TARİH 29 Temmuz 2021
58,2b OKUNMA     450 PAYLAŞIM

Adolf Hitler'e Dair Yaygın İnanışlara Farklı Gözle Bakmanızı Sağlayacak Bilgiler

Hitler'in, cani bir diktatör olmasının yanında tarih meraklılarına pek çok malzeme verdiği de tartışılmaz. İşte kendisi hakkındaki yaygın fikirlere dair sıkı bir tarih okurunun düşünceleri.

"9 ay hapis yatıyor ve çıktığında kahramanlaşıyor. mahkeme salonunda etkileyici konuşmasıyla hakim ve savcıyı bile etkiliyor"

hitler hapse bavyera hükümetine karşı darbe yapmaya çalıştığı için girdi. amacı bavyera hükümetini ele geçirmek, zayıf merkezi hükümeti (weimar cumhuriyeti) ortadan kaldırmak için mussolini'nin 1922'de italya'da yaptığı gibi başkente doğru bir yürüyüş başlatmaktır. fakat saçma sapan hatalar yapınca darbe girişimi bastırılır, hitler çıkan çatışmada yaralanır ve birkaç saat sonra o vaziyette yakalanır, hapse atılır.

bununla birlikte çıkacağı mahkemede şov yapacağı zaten bilinen bir durumdur çünkü aslında etkili bir ajitatörden başkası olmayan hitler için sadece bavyera'ya değil tüm almanya'ya seslenebileceği bir ortamdır mahkeme. bu arada bavyera eyaleti milliyetçi kesimin güçlü olduğu bir yer olduğundan zaten aşırı milliyetçi akımlar yerel hükümeti, polis ve adalet mekanizmasında hoşgörü ile karşılanır ve bu kesime mensup olanlar bir suça karıştığında aynı suçu işleyen bir solcuya göre daha hafif cezalar almaktaydı. işte bu nedenle zaten hitler'in mahkemesine atanan hakim olan georg neithardt'da aynen bu konsepte tam uyan bir hakimdir. eyaletin ve dava hakiminin durumunu bilen ama hitler'in şovuna da engel olmak isteyen merkezi hükümetin adalet bakanı ise maalesef yerel hükümetin işine karışamadığı için hitler'in mahkeme gösterisinin önüne geçmek mümkün olamamıştır. hitler de mahkemeye çıkmış, cayır cayır propaganda yapmış, sözü saatlerce kesilmeden "savunma" adı altında ideolojisini anlatmış ve sonucunda gayet hafif bir ceza ile paçayı kurtarmıştır. davanın hakimi georg neithardt daha sonra bavyera hukuk sistemi içerisinde sürekli terfi etmiş ama ömrü önünü açtığı hitler'in sonunu görmeye vefa etmemiş, 1941 yılında ölmüştür.

"1929 buhranı nedeniyle tüm dünyada ekonomik kriz var ve halk çıkış arıyor"

hitler'in hapse girip çıktığı 1923-1924 ile 1929 arasında hem dünyada hem de almanya'da aslında ciddi manada bir ekonomik iyileşme söz konusu. almanya'nın hiper enflasyon sorunu bu sürede normale giriyor, hükümet sistemi oturuyor ve genel bir ekonomik gelişim görülüyor tüm almanya'da. bu süreçte hitler'in hareketi nispeten stabil durumda kalıyor ve genellikle bavyera içinde etkili. yapısal olarak kaotik ve krizden beslenen bir sistem olan nasyonal sosyalizm kendisine karşı net bir düşman bulamadığı zaman genelde geniş kitlelerden ziyade hayatta aksiyondan ve kırıp dökmeden fazla bir beklentisi olamayan tiplerin ilgi duyduğu aşırı bir uç olarak kalıyor ve bu süreçte hitler ve partisi çok fazla gelişemiyor.

gelgelelim 1929 krizi hitler'in aradığı fırsatı altın tepside ona sundu. 1923-1929 arası gelişen alman ekonomisi bir anda yeniden çöktüğü için milyonlarca insan aniden eski parasız günlerine dönüveriyor. hiperenflasyon hortluyor ve almanya'nın ödemesi gereken savaş tazminatları bir anda almanya'nın tüm zenginliğini sömüren bir hale geliyor. weimar cumhuriyeti hükümeti defalarca borçların yeniden yapılandırılması için ingiltere ve fransa için görüşse de kendileri de ekonomik anlamda zorda olan bu iki devlet asla borçlar konusunda birşey yapmıyor ve neticede hitler'in yığınlar karşısında tepine tepine attığı nutuklarda bu borçlar meselesi ekonomik krizle birleştirilerek alman halkını boğan asıl düğüm olarak çaresiz insanlara sunuluyor. peki bu düğümden çıkış şansı ne; elbette nsdap ve onun hastalıklı ideolojisi...


