kaçmış olmalı.
benim kafamdaki senaryoya göre bu katil, apartmandan biri de değil. akraba da değil. hep tanıdık birileri üzerinde durulduğu için esas fail veya failler gözden kaçtı. tabii bunca zaman için gebermiş de olabilir bu çocuk katili. umarım gebermemiştir de, yakalanarak kalan hayatını bir hamamböceği gibi hücrede çürüyerek geçirir.
tüm bu faktörler göz önüne alındığında katil, tanıdık biri değildi bence. o muhitte bulunan ve cinayetten önce keşif yapmış biriydi. binanın giriş çıkışını biliyordu. en kısa yoldan binaya nasıl girip nasıl çıkacağının da farkındaydı. çağla hangi dairede oturuyor, evde kaç kişiler, ne zaman evde yalnız oluyor falan biliyordu. 1-2 aylık bir keşif ile her şeyi çözmüştür sapık katil.
evi tam olarak görüyordu. belki de dürbün gibi bir nesne ile evi ve apartmanı gözetliyordu. dürbün dediğiniz kaç paralık şey ki? evin kapısının marka ve modelini bir şekilde öğrenmişti. zaten inşaatçı falan ise tek bakışta çözer kapının marka ve modelini. o marka ve model kapıyı açan anahtarı büyük nalburlardan temin etmiştir. o eski kapıların anahtarını temin etmek veya maymuncuk veya universal anahtar gibi bir nesne ile o kapıları açmak çocuk oyuncağı sayılırdı. kapının markasını ve modelini söyle, karaköy'den su parasına satın al anahtarı. o dönemde öyleydi. şimdiki yüksek güvenlik özelliklerine sahip olan kalın çelik kapılar gibi değildi eski kapılar.
ailesinin ve arkadaşlarının anlattığına göre çağla, çok utangaç ve kendi halinde olan ürkek bir çocuk olduğu için kapıyı tanımadığı birine, hele hele yabancı bir erkeğe açacağını hiç sanmıyorum. hele katil, maktuleyi gölge gibi takip etse bile ona yaklaştığı anda çağla, apartman içinde çığlık atardı ve kesinlikle katil panikleyip kaçardı. zorla giremezdi eve. direnç ve tepki ile karşılaşırdı. komşular çığlık ve arbede sesleri duyar kapılara koşardı. ayrıca nereden bilecek çağla'nın evde yalnız olduğunu ve evde kimsenin olmadığını. üçüncü kata kadar kızı takip etme cüretini hiçbir psikopat gösteremez. o yüzden katil, yoldan geçen ve o sırada çağla'yı fark edip, hedef seçen bir sapık değil. kesinlikle planlı hareket eden pedofil bir sapık bu katil.
yani katil cinayetten önce plan yapmış ve pusu kurmuştu. evin içinde çağla'yı bekliyordu. çağla gelmeden önce eve girmiş, perdenin arkasından kızın yolunu gözlüyordu.
çağla'nın annesi, doktor randevusu için evden çıkınca katil kendi anahtarı ile kolayca eve girdi. çağla'nın okuldan eve geleceğini biliyordu. çağla eğer kitapçıya uğramak yerine doğrudan eve gelseydi, katilin planladığı şeytani planı uygulamak için çok daha bol vakti olacaktı. ancak kız, kitapçıya gidip oyalanınca eve daha geç geldi ve katilin daha az vakti kaldı.
kız, eve geldi. anahtar ile kapıyı açtı. çantasını ve anahtarını yere bıraktı. ardından evde bir anormallik hissetti. evde biri olduğunu düşündü. ama yabancı biri olduğu hiç aklına gelmemişti doğal olarak. annesi doktora gitmedi, doktordan erken döndü falan sandı. ya da babasının evde olduğunu veya abisinin üniversiteden eve dönerek bir sürpriz yaptığını falan sandı. bu yüzden alt komşu gökçe'nin duyduğu ve şaşkınlık ifadesi taşıyan şekilde "aaaa" dedi.
