TARİH 1 Kasım 2018
50,5b OKUNMA     767 PAYLAŞIM

ABD İç Savaşının Bugün Bile Devam Eden Olası Sebebi: Federal Devlet vs Eyalet Hakları

ABD'nin Washington'daki yönetimi ile bu ülkeden ayrılmak isteyen 11 Güney Eyaleti arasında 1861-1865 yılları arasında gerçekleşen iş savaşın sebebi olarak pek çok şey ortaya sürüldü. Kimi köleliğin kaldırılması dedi, kimi de ticari sebepleri öne sürdü. Sözlük yazarı "diesel1907" ise durumu siyasi güçlerin çatışmasıyla açıklıyor.
iStock

amerikan iç savaşının asıl sebebi kölelikten ziyade bugün bile devam eden ve trump'ın da sıklıkla kaşıdığı "eyalet hakları vs federal devlet" tartışmasıdır.

1700'lerin son çeyreğinde ingilizler mağlup edilmişti ve amerika birleşik devletleri bağımsızlığını ilan etmişti. ilk başkan da ingilizlere karşı yürütülen bağımsızlık savaşının önde gelen komutanlarından george washington olacaktı. 13 eyaletten oluşan bu federal devletin yapısı bugünkü yapıdan çok daha farklıydı. ilk başkan george washington'un yetkileri neredeyse ingiltere kraliçesi kadar sembolikti. amerikanlar "biz ingiliz kralından kurtulmuşken yeni bir kralla uğraşamayız" diyorlardı ve yeni başkana aşırı derecede kısıtlı yetkiler verilmişti.

federal devletin topu topu 3 tane yetkisi vardı

1) dış devletlerle diplomasi yapmak

2) dış devletlerle ticaret ilişkileri kurmak

3) gerekirse dış ülkelere savaş ilan etmek.

yalnız federal devletin vergi toplama, kanun yapma ve ordu toplama gibi yetkileri yoktu. mesela george washington meksika'ya savaş ilan etmek isterse tüm eyaletleri tek tek ikna etmek zorundaydı. her eyaletin kendine ait silahlı kuvvetleri vardı ve olası bir savaşta eyaletlerin yollayacağı askerlerle toplama bir ordu kurulacaktı. savaş bitince de her asker kendi eyaletine geri dönecekti. bu durumda federal devletin başka ülkelere savaş açması imkansıza yakın zorluktaydı.

vergi toplama, kanun koyma gibi yetkiler tamamen eyaletlere verilmişti. para basma yetkisi bile eyaletlere ve eyaletlerdeki bankalara verilmişti. güneyli eyaletler bu düzenden memnundular çünkü federal devlet onları kendi hallerine bırakmıştı. kuzeyli eyaletler federal devletin daha çok güçlenmesini istiyordu çünkü ülkedeki hem ekonomik hem de nüfus çoğunluğu kuzey eyaletlerinde olduğu için federal devlette en çok onların sözü geçiyordu ve güçlü bir federal devlet güney eyaletlerini kontrol altında tutmalarını sağlardı.

sonraki yıllarda federal devlete 2 yetki daha verildi. bunlar ülkeye deniz yoluyla gelen ithalatlardan gümrük vergisi alma yetkisi ve yine deniz yoluyla gelen ürünleri kontrol etme yetkisiydi. atlantik okyanusunda korsan faaliyetleri yüzünden ticaret faaliyetleri sekteye uğramıştı ve eyaletlerin hiçbirinin donanması olmadığı için amerika'nın eli kolu bağlıydı. bu yüzden federal devlet gümrük vergisi toplayıp bu parayla donanma kurma ve deniz yollarını güvenli hale getirme kararı aldı.


bu sırada güneyli eyaletleri pek memnun etmeyecek bir karar çıktı

federal devletin eyaletlerde köleliği yasaklama yetkisi yoktu ama ülkeye giren "ithal ürünlere" sınırlandırma ve yasak koyma yetkisi vardı. bu yetki kullanılarak afrika'dan köle ithalatı yasaklandı. zaten aynı dönemde ingiltere ve birçok avrupa ülkesi de yavaş yavaş köle ticaretini yasaklamaya başlamıştı.

