80'lerin İlk Yarısında Doğan Kuşak Neden Önceki ve Sonrakiler Kadar Rahat İlişkiler Yaşayamadı?

Bir Sözlük yazarı, Ekşi Sözlük'teki '82-88 doğumluların evlenememesi' başlığına, bir jenerasyonun duygularına tercüman olacak nitelikte bir yazı yazmış.
80'lerin İlk Yarısında Doğan Kuşak Neden Önceki ve Sonrakiler Kadar Rahat İlişkiler Yaşayamadı?
iStock

82-88 doğumluların evlenmemesi...

bizimki zor kazanılmış bir özgürlük. 95'ten sonra doğanların çok sıradan gördüğü bir sürü özgürlüğü kazanmak için mücadele ettik biz. evlenmek, bilhassa kadınlar için, bu özgürlüklerin çoğunun kaybedilmesi demekti. buna rağmen kadınlardan çok erkekler korktu bizim dönemde evlilikten. oysa evlendikten sonra kadının iş yükü iki katına çıkarken erkeğin iş yükü bekarlık haline göre azalıyordu.

bizden önceki nesil politik bir mücadelenin içindeydi. yine de erken evlenilen yıllarda, hatta birini çok iyi tanımadan evlenmeyi kabul etmenin normal olduğu yıllarda yaşadılar (kadının ve erkeğin rolü daha net çizilmişti o dönem, ondan galiba). hatta berbat evliliklerini sonlandıramadıkları, doğum kontrolü de beceremedikleri için biz evlilik kurumunun en kötü örneklerine tanık olduk.


belki fark etmişsinizdir, insanoğlu nesiller içinde daha bi duyarlılaştı, daha bi hassaslaştı. 65'te babasından dayak yiyip yüzü gözü dağılan çocuk çıkıp arkadaşlarıyla top oynarmış. böyle şeyler bizde travma yarattı. bizden sonraki nesilde anneden azar işitmek bile travma sebebiydi. türkiye tarihinin öyle bi yerine denk geldik ki, gördüğümüz berbat evlilik örneklerinden fazla fazla ders çıkartıp, bi sürü travmayı yüklenerek büyüdük. risk almaktan çekindik, iyice emin olmadan asla adım atmadık. 2000'lerin başında evlenmek tek atımlık kurşunu kullanmak demekti. uzun süredir tandığınız, her şeyiyle emin olduğunuz biriyle, adeta ayıplarla ve aile baskısıyla bir savaşa girermiş gibi evlenmeniz gerekiyordu.

2015'ten bu yana çok genç yaşlarda, daha öğrenciyken evlenen bi sürü tanıdığım oldu. geri dönülmez bir hata, çöpe atılmış bir kariyer, kaybolmuş bir hayat olarak görülmedi bu evlilikler. birincisi, bizim çocukluğumuzdaki gibi her evlenen 9 ay sonra mecburen kucağına çocuğunu almak zorunda hissetmiyor.


ikincisi, kadınlar evlendiğinde eğitimlerine ve kariyerlerine rahat rahat devam ediyor (bunda sadece evli kadının kocasına karşı sorumlulukları diye omuzlara yüklenen dağın kaybolması değil, kızın hem kendi ailesinin, hem kaynanasının baskılarına daha rahat karşı koyması var).

üçüncüsü boşanmak artık rahatlıkla kabul edilebilen bir opsiyon (bunda sadece kadın haklarının değil, insan ömrünün uzamasının da etkisi var diye düşünüyorum). dördüncüsü de, bu nesil daha bir ailenin ilgisiyle büyüdüğü için risk almaktan, hata yapmaktan bizim kadar korkmadı. ailenin evlenme ve boşanma sürecindeki desteğinden bahsetmiyorum. bizim zamanımızda aileyi hayal kırıklığına uğratmak dehşetle korkulacak bir olaydı. yani ne başımızın dikine gidebildik bir nesil öncesindeki gibi, ne sorumluluklarımızı ve ayıp duygusunu atabildik bir nesil sonrasındaki gibi.

bizden önceki nesil tercih hakkı konusunda o kadar seçici değildi, bizden sonraki nesil için evlilik romantik ve rahat bir birliktelikti, biz travmalarımızla, korkularımızla, yaratmak için mücadele verdiğimiz rollerimizde temkinli temkinli bir köşede bekledik.