katil saklandığı yerde bekledi. çağla'nın dış kapıdan uzaklaşmasını ve evin içine doğru ilerlemesini bekledi. fırsatını bulduğu anda saklandığı yerden çıktı ve çağla'nın arkasından saldırdı ve bıçağı dayayıp, eli ile kuvvetlice kızın ağzını kapattı. o sırada çağla'nın canı yandı ve alt komşu "ayyyy" diye bir ses duydu.
katil, kızı kapıya en uzak odaya sürüklemeye çalışıyor, kız ise dirense bile karşı koyamıyordu. katilin, çağla'yı kapıya en uzak odaya sürüklemesinin sebebi olur da maktule elinden kurtulmayı başarırsa dış kapıdan kaçamasın diyedir. ayrıca maktulenin seslerinin duyulmaması ve olur da kapıdan içeri biri girerse kendisini görmemesi için çağla'yı dış kapıya en uzak odaya sürükledi cani katil..
çünkü sapık katil, tecavüz planlıyordu. önce tecavüz edip sonra öldürecekti kızı... tabii çocuk, bağırmaya çalıştıkça katil, bıçağı daha sıkı dayıyordu. alt kattaki komşu kız gökçe ise ders çalıştığı esnada üst kattan bu tuhaf sesleri duyuyor ve çağla'yı arıyordu. telefona bakan olmuyordu tabii. yukarıya çıkmak istediğinde ise babası buna müsade etmiyor ve "otur dersini çalış. çağla'nın abisi falan gelmiştir, şakalaşıyorlardır" minvalinde bir şeyler söylüyor ve bunun üzerine komşu kız da doğal olarak ders çalışmaya devam ediyordu.
sonra birdenbire sesler kesilmiş. çağla'nın annesi gülnur hanım da kızının cep telefonunun kapalı olmasından ve ev telefonuna cevap vermemesinden ötürü panikleyerek kızını devamlı olarak aramaya başlıyor. çağla, normalde okuldan gelir gelmez cep telefonunu açarmış. o dönemde cep telefonlarını okula götürmek yasak olduğundan yanında götürmezmiş. eve gelince açarmış. cinayet günü çağla'nın cep telefonu devamlı olarak kapalıymış ve hiç açmamış. ev telefonlarına da hiç cevap vermemiş.
devamlı olarak telefonun çalmasından ve çağla'nın çırpınmasından, bağırmaya çalışmasından ötürü panikleyen katil, kafasındaki tecavüz planını uygulayamadı. ayrıca olay esnasında çağla'nın özel gününde olmasından ötürü şeytani planını yarıda kesmek zorunda kaldı. çağla'yı canlı bıraksa yüzünü gördüğü için eşkali belirlenecek ve o muhitte yaşadığı veya çalıştığı için kısa sürede yakalanacaktı. bu yüzden çağla'yı öldürdü. vakti çok az olduğu için olabilecek en hızlı biçimde çağla'yı boğazlayarak öldürdü. böylece kızın bağırmasını da engellemiş oldu. zaten kadınlardan ve kızlardan nefret ettiği, onlara karşı histerik bir düşmanlık beslediği için kin doluydu. daha önceden tıpkı tolga kudu gibi kasaplık falan da yapmış ise bu vahşi infaz biçiminde hiç tereddüt etmemiştir. maktulenin boğazını doğru açıya tuttuğu için üstü başı kan revan içinde de kalmamıştır.