yine de güney eyaletlerinde mevcut olarak 1 milyon yakın köle vardı ve kanunlara göre kölelerin çocukları da köle olmak zorundaydı. dışarıdan yeni köle getirilemediği için eldeki köleler daha verimli kullanılmaya başlanmıştı. bazı çiftçiler ürün yetiştirmeyi bırakıp direkt köle yetiştirip çoluk çocuğunu satmaya başlamıştı. bu arada köle sayısı azaldığı için kölelere artık görece daha iyi davranılmak zorundaydı çünkü hastalanıp ölen kölelerin yerini doldurmak zorlaşmıştı. bu dönemde kölelerin güçlü kuvvetli olması için beslenmeleri de protein ağırlıklı olmaya başlamıştı. hatta güneyli köle sahipleri kuzeylilere takılırken "en azından biz kölelerimize kalacak yer, yiyecek yemek veriyoruz ve hastalanınca bakıyoruz, siz fabrika işçileriniz hastalanınca sokağa atıyorsunuz" diyordu.

neyse, konuya dönüyoruz: orijinal 13 eyaletin yanına yeni eyaletler de eklenmişti ve ülke giderek büyümeye başlamıştı

yeni katılan eyaletlerin bir kısmında kölelik yasakken bir kısmında yasaldı. kuzeydeki new york gibi eyaletler ülkede adam gibi bir düzen kurulabilmesi için federal devletin yetkilerinin arttırılması gerektiğini söylüyordu. güneydeki eyaletler de federal devletin eyaletlerin işine hiçbir şekilde karışmaması gerektiğini savunuyordu.

bugün olduğu gibi o zamanlarda da her eyaletin kendi anayasası, kendi ordusu, kendi polis gücü, kanunları, mahkeme sistemi, anayasa mahkemesi, kuvvetler ayrılığı ve meclisi vardı. her eyalet ufak birer ülke gibiydi ve federal devlet başçavuşun eşeği konumundaydı.

kölelik tartışması devam ederken asıl konteks federal devlet vs. eyalet hakları üzerineydi. abraham lincoln federal devletin eyaletler üzerinde denetici ve yönetici bir hakkı olduğuna inanıyordu. eyaletler yine kendi kanunlarını yapmakta serbestti ama bu kanunlar amerikan anayasası ve federal kanunlara uymak ve uyumlu olmak zorunda olmalıydı.

bugün avrupa birliği bile üye ülkelerin bütçesine, kanunlarına, idam cezasına kadar birçok ayrıntıya karışırken koskoca amerika birleşik devletleri kendi içindeki eyaletlere karışamıyordu. işte tüm kavga bundan dolayı çıktı. yoksa kölelik işin tuzu biberiydi. bu kavga kölelikten çıkmasa başka meseleden çıkacaktı.

bugün abd'de federal devletin 4 milyon memuru ve yüzlerce kurumu var. bu kurumların neredeyse tamamı son 100 yılda ortaya çıkmıştır.

fbi ilk olarak 1908'de kurulmuştur, cia'in kuruluş tarihi daha da sonradır (1947). milli güvenlik kurumu (nsa) 1952'de kurulmuştur. milli eğitim bakanlığı 1979'da, sağlık bakanlığı 1953'te gıda ve ilaç kurumu (fda) 1906'da, abd merkez bankası 1913'te kurulmuştur. yani abd'de federal devletin sahip olduğu çoğu kurum iç savaş öncesinde veya savaş sırasında ortada yoktu. bugün amerikan vatandaşlarından vergi toplayan irs bile 1862'te, yani savaş devam ederken kurulmuş.

yani savaştan önce ortada büyük ölçüde sembolik bir federal devlet vardı ve bu devletin hemen hemen hiçbir kurumu ve yetkisi yoktu.

ortada itlik peşinde koşan eyaletlerin kulağını çekecek bir mekanizma yoktu, olsa da bunu uygulayacak bir güç yoktu. güney eyaletleri bunun yavaş yavaş değişmeye başladığını görünce kendilerini tehdit altında olarak gördüler ve zamanında amerikanların ingilizlere karşı isyan ettiği gibi bu kez de kuzey eyaletlerin hakimiyetine karşı iş işten geçmeden isyan etmek istediler.


