Amerikan Yerlilerinin Çoğunun Avrupalıların Getirdiği Hastalıklar Yüzünden Ölmesi
her 10 amerikan yerlisinden 1'i katliam ve kölelikten ölürken, 8'i avrupa'dan gelen hastalıklar yüzünden başlayan salgınlarla ölmüştür.
amerika’ya ayak basar basmaz görülen ilk ulus: tainolar ve sonu
12 ekim 1492'de columbus ve mürettebatı, bahamalar'a vardığında ilk gördükleri amerikalılar tainolardı. colombus’un gemisi buraya yanaşırken hasar almıştı ve zor durumdaydılar. tainolar, bu insanların kendilerinden çok farklı görünmelerine aldırmamış hemen yardıma koşmuşlardı. colombus notlarında tainoları şöyle tanımlıyor: “bizimle ihtiyacımız olan her şeyi takas ettiler ve sahip oldukları her şeyi iyi niyetle verdiler... bizi memnun etmekten büyük zevk aldılar... çok nazikler ve kötülüğün ne olduğunu bilmiyorlar; ne öldürüyorlar ne de çalıyorlar... ekselansları dünyada hiç bu kadar iyi insanların olmayacağına inanıyor olabilir... ancak komşularını (kendisi ve mürettebatını kastediyor) kendileri gibi severler ve dünyadaki en tatlı dile sahiptirler. nazik ve daima gülüyorlar.”
bu, avrupa medeniyetinin amerika medeniyetine dair yaptığı bilinen ilk çıkarımdır.
colombus’un geldiği yer günümüzde dominik ve haiti’nin bulunduğu hisponyola adasıyla küba’nın arasında kalmış, bahamaların bir parçası olan guanahani adasıydı. colombus buranın kutsal olduğuna inanmış ve “san salvador” adını vermiştir. (ispanyolca “kutsal “kurtarıcı”). adada karşılaştığı tainolara da “ındians” ismini verdi ve bu isim daha sonra kuzey ve güney dâhil tüm amerikan yerlileri için kullanıldı. colomb’un “indians” kelimesini seçmesinin sebebiyse, hindistan yakınlarında bulunan bir adaya geldiğini düşünmesiydi. hatta bu yanlış kullanım zincirleme bir hal aldı ve günümüzde karayipler olarak bildiğimiz adalar grubuna “west indiens” ismini verdi. bu isim halen kullanılıyor.
colomb, çok geçmeden arkasında 39 kişi bırakarak ispanya’ya geri döndü. yanında birkaç tainoyu da götürdü. colomb’un olmadığı süre boyunca arkada kalan 39 mürettebat yerli halkın kadınlarına tecavüz etmeye ve adalılara karşı kötü davranmaya başladı. bu yüzden kısa süre sonra tainolular tarafından hepsi öldürüldü.
bir yıl sonra colomb yanında 1500 kişilik bir koloniyle geri döndü. bu yeni gelen ispanyollar hispanyola’da (günümüz dominik) bir kasaba inşa etti. kasabanın etrafında yaklaşık 75.000 taino yaşıyordu. colomb yerli halka iyi davranılmasını istese de kimsenin onu taktığı yoktu. yerlileri haraca ve köleliğe sürüklediler. 14 yaşından büyük herkes, her 3 ayda bir içi altın dolu bir çan vermeliydi. eğer altın verilmezse bunun yerine 25 kilo pamuk toplamaları bekleniyordu. bu da yapılmazsa haraç vermeyen yerlilerin elleri kesiliyordu. avrupalılara göre yeni keşfettikleri bu dünyada muhakkak altın olmalıydı ama ispanyollar burada altın bulamadılar. o yüzden tarıma yöneldiler ve zamanla yerli halkın neredeyse tamamını köle olarak çalıştırmaya başladılar. bu amerika’nın sömürgeleştirilmesinin ilk fitiliydi.
tainolu kadınlar geleneksel olarak erkeklerden izoleydi. bağımsız ve güçlüydüler. erkekler bir köyde yaşarken, kadınlar ve çocuklar başka bir köyde beraber yaşıyordu. ispanya’dan gelenlerin ise neredeyse hepsi erkekti, yanlarında kadın getirmemişlerdi. bu yüzden büyük bir kısmı tainolu kadınlara tecavüz ederken çok az bir kısmı da evlenme yoluna gitti. biraz sert olacak ama gerçek şöyleydi: amerika’dan avrupa’ya ihracatı yapılan ilk ticaret ürünü kadınlardı. yani yerlilerin bedenleri her anlamda sömürülüyordu.