katilin sadece elleri ve kolları biraz kan olmuştu. onu da mutfakta yıkadı. çağla'nın ayakkabılarını yanında götürecekti, vazgeçti. hem dikkat çekerdi, hem de delil niteliği taşırdı. ayakkabıları mutfağa koydu ve geldiği kestirme yoldan gitti. burada önemli bir ihtimali daha göz önüne almak gerekir. herkes merdivenlerden inip gitti sanıyor ancak katil, o apartmana ve o eve kestirme bir yoldan gelip gitmiş de olabilir. çoğu kişinin bilmediği ve aradan uzun zaman geçtiği için hatırlamadığı kestirme bir yol olamaz mı? çatıdan, balkondan, üst kattan, yan binadan falan gelmiş olamaz mı bu katil? o dönem çağla'nın evinin üzerinde dubleks bir daire varmış. o daire, olayın yaşandığı dönemde boşmuş. o taraftan bir yolunu bulup gelen katil, aynı kestirme yoldan süratle kaçmış olamaz mı? belki de bu yüzden kimse görmedi. kim bilir? bu da bir olasılıktır ve mutlaka göz önünde bulundurulmalı ve araştırılmalıdır.
eğer katilin herkesin kullandığı normal yoldan gelip gittiğini varsayarsak, katili gören kimsenin olmaması kuvvetle muhtemel bir durumdur. çünkü insanlar her saniye balkondan, pencereden, kapı deliğinden falan mahalleyi ve apartmanı gözetlemiyor. her saniye sokağı ve merdivenleri kolaçan etmiyor. böyle olaylar milyonda bir olduğu ve herkes kendi dünyasında bir meşgale ile uğraştığı için sapık katil, geldiği gibi süratle buhar olup gitti.
o sırada doktor muayenehanesinde olan ve hasta dosyaları karıştığı için normalden uzun bir süre doktorda kalan anne gülnur hanım ise kızı çağla'nın bu alışılmadık tavrından rahatsız olarak, apartmandaki herkesin yedek anahtarını bıraktığı nilgün hanım'ı arayarak evine çıkıp çağla'nın gelip gelmediğine bakmasını istedi.
komşu nilgün hanım ise yedek anahtar ile gülnur hanım'ın evine girerek çağla'ya seslendi. ses gelmeyince eve girdi. çağla'nın odasına baktı. kimse yoktu. ancak anahtar ve çanta oradaydı. herhalde banyoda diye düşündü ve tekrar seslendi. cevap gelmeyince oturma odasına baktı. biraz daha ilerledi. tam evden çıkarken aynadan çağla'nın ayaklarını gördü.. "çağla... kızım... o ne biçim yatış öyle" diyerek kapıyı araladı ve o korkunç manzara ile karşılaştı. yatak, duvar falan kan revan içindeydi. çağla'nın ise alt tarafı soyulmuş, gömleği yarıya kadar açılmış, ancak eteği komple çıkarılmamıştı. çağla'nın rüzgarda eteğinin açılma ihtimaline karşı giydiği çiçekli şort, pedofil katil tarafından çıkarılıp yere konmuştu. iç çamaşırı dizlerine kadar indirilmişti. hijyenik pedi ise yerdeydi. sapık katil, tecavüz için her hazırlığı yapmış ancak çocuğun direnç gösterip, çırpınmasından ve bağırmaya çalışmasından ötürü sapık emellerini gerçekleştirememişti. peş peşe telefonların çalmasından ve apartmandan seslerin gelmesinden ötürü de paniklemiş ve kaçmadan önce olabilecek en hızlı ve kesin biçimde maktuleyi öldürmüştü. üzerine de pek kan sıçramamıştı. biraz sıçrama olsa bile koyu renk elbise veya iş tulumu giyen biriyse, dışarıdan bakıldığında dikkat çekmesi mümkün değildi. ellerine ve bıçağa bulaşan kanları ise mutfak musluğunda yıkayıp süratle olay mahallinden uzaklaşmıştı.
cinayetten sonra eve ilk olarak komşu nilgün hanım girmişti... tabii komşu nilgün hanım, çağla'yı o vaziyette görünce hayatının şokunu yaşadı ve o panikle mahalleyi inleten çığlıklar attı. takma dişleri düştü ve terlikleri ayağından fırladı... o panikle aşağı doğru koşarken tüm zilleri çaldı ve bağırmaya başladı. katil o sırada evden çıkmamış olsaydı muhtemelen nilgün hanım'ı da öldürecekti, konuşmasın diye. kadında iyi cesaret varmış.
