Almanya'ya Taşınan Bir Çiftin Başından Geçen Tüm Zahmetli Bürokratik Olaylar

Almanya'nın hantal bürokrasisi gençlerin canını sıkmaya devam ediyor.
Almanya'ya Taşınan Bir Çiftin Başından Geçen Tüm Zahmetli Bürokratik Olaylar
iStock

almanya'ya taşındıktan sonra, 54 günde kalıcı bir ev kiralayabildik. -ki yaşadığımız bölge için bu çok iyimser bir süre. bu arada yanılmıyorsam almanya'da çiftler için zenginlik sınırı aylık 7 bin euro. yani eve giren para 7k üzerindeyse zengin sınıfındasınız. çok şükür paramız var, sağlıklıyız falan ama ev bulmak için tüm bunların yetmediğini deneyimledik. bu 54 gün içinde, 2500 euro aylık kira vermeyi göze aldığımız bir daire için 40-45 civarı farklı insanla 2. kattan apartman dışına doğru sırada beklemişliğimiz var. takım elbisesini giyip, elinde cv ile gelen görürsün demişlerdi. gördüm. ortalama 6 ay gibi bir süre verilmeli bence ev bulma işine. -biz şanslıydık! bu arada, hısım hısıma gurbette bir kısım fazla koyar! ev kiralama, araba vs. bütün alışveriş ilişkilerinde bu kuralın asla unutulmaması gereken bir ülke burası.

eve internet bağlatmam 36 gün sürdü

bu süre zarfında deutsche telekom ile -bekleme süreleri dahil- 72 dakika civarı görüşmem oldu. yanlış saymadıysam 28 de mail atmışım. ingilizce bilen hiçkimseye rastlamadım. telefon açıyorum bir yandan dua gibi bildiğim bütün almanca fiilleri sıralıyorum bir yandan google translate! rezillik diz boyu! ta ki bunların forumlarında siz ne biçim şirketsiniz bir tane ingilizce bilen adam yok yazana kadar. bunu denemeyi de pek önermiyorum çünkü bahsettiğim forumda "almanya'dasın ama almanca bilmiyorsun" diye honkürerek saldırmaya başlayan gamalı haç saykolarına bulaşmam yaklaşık 45 saniye sürdü. -rakamlar gerçeğe çok yakın, mübalağa yapmıyorum. ancak ne hikmetse ben bu münakaşaya girdikten sonra polonyalı bir teknik destek elemanı bana ulaştı ve muhteşem ingilizcemizle bana yolladıkları ilk modemin bozuk olduğu konusunda mutabık kaldık. bu arada, öncesinde eve bir tekniker yollamışlardı. ve bahsi geçen arkadaş eve geldim, modemi bağladım, router'i bağladım ama interneti bağlayamadım diye bir rapor gönderip 6 euro da fatura kesti. covid sebebiyle bu iri yarı herifin eve gelmesi de 14 gün sürmüştü.

şimdi evde internet var ve türkiye'de kullandığım internet ile hız/bağlantı kalitesi kıyaslaması yapacak olursam: yalnız ve güzel ülkemde, dumanla haberleşmeden hallice bir şeyler yaşıyormuşum.

sonra çamaşır makinesi ve tv sipariş ettik mesela

özellikle de iki ürün için kurulum istiyorum seçeneğini işaretledim. sonrasında da samsung'u arayıp, mail ile taciz etmek suretiyle de 7 kere teyit aldım. -bu arada almancam biraz gelişti- samsung'dan aldık ürünleri. dersin ki hani alman firması değil, global falan ama yok! samsung da alsan burada oluyor zamzung! efendim dediler, bizi artık aramanıza gerek yok, hermes diye anlaşmalı olduğumu taşıyıcı bir firma var. onlar gelecek televizyonu da çamaşır makinesini de kuracak. tamam mı? tamam! hermes'i aradım dedim ki anlaştık böyle böyle. tamam mı? tamam!

bu arkadaşlar geldi çamaşır makinesini taktı bağladı. e dedim tv? onu biz bağlamayız dediler. yahu böyle şey mi olur? sen dediler bu kutuyu da 2 saat sonra aç. tv şimdi dışarıda soğuktan geldi. önce termodinamik denge sağlansın dedi! -hermes adlı firmanın görevlisi termodinamik denge sağlansın dedi.

aradım tekrar zamzüng'ü. kusura bakmayın, kem küm işte bir dahaki alışverişiniz için 20% indirim kuponu verelim dediler kapattılar. şimdi belki ne var bir tv kuramıyor musun falan derseniz:

1. tv eşşek gibi.
2. risk almak istemedim.

ama seve seve kurdum televizyonu da.

şimdi böyle bir televizyonu türkiye'de (bu ocak zammını da eklersem) 50% maaş ile alabiliyordum. burada 17% maaş seviyelerine aldım.

Not: Yazı 22.01.2022 tarihlidir.


sonra 1 haftalık bir iş seyahatine gitmem gerekti

plan şöyle: önce güzelim ice'a bineceğim. sonra da araba kiralayıp 2 saatlik bir yolculukla 1 hafta konaklayacağım yere varacağım.

trene bindim. her şey çok güzel. bir süre sonra restorana gidip bir şeyler yiyip içeyim dedim. siyahi bir garson yanıma geldi. 3. doz aşı belgemi sordu. ben de çalıştığım yerde vurulmuştum aşıyı. doktor da bana bir kağıt verdi imzaladı falan. al dedi bunu eczanede barkodlu belge haline getirtirsin. ilk iki asıyı biontech, üçüncüyü moderna yaptırmış biri olarak söylüyorum: bu moderna'yı atlara falan yapmaları lazım. beni 3 gün yataklara düşürdü. ve eczaneye gidip barkodlu belge oluşturma fırsatım da olmadı. ama tabii bu iş seyahatinden önce 1-2 farklı yerde sorduklarında bahsi geçen doktor imzalı kağıt gayet işe yaradı. ama dedim ya hısım hısıma bir kısım fazla koyar: bu kendisi de göçmen arkadaş taktı bana kafayı... ben dedi bu belgenin sahte olmadığını nereden bileyim? ara dedim doktoru sor o zaman!

-almancam daha da bir gelişti.-

2-3 dakika tartıştıktan sonra bu salağa hayat eve sığar adlı güzide uygulamamızın oluşturduğu barkodu açtım. al dedim okut! esirgeyen ve bağışlayan allahın adıyla... okut!

kimliğini göreyim dedi. tamam! şimdi dedim bana şu sandviçten getirir misin lütfen? "yalnız" dedi, "onun içinde domuz var!"

trenden indim. arabayı kiraladım. bmw gemi yapmış karada yürütüyor. vay be diyorum işte bunlar hep osmanlı özentisi falan kehkeh gidiyorum paldır küldür... 35 dakika sonra dağ başı bir yerde lastik patladı. hava -4 derece zifiri karanlık. telefon şöyle böyle çekiyor. arabada stepne lastik yok! aradım araç kırlama firmasının acil destek hattını. ingilizce istiyorsan sıfıra bas diyor. bastım. 27 dakika müzik dinledim telefonda. kapattım. bir de almanca deneyeyim şansımı dedim. bu sefer 7 dakika bekledim ve biri açtı telefonu. dedim ki ben oluyorum. dağ başında! neredesin dur ölme dedi bir panik bir panik! ulan ben zaten karambole yaşamışım buraya gelene kadar bana bir şey olur mu? ama tabii daha kötüsü de olabilirdi. beni çok beklettiniz falan filan ana bacıya girmeden saydım sövdüm bir içimi döktüm rahatladım biraz.

tamam dedi senin konuma yardım gönderiyorum. 30 dakika sonra çekici geldi. yaşlı bir alman dayı. sana dedi taksi çağırıyorum onunla var git faturayı da sonra ibraz edersin alırsın paranı. dedim ikame araç? yok dedi ben nerden buayım bu saatte sana ikame araç. azarladı beni bir iki almanca telaffuz hatamı da -ki ben hala aynı şekilde söylediğimize eminim- düzeltti, s*ktir oldu gitti. bunlarda bir de böyle bir huy var. 2-3 kere söylüyorsun kelimeyi. anlamadım diyor. en sonunda haaa diyor ve kendince kelimenin doğrusunu söylüyor. ama aynı yani. ikimizin telaffuzu arasında 10-15%'lik bir fark vardır.

60-65 yaşlarında taksici bir teyze geldi. çoluk çocuk muhabbeti yapa yapa gittik otele. al dedi, bu kartım. burda dedi yolda kalırsın edersin ara beni.

-almancam b1 falan oldu bu arada.-

o hafta boyunca ikame araç için kiralayan firma ve arabayı çeken firma arasında savrulup durdum. en sonunda kendi çalıştığım şirkete yazdım ve bunların ağzına s*çtırdım. son gün bana ikame araç getirdiler ama başka bir kiralama firmasından. o aracı bana getirenler de arabayı alıp kaçarsın diye korkuyoruz deyip neredeyse senet falan imzalatacaklardı. 15 sayfa falan evrak beyan ettim.

iş seyahatinden döndükten 13 gün sonra bir mektup geldi. içinde bir kaza tutanak formu. işte bunu doldurup bize gönder de senden 350 euro keseceğiz diyorlar. yahu ben kullanmadığım, lastiği patlamış araba ile nasıl kaza yapabilirim?

12 dakikalık telefon görüşmesi ve 2 mail ile bunun da üstesinden geldim.

döndüm sağ salim. eczaneye gittik. ispanyol bir abla. al dedim sayın ablacığım bu kağıdı bana barkodlu bir belge oluştur. bu kağıt nerden diye sordu. nasıl nerden dedim? hangi ülke yani dedi gözlerini devirerek. ablacığım dedim...

kısacası, bu hikayelerin uzayıp gittiği bir ülke almanya

hizmet sektörü kötü. değişik seviyelerde ırkçılık var. insan sevdiklerini özlüyor. ve evet, 2022 yılında mektupla iş görüyoruz! ama sonunda her iş halloluyor. hem de sağlam bir şekilde. kendimi güvende hissettiğim bir yer. havası temiz. yaşam kalitesi yüksek! bu arada seve seve öğreniyorsun kendi işini kendin görmeyi ve tabii biraz da almancayı.

on kere dünyaya gelsem, sanırım onunda da buraya göç etmek isterdim. -bende şans olsa birinde alman doğardım ama nerde?