78 Yaşında Hayatını Kaybeden David Lynch Nasıl Bir Yönetmendi?

Mulholland Drive, Twin Peaks ve Lost Highway gibi dizi ve filmleriyle tanıdığımız David Lynch 16 Ocak'ta hayatını kaybetti. Bu vesileyle kendisinin sanatını özetleyen bir yazıyı paylaşmak istedik.
78 Yaşında Hayatını Kaybeden David Lynch Nasıl Bir Yönetmendi?

david lynch'i anlamak için öncelikle onun bir yönetmenden çok daha fazlası olduğunu idrak etmek gerekir. düşünsel yapısına ve bakış açısına geniş bir yelpazeden yaklaşmak en doğru yöntem olacaktır ki yazımda bir nebze de olsa lynch'e ışık tutmaya çalışacağım.

lynch evrenini dört ayaklı bir sehpaya benzetebiliriz. sehpanın ayakları lynch sinemasının temellerini oluşturan ana damarlarıdır. sehpanın üst yüzü ise beslendiği damarlardan elde ettiği ürünleri bizlere sunduğu sahnesi. ressamlık yeteğinin vermiş olduğu geniş hayalgücünün etkisi ile 1)gerçeküstücülük (sürrealist) ve 2)dışavurumcu (ekspresyonist) resimsel özelliğini, 3)insan psikolojisinin en derinine ulaştığı noktada 4)felsefik bir yaklaşımla yoğurmuştur.

sürrealizm ve dışavurumcu akımlarla sinema evrenine "lynchian" yani lynch tarzı sürrealist film terimini kazandırmıştır. bunu daha iyi anlamak için sürrealizm geçmişine bir göz atalım. sürrealizm 1920'lerde fransa'da ortaya çıkan, mükemmel gerçekliği yakalamak için rüyalar ile gerçekler arasındaki sınırları düzeltmeye çalışan sanatsal bir harekettir. sürrealizmin babası sayılan andre breton gibi sürrealistler, filmlerin izleyiciyi kendi gerçekliğinden soyutlama becerisi karşısında hayranlıklarını gizleyemediler ve kafalarında bir fikir ortaya çıktı.

kameranın teknik yetenekleri, sürrealist ifadenin temel aracı olabilirdi. bir nevi sürrealizm artık somutlaşacaktı ki öyle de oldu. artık sürrealistler filmler aracılığıyla yeni gerçekliklerini beyazperdede sergilemekte ve hayallerini yansıtmada çok daha özgür durumda olmaktaydı. avrupa'da bu gelişmelerin dışında dışavurumcu sinemanın temelini cézanne, picasso, braque, matisse, van gogh, munch gibi ressamların başını çektiği, biçimsel kuralları ikinci plana iterek sanatçının benliğini, algısını, öznel dünya görüşünü eserine serbestçe yansıttığı, izlenimciliğe tepki olarak ortaya çıkan modernist bir sanat akımı olan dışavurumculuk oluşturdu.


sürrealizm ve dışavurumcu sinema akımı avrupa'nın ardından amerikan sinemasına da yayılmıştı fakat david lynch olaya el atana kadar amerika'da ciddi bir kabul görmemişti. amerikan sinemasında ilk popüler sürrealist olarak kabul edilen lynch, sürrealizmi ile amerikan izleyicilerin dikkatini çekmeyi başardı. filmleri genellikle geleneksel gerçeküstücülüğü hem alt üst eder, hem de çelişir ve sonuç olarak bu tarzı yansıtan bir terim ortaya konulmalıydı. tam da bu noktada amerikalı yazar david foster wallace, lynch'in çalışmaları için, "sıradan olanın son derece ürkütücü ve özel bir ironi ile tamamlandığı sürrealist film türü" olarak tanımladığı "lynchian" terimini ortaya koydu. bu terim esasında bir tür değiştirilmiş gerçeküstücülük ile lynch'in kendine özgü sinamatik tarzı arasındaki ara form bir yapıdadır.