sonrasında çağla'nın annesi ve babasına haber verdiler. tabii ikisi de fenalaştı ve olay mahalline girip kızlarını o vaziyette görmelerine müsade edilmedi. ilk etapta anneye kızın vefat ettiği bile söylenmedi. teskin edici ilaçlar verildi ve çok sonradan alıştıra alıştıra söylendi. tabii baba, fenalaşsa bile emekleyerek merdivenleri çıkıp, bir şekilde olay mahalline girmiş ve kimse kızını öyle görmesin diye maktulenin genital bölgelerinin üzerini örtmüş. yaşıyor mu diye kızın boğazına elini tuttuğunda ise elleri hep kan olmuş... maktulenin boğazında kan ve köpük varmış sadece. derin 10 cm'lik bir yara ile aort damarı komple kesilmiş. maktule karotis arter yaralanmasına bağlı kan kaybından dolayı vefat etmiş. cinayetten sonra sapık katil, kanlı ellerini maktulenin bacaklarına silmiş. sonra da evin mutfağında yıkamış ellerini. cinayet aleti olan bıçak ise kendisine aitmiş. evden bıçak, kesici alet falan kullanılmamış yani.
çağla'nın abisi ise olayı radyodan öğrenmiş. olay sırasında karadeniz teknik üniversitesi'nde okuyormuş. şehir dışındaymış. bu çocuğu da "anneannen rahatsızlandı" diyerek çağırmışlar. otobüsle istanbul'a gelirken cinayet haberi radyoda yayınlanmış ve o dönem 18 yaşında olan ağabey, vaziyete uyanır uyanmaz otobüsün içinde sinir krizi geçirmiş ve zor zaptedilmiş.
mustafa şekeroğlu iki önemli hususun daha altını çiziyor bu olay ile ilgili. birincisi o dönemde bu cinayet ile ilk olarak standart karakol polisleri ilgilenmiş. o zamanlar polisin ve olay yeri inceleme ekiplerinin çalışma biçimi şimdikine göre çok daha amatörceymiş. bir sürü hata yapılmış. mesela çağla'nın babası olay yeri ekiplerinden önce cinayet mahalline girmiş ve kızının üzerini örtmüş, kızı yaşıyor mu diye tekrar tekrar bakmış falan. uzmanlara göre aslında bunların hiçbirine müsade edilmemeliymiş. hiçbir suretle hiçkimse, olay mahalline girmemeli ve cesede dokunmamalıymış. benzer şekilde karakol polisleri değil doğrudan doğruya cinayet büro ekipleri olay mahalline intikal etmeliymiş. cinayet büro ve kriminal inceleme ekipleri gelene kadar olay mahalline güvenlik şeritleri çekilmeli ve kimse içeriye sokulmamalıymış. bunların hiçbiri yapılmamış. bir sürü amatörlük yapılmış o aşamada.
mustafa şekeroğlu'nun aktardığı bir diğer husus ise 2013 yılında çağla tuğaltay'ın tırnakları arasında bulunan ve katile ait olan dna donesi... yeni teknoloji ile çağla'nın tırnak numuneleri tekrar incelenmiş ve çağla'nın tırnaklarında katile ait dna donesi bulunmuş. söz konusu dna donesi bir deri döküntüsüymüş. çağla, can havliyle katil ile boğuşurken tırnaklarını katile geçirdiği esnada tırnak aralarında katile ait dna kalıntısı kalmış.
dna çok çok önemli bir bulgu. mesela karındeşen jack'in kimliği, öldürdüğü kadınlardan birinin kazağında bulunan dna kalıntısı sayesinde tam 120 sene sonra tespit edildi. çağla tuğaltay' ın katili neden tespit edilmesin?