kuzey eyaletler o dönemde öküz gibi güçlüydü ve savaşı kuzeyin kazanacağı kesindi

tek bilinmeyen şey savaşın ne kadar süreceğiydi. başta new york olmak üzere kuzey eyaletleri deli gibi sanayileşmişti ve üretim olarak ingiltere, almanya gibi ülkeleri bile geride bırakmıştı. kuzey sanayileşme ve üretim kapasitesi olarak güneyin en az 30-40 sene ilerisindeydi ve güneyin elinde tarlalardan başka pek bir şey yoktu. iki tarafta askerlerin giydiği üniformaların kalitesinde bile bariz farklılıklar vardı. güney tarafının tek avantajı ev sahibi olması ve savaşın sürdürüldüğü coğrafyayı iyi tanımasıydı.

savaş kuzeyin güneyi işgal etmesi şeklinde yaşandığı için kuzey eyaletlerinde savaş boyunca hayat normal bir şekilde devam ediyordu ve adeta halk savaşın devam ettiğinden bile habersizdi. güney eyaletlerinde savaşın yıkımı, getirdiği kıtlık ve yokluklar gün be gün halk tarafından hissediliyordu. hatta çatışmalar bile bizzat güneydeki şehirlerin içlerinde gerçekleştiği için kan ve barut kokusu evlerin içine kadar sinmişti. kuzeyde her şey tıkırında giderken güneyde müthiş bir yıkım vardı ve savaşın başında zaten iki taraf arasında 30-40 yıllık gelişmişlik farkı varken şimdi o fark 100 yıla çıkmıştı.

savaştan sonra federal devlet eyaletler üzerindeki gücünü daha da arttırdı ve yukarıda ismini saydığım birçok federal devlet kurumu ortaya çıktı. birden bire eyaletler eskisi kadar özgür değildi ve federal devlet eyaletler üzerinde denetleyici bir rol oynamaya başlamıştı. artık federal devlet vergi toplayabilecekti, kendi ordusunu kurabilecekti ve eyaletlerin içişlerine karışabilecekti. aslında kuzey-güney savaşının en büyük sonucu köleliğin kalkmasından ziyade buydu ve köleliğin kalkması da bunun bir getirisiydi.


bugün eyaletler yine kendi kanunlarını yapabiliyorlar ve birçok konuda özerk bir yapıya sahipler

ama bu kanunlar federal devletin belirlediği bir çerçeveye uymak zorunda. deyim yerindeyse federal devlet eyaletlerin uyması gereken taban standartları belirler ve eyaletler isterlerse bunun üzerine çıkabilirler ama altına inemezler. mesela bugün abd'de federal devletin belirlediği asgari ücret saatlik 7 dolar 25 centtir. eyaletler kendi asgari ücretlerini belirlerken bu rakamın üzerine çıkabilirler ama altına inemezler çünkü federal rakam alt sınırı belirler. texas isterse asgari ücreti 7 dolar 26 cent yapabilir ama 7 dolar 24 cent yapamaz.

mesela federal devletin kurumlarından biri epa (environmental protection agency) yani çevreyi koruma bakanlığı. şimdi bu kurum adından da anlaşılacağı gibi çevreyi koruma kanunları belirler ve her eyaletin kendi bünyesinde de kendi çevreyi koruma departmanları mevcuttur. federal devlet burada alt sınırı belirler ve isteyen eyaletler bunun üzerinde standartlar da belirleyebilirler ama altına inemezler. mesela federal devlet "fabrikalar günde 500 birimden fazla zehirli gaz salınımı yapamaz" diye bir kanun belirlediyse bazı eyaletler bu limiti alta çekip 200-300 yapabilirler ama 510 yapamazlar. federal devlet tüm eyaletlerin uyması gereken en düşük standartları belirler ve eyaletler isterlerse bu limitleri daha da yukarı çekebilirler ama aşağı çekemezler.