1493’te, colomb’un ikinci gelişinde kurulan kasabanın çevresinde 75.000 taino yaşıyordu. 20 yıl içinde 300.000 taino daha getirilecekti. adanın nüfusu o kadar artmıştı ki gıda krizi baş gösterdi. ispanyollar taino tarım kültürünü kendi tarım kültürleriyle değiştirmişlerdi. tainolar artık beyaz adamdan nefret ediyordu o yüzden ispanyol tarımını yapmak istemiyorlardı. ilk kırım buradan çıktı. 1496’da yaklaşık 50.000 taino açlıktan öldü. kölelikten ve ağır çalışma şartlarından da birçok taino ölmeye başlamıştı. asıl yok oluş ise 1518-1520 yılları arasında yaşandı.
1518’e gelindiğinde adada çiçek hastalığı salgını baş gösterdi. çiçek hastalığı, suçiçeği, kolera, soğuk algınlığı, difteri, grip, sıtma, kızamık, tifo, tifüs, tüberküloz ve boğmaca gibi hastalıkların hepsi eski dünya kökenli hastalıklardı ve yeni dünyada yaşayanların bu patojenlere karşı savunması yoktu. çiçek hastalığı ve grip salgını, 2 yıl içinde tainoların %90’ını öldürdü. bu yüzdenin çok küçük bir kısmı kölelik nedeniyle ölmüştü. adadaki yüzbinlerce tainodan sadece birkaç bin kaldı. hispanyola’da ki ispanyollar ise hastalığa ya hiç yakalanmamış ya da küçük semptomlarla atlatmışlardı. dönemden kalan kayıtlara göre 1548 yılında taino nüfusu 500’e kadar düşmüştü.
taino nüfusunun yok olması ispanyolları durdurmadı. iş gücünü karşılamak için afrika’dan hispanyola’ya köle getirmeye başladılar. bu girişimle beraber karayiplerin nüfusunun büyük kısmını siyahiler oluşturmaya başladı. günümüzde de halen öyle. çünkü yerli halkı neredeyse yok.
kuzey amerika’nın en büyük medeniyeti: aztekler ve sonu
ispanyollar, amerika’nın keşfinden beri güneyi karış karış ediyorlardı. 1518 yılında azteklerle ilk karşılaşma gerçekleşmiştir. 1519 yılında ispanyol bir komutan olan hernan cortes, küba valisi tarafından meksika’ya gönderilir. cortes’in görevi “veracruz” şehrinde ticaret başlatmak ve yönetmektir. ancak onun kafasındaki bu değildir. çok geçmeden küba valisinin bu talimatına itaatsizlik eder. meksika’yı, yani aztek krallığını işgal etmek için hazırlanmaya başlar.
dönemin aztek kralı 2. montezuma’nın kulağına, cortes’in işgal hazırlığında olduğu haberleri çalınmıştır. montezuma cortes’e altınlardan ve bilimum lüks eşyalardan oluşan hediyeler gönderip onu vazgeçirmeye çalışır. bu çabalar cortes’in iştahını iyice kabartmaktan öteye gitmez. çok geçmeden aztek başkenti tenochtitlan’a yürüyüşe geçer. yolda başka bir ulusla karşılaşırlar. bunlar azteklere tek boyun eğmeyen ulus olan tlakskalalılardır. direk birbirlerine girerler ve tlakskalalılar beyaz adamın gücünü tadar ve yenilir. cortes, düşmanımın düşmanı dostumdur mantığıyla tlakskalalılar ile ittifak kurar. 1000 kadar tlakskalalı savaşçıyı yanına alıp 300.000 nüfuslu tenochtitlan’a varır. 100 ispanyol denizci, 500 asker ve 10 topla beraber.
montezuma tarafndan hoş karşılanırlar ve saraya alınırlar. cortes, montezuma’yı ve danışmanı cuitlahuac’ı tutsak eder. bu sırada küba valisi, panfilo de narvaez adlı başka bir komutanı cortes’i yakalayıp geri getirmesi için meksika’ya gönderir. nisan 1520’de cortes, narvaez’i karşılamak için tenochtitlan’dan ayrılır. cortes’in ayrılığını fırsat bilen aztekli soylular isyan için harekete geçer. 2 ay sonra cortes, narvaez’i de safına katmış şekilde geri döner. narvaez’in ordusunda afrikalı kölelerde vardır ve içlerinden biri çiçek hastasıdır. bunu fark etmemişlerdir.
cortes’in dönüşüyle halk ayaklanır, montezuma meçhul olmakla birlikte bu sırada atılan taşlarla öldürülür. cortes ve müttefikleri canını zor kurtararak şehirden kaçar. bu geceye “ noche triste” denir. cortes ve müttefikleri şehri kuşatıp aç bırakmaya çalışır.