"naziler seçilip hükümette görev aldıktan sonra tüm dünyada iyileşen ekonominin etkileriyle almanya ekonomisi de altın çağını yaşıyor"

aslında bu pek doğru değil. evet 1929 buhranı geride kalmış ve dünya bir parça toparlanmış ama alman ekonomisi 1933'de gerçekten boktan durumda. öyle ki devletin feci bir iç borcu var ve bu iç borç neredeyse tüm kaynakları kurutuyor. döviz eksikliği had safhada çünkü alman sanayisi üretemiyor, satamıyor. ruhr bölgesi fransızlarca aptalca bir kararla 1923'de işgal edildiği için almanya'nın buradan elde edilen geliri de yok. hatta öyle bir döviz darboğazı var ki 1933'de almanya'da aynı anda onlarca farklı mark-dolar kuru kullanılıyor. hitler'in ekonomiden falan da anladığı yok. ekonomik konulardan da hazzetmediği için saatlerce konuşup kafa ütülemediği tek alan burası aslında. hitler'in odaklandığı iki nokta var; 1. tüm almanların karnını doyurmak (millet acından isyan etmesin diye), 2. silah üretmek (silah üretimi yığınla farklı sektörü besleyen bir iş kolu). işte ekonomik anlamda tüm üretimi savaş hedefiyle askeri üretim odaklı yönlendirdiği için nihayetinde işverenin devlet olduğu ve özel sektörden hizmet aldığı, tüm parasal mevzularda da hükümetin saçma sapan kurallarının uygulandığı bir ekonomi ortaya çıkıyor. tüm faaliyet ve mali kaynak dağıtımı hükümet eliyle de olduğu için istediği kişiye para veriyor istediğini batırıyor. işte bu nedenle hitler dönemi devasa şirketlerin ve tröstlerin çok daha güçlendiği ama küçük özel teşebbüsün ve işçi sınıfının sonuna dek sömürüldüğü bir dönem.

"hitler ileride kendisine çok yarayacak lojistiği sağlayacak olan otobanları inşa ediyor, yol yabıyor!"

bu mesela biraz abartılan bir konu. yol yapmak bir propaganda malzemesi ama rejimin itici gücü değil. almanya zaten sanayileşmiş bir ülke olduğundan hem demiryolu hem de karayolu anlamında gelişmiş bir durumdaydı. nazi propaganda makinesi eğitimsiz, sanayide çalışamayacak kadar faydasız ve yarı aç yarı tok duran yığınların eline kazma küreği verip "hadi siktirin gidin zaten bir boka yaradığınız yok en azından yol yapın" mantığıyla adamları dağa bayıra sürdüğünden ve bol bol da propaganda filmi çektiğinden ortaya bu otoban efsanesi çıkıyor. zaten savaş çıktıktan sonra bu yığınlar askere alınınca mevzu devam etsin diye bu defa da savaş esirlerini falan çalıştırıyorlar yol inşaatında. maksat propaganda devam etsin.


"hep azınlıkları hedef alıyor yavaş yavaş yasaklar getirterek halkın tepkisini çekmeden istediklerini uyguluyor"

yooo hiç de değil. gayet de öz almanları da hedef alıyor rejim. mesela hep duyduğunuz şey komünistlerin ve yahudilerin toplama kampına tıkıldığıdır. ancak gerçekte bırakın bu insanları, toplum için "tembellik" adı altında bir suç dahi uydurulmuş ve "tembel" olduğu değerlendirilenler de pekala toplama kampına tıkılmıştır. peki tembeller nasıl tespit ediliyordu? çok basit; eğer bir işiniz gücünüz yoksa, aylak aylak dolanıp da sürekli içip sıçıyorsanız, işlere girip çıkıp duruyorsanız sistem size çok geçmeden tembel olarak görüyordu. peki bu kadar insan nasıl takip ediliyordu demeyin, onun da çözümü var. nazi sosyal yapılanmasında "bina görevlileri" ve "sokak/mahalle sorumluları" denen bir kurum var. bu tipler nazi partisi üyesi koyu nazi tipler ve sorumlu oldukları apartmanda, sokakta yaşayanları sürekli takip edip merkezi yönetime (gestapo) bilgi veriyorlar. eğer aylak bir tipseniz küt diye hakkınızda ihbar gidiyor devlete, sonra veriyorlar coşkuyu toplama kampında. elbette bu tipler kamplarda yahudiler, çingeneler, komünistler gibi sınıfların üzerinde ama nihayetinde eline kazma-kürek verilip işe koşulan adamlar bunlar.

