Almanya'nın II. Dünya Savaşı Sonrası Ekonomisini Düzelten Anlayış: Ordoliberalizm
Nedir, ne değildir?
ordoliberalizm ikinci dünya savaşı sonrası alman devletinin iktisat politikalarının şekillendiren freiburg okulu temsilcilerine verilen bir diğer isim, iktisadi tanımlama. yaklaşım olarak liberalizme yakın olan temsilcilerinin bu isimle anılmalarının nedeni çıkardıkları ordo isimli yayından gelmektedir. öne çıkan isimleri şu linkten görmek mümkün.
ordoliberaller çalışmalarına hitler nazizmi öncesinde başlasalar da düşünceleri uygulatma imkanı bulamamışlardır. yükselen nazizm ile birlikte iktisat politikaları kendi tasavvurlarından çok öte bir hal almıştır. nazizmi sovyet iktidari ile yakın ilişkilendirerek liberalizm karşıtı olması yönünden eleştirmişlerdir. elbette siyasal olarak getirdikleri eleştiriler ayrı bir bağlamda ele alınabilir. kendileri için iktisattaki en önemli kavram rekabettir. rekabetin işlerliğini yitirdiği merkezi planlama modellerini zararlı, gelişime kapalı olarak değerlendirirler.
düşündükleri devlet modeli tam da rekabeti işler kılacak, onu sürdürecek bir yapıdadır. liberalizmin minimal ya da diğer adıyla nöbetçi devletten daha aktif bir devlet kurgulamışlardır. bu bağlamda liberallerden daha devletçi oldukları iddia edilebilir ancak ordoliberaller için devlet piyasayı işler kılacak, onun çerçevesini çizip rekabetin kısıtlanmasını engelleyecek bir araçtır. liberalizme nazaran daha aktif bir devlet kurgulayan ordoliberaller merkezi planlamacı devlet modelinden kaçınmaktadırlar. iktisadi bir aktör olarak devleti arzu etmezler, onlar için ideal olan piyasanın işlerliğini sürdürecek, rekabet koşullarının aşınmasını engelleyecek olan devlettir.
almanya'da hızlı bir kalkınmayı, iktisadi bir mucizeyi gerçekleştiren bu model sosyal piyasa ekonomisi olarak da anılmaktadır. sosyal yönü güçlüdür; anglosakson modeli liberalizmin geri plana ittiği, görmezden geldiği sosyal meseleleri ele almışlardır. işsizlik sigortaları, etkin ve devlet kontrolünde bir eğitim ve sağlık sistemi, sendikal haklar sosyal politikalarının temelini oluşturmaktadır. bu bir tarihi mirasın sürdürülmesini içerisinde barındırır. bismarck oldukça isabetli biçimde avrupa'da yükselen sosyalizmin kendi ülkelerindeki gelişimini kırmak maksadıyla devletin sosyal yönünü güçlendirmeye çalışmıştı. özellikle aşağıya doğru güçlü biçimde genişleyen bürokratik ağ bizlerin pek aşina olduğu devlet istihdamını sağlamıştı. iş garantisi olarak yorumlanabilecek bu politika işsizliğe bağlı sosyal patlamaları engelleme maksadında idi. bir nevi ordu personel sisteminin bürokrasiye adapte edilmesidir. konu ile alakalı weber'in yazıları da var.
siyaset bilimi açısından konunun önemi meşruiyet tartışmalarında gizlidir. kıta avrupası siyasal sistemindeki temel bir meşruiyet algısını değiştirmiştir bu model. devletin kendinden menkul varlığı piyasanın mevcudiyeti ve işlerliği için tahayyül edilmiş, bir nevi piyasa için var olan devlet dillendirilmiştir. savaşın getirdiği büyük yıkım ve batılı devletlerin güçlü bir alman devletine karşı takındıkları olumsuz tavır böyle bir devlet mantığının uygulanmasında kolaylaştırıcı bir etken olmuştur. meşruiyet tartışması ise devletin piyasaya bu denli eklemlenmesi neticesinde doğmuştur zira hükümetin doğru ve yanlışının sınırlarını piyasa hatta ondan da öte rekabet düzenlemeleri belirlemeye başlamıştır. yine hükümetin iyi ve kötüsünü, performansını ise iktisadi veriler sunmaktadır. ne klasik dönemin aşkın devlet vurgusu ne de yakın çağların organik devlet tahayyülüne yer vermiştir sosyal piyasa ekonomisi. merkantilizm ile başlayan ve neoliberalizm ile günümüze ulaşan devlet-iktisat mantığının kaynaşması kıta avrupa için piyasaya yönelik-piyasa için evresine ulaşmıştır. foucault'un biyopolitiğin doğuşu adlı eserinde meselenin daha detaylı incelemesi mevcuttur ilgili ders başlığında. bunların ötesinde biyopolitika tartışmalarına merak duyanlar yine aynı kitaptan ve thomas lemke'nin kaynaklarından başlangıç metinlerini oluşturabilirler.