lynch film endüstrisinin artık ezberi haline gelen ticari ve basit anlatım yöntemini bozarak, anlaşılması zor, metaforik imgelerle dolu, düş ve gerçek arasında, klasik sinema
kurgusunun dışında farklı bir dil oluşturmaya çalışmıştır. çürüme ve bozulmanın ilişkilerde ve insan bedeninde cisimleştirildiği filmlerinde, tekinsiz ve karanlık bir dünya betimlemesi yer alır. bu betimlemelerini insan ruhunu hem rahatsız edecek hem de filmin içinde tutacak seslerle soslar. oldukça nesnel bir görünüm ortaya koyan bu özgün sinema dilinin biçim ve içerik açısından temelini, david lynch’in avangart sanat yaklaşımında ve özellikle de resim anlayışında aramak doğru olacaktır. klasik anlatımcı sinemanın dışında sinemaya bir sanat sineması gözüyle bakan yönetmenler için, sinema anlatma değil göstermek ve hissettirmektedir. dolayısıyla david lynch açısından sinema hikâye anlatımı değil, resimdir. lynch, resimlerin kendisine verdiği ilhamı kullanarak belki de daha önce hiç yapılmayanı denemiştir. sinemanın gücünü; seyircinin içgüdülerini harekete geçirmesinde gören lynch, insanların filmden tuhaf ve unutmayacakları hislerle ayrılmalarını amaçlamaktadır.


dahası, lynch'in üslup etkileri ve seçimleri sürrealist görüşünü güçlendirir. resme olan tutkusu, özellikle francis bacon ve edward hopper'a olan hayranlığı, sürrealist yönetmen luis bunuel'den ciddi etkilenmesi görsel imgelemine ve tarzına yön vermiştir. bu noktaya kadar lynch'in etkilendiği akımlardan, ressamlardan ve yönetmenlerden bahsettik ki yaptıkları sadece bunlarla da sınırlı değil. lynch filmlerinde, freud'un psikoseksüel ve psikanalitik çözümlemelerini, jung'ın personasını ve benlik rolü yapan maskelerini, adler'in bireysel psikolojisinin izlerini her daim görebilirsiniz. schopenhauer'in nihilist ve pesimist yanını, kant'ı ve daha nice devrim niteliğinde dünya felsefesine damga vurmuş filozofların ayak izleri mevcuttur filmlerinde.

yazının başında da söylediğim gibi, lynch bir yönetmenden çok daha fazlasıdır. lynch, 20. ve 21.yy'da sürrealizm, dışavurumculuk, insan psikolojisi ve felsefe gibi birçok disiplini tek bir noktada birleştirmiş anlaşılması zor gibi gözüken fakat onun evrenine girince ne demek istediğini gerçekten anlayabileceğiniz bir dahidir.

bonus olarak sevdiğim iki cümlesini paylaşmak isterim

* "yetişkin olunca, kuralları anladığımızı sanırız ama aslında yaşadığımız hayal gücümüzün daralmasıdır."

* "modern dünyadaki en kötü şey, televizyonda izlenen ölümlerin acısız ve kansız olduğunun düşünülmesidir. bunun çocuklara verdiği mesaj; birini öldürmenin o kadar da kötü olmadığı ve can yakmadığıdır. bu büyük bir hastalık."

Alternatif bir yorumla kapatalım

david lynch: senaryoda mantık, hikayede devamlılık, rasyonellik bekleyen izleyiciyi hayal kırıklığına uğratacak yönetmen.

bana göre david lynch yaptığı filmlerdeki psikolojik altyapının tutarlılığından ziyade sezgileriyle hareket eden bir yönetmen. bir psikoloğa gitmeyi düşündüğünü, ama psikoloğa "bu yaratıcılığımı engeller mi?" diye sorduğunda "evet, olabilir" cevabını almasıyla vazgeçtiğini söyler. yani kendi bireysel hezeyanlarının, sapkınlığının dışavurumudur, kendisi için bir nevi katharsis, arınmadır kendi sineması.

"lost highway" filmiyle ilgili bir kitap gördüm, slovak bir amca filmi lacancı analizle çözümlediği iddiasında.kitapçıda bir yarım saat baktıktan sonra üç aşağı beş yukarı hiçbir şey anlamadan yerine koydum kitabı. zaten kendi adıma david lynch anlamak için izlenecek bir yönetmen değil. kendinden bir şey bulabilen, kendisine hitap edecek bir yön bulabilen kişi izlemelidir david lynch filmlerini... yoksa olay alttan alta psikoloji öğrenmek ise bir psikoloji kitabı, beyin cimnastiği ise zıpır bilmeceler kitabı çok daha fazla tatmin edecektir meraklısını.

tabii herkesin bakış açısı farklı olacaktır ama, blue velvet'in başında adamın kalp krizi ve köpeğin hortumdan su içmeye çalışması; dune'da baron harkonnen'in kan banyosu; lost highway'de bill pullman ve patricia arquette sevişirken, arquette'in elini pullman'ın omzuna koymasıyla pullman'ın suratındaki değişim veya parti sahnesinde dick laurent'in iblis muadili arkadaşının gelişiyle bütün müziğin kısılması gibi lynchvari anlardan etkilenmeyen, sıkılan, tiksinen kişinin psikoloji profesörü olması bile lynchsever olmasını sağlamaz...