SİNEMA 30 Aralık 2018
56,8b OKUNMA     887 PAYLAŞIM

2018'in Atmosferi ve Hikayesiyle Öne Çıkan En İyi Filmleri

Yıl sonu listelerinde bu sefer de geride bırakmaya hazırlandığımız 2018'in en iyi filmlerini derledik.

Not: Listedeki filmler Türkiye'de 2018 içinde gösterime girenlerden oluşuyor.

You Were Never Really Here

incinmiş çocukların öyküsü. yaşı her ne olursa olsun travmalarından ibaret olan insanlar, daima çocuk kalırlar. bildikleri rakamları sayar ve kurtarılacakları ânı beklerler ve sonra: you were never really here

yersiz çözümlemeler ile uğraşmayacağım, bu kadar ağır dertlerle boğuşmanıza da gerek yok, bir şekilde travmatik bir çocukluk yaşayan insanların perdeye baktığında gördüğüyle, yaşamayanların gördüğü bambaşka şeyler. aile içi şiddete, savaşa, çocuk tacizine, faili meçhul ölümlere lanet olsun.

Roma

alfonso cuarón kendi evinde çektiği bu filmle izleyene işte gerçek sinema bu dedirtiyor.büyük bir hikayesi yok.aksine küçük, basit bir hikaye ancak o kadar ustalıklı, büyüleyici bir sinemasal anlatımı var ki. teknik olarak ne kadar övülse azdır.

siyah-beyaz olmasının yanı sıra cuarón derdini geniş planlarla anlatıyor, yakın planlar oldukça az. daha açılıştan itibaren görece uzun, kesintisiz-tek çekimler var ve kusursuz doğallıkta.sıklıkla yapılan pan hareketleriyle kamera kullanımı takdire şayan.dönem filmi olarak da, 70'lerin meksika'sını yansıtmakta oldukça başarılı görünüyor.

Blackkklansman

yönetmenliğini ünlü spike lee'nin yaptığı 2018 yılı yapımı amerikan filmi. filmimiz, idealist zenci bir polis olan kahramanımızın tesadüfen gördüğü bir gazete ilanı aracılığıyla yerel bir ku klux klan hücresine sızmasının hikayesi. hayli hareketli, zaman zaman eğlenceli, müzikleri gayet başarılı film, bize aynı zamanda amerika'da ırkçılığın asla bitmeyeceğini ve trump taraftarlarının hangi kafada olduğunun mesajını veriyor.

Phantom Thread

yetişkin, işine ya da hobilerine aşık bir erkeksiniz, kariyeriniz yolunda gidiyor lakin hormonlar tetikliyor; ne yapmalı, varoluşun peşine düşüp nesli devam mı ettirmeli? hayatı bir kadına teslim etmenin, düzenli yaşamanızı değiştirmenin ve teslimiyetin zamanı mı geldi? hmm...

düzenli, disiplinli ve işkolik (başak burcu erkeği) reynolds woodcock karakteri ile kuracağınız empati, filme olan ilginizi ve beğeninizi artırabilecek etkenlerden. benzer takıntılara sahip biri olarak ben kurabildim örneğin. düzenli hayatınızı yaşarken bir eş seçimi neleri değiştirir, gereklimidir, eşiniz sizin ilginizi çekebilmek için neler yapabilir, ne kadar ileri gidebilir, neden ve ne tarz bir ilgi ister gibi fikirler film ardından akla gelenlerden. filmin tüm bunları acelesi olmadan ve sıradanlaşmadan aktarma becerisi çok dengeli.

First Man

mükemmele yakın bir film olmuş. ellerine sağlık damien chazelle.
müzikler, sesler, çekim açıları, oyunculuklar her şey çok iyiydi. ryan gosling film için epeyce çalışmış, bu çok belli oluyor. filmden sonra sonunu bilseniz bile buruk ve yorgun ayrılıyorsunuz salondan.

The Favourite

film boyunca çok güldüm, çok eğlendim, çok mutluydum. film bittiği andan itibarense içime büyük bir üzüntü oturdu. farkında olmadan aslında çok üzüldüğümü fark ettim. ilk kez böyle hissettim bir filmde. sinema çok güzel bir şey. iyi ki varsın lanthimos.

A Quiet Place

filmden çıktığınızda bir süre pantolonunuzun yaptığı hışırtıya, tuvalet kağıdının yırtılma sesine, floresan lambanın vızıltısına, arabanın havalandırma sesine kulak kabartırken bulacaksınız kendinizi. korku filmi değil; sağlam bir gerilim.

Climax

muhtemelen etkisinden çok uzun süre çıkamayacağım film. gaspar noe bu filmle birlikte krallığını ilan etmiş. irreversible'dan bariz biçimde daha iyi, enter the void'le yarışır düzeyde. love ise yanına bile yaklaşamaz. öyle ki bundan bir önceki film olan love bu filmin yanında çok ciciş, çok naif kalmış. ki bilmeyenler için, love yarısı porno (ki mecazen değil, gerçek anlamda porno) sahnelerden oluşan ağır dramatik ve kahredici bir filmdir.