Akımın işlevini özetleyecek olursak
ordoliberal akım, klasik laissez faire ekonomisine yönelik güçlü eleştirilerde bulunarak serbest piyasa anlayışını değiştirir; devlete hukuksal ve etiksel anlamda uygun bir ticaret ortamı yaratması açısından önemli sorumluluklar yükler. bu da bir anlamda sol kanadın sosyal adalet politikaları ile sağ kanadın ekonomi politikalarının reformize edilmesiyle daha başarılı bir sistem yaratma amacı taşımak demektir. bir diğer deyişle, bu üçüncü yol olarak bilinir...
ordoliberaller kendilerini klasik liberallerden ayırarak sosyal adalete verdikleri değere dikkat çeker. ordoliberalizmin oluşması hususunda en önemli iktisatçılardan birisi olan walter eucken, sosyal güvenlik ve sosyal adalet kavramlarının günümüz dünyasının en önemli konuları olduğunu ısrarla vurgulamıştır.
ordoliberalizm içerisinde hukuki dayanakları kuvvetli olan bir piyasa ekonomisine stabil bir ilerleyiş içerisinde olması için devlet kontrolü eşlik eder. bununla birlikte toplumsal düzen içerisinde bireysel özgürlükler, fırsat eşitliği, işsizlik ile mücadele, sağlık ve eğitim servisi gibi konular bu düşünsel anlayışın temel odak noktalarıdır.
ordoliberalizm, günümüz almanya'sının ekonomik modelinin inşasında kritik bir role sahiptir.
Modele dair derin bir yorumla bitirelim
şüphesiz, almanların neden anglo-sakson modellerden farklı bir sistem geliştirmiş olduklarının pek çok açıklaması olabilir. ancak alman liberalizmini, ingiliz reformcuların felsefelerine dayanarak analiz etmeye çalışmak büyük bir hata olacaktır.
neden hata olacaktır?
çünkü otoritenin nasıl murakabe altında tutulacağına dair fikirlerin gelişim süreci tarihsel olarak ingiltere'de ve almanya'da farklı biçimlerde cereyan etmiştir. ingiltere'de ferdiyetçi doktrinlerin kuvvetlenmesinde faydacı düşünürlerin etkisi olmuşken, prusya idare sisteminin bürokrasi usulleri klasik liberallerin alkışlayacağı bir sistem değildir.
ludwig von mises aradaki uçurumu muayyen örneklerle ifade eder ve almanlardaki obrigkeit mefhumuna dikkat çeker. gerçekten de obrigkeit bürokratik hiyerarşiyi, hükümet makamlarını ifade etse de diğer dillerde tam karşılığını bulmakta güçlük çekeceğimiz bir sözcüktür. (wikipedia'da da tercüme eksikliği olduğunu görmeniz mümkündür.)
1800'lerde prusya'da tebaanın şikayetlerinin "küstahlık" ve "hadsizlik" olarak değerlendirilmesi, o dönemlerdeki alman liberalizminin kısa bir süre sonra yerini güçlü otokrasiye bırakacağının alameti olmuştur. bu gerçekleşmiştir de. resmi makamlarda yükselenler, efendiliklerini açıkça ilan etmekten çekinmemişlerdir.
georg friedrich knapp'ın staatliche theorie des geldes'inde paranın değerinin serbest piyasadaki mübadele ilişkilerine değil merkeziyetçi yapıya (devlet) bağlanmasında da etkin alman teorisyenlerin sisteme bakışı görülebilir. (bkz: chartalism) her ne kadar bilinmese de, chartalism keynesyen teorinin gelişimini de etkilemiştir. hatta keynes, treatise on money'de knapp'a atıfta bulunmuştur.
treatise on money
bu açıdan bakıldığında, alman liberalizminde devletin serbest piyasanın verimliliğini kontrol edecek olan etkili bir meritokratik bir kimliğe bürünmüş olması şaşırtıcı değildir. "ordoliberalizm" nosyonunun ortaya atılması ise almanya'da ikinci dünya savaşı'ndan sonra vuku bulmuştur. teorinin geliştirilme süreci ise 30'ların nasyonal-sosyalist almanya'sında freiburg okulu'nda başlamıştır.
ordoliberalizmin keynesyen teori ile çatıştığı temel nokta şudur: keynesyen teori arz/talep odaklıdır. gelgelelim homo sapiens, alfred marshall'ın söylediği gibi homo economicus falan değildir. (aslında sapiens de değildir ama çaktırmayın) binaenaleyh satın alma eğilimleri de mantıklıymış gibi kabul edilemez.
bu en güzel balkan coğrafyasının dilencilerinde gözlemlenebilir. insanlar sabah yanından geçerken para verdikleri dilencilerin akşam alkol stokladığına sık sık tanık olabilirler. bir süre sonra "diğerkâmlık" dedikleri eylemin sonucu karnı tok bir insana değil, siroza adım adım yaklaşan bir insana dönüşüverir.
ordoliberalizmin insanın homo economicus olmadığı postülasına dayandığı için daha rasyonel olduğunu düşündüğümü söylemekte beis görmüyorum. bazı temel ürünlere ve hizmetlere erişim kolaylığının korunmaya çalışılmış olması takdiri hak ederken, bunun tarihsel temellerinde totaliterizmin etkilerinin olduğu da unutulmamalıdır.
ab'nin baskılarına rağmen almanya’nın keynesciliğe karşı direnişi ise üzerine makale yazılacak bir konudur.