30 Yaşından Sonra Anlaşılan, İlişki ve Aşk Meşk Konuları Haricindeki Üzücü Gerçekler

Sosyal medyada 30 yaş üstü konuların vazgeçilmez objesi ilişkiler olsa da, hayatta bunun dışında da bazı şeyler var...
30 Yaşından Sonra Anlaşılan, İlişki ve Aşk Meşk Konuları Haricindeki Üzücü Gerçekler
About a Boy (2002)

herkes ilişkilerden, işten falan bahsetmiş. ben kimsenin girmediği konulara gireceğim çünkü bana söylenmediği için kızgınım:

1. sindirim: 30 yaşından sonra sindirim sistemi düzgün çalışmamaya başlıyor. lan bunu niye hiçbiriniz haber vermediniz? bir şeyleri sindirip kaka yapabilmek harika bir olaymış resmen. lifli besinler, probiyotik, dikkatli yeme düzeniyle rahatım neyse ki ama gençler, böyle bir derdiniz olacak hazırlanın.

2. kaş uzaması: kadınlar belki alışıktır ama ben hala alışamadım. ömrüm boyunca bebek gibi duran incecik kaşlar birden uzamaya ve kalınlaşmaya başladı. artık aradan uzayanları kesmek durumunda kalıyorum.

3. metabolizma: yaşlandıkça metabolizma yavaşlıyormuş. bu şu demek. diyelim ki belli bir yeme içme alışkanlığınız var ve bu size kilo aldırmıyor. 30 yaşında aynı alışkanlığı gram değiştirmesen devam ettirirseniz maalesef kilo yapıyor. o yüzden 30'lara yaklaştıkça ya düzenli ve sürdürülebilir spor alışkanlığını hayatınıza sokmanız lazım ya da ona göre daha az kalori almanız lazım.

4. uyku: 20'lerde bütün gece oyun oynayıp sonra okula gidip 8 sayfa fransızca disertasyon yazıp bana mısın demiyorken artık 6 saatten az uyuyunca hayat bir kabus haline geliyor (+ sindirim sistemi mahvoluyor?!). uyku çok önemli bir şey haline gelmeye başladı.

5. alkol: 20'lerde her akşam birkaç kadeh yuvarlayıp keyifli akşamlar yaşarken şimdi 1 kadeh içmem sonucunda 1 hafta hangover yaşıyorum. galiba vücudum alkol dükkanını kapattı otuzdan sonra.

şimdilik aklıma gelenler bunlar. biraz da bunlardan konuşalım istedim. çünkü akşam yediğiniz yemeği uyurken sindiremediğinizi hissettiğinizde aşk, iş, para, hiçbirinin önemi kalmıyor...

Biraz genişletelim mevzuyu

anneye babaya kızmayacaksın, darılmayacaksın. genlerinden karakterine kadar her şeyinle o iki insanın uzantısısın. anlıyorsun ki, hayallerini, umutlarını, mutluluklarını, hayal kırıklıklarını, pişmanlıklarını; kısacası her şeyiyle hayatlarını sende yaşatmaya devam ediyorlar.

sağlığın yerine hiçbir şey koyamıyorsun. beden eskidikçe alınan alkolün, içilen sigaranın, çekilen stresin, yenen boktan gıdaların vs. etkisi daha iyi anlaşılıyor. kendine bakacaksın. işmiş, eşmiş, paraymış, sosyal çevreymiş; bunların hepsi sağlığın bozulduğunda hikâyedir. herkesle kahve içersin ama hasta olduğunda sana bakan yine ailen olur, sevenin olur. ne uğruna it gibi çalıştığın patronun ne de yalan muhabbetleriyle hayatına giren insanlar gelip sana çorba yapacak.

türkiye'de doğup büyümenin yeterince yorucu ve yıpratıcı olduğu gerçeği. medeni ülkelerdeki emsaller elinde pasaportuyla oradan oraya gezerken, insanlar hayatı daha yaşanılır kılmak için çalışırken, dünyanın ve evrenin bilinmeyenlerini öğrenmeyi amaçlarken, bizlere biçilen rol konut kredisi çekip inşaat sektörüne can vermekten öte değil. sorun para değil, mantalite. baksan herkesin elinde iphone. sorsan ne kitap okur ne de gezip görmeyi seçer. güvensiz, stresli, gergin, mutsuz, çalkantılı bir ülkede yaşıyoruz. ınsanı da buna ayak uyduruyor. seni de buna mecbur bırakıyor.

laf olsun diye karaladım. herkesin hayatı, vardığı sonuçlar, elde ettiği tecrübe kendine kalır neticede. lakin, otuzlu yaşlar herkese öyle veya böyle bir değişimin/ dönüşümün kapısını aralıyor.

Yine de "ikili ilişkiye dair bir şeyler isterim" derseniz, son söz

geçtiğimiz aylarda oğlumla bluey'i izliyorduk ve bir bölümde ailesi ile kamp yapmaya gidiyorlar. bluey orada jean luc isminde (aynı dili dahi konuşamadıkları) bir arkadaş ediniyor. bir gün uyandığında arkadaşının ve ailesinin kamptan ayrıldıklarını fark ediyor ve çok üzülüyor. akşamında annesiyle aralarında bir diyalog geçiyor ve annesi bluey'e “bazı insanlar hayatımıza girerler ve sonra giderler. önemli olan o insanlarla yaşadığımız güzel anları hatırlamak ve onlarla paylaştıklarımızın değerli olduğunu kabul etmektir” diyor.

benim 30 yaşından sonra öğrendiğim şeylerden biri bu oldu ve bir çizgi filmde öğrendim. bazen hayatımıza insanlar girer, arkadaş ya da eş/partner/sevgili ya da yalnızca okul/iş arkadaşı. sonra giderler. tanıştığımız, hayatımıza dahil olan, güzel ya da kötü anılar paylaştığımız insanların bir gün gitmeleri, hayatlarımızın farklı yönlerde ilerlemesi, ayrılmak ve devam etmek aslında çok normal bir şey. sorgulamadan, anlayışla kabul etmek ve bunun bilinciyle yaşamak hayatın en basit gerçeklerinden biri.

fazlasıyla geç öğrendim ama öğrendim. insanlar giderler. arkalarında iyi/kötü anılar bırakırlar. hayatın “olağan” akışı bu.