90'ların Hemen Başında Patlayan 900'lü Hatlar Efsanesinin Futbol Ayağı: Alo Turnuva

Ekşi Sözlük'ün futbolla kalkıp futbolla yatan yazarlarından ''ich'', 90'lara dair tatlı bir nostalji paylaşıyor bizlerle.
90'ların Hemen Başında Patlayan 900'lü Hatlar Efsanesinin Futbol Ayağı: Alo Turnuva
iStock.com


aslında bu 900'lü hatların birçok futbol ayağı vardı. mesela 0 900 ve sonu 1905 ile biten bir numarayı aradığında feldkamp hafta sonu galatasaray'ın oynacağı altay maçının taktiğini veriyordu. hesapta tabi. alman bu verir mi taktiğini? falko oynacak mı, öğrenmek için üçe bas diyordu. basıyordun, sence falko sürpriz golcü olarak oynacak mı, öğrenmek için ikiye bas diyordu. kıllanıyordun tabi. bu kalli altay maçında ne bok yiyeceğini bilmiyor, taktik istiyor diye. ama geçmişine de saygı duyup ikiye basıyordun. falko forma giyecek cevabını alıyordun. amına koyim zaten adamın oynamaması için hiç bir sebep yok, 120 bin lirayı bildiğimi bana öğretmek için mi aldın?

her gün sürpriz bir futbolcudan sürpriz yorumlar diyordu. sürpriz diyordu ama 100 kere arasan 99 kere uğur tütüneker çıkıyor, birinde de tugay çıkıyor ama hattan düşüyordu. kendisini bu işe adayanlar hakan şükür'le konuştuklarını, hakan'ın gerçekten telefonda kendilerine bu hafta çok çalıştığını söylediğini falan iddia ediyordu.

işte böylesi bir futbol ortamında çıkmıştı alo turnuva. memleketi iyice menajerlik oyunlarına ısındıracaktı.

tuttuğun takıma göre numaranın sonunu 1903 1905 ya da 1905 olarak tuşluyordun ve alo turnuva hattına bağlanıyordun. bağlanır bağlanmaz telefonda öyle bir gaz yiyiyordun ki, sanırsın fatih terim uefa öncesi soyunma odasında değil de senin evinde. taraftarlar çılgınlar gibi, herkes senden galibiyet bekliyor diyor. ulan kulağında ahize, koltukta kıçını karıştırıyor olsan bile o spikerden sonra ister istemez ayağa kalkıyor, hareketlerine çeki düzen veriyordun.
iyice gaza geldikten sonra gerçekle tanışıyordun. bülent topu falko'ya verdi, falko topla beraber orta sahayı geçti, pasını sağ tarafta bulunan okan'a mı versin diyorsan ikiyi, kendisi ilerlesin diyorsan üçe bas diyor. eh falko'ya güveniyorsun ama üçe basıp defansı boşaltmaya gerek yok, yenemiyorsak yenilmeyelim diyoruz ve ikiye basıyoruz. 

çok güzel diyor spiker. okan topla buluştu. orta yapsın diyorsan bire, karşısına gelen rakibine çalım atsın diyorsan ikiye bas diyor. e içeride hakan şükür var, fenerbahçe kalesinde de engin'in yan topları zayıf bismillah deyip basıyoruz bire. o da ne engin topun sahibi diyor. ulan keşke çalım atsaydım derken topu yine biz kazanıyoruz. ibne operatör çok zeki, telefon başında feneri orta sahadan çıkartmıyorum zannediyorum. uğur rakibini geçti, kaleye vursun diyorsan bire, pas versin diyorsan ikiye bas diyor. ulan o mesafeden pas olmaz, vira bismillah deyip yine bire basıyorum. kaleci engin iki hamlede topu güçlükle kontrol etti diyor. fenerbahçe sağ kanattan geliyormuş, bire basıp kayarak topu alıyorum, ikiye basıp orta sahada topa basıyorum üçe basıp oyunun yönünü değiştiriyorum hatta gaza gelip dokuzu tuşlayıp hakeme senin amına koyarım ulan diyorum. 

artık operatör bana değil ben operatöre hükmediyorum. artık falko'yu da ileri çıkartıyorum. bu büyük taraftar galibiyet istiyor. birden bant değişiyor, o montajlanmış taraftar seslerinin volümü iniyor ve rıdvan'ın pasında tanju ben daha ne bire ne ikiye basabilmişken topu ağlarıma gönderiyor. tipik fener derbisi. ahize elimde kandırılmış, kullanılmış gibi kalıyorum. maçın mutlak hakimiydim, fenerbahçe bırak atak yapmayı orta sahayı geçemiyordu bu gol ne? beraberliği yakalarım derken de ibne operatör şansını bir kez daha dene diyerek maçı bitiriyor. mağlubiyet çok koyuyor. o ayın telefon parası gelene kadar oynuyorum ve ay sonunda küme düşüyorum.

kapanana kadar daha bir çok kez aradım. yalan yok, artık mağlubiyetlerden daralınca 0 900 1907 'yi arayıp fenerbahçe - galatasaray maçı ayarladım. hesap belli, yanlış tuşlara basıp galatasaray'a bir galibiyet hediye edip kulübe olan borcumu ödeyeceğim.

içim kan ağlayarak fenerbahçe stadında ev sahibi oluyorum. operatör atmosferi öyle bir övüyor ki içimdeki suçluluk duygusu tavan yapıyor. telefonu kapatmak istiyorum ama başaramıyorum. maç başlıyor engin uzun oynuyor, rudvan topu kontrol ediyor. karşısında bülent var. çalım atsın diyorsan bire, topu şenol'a versin diyorsan ikiye bas. rıdvan zaten dayanıklı değil, cesur kaptan bülent bire basarsam topu söker alır diyorum. nah alır, rıdvan çalımı basıp geçiyor bülent'i. pas versin diyorsan bire, şut çeksin diyorsan ikiye diyor. rıdvan'ın şutu yok, basıyorum ikiye top direkten dönüyor. kalbim duracak gibi oluyor. 

topu diye orta sahada fenerbahçe kazanıyor. tamam diyorum, bu senaryo hep aynı, son dakika ya hakan ya sürpriz golcü falko bir tane tıklar diyorum. hakan rıdvan'la paslaştı ve hemen oğuz'u gördü. oğuz ceza sahasına orta yapsın diyorsan bire, tekrar rıdvan'a versin diyorsan ikiye bas diyor. baba, demin rıdvan bülent'i geçmiş, üstüne şutu da direkten dönmüş. demek ki bugün gününde hiç bulaşmamayım diyorum ve ortaya basıyorum. birden yine bant değişiyor ve kulağım sağır oluyor. aykut topun gelişine nefis bir vuruş yapmış, top hayrettin'in yanından ağlara gitmiş. o sinirle telefonu kapatıyorum.

bir daha da aramıyorum.