Albert Camus'nün, Okuyanları İntihara Yönlendirdiği Söylenen Eseri: Sisifos Söyleni
Nedir, ne değildir?
sisifos söyleni, fransız yazar ve düşünürü albert camus'nün ii. dünya savaşı ortasında yayımlanan deneme kitabıdır. orijinal ismi ise le mythe de sisyphe'dir. kitap, adını yunan mitolojisinden alır. yaşamı ve intiharı sorgularken, saçmayı başka bir deyişle uyumsuzu anlatır.
"sisifos da neyin nesi" dersek eğer şöyle bilgilendirme yapabilirim: olimpos tanrıları, zeus’un isteği üzerine korintos kralı sisifos’u cezalandırmaya karar verirler. cezası, koca kayayı bir tepenin zirvesine kadar çıkartarak yerine oturtmaktır. sisifos, bazen sırtı ile dayanarak ve bazen de kolları ve de bacakları ile kayayı kucaklayarak büyük kayayı akşama doğru büyük zorluklarla tepeye çıkarır. tam tepenin oyuğuna yerleştirecektir ki, kaya yeniden aşağıya yuvarlanır. bu işlem her gün böylece devam eder gider… sisifos, homeros’un yorumu ile “yararsız ve umutsuz bir çaba ile cezalandırılmış olduğunu” anlar.
sisifos bu cezaya karşı durarak tanrılara karşı bir tür zafer kazanabileceğini ispat etmek üzere her gün bu kaya ile aynı şekilde boğuşmaya devam eder. çünkü kendisinin varoluş nedeninin bu çabası olduğunu kabullenmiştir.
camus, insan denilen varlığın kendisi, hayatı ve dünyayla uyumsuz halde bulunmasına bu ilginç denemesinde değinmiştir. bu uyumsuzluk nedeniyledir ki, insan öncelikle varoluşuyla kendisi arasındaki uçurumu kapatmalıdır. bu ise intihar sorunuyla yüzleşebilmesine bağlıdır.
Eser içeriğinin detaylı anlatımı
camus, bir varoluş problemi ve kendince cevaplanması gerçekten önemli bir sorun olan "intihar" sorununu çözmeye çalışıyor. kitabın ilk cümlesi "intihar" sorunuyla başlıyor ve kitap boyunca bu sorunu çözüme kavuşturmak için çeşitli argümanlar sunuyor. yazar, felsefenin ele aldığı diğer konuları ikincil sayar. çünkü yaşam konusunda karar veremedikten, yaşamı güçlü bir şekilde onaylamadıktan sonra, diğerlerini düşünüp durmanın, kılı kırk yarmanın ne anlamı var? düşüncesinin etrafında durarak sorusunu açıklıkla ortaya koyuyor.
kitap boyunca yazar, uyumsuz (absürd) kişinin kim olduğunu çeşitli örneklerle anlatmaya, açıklamaya çalışmıştır. bir yerde erdemli birinin öz kız kardeşine göz diktiği varsayımından hareketle bu kişinin uyumsuz olduğunu söyler. çünkü yaşamı boyunca taşıdığı ilkelerle eylemi bir tezat oluşturmuştur. burdan hareketle çevremizde gösterdiğimiz davranışlarımızın hepsinde karşılaştırmalar yaparak zıtlıklar saptanırsa o eylemin uyumsuz olduğu sonucuna varırız der.
yazar sorunu belirledikten sonra asla şüphe edemeyeceği birkaç şey sıralar. benliğinde hissettiği belirsiz özlemleri çözme isteği bunun sonucunda da bilincin ortaya çıkması ve uygun olma isteğinden başka her şeyi çürütebileceğini söyler. aynı zamanda eksikliğini hissettiği bu özlemlere en azından şimdilik ulaşamayacağını, dünyayı akla ve mantığa uygun ilkelerle uzlaştıramayacağını da kabul eder. insanda yalan ve umut olmasaydı kendisinde varolan bilinç hasebiyle etrafa nasıl uyum sağlayacağı sorununun üstünde durur. eğer insan dışında dünyada herhangi bir nesne olsaydı bu soruların bir anlamı olmadığı tespitini yapar. tiyatro örneğiyle bu savını pekiştirir. tiyatro oyuncusu oyuna kendini kaptırarak sadece kendisine biçilen rolü oynar aynı şekilde izleyicide sadece olan biteni izler. ama oyuncu niçin bu oyuna devam ettiğinin bilincine varırsa ya da seyirci neden orada bulunduğu bilincine varırsa oyuna hayran olmayı bırakarak uyumsuz (absürd) olur. yani bilinçli olmak uyumsuzluğu da beraberinde getirir.