donald trump 2016'da başkan seçilince ilk iş olarak çevre bakanlığı, eğitim bakanlığı ve sağlık bakanlığı gibi kurumların içini boşaltmaya başladı

mesela çevre bakanlığının başına scott pruitt gibi çevrecilik karşıtı birini koydu (bu adamı bu pozisyona koymak hitler'i yahudi derneğinin başına geçirmek gibi bir şey). hatta cumhuriyetçiler bu kurumları tamamen kapatmak istiyorlar çünkü bu tür şeyleri federal devletten ziyade eyaletlerin belirlemesi gerektiğini düşünüyorlar. her eyaletin eğitim departmanı varken federal devletteki eğitim bakanlığının gereksiz olduğunu düşünüyorlar. her eyaletin kendi çevre koruma bakanlığı varken federal devletin hususi çevre koruma bakanlığına sahip olmasının saçma olduğunu söylüyorlar.

genelde cumhuriyetçilerin yönettiği eyaletlerde asgari ücret, doğayı koruma kanunları, işçi hakları gibi konularda federal devletin belirlediği minimum kurallar standart olarak kabul edilirken demokratların yönettiği california, washington, oregon, new york gibi eyaletlerde federal devletin belirlediği minimum standartların üzerine çıkılıyor ve daha yüksek standartlar belirleniyor. bu yüzden cumhuriyetçilerin yönettiği eyaletler federal devletin gücünün azaltılmasını isterken demokrat eyaletler bu konuda daha çekimserler.

her şeye rağmen federal devlet ve kurumları gereklidir çünkü alabama, texas gibi eyaletlerde manyağın birinin ülkenin başına geçip okullarda evrim öğretilmesini yasaklamasının önüne geçer. gerçi günümüzde manyağın biri federal devletin de başına geçti ama o ayrı konu.

aslında günümüzde bazı eyaletlerin federal devlete çaktırmadan cinlik yaptığı bir konu var ama şimdilik federal devlet buna ses etmiyor. normalde federal devletin yasakladığı bir maddenin kullanımını eyaletler yasal kılamazlar ama abd federal devleti tarafından esrar yasaklanmasına rağmen birçok eyalette esrar yasallaştı. federal devlet istese mesela oregon'a gelip burada esrar satan mağazaların sahiplerini tutuklayabilir ama bu konuda pek ses etmiyorlar.


abd ilk kurulduğunda vergi toplama yetkisi olmayan federal devlet şimdi abd'de toplanan tüm vergilerin 3'te 2'sini topluyor

mesela şu anda yıllık gelirimin yaklaşık %42'sini vergi olarak ödüyorum ve bunun %28'i federal devlete, %10'u oregon'a, %4'u de yaşadığım kasabaya gidiyor. bu bana çok saçma geliyor çünkü dışarıda oregon'un yollarında araba kullanıyorum, evime hırsız gelince oregon'un polisini çağırıyorum, evimde yangın çıkınca oregon'un itfaiyesini çağırıyorum, ileride çocuğum olunca oregon'un okuluna gidecek, gezmeye oregon'un parkına gidiyorum, kısaca aldığım ve alacağım tüm devlet hizmetlerini oregon sağlıyor ama verdiğim verginin 3'te 2'sı direkt federal devlete gidiyor. o da bu parayı askeriyeye filan harcıyor. bana kalsa vergimin 3'te 2'sı yerel yönetime, 3'te 1'i federal devlete gitmeli.

bugün yine her eyaletin kendi anayasası, kendi meclisi, kendi kanunları, polis ve asker gücü (national guard) var ama eyaletler kanun yaparken amerikan anayasasını ve amerikan kanunlarını gözetmek zorundalar. bir yandan federal devlet eyaletlerin üzerine kabus gibi çöktü gibi gözüküyor ama bir yandan da federal devlet eyaletlerin manyaklaşmaması için denetleyici bir kurum haline geldiği için tamamen faydasız da diyemeyiz. bu iş biraz da avrupa birliği ile avrupa ülkeleri arasındaki ilişkiye benziyor.

Amerikan İç Savaşı, Köleliğin Kaldırılmasından Ziyade Ekonomik Kaygılar Sebebiyle mi Gerçekleşti?