şu anda hapishanede olan mahkumların tamamından kan ve dna örneği alınırsa kuvvetle muhtemel bu çocuk kasabı tespit edilir. hangi suçtan hüküm giymiş olursa olsun, şu anda hapiste olan tüm mahkumlardan kan ve dna numunesi alınıp, faili meçhul cinayetler için gerekli eşleştirme ve tarama çalışması yapılmalı. çünkü bu kadar gaddarca, sapıkça ve vahşice cinayet işleyip bir çocuğu öldüren yaratık, daha sonra da rahat durmaz. mutlaka gene birilerine zarar verir, suç işler, bir şeyler yapar. normal, ahlaklı ve sağlıklı bir insan işi değil çünkü bu olay. hatta sadece hapiste olanlar değil, 2000 - 2021 yılları arasında hüküm giymiş, şartlı salıverilmiş falan ne kadar sabıkalı varsa hepsinin kan ve dna örneklerini alıp ulusal dna veri bankası'na kaydedilmeli. 2000 yılı başlangıç kabul edilerek, o zamandan bu zamana çözülmedik cinayet ve suç olayı bırakılmamalı. hem faili meçhul cinayetler aydınlansın, hem de yeni masum insanlar öldürülmesin diye bu şarttır. acilen bu proje hayata geçirilmelidir.
konuya dönecek olursak... çağla tuğaltay cinayetinden sonra tam bir kaos yaşanmıştır. çeyrek asıra varan ve bir duran, sonra yeniden başlayan tahkikat süreci yaşanmış. apartman sakinlerini ve akrabaları mercek altına alan ve iki sene boyunca apartmanda yaşayan cinayet büro ekipleri çok yorucu ve stresli zamanlar geçirmişler. çoğu zaman kıyafetlerini değiştirmek için eve gitmeye dahi fırsat bulamamışlar. tüm bu çabalara ve aradan geçen zamana rağmen maalesef çeyrek asırdır fail hala bulunamadı.
bu kişi eğer hala yaşıyorsa ve hapiste değilse veya temelli olarak yurt dışına kaçmadıysa ne pasaport başvurusunda bulunmuş, ne nüfus cüzdanı yenilemiş, ne de ehliyet almış. hiçbir yere parmak izi vermemiş. çünkü katilin parmak izleri, kesik ve düşük kaliteli olarak mutfak musluğunun bataryasında tespit edilmiş. kanlı ellerini evin mutfağında yıkarken, musluğun bataryasında parmak izi çıkmış çocuk kasabının.
acaba o dönem istanbul'da çalışıyordu da, cinayetten sonra köyüne mi döndü? ya da yabancı uyruklu bir işçi, çalışan falandı da, bu olaydan sonra temelli olarak ülkesine mi döndü? kim bilir... yani nereden bakarsanız bakın paradokslar ile dolu olan gerçek bir trajedi bu olay. istanbul'un göbeğinde bir kız çocuğu canavarca öldürülüyor ve çeyrek asırdır ortada ne fail var, ne de kesinleşmiş bir hüküm var. bu yüzden başta anne gülnur hanım olmak üzere tüm aile perişan durumda. sağlık durumları bozulmuş her birinin.
ayrıca çocuğa karşı işlenen suçlarda hele hele vahşice işlenmiş bir çocuk cinayeti mevzu bahis olduğunda zaman aşımı diye bir şey olamaz. olmamalı.
öte yandan anne gülnur hanım'ın son arzusu kızının failinin bulunması ve kızının adının bir yere verilerek yaşatılması.
çağla'nın en büyük hayali kreş veya çocuk yuvası açmakmış. okuduğu bölüm bu hedefine yönelikmiş çünkü çocukları çok seviyormuş. böyle bir çocuk yuvasına adı verilse fena mı olur? hem vahşice öldürülen bu çocuğun adı sonsuza kadar yaşar, hem de ailesinin son isteği gerçekleşmiş olur.
bu devletin, bu aileye borcudur bu ve yapılmalıdır. istanbul'un göbeğinde yaşayan bir çocuğu kendi evinde koruyamadınız, çocuğun katil veya katillerini bulamadınız, bari bu insanların acısını böyle bir jest yaparak bir nebze de olsa hafifletin.