Antik Roma Dünyasında Kadınların Güzellik Algısı ve Makyaj Yöntemleri
günümüzde yaklaşık 500 milyar dolarlık bir pazara sahip olan kozmetik sektörünün hakim kullanıcısı olan kadınlar her daim eleştiri oklarının hedefi olmuşlardır. yapılan arkeolojik kazılar ve araştırmalar, yaklaşık 2000 yıl önce roma'da kadınların süslenmeye çok önem verdiğini ortaya koymuştur.
(bkz: roma dünyasında kadınlar ve makyaj)
roma'da köleler, hayatın her alanında yaşamsal öneme sahiplerdi. varlıklı bir evde, evin hanımının güneş doğmadan önce veya şafak vakti uyanması beklenmezdi. yerine getirilmesi gerekli tüm ev işleri kölelerin görevi idi.
romalı kadınların giysileri genelde bol olduğu için, korse kullanımı bir zorunluluk değildi. göğüs bantları, sade elbiseler ve peştamallar en sık rastlanan iç çamaşırlarıydı. sade bir içliğin üzerine tunik ve bunun da üzerine elbise giyilirdi. ancak hanımlar için daha başka korsaj olanakları bulunduğuna dair ipuçları da vardır; örneğin ovidius, küçük göğüslüler için alttan destek yapacak yastıklar önerir. londra'da, özenle yapılmış bir deri bikini altı bulunmuştur.
çok makyajlı hanımlarla ilgili olarak, bunların makyajının terle birbirine karışıp yüzlerinin rengarenk bir hal aldığı anlatılır. bu iştah kapatıcı görünüşü bir tarafa bırakırsak, kadınların makyajları ile erkekleri etkilediklerini ve bu amaçla kullandıkları kimi maddelerin sağlıklarına zarar vermesini bile göze aldıklarını söyleyebiliriz; örneğin beyaz kurşun en zehirli makyaj malzemelerinden biriydi.
ancak yüzüne özen gösteren hanım sabah makyajına başlamadan önce, geceden yüzüne uyguladığı ekmek ve sudan oluşan maskeyi çıkarırdı. bu maske onun gece kocasıyla yaşayacağı yasal ilişkiden ziyade, gündüz aşığı ile geçireceği sürede, yarışlarda flört ederken veya tapınak ziyaretlerinde (bir tapınak randevular için en başta gelen buluşma yeridir) bakımlı görünmesini sağlayacaktır.
kadınların kendilerini nasıl güzelleştirdikleri ile ilgili yazılı bilgilerin yanı sıra, taraklar, aynalar, parfüm şişeleri, cımbızlar, küçük kavanozlar, makyaj için spatüller, küçük hayvan ve hayvan elleri günümüze dek ulaşmıştır. resimler ve büst şeklindeki portreler de bize saç stilleri konusunda çok şey anlatır. bu stiller moda akımları ile birlikte öyle çok değişirler ki, imparatorluk dönemi için tarihlendirme tekniği olarak kullanılabilirler. (i.s. 1. ve 2. yüzyıllarda)
eğlencede aşırıya kaçan, dikkati çekecek derecede tüketim yapan ayrıcalıklı azınlıklara sahip diğer kültürlerde (18. yüzyıl avrupa'sı) olduğu gibi romalılar için de peruk çözüm olabilirdi. bu, sadece saçın karmaşık bir modelde yapılması için gerekli uzun saatlerden tasarrufu sağlamıyor, aynı zamanda kişiyi sağlığa zararlı güzellik ürünlerinin ve dikkatsizce kullanılan bukle maşalarının tehlikesinden de koruyordu. alman esirlerin sarı saçları ile hindistan'dan ithal edilen siyah saçlar peruk yapımında kullanılıyordu.
ovidius, kadınlara her tipe uyacak renkler konusunda öğütler vermişti: mavi, deniz yeşili, safran rengi, ametist moru, pembe, farklı gri ve kahverengiler. ona göre, çok daha pahalı olan "krali mor" (erguvan) dışında bu renklerin her biri kendine has mükemmel bir kaliteye sahipti. doğal boya maddesi olarak kırmızı için kızılkök, sarı için safran, siyah için mazı ağacı, açık yeşiller için likenler kullanılmaktadır.
alum renk sabitleştirici, sülfür ise ağartıcı olarak kullanılmaktaydı. en ünlü, en lüks ve en pahalı boya ise az önce değinilen "krali mor" (erguvan) idi ve kabuklu deniz canlılarından elde ediliyordu. azıcık bir boya için çok sayıda kabuklu deniz canlısının tüketilmesi gerekiyor ve bu çok masraflı renk sadece dikkat çekmesi istenen ürünlerde veya toga ya da tünikler üzerindeki ayırt edici çizgilerin yapımında kullanılıyordu.
saç stilleri flavius dönemine kadar çok abartılı değildir. modaya bağlı olarak ve etkileşim sonucu kopya edilen basit modeller, bu döneme dek ve hatta sonraları bir süre daha yunan saç stillerine yakındır. bu stilde ortadan ayrılan saç bir topuzla toplanır, bir ağ ile dağılması önlenir ve genellikle file ile süslenirdi. hatta çılgınca ayrıntılı ve yüksek saç modellerinin gözde olduğu dönemden sonra bile saçlar, üzerlerine yerleştirilebilecek diademler kadar karmaşık olabilmekteydiler. ote yandan, saçın rengini açan kozmetik ürünleri çok popülerdi ve bu işlem küçük buklelerin yaygın olduğu kuzey'den alınmıştı. batavia köpüğü, wiesbaden sabun tabletleri ve mainz sabunu (keçi yağı ve kayın ağacı külünden yapılırdı) bu tür renk açıcı ürünlerdendi. özellikle sonuncusu iyi bir şampuansa da gerçekte saçın rengini açıcı bir etkisi bulunmuyordu. kına bilinir ve kullanılırken, bir diğer doğal ve güvenli renk açıcı olan papatyadan söz edilmemektedir.
makyaj malzemesini saklamakta kullanılan küçük kaplarla dolu kutular, muhtemelen
alabasterden veya gösterişli roma camından yapılmış parfüm şişeleri makyajla ilgili arkeolojik hazine niteliğindedirler. bunların hepsi, taraklar, cımbız, tırnak temizliyiciler, parlatılmış bronz ya da gümüşten veya kurşunla kaