80 Yıldır Baykal Gölü Kenarında Yalnız Yaşayan Kadın: Lyubov Morekhodova
ne iyi etmişim de öğrenmişim şu rusça'yı... o kadar çok şey anlatıyor ki ljubov morechodova. farklı zamanlarda birçok insanla röportaj yapmış. bütün açıklığıyla dökmüş içini. rusça olağanüstü zengin ve bir insanın kendini en geniş biçimde ifade edebilmesine olanak tanıyan harikulade bir lisan. her şeyden önce lyuba nine, rusya'da çoktan ilgi odağı haline gelmiş bir insan. farklı videolardan izlediklerimi özetleyecek olursam;
lyubov morehodova nikolayevna... irkuts eyaletine bağlı alhonskiy bölgesinde yaşıyor. 16 mayıs 1941 doğumlu. bütün hayatı boyunca irkutsk'ta yaşamış, çocukları ve torunları hala oradaymış, emeklilik sonrasında baykal kenarına gelmiş. ilk zamanlar elektrik bile yokmuş.
babası çarlık döneminde bolşevik devrimi öncesinde yaşamış çok sert ve aynı zamanda çok dindar bir adammış. her yemekten önce- sonra dua edermiş evin bir köşesinde. eve su dahi getirdiği vaki değilmiş. annesiyse eğitimsiz ama çok sakin, sessiz; eviyle, çocuklarıyla meşgul olan, çok iyi kalpli bir insanmış. babası sudan sebeplerden aşırı derecede şiddet uygularmış annesine ve erkek kardeşine. beni hiç dövmedi ama annemi ve kardeşimi öldüresiye döverdi, hep saklanırdık ondan. küçüktüm, derdim ki içimden, ne diye dua ediyor tanrıya... dua ediyor, sonra gidiyor ailesini dövüyor. işte bu zulmü yapan insanın inandığı tanrıyla yüzleştim, kendi içimde o tanrıyla hesaplaştım ve içimden attım o tanrıyı, çünkü bunları yapan adamın tanrısına inanamam. ben; insanlara, onların söylediklerine inanırım, kendime, çocuklarıma inanırım ama tanrıya inanmam diyor.
bütün bunlara rağmen anne babamın uğraşıp didindiği, çalıştığı yeri nasıl bırakıp gideyim, ata yurdu burası diyor. oradaki yaşamın zorluğunu anlatıyor. ben ölürsem küçük oğlum kirill benim yaptıklarımı devam ettirir, hayvanlarıma bakar, o geldiği zaman her şeyi ona bırakıp bir yerlere gidebiliyorum, neyin nasıl yapılması gerektiğini bilir, yapar diyor. baykal gölünde kardeşi kayıktan düşüp boğulmuş. çok cesur, hiçbir şeyden korkmayan bir adammış. kötü bir havada dalgalı zamanında motorlu kayığında giderken hayatını bu şekilde kaybetmiş. izini gören olmamış. defnedemedik bile, kayboldu gitti gölün içinde, sembolik olarak bir mezar yaptırdık, arada gelip burada onu ziyaret ediyoruz, hatırlıyoruz, üzülüyoruz diyor. kızı çin'de okumuş; onun eğitimi için çalışmış, didinmiş, eşten dosttan borç almış, hala borç ödüyormuş.
babasının yaptığı patenlerle gidiyormuş buzun üstünde. eskiden et satardım, şimdi satıyorum desen alan çıkmaz diyor. burada yaşamaktan hiç korkmuyorum, biri gelse etse açarım kapıyı diyor. ineklerinden biri gezerken kayboluyor, arabaya binip onu arıyor, ölmüş bir inek görüyor, bu benimki değil diyor, sonra eski arkadaşına uğrayıp ineğimi gördün mü diyor, o da iki gün önce gördüm, sağlığı yerindeydi, bir şeyi yok, merak etme, görürsem sana haber veririm diyor, oturup birlikte şarkı söylüyorlar... sonra ineğini bulup kızıyor ona, haydi çabuk eve dön diyor. eve getiriyor. bir sabah kalkıyor, ineği doğurmuş, buzağıyı seviyor... isimler koymuş ineklerine. tahtayla kapattığı kuyudan su çıkarıyor kovalarla.
buraya biri gelse, benimle burada otursa ne kadar güzel yerler diye hayran kalır diyor. varsın çok soğuk olsun ama sessiz sakin olsun ortalık, yeter ki rüzgar olmasın, o çok kötü, ineklerin önüne koyduğun samanı da onu da bunu da alıp götürüyor diyor.
eşi emekli olduktan sonra rahatsızlanmış, ona bakmış, uzun süre birçok işte çalışmış.
köpeği insanların eşyalarını, yiyeceklerini çalıp getirirmiş, şekerlemelerden dürbüne kadar birçok şeyi çalmış, getirmiş uzun zaman... sonunda vurmuşlar köpeği. çok iyi bir köpekti diyor. ineklerin tezeğini kürekle almam lazım normalde ama kürekle alıp onu kovaya koymak zor artık, o yüzden ellerimle topluyorum. kulaklarım artık iyi duymuyor, üzerine bir de kulaklarımı üşütürsem hepten sağır olurum diyor. normalde ağrıyan belim patenle kayarken ağrımıyor diyor. genç yaşlardan beri taşikardi rahatsızlığım var diyor.
yazın gelen insanları hep uyarıyorum, arkanızda çöp bırakmayın, toplayın, burada bırakınca hepsi baykal gölüne gidiyor diyorum, tamam tamam diyorlar, yine bildiklerini okuyorlar, bu beni çok üzüyor, insanların bu çirkinlikleri beni çok sinirlendiriyor diyor.
rusya'nın farklı yerlerinden insanlar gelmiş, almanlar gelmiş, fransızlar gelmiş, bir sürü insan gelmiş.
bu arada arkadaşlar, videolardan birinde canımı yakan şeylerden biri, gazetecinin kadıncağızla emir verir tonda konuşup yok buza yat, yok kafanı çevir, yok sağa bak, sola bak diye poz verdirmesi oldu. ruslar da yorumlarda tepki göstermiş. kadın o kadar iyi kalpli bir insan ki, kendine söylendiği üzere yatıyor buza ama sırtı, beli nasıl ağrıyor, kadın yine de neşesinden, nezaketinden bir şey kaybetmiyor.
büyük çocuklarından ikisi vefat etmiş, bunun üzerine psikolojik tedavi görmüş, hastanede yatmış, sonra çıkmış. birisi ona ölenle ölünmez demiş, olan oldu demiş. devamlı bu acıyla kendimi harap etmemek ve bu acılardan dolayı konuşma yeteneğimi kaybetmemek için şarkılar, şiirler, masallar öğrendim, okudum, söyledim, kendi kendime konuştum, ineklerle, köpeklerle konuştum, farklı şeylerle ilgilenip hayata tutunmaya çalıştım diyor. hüzün çöküyor mu arada diye soruyorlar, hayır diyor, üzüldüğüm zaman ağlıyorum veya şarkılar söylüyorum diyor, alıştım yalnız yaşamaya, sıkıntı yok diyor. neşesini hiç kaybetmiyor. şarkı söyle diyorlar, başlıyor şarkılar söylemeye..
yaşama sevincini hiç kaybetmemiş..hayatımda en çok özendiğim şey iyimserliğini, neşesini hiç kaybetmeyen insanlardır..
izlediğim videolar:
https://www.youtube.com/watch?v=d6fenzwsjr0
https://www.youtube.com/watch?v=meojy7o7v98&t=348s