aztek krallığı federatif bir yönetim biçimine sahipti ve 4 farklı eyaletten oluşmaktaydı. ocotelolco eyaleti pazarı ve ticareti elinde tutan eyalettir. cortes, montezuma öldüğü için gayrı resmi olarak ocotelolco lideri maxixcatl’ı yeni kral ilan eder. aztekli soylularda montezuma’nın danışmanı cuitlahuac’ı, ispanyollarla anlaşıp şehre gıda sağlayacağı sözüne karşılık serbest bırakır ve kral ilan eder. ki zaten onu montezuma ölmeden önce kral yapmışlardır. ortada iki tane kral vardır. cortes’in kralı maxixcatl çok geçmeden çiçek hastalığına yakalanıp ölür. aztekli soyluların kralı cuitlahuac’da çiçek hastalığından ölür. cortes ağustos’ta 500 kadar askerle şehre saldırır ve yaklaşık 40.000 aztekliyi öldürür. ekim ayı geldiğinde çiçek hastalığı salgını zirveye ulaşır. ağustos’tan ekim ayına kadar 300.000 azteklinin yarısı salgından ölür. gıda sıkıntısı azteklilerin zaten virüse karşı olmayan bağışıklıklarını iyice zayıflatmıştır. cortes şehre son kez saldırdığında direnişle karşılaşmaz. sayıları 500’dür ama yanlarında getirdikleri virüs tek başına 100.000’den fazla kişiyi öldürmüştür. o dönemden kalan bazı kayıtlarda bu salgınla ilgili şöyle deniyor:
bir aztek vatandaşı: "hastalık 70 gün sürdü, şehrin her yerini kapladı ve çok sayıda insanımızı öldürdü. yüzlerimizde, göğüslerimizde, karınlarımızda yaralar patladı; baştan ayağa kadar acı veren yaralarla kaplıydık. ”
cortés'e eşlik eden bir fransisken keşiş: “kızılderililer hastalığın çözümünü bilmediklerinden, tahtakuruları gibi yığınlar halinde öldüler. birçok yerde, evlerdeki herkes öldü ve çok sayıda ölüyü gömmek imkansız olduğu için evlerini kendi üzerlerine yıktık. böylece evleri mezarları haline geldi. ”
1520 ile 1576 yılları arasında meksika'da 20 milyondan fazla yerli salgınlar silsilesiyle ölmüştür.
çiçek hastalığı, grip, kızamık ve suçiçeği gibi hastalıkların amerikan yerlileri için ölümcül olduğunu kanıtlandı. avrupalılar bu hastalıklara alışkındı, ancak yerliler bunlara karşı direnç gösteremediler. hastalıklar ya kolonistlerle doğrudan temas yoluyla ya da birbirleriyle ticaret yaparken yayılıyorlardı. bazı yerlerde bütün köyler kısa sürede tamamen yok oluyordu.
çiçek hastalığı 20. yüzyılda büyük oranda-tamamen yok edilmiştir. çocuklar çiçek virüsüne gençlerden veya yetişkinlerden daha iyi direnir. büyük bir popülasyonda çiçek hastalığı sabittir. hemen hemen tüm çocuklar bir çeşit çiçek hastalığına yakalandığından, yetişkinler hastalığa yakalandığında hali hazırda bağışıklık kazanmış durumdadırlar. çiçek hastalığı böylece nispeten düşük mortalite ile çocukluk çağı hastalığı haline gelir. ancak yerli amerikalılar gibi daha önce bu hastalığa yakalanmamış bakir bir nüfusa çarptığında, özellikle yetişkinler ve yaşlılar arasında ölüm oranları yüksektir. çiçek hastalığı virüsü yüksek popülasyonda hayatta kalabilir. düşük yoğunluklu bir nüfusa sızdığında, yeterli konakçıya sahip olmadığı için o popülasyonu yok eder. (birkaç yıl kumaşlarda vs. yaşayabilir) örneğin kızamık, hayatta kalmak için yaklaşık 300.000 kişilik bir nüfusa ihtiyaç duyar. nüfus büyüklüğü bu eşiğin altına düşerse, virüs hastalığa ve ölüme neden olabilir, ancak bu yoğunlukta bir nüfusu etkilediğinde virüsün kendisi de ölür. böylece, amerikan yerli popülasyonları virüse kapıldığında ölmeye başlıyor, nüfus düşüyor ve hastalıkta ölüyordu. nüfus çoğalmaya başladığında, yaklaşık bir nesil sonra virüs tekrar bir salgın yaratıyordu.