yazar ölümden 3 sonuç çıkarıyor: başkaldırı, tutku ve özgürlük. yazar yapıtının sonunda kitabına da ismini veren sisifos mitinden bahseder. yukarıda da bahsedildiği gibi, sisifos yaptığı özgür ama kötü eylemlerin cezasını çekmesi için bir kayayı bir tepeye sonsuza kadar çıkarmakla cezalandırılmıştı. ölüm özgürlüğü getiriyorsa sisifos'un kendi yaptığı eylemlere karşılık zorla cezalandırılması özgürlük müdür? kayayı her çıkarışında onun tekrar tepeden aşağı düşeceğini bilen ama aynı zamanda rutin işlere başkaldırının getirdiği bilinçle beraber özgürlüğünün de olacağını bilen sisifos neden başkaldırmıyor? dünyadayken başkaldırarak bilince sahip olan ama ölüler diyarında bilincinde olup fakat başkaldırmayan sisifos ne kadar tutarlıdır? sisifos'un beyhude çabasına rağmen bir amacı vardır ama özgürlüğü yoktur. bu, amacı ona yaşama düşüncesini verir ama bilinçli biri önceden biçilen rolleri yaparsa ne kadar uyumsuz olacağını yazar başından beri savunuyor. bundan dolayı sisifos'un her şeye rağmen bu şekilde devam etmesi intiharı gerektirirken yazar, intiharın gereksiz olduğu sonucuna vararak kanaatimce tutarsız oluyor. ayrıca sisifos'a kayayı tepeye çıkarması için tek bir hak verilseydi ve kayayı yukarı çıkarmayı başarıp başaramamasından bağımsız olarak rastgele bir anda kaya ve kendisinin yok edileceği söylenseydi dünyadaki hayatımız sisifos'unkine benziyor diyebilirdik ama sisifos hikayesinde durum böyle değil ve benzetme de bu sebepten problemli.
uyumsuzluğunun bilincine varan bir insan kendini kolayca öldürebilir mi? bir insanın kendini her ne sebeple olursa olsun öldürmesi o kadar kolay mıdır? schopenheuer; intiharın bile, yaşamak arzusunun bir reddi olmadığını, reddedilenin sadece acı çekmek ve yaşamın şartları olduğunu söyler. sonsuza kadar acı çekeceğini bilen biri ölümü tercih edemiyorken, sisifos bile absürdlüğüne rağmen yaşamaya devam ederken, felsefesinin götürdüğü yerde cevabını “intihar” olarak bulan bir insan eyleme kolayca geçebilir mi? bence hayır.
Eserin temel önermesi
hayattı, uyumsuzdu, intihardı, tahsin yücel çevirisiydi derken normalde yüz altmış sayfa civarı bir kitabı üç saatte okuyan bir bünye bu kitabı altı günde bitirmiştir bu kitap, öncelikle. takribi sisifos söyleni bölümüne gelene kadar düşündüğüm "eğer hiçbir anlamı yoksa neden devam etmeliyiz?" sorusunu hep arada bırakan yazılar bütünüyle beni sürekli olumsuz tarafta tutan camus, tek bir cümle ile beni o ipten almıştır sisifos söyleni bölümünde, tam hatırlamasam da "sisifos kayayı en üste çıkarıp, yuvarlanmaya başladığı anda yukarıdan aşağıdaki vadiye bakar ve sonsuza kadar cezalandırılmış olsa da yüzünde hafif bir gülümseme olur, işte insan bunun için yaşamalıdır." minvalindeki bir cümle ve sonradan bununla birleştirdiği felsefeleri (bkz: başkaldıran insan) ile insanın yaşamı her ne kadar anlamsız da olsa deneyimlenesi ve deneyimlerin sonu bilinmese de içindeyken alınan hazzın önemi hakkında güzel bir nutuk içermektedir. özetle, yaşam yaşam içindir, itina ile yaşayınız.
Final yorumu kitaptan gelsin
"ağaçlar arasında bir ağaç, hayvanlar arasında bir kedi olsaydım, bu yaşamın bir anlamı olurdu, daha doğrusu bu sorunun hiç anlamı olmazdı, çünkü dünyadan bir parça olurdum. bu dünya olurdum, oysa şimdi tüm yakınlık gereksinimimle onun karşısındayım. öylesine önemsiz olan bu us, işte beni tüm evrenin karşıtı yapan bu."