HİKAYE 23 Ekim 2016
121b OKUNMA     1290 PAYLAŞIM

7 Yıl Önce Bugün: Van Depreminden Sağ Kurtulan Birinin Gözünden O Anlar

23 Ekim 2011 tarihinde Van'da gerçekleşen, 604 kişinin hayatını kaybettiği ve binlerce kişinin yaralanıp evsiz kaldığı depremden sağ kurtulmayı başaran bir Ekşi Sözlük yazarı, o dehşet dolu anları anlatmış.

o gün orda olan biri olarak, öncelikle merak eden, telaşlananların içini benden yana rahatlatayım.

iyiyim. çürükler ve birkaç çizik dışında sağlık problemim yok. çok şükür hala nefes alıyorum.

deprem olduğu sırada evdeydim. uyku uyanıklık arasında öyle yatıyordum koltukta. sonra birden sallanmaya başladık. ne olduğunu anlamak iki saniye aldı sanırım. kedim (paşa) kendini hiç abartmıyorum duvardan duvara çarpıyordu. yakalamaya çalıştım, başaramadım. onu yakalamaya çalışırken pencereden dışarıya gözüm kaydı.

karşı binadan atlayan birini gördüm, yukardan düşen tuğlaları, patlayan camları gördüm. bulunduğum evin de duvarları çatlamaya başladı.

o an o kadar korktum ki anlatamam. yani bunu anlatabilecek kelimem yok. zaten yürümek mümkün değil. o kadar sallanıyordu ki her yer. ancak kendini ileri atarak, yuvarlayarak hareket edebiliyorsun. yürüme diye bir şey yok orda. ve ben o panikle canımdan parçam dediğim kedimi orda bırakıp kaçtım.

99 depreminden sonra televizyonlarda çocuğunu alamadan kaçtığı için ağlayan anneler çıkıyordu. ben onları öyle iyi anlıyorum ki şimdi. tarifini yapamam. kediyle evlat bir mi demeyin, bana annen mi kedin mi deseniz durup düşünürüm. çok kıymetli benim için.

bulunduğum odadan çıkışımı, düşe kalka merdivenlerden inişimi, karanlığı, tepeme düşen sıvaları, çığlıkları, o depremin tak tak tak vuruş sesini ve binadan dışarı çıktığımı bunları parça parça hatırlıyorum. sonra birisi beni sarstı. bir kız beni sarstı şakaklarıma elleriyle bastırdı kendine gel dedi sarıldı ağlamamı sağladı.

sanırım orda aklımı kaybediyordum nerdeyse. deprem durmuş o sırada. aklım yerine gelince tekrar binaya koştum kediyi almak için. apartmandaki tüm kapılar açık, koridorlarda giysiler, ayakkabılar, sıva ve tuğla parçaları...

evden kaçarken demek ki geri dönmek varmış aklımda ki, dış kapıyı açık bırakmışım ama kedinin olduğu odanın kapısını kapatmışım o arada. odaya girdim. kediyi kutusuna koydum, telefonumu aldım, o sırada çantama gözüm çarptı onu aldım, bir ceket aldım ve en son dış kapıdan çıkarken ayakkabılarımı attım çantama. çünkü dışarı yalınayak ve atletle kaçmışım. koşa koşa binadan sokağa çıktım elimde kediyle.

benim oturduğum bina öğrenci ve öğretmenlerin genel olarak oturduğu 5 katlı 40 daireli bir apartman. gün pazar ve gündüz olunca, normal aileler gezer ama biz genelde haftanın yorgunluğu ve bileyim pazartesi hazırlığı falan evlerde oluyoruz.
bizim sokak iki aracın yan yana geçemeyeceği şekilde dar. labirent gibi her yerde binalar var açık alan yok.

sokakta hepimiz ağlıyoruz, o sırada artçı geldi zaten hemen 5 sakika içinde. binalardan tuğlalar düşüyor, tabelalar düşüyor, herkes çığlık çığlığa. o sırada birisi bağırdı valiliğin bahçesine kaçın orası açık alan diye. valiliğin bahçesi de evime yakın. ara sokaktan koşarak bahçeye doğru kaçarken, arka binanın yani paris otelin bulunduğu yerin yıkılmış olduğunu gördük.

o binanın yanından geçerken göçükten insan seslerinin geldiğini duyduk. yardım edin diye bağırıyordu insanlar yıkıntının altından. o sesleri unutamıyorum.

polisler hemen bina çevresini o naylon ip gibi şey neyse onun adı çevirdiler. kimseyi yaklaştırmadılar. kurtarma ekibi gelecek dediler.
kurtarma ekibi gelmiş. akşam saatlerinde. ama onlar geldiklerinde göçükten artık canlı sesi gelmiyormuş. bunu da arkadaşımın kurtarma ekibinde olan abisinden öğrendim.