Loveless

çok etkileyici bir film. hakkında fazla yazılmamış sosyal mecralarda ama gerçekten konuşmaya değer. filmde heyecan verici olaylar vs. olmuyor ama öyle bir tutuyor ki sizi, içiniz ezile ezile izliyorsunuz, bırakamıyorsunuz. alyoşa karakteri belki toplasan beş dakika oynamadı filmde ama o göründüğü sahnelerde öyle gerçekçi oynadı ki izleyeli kaç gün geçmesine rağmen aklımdan çıkaramıyorum. özellikle de o banyo sahnesi... lanet olsun diyor insan. o sorumsuz ebeveynler her yerde. o bencil yetişkinler her yerde.

The Man Who Killed Don Quixote

sonunda izleme imkanı bulduğumuz terry gilliam filmi. yer yer sahne arası kopuklukların sürekli masalsılığa bağlanması seyirciyi biraz sıksa da masalsı yönü kuvvetli, anlatacağı bir derdi olan güzel bir yapımdı. filmi iki kısma bölmek gerekirse ilk yarı daha iyi diyebiliriz. toby nin yıllar öncesine geri döndüğü sahneler ve anıları içindeki yolculuğu epey keyifliydi. adam driver gerçekten rolünün hakkını vermiş. olga da patranun karısı rolü için iyi seçilmiş.

olay örgüsü ikinci yarı yavanlaşıp rüyalara saplanmasa film çok daha iyi olabilirdi. yönetmenin hayranı olan izleyiciler için keyif verici bir film.

The Post

yine gazetecilik mesleği üzerine bir yapım olan, 2016 yılında en iyi film ve en iyi orijinal senaryo oscar ödülünü alan the spotlight filminden daha iyi olan filmdir ve 90. oscar ödüllerinde en iyi film adayıdır. her iki film de gerçek olaylara dayanmaktadır. yeri gelmişken söyleyeyim gerçek olaylara dayandırılan filmlerin en iyi orijinal senaryo dalında aday olmaları bana çok saçma geliyor. ayrıca bu tarz filmere hem abd'nin trump yönetiminde hem de bizdeki tayyip yönetiminde ihtiyaç vardır. 1-2 saatlik bir film belki bir şeyleri değiştirmez ama onu izleyenler birçok şeyi değiştirebilirler.

filmden: "basının görevi halka hizmet etmektir, halkı yönetenlere değil."

I, Tonya

rush ve race ile birlikte spor ve biyografi odaklı izlediğim en iyi film.

filmde, doğduğunuz çevre ve aile yapısının kariyer üzerindeki etkisi gözler önüne seriliyor.

o anneye ve o eşe rağmen tonya'nın başardıkları inanılmaz bence. ve o jüriye rağmen. malum, tonya sırf redneck olduğu için jüriden hak ettiği puanları alamıyor. nitekim jüriye göre amerikan bir sporcu saf yetenekle değerlendirilemez, dünyaya amerikan rüyası da satılmalı ve o rüyanın içinde redneck olamaz. artistik patinaja ilginiz olsun olmasın izlemenizi öneririm.

Green Book

tartışmasız 10 yılın en iyi filmlerinden. birbirine zıt özelliklerde iki karakterin, olağandışı bir ortamda geliştirdiği dostluğu zekice ve yürek ısıtıcı bir biçimde sunuyor. mesajı çok çarpıcı. yönetmeninin ise salak ile avanakla aynı olması ilginç bir detay.

2018'in En İyi Yerli Filmi: Ahlat Ağacı

ahlaki ikilemler yönünden dostoyevski, teolojik tartışmalar açısından bergman, edebiyat, yazmak, aydın olmak konuları üzerinden oğuz atay lezzeti alınabilen; evrensel konulara değinirken ilginç bir biçimde "bizden" olmayı başarabilen muhteşem film. günümüz için nuri bilge ceylan bu bataklıktan çıkabilmiş en büyük yetenek bana kalırsa.

Fan Favorisi: Avengers Infinity War

şu ana kadar gitmemiş olanlara söyleyeceğim tek şey, 15 filmi tamamlamadan giderseniz bu film, size orada burada ayarsız eleştirmenlerin gördüğü şey olarak görünecek. arkadaş zoruyla, seriye göbekten dalanlar hiçbir halt anlamamıştır, onlara hak veriyorum. fakat, eğer ki 10 senelik külliyatı tamamlamış iseniz şu sinematik evrene ayırdığınız zaman için adeta ödüllendirilmiş hissedeceksiniz.

Karın Etkisini Gösterdiği Soğuk Günlerde Yalnızlığa Derman Olacak En İyi Kış Filmleri

Fransız Le Monde Gazetesine Göre Son 75 Yılın En İyi 100 Filmi