avrupalı kaşifler, özellikle güneydoğu ve kuzeydoğuda, sık sık boş köy ve tarlalar bulduğunu bildiriyorlardı. bu raporlardan yerlilerin kuzey amerika’da seyrek olduğuna dair bir yanlış anlaşılma oluşmuştur. örneğin güneydoğu'da, muskogee (creek) nüfusunun günümüzde avrupalılar kıtaya gelmeden önce iki yüz bin olduğu tahmin ediliyor. avrupalılar o zaman bu köyleri ziyaret ettiklerinde nüfus yirmi bine düşmüştü.
avrupa işgalinin başlangıcında meksika'nın kuzeyinde yaşayan yaklaşık 18 milyon yerli amerikalı vardı ve genellikle hastalıklardan ölmüyorlardı. avrupalı kaşifler ve sömürgeciler gelmeye başladığında, bu değişti ve sonuçları amerikan yerlileri için felaket oldu. avrupalıların getirdiği virüsten kaynaklı ölüm oranı %80-90'a ulaştı. avrupalıların gelişinden önce, amerikan yerlileri kayda değer ölçüde ciddi hastalıklardan arınmıştı. beslenme diyetleri doğaldı, açlık çekmiyorlardı. avrupalıların getirdiği hastalıkların birçoğu evcil hayvanlarla yakından ilgiliydi. amerikan yerlilerin evcil hayvan kültürü yoktu. avrupalılara nazaran çok daha izole bir hayat sürüyorlardı. izolasyonla ilgili en iyi örneklerden birini 1960’larda venezuela’da yaşayan bir yerli kabile yaşamıştır.
1960'lı yıllarda, venezuela sınırında yaşayan yanomami kabilesi, dış dünyayla temas ettikten sonra kızamık nedeniyle neredeyse yok oldu. yaklaşık 40 yıl sonra o kırımdan sağ kurtulan, o zamanlar çocuk olan davi kopenawa adlı bir adam salgına neden olan temasın nasıl gerçekleştiğini anlatmış: bölgedeki araçá nehri boyunca, kopenawa'nın dedesi ve diğerleri ilk kez beyaz insanlarla tanışıyor ve bu insanların kullandığı metal aletleri görüyor. kopenawa, altın arayan bu yabancıları pala veya balta almak için ziyaret etmeye başlıyor. daha sonra araçları kendi kabilesiyle paylaşmaya başlıyor. onbinlerce yanomami kızamıktan ölüyor ve günümüzde nüfusları 32.000 civarında.
yerlilerin salgından dolayı yok oluşu hristiyan misyonerler için büyük bir propaganda malzemesi olmuştur. ilk avrupalılar hastalıkların amerikan yerlilerini harap ettiğini biliyordu. new england'da ingiliz sömürgecilerin çoğu, hastalıkları tanrı'nın kolonileşme planının kanıtı olarak gördü. ingilizler, massachusett ve pawtucket yerlilerini öldüren 1633 çiçek hastalığı salgınıyla ilgili olarak, “yerleşebilmeleri için tanrının burayı kendileri adına temizlemesine” yormuştu.
ispanyol ve ingiliz birçok avrupalı, yıkıcı hastalıkları, yerlilere yönelik gazabın ve günahkar yaşamlarının kanıtı olarak görüyordu. birçok protestan, özellikle de kalvinistler, hastalığı günah için ilahi bir ceza olarak görüyordu. amerikan yerlileri onlara göre dinsiz oldukları için tanrı'nın onları çiçek hastalığı ile yok etmesi doğaldı. benzer şekilde, kaliforniya'daki katolik rahipler çiçek hastalığı gibi hastalıkları kabile günahına, özellikle de mesih'e inanmayı reddetmekten dolayı kardinalin verdiği bir ceza olduğu propagandası yapıyordu. bu propagandalar işe yarıyordu da. yerlilerin azımsanmayacak kısmı “beyaz adama bir şey olmuyor demek ki onun tanrısı onu koruyor” gibi bir inanca başlamıştı.
kızılderili nüfusunun yüzde 90'ının avrupalılar tarafından amerika'ya getirilen hastalıklardan öldüğü düşünülüyor. yerlilerin, avrupalılar tarafından katledildiği herkes tarafından onaylanan bir gerçek, evet. ama gerçek katliamı yapan yanlarında getirdikleri hastalıklardı. biz, ne kadar insanın öldüğünden çok nasıl öldüklerine önem veriyoruz. bu yüzden göremediğimiz gerçeklerden biri de bu. sağ kalanların torunları da bugün abd'de yaşayan 2,5 milyon yerli.
amerikan yerlilerinin avrupalılara hediyesi de frengi (bel soğukluğu) olmuştur.