halkın tepkisi de afedersiniz pek nazilerin s*kinde değil. mesela 1 mayıs 1933'de tüm nazi partisi işçi bayramına katılır, herkes güle oynaya bayramı kutlar. 2 mayıs 1933'de ise nazi ve devlet güçleri sendikaları basar, tüm sendikalar kapatılır, sendikacılar içeri atılır ve zamanında grevlerle hükümet düşüren alman işçi sınıfı gık bile diyemez.

nazilerin halktan çekindiği tek zamanı söyleyeyim ben size; 1 nisan 1933'de alman yahudilerinin işlettiği işletmelere karşı 1 günlük bir boykot ilan etti nazi rejimi. başta bu boykotun çok daha uzun olması hatta yahudilerin ekonomik hayattan tamamen men edilmesi gündemdeydi ama halkın tepkisinden çekindiler çünkü özellikle büyük şehirlerde yahudilerce işletilen büyük dükkanlar vardı ve bu dükkanlar alman halkının çoğu ihtiyacını karşılıyordu. bu dükkanların bir anda kapatılması sonucu ihtiyaçlarını alamayacak almanların rejime karşı hoşnutsuzluk duymasını engellemek adına boykot 1 günle sınırlandırıldı. elbette aynı zamanda henüz iktidara gelmiş bir rejim olarak bu kadar radikal bir kararı çok erkenden alarak yurtdışı desteği ve sempatiyi bir anda da kaybetmek istemedi naziler ama asıl çekinilen nokta alışveriş yapamayacak halkın tepkisi oldu. bunun dışında nazilerin halkı gerçekten siklediği ikinci konu ise stalingrad yenilgisi bu arada.

"tüm solcu ve komünist basın ve medyayı kapattırıyor. kendi medyasını oluşturuyor. orta sınıf medyaya hiç dokunmuyor böylelikle halkın gözünde rahatsızlık oluşturmuyor"

naziler tüm basın ve yayını ele geçirdi. kendi kontrollerinde olmayan tek bir yazılı medya kalmadı almanya'da. tüm atılacak başlıklar goebbels yönetimindeki merkezi bir ofis tarafından belirleniyordu. sadece gazete ve dergiler değil basılacak herhangi bir yazılı eser önce goebbels'in ofisinden onay almak zorundaydı (bkz: sansür). bu durum aslında almanları çok etkiledi ve gazetelere olan ilgi azaldı çünkü herkes aynı şeyleri aynı şekilde yazıyordu.


"nazi gençliğinin saldırılarının tepki alması durumunda benimle alakası yok deyip perde arkasında kalıyor"

bu hitler'in standart bir özelliği. hitler ilk zamanlarında kötü bir şey olursa (kötüden kasıt sadece yurt dışı tepki alacağı bir durum, yoksa almanya içinde kimse bir şey diyemiyor zaten) o durumda da sessiz kalıyor sürekli. ayrıca kesinlikle adamları arasındaki tartışmalara girmez, taraf olmaz. zaten iktidarı ele geçirince bir lider miti yaratılıyor ve hitler tüm dünyevi şeylerin üzerinde bir pozisyona getiriliyor. bir yol gösterici oluyor kendisi ve uygulamadaki sorunlar ise sadece uygulamayı yapan adamların aşırılıkları veya küçük yaramazlıkları (!) filan oluyor.

"versay anlaşmasına ikide bir atıf yaparak bu anlaşmanın almanlar için kabul edilemez olduğunu ara ara dile getiriyor"

bu zaten en başından beri hitler'in bağıra çağıra giriştiği bir propaganda. versay anlaşması ciddi anlamda sorunlu ve körlemesine bir nefretle hazırlanan gerçek dışı bir anlaşma. bu anlaşmanın sorunlu olduğu özellikle ingilizlerce 1920'lerde görülmüş durumda aslında ama fransızlar konu hakkında çok katı olduğu için anlaşmada herhangi bir revizyona gidilmiyor. bu durumda da hitler'in ekmeğine yağ sürüyor çünkü anlaşmanın çok ağır maddeleri weimar cumhuriyeti hükümetlerini çok fazla kısıtlıyor. bu durumda da naziler gibi aşırı uç ideolojilerin güç kazanması daha kolaylaşıyor.

"kadınların çalışma hayatında yeri olmadığını dile getirip engelliyor ve çokça çocuk yapmaları için baskı kuruyor"

bu nazilerin dünya görüşünün bir parçası. kökeni de avcı-toplayıcı ilk insanlara kadar gider. işte erkek asıl gücün kaynağıdır, dışarıda savaşır gelir, para kazanır gelir, evde hanımı çoluk çocuk peşinde olmalıdır, ev işleri bulaşık çamaşır falan takılmalıdır mevzusu, klasik. bu nedenle kadınlar çok fazla savaş sanayisine giremediler almanya'da. bu durumun tek istisnası tarım alanında çalışan kadınlardı. erkekler askere gittiği için mecburen çift çubuk işleri kadınlara kalıyor.