yani yıkılan allah korusun benim oturduğum bina olsaydı, sağ kurtulsam içinde kalsam bile belki de o kadar saat kurtarma ekibini beklemeye gücümüz yetmeyecekti, ölecektik.

sonra valiliğin bahçesine çıktık. bu arada 2 ya da 3 artçı daha oldu emin değilim. çevredeki binalardan kurtulanlar da hemen aynı yere koşmuşlar. herkesin yüzünde panik, her artçıda tekrar çığlıklar, ağlamalar... yani anlatamam o panik havasını. o sırada yere oturmuştum başım döndüğü için.bir gazeteci fotoğrafımı çekmiş, sanırım kedi falan garip gelmiş olacak. o fotoğrafı gazetede televizyonda görüp de vanda olduğumu hatırlayanlardan, ilk anlarda hemen arayanlara kadar, annemi, kuzenlerimin numarasını bilenlerin onları, erkek arkadaşımı arayanlar soranlar hepsine herkese minnettarım.

bahçede beklerken, esas depremin 5-10 dakika sonrası oluyor o bekleyiş anları. annem geldi aklıma, televizyondan önce benden duysun yoksa çıldırır diye düşünüp aradım. iyiyim merak etme dedim. zaten çok geçmedi beş on dakika sonra telefonlar kitlendi. sürekli şebeke meşgul demeye başladı. yarım saat kadar sonra da biz şehir içinden birbirimizi zaten arayamıyorduk, artık sadece şehir dışından gelen aramalara cevap verebiliyorduk.

arkadaşlarımdan o anlarda haber alamadım. benim tek kaldığımı binamın sağlam olmadığını bilenler koşup bakmaya çalışmışlar sonradan öğrendim, ama arka binamız yıkıldığı için sokağa kimseyi sokmuyorlarmış.

neyse o valilik bahçesinde biz birkaç saat kadar bekledik. neyi beklediysek, bilmiyorum. yanımda şarjı 1 kalan bir telefondan başka bir şeyim yoktu. ne kimlik ne para. ne yapacağımı düşünüyordum. o sırada maraş caddesi tarafından yüzlerce insan koşarak beşyola yani valiliğin olduğu tarafa gelmeye başladı. doğalgaz patladı diye bağırıyorlardı. yangın çıktı koşun falan diye sesler duyduk. sonradan asılsız dediler bilmiyorum.

ben bahçede beklerken, fakülteden arkadaşlarımı gördüm. herkes şoktaydı. o sırada vanlı bir arkadaşım allah bin kere razı olsun kendisinden geldi beni buldu. onların evi merkezin biraz dışında. çok hasar almamış. onun bahçesine götürdü bizi. gitti çadır buldu, uyku tulumu buldu gece için. ailesi yiyecek bir şeyler verdi bize. 

orda ben parasız pulsuz ne yapacağım ne olacak diye düşünmekten, her sarsıntıda tekrar o anları yaşamak bir şey değil de, o tek başınalık var ya insanı mahvediyor.

biz valiliğin bahçesinden ayrılmadan önce de arkadaşlarımızın oturduğu binanın çöktüğü haberi geldi.

hani şu haberlerde izlediğiniz ''maraş caddesindeki yedi katlı bina''. işte orası. yani ''nezirbaş''. yani vanda herkes o binayı o isimle biliyor.

nezirbaş, çok fazla dairenin bulunduğu, benim kaldığım bina gibi genelde öğrenci ve öğretmenlerin kaldığı binalardan biri.

yıkılma sebebi, binanın altında önceden renault bayisi vardı. arabaları sokmak için, kolonları kesmişler. bu kadar. işte kaç canın gitmesinin sebebi.

o bina haricinde yıkılan pek çok bina oldu. haberlerde söylenenlerden daha fazla bina yıkıldı. daha fazla yaralı ve ölü var. bu kez deprem haberini abartmadılar. neden bilmiyoruz, üstünü kapattıkları çok şey varmış habercilerin. ben de yolda izledim otobüste.

ilk akşam, her yerden çöken binaların, ölenlerin, yaralananların haberini aldık. bir yandan da her sallantıda aynı korku. her sallantı dediğim artçılar da az değil. 5 ile 6 arasında büyüklüklerde oluyor. artçılarda yıkılan binalar da oldu.

ilk akşam insanlara kimse tarafından bir yardım yapılmadı. çadır, su, yiyecek, battaniye hiçbir şey. ama buna isyan eden olmadı. üşüyen ateş yaktı, parası olan bir battaniye fazla bulmaya çalıştı, evinde az hasar olan çıktı ceket mont getirdi verdi yakınlardakilere.

çünkü binaların altında kalanlardaydı herkesin aklı. biz yaşıyorduk ama bir de yaşayıp yaşamadığı belirsiz olan tanıdıklarımız, arkadaşlarımız ya da hiç tanımadıklarımız vardı. onların aileleri nasıl herkesi telaşla arıyordu atlayıp arabaya yola çıkanlar vardı ailelerden, tam bir cehennemdi anlayacağınız.

arkadaşımın abisi kurtarma ekibine katılan, önceden eğitim almış ve böyle durumlarda katılanlardan biriydi. ondan bir sürü haber aldık.
erciş, merkezden çok daha kötü durumdaymış. yıkılmayan, hasarsız bina nerdeyse yokmuş. çok fazla ölü varmış. televizyonda söyleneni katlıyor sayı maalesef dedi.

merkez ve erciş haricinde çevredeki onlarca köyün bittiğini duyduk. oralarda da bir sürü ölü varmış. daha merkez ve ercişte kurtarma ekibinin ulaşamadığı binalar var. kaldı ki köylere allah bilir ne zaman ulaştılar, ulaşabildiler mi ya da? bilmiyorum orasını.

gece dışarda kaldık. arabası olan arabasında kalıyordu ailesiyle. olmayan ateş yaktı. ateşi olmayan battaniye bulmuş. biz uyku tulumu bulabilmiştik onda yattık

o gece o şehirdeydim, sanki orda kaldım. insanlar, çığlıklar, ağlamalar hep beynimin içinde. her köşede yanan ateş, ağıt yakanlar, ağlayanlar, titreyenler, gezince insanlarla konuşunca gittikçe daha kötü olmaya başladım. ve sürekli sallanıyoruz.

o gün güç bela antalya'ya memleketime bilet bulabildim. 24 ekim öğlen 12ye bilet bulabildik. öğlen otogara gitmeden önce evime son bir kez çıktım. para kimlik bilgisayar ve bavula ne attığımı bile görmeden fırlattığım bir kaç şey aldım. artık vanda bir evim yok. bina ağır hasarlı. belki devam eden artçılarla yıkılmıştır.

ercişte yıkılan çok bina var. vanda da yıkılmayan ama ağır hasarı yüzünden artık kullanılamaz durumda çok bina var. 

binalar hasarlı, devlet yurtları hasarlı, özel yurtlar hasarlı. hasarsız çok az bina var ve bayram tatili sonrasında biz nerde kalacağız bilmiyoruz. 

öğretmeni öğrensisi ailesi binlerce insan nerde kalacak bilmiyoruz.

orda kaldığım süre boyunca sürekli korkunç haberler aldım. devlet yurdundan deprem anında atlayan bir kızın gözü patlamış dediler, artosun beşinci katından biri atlamış dediler, arkadaşlarımın göçük altında kaldığı binalardan çok kötü haberler aldım, vanda on tane bina yıkılmadı haberlerdeki gibi, daha çok bina yıkıldı. ercişten gelen haberler zaten tüylerimizi diken diken yapıyordu.

bu deprem yüzünden tanıdıklarım yıkılan binaların altında kaldı, yıllardır oturup sohbet ettiğim arkadaşlarım öldü.

bazı arkadaşlarımdan henüz haber yok. bugün daha hala göçük altından çıkarılamayan tanıdıklarım var.

çok üzgünüm. ne diyeyim nasıl anlatayım... çok ama çok üzgünüm.
bugün farklı şehirlerde arkadaşlarımızın cenazeleri defnediliyor. gidemiyorum.

dün akşam üzeri otuz saate yakın bir yolculuktan sonra antalya'ya ulaşabildim sağ salim kedimle baraber. annemin otogarda bir sarılışı vardı, kemiklerim kırılıyor sandım.

antalya'ya geldiğimde, o kadar kötü hissettim ki. vanda hava çok soğuktu, üşüyorduk, insanlar ısınmaya çalışıyorlardı bir şekilde. ama burası öyle değil. sıcak. burda yiyecek var. annem var, evime ulaşabildim. bunu nasıl tarif ederim bilmiyorum. otobüs antalyaya ilk girince, güldüğünü gördüğüm insanlar, tshirtle dolaşanlar, muavinin elime verdiği kahve çok dokundu bana.

kimseyi suçlamıyorum. nasıl anlatılır gerçekten bilmiyorum. insan iser istemez kıyas yapıyor. bir yanda açlık, soğuk, acı, kayıp, göçük... bir yanda burası. ilk yemek yerken annem üzülmesin diye tuvalete gidip ağladım. yiyemiyorum. deprem sonrasında hala daha uyuyamadım. ilaç almadan kendiğimden uyumalıymışım, daha iyiymiş öyle söylediler. bekliyorum.

tekrar başımız sağolsun. allah hepimize, özellikle de ordaki insanlara sabır versin. böyle büyük felaketler yaşamayalım bir daha inşallah.

yardımları unutmayın, ertelemeyin. bugün van'da, yarın kim bilir nerde. kendinizi o insanların yerine, elinizi vicdanınıza koyun. yardım edin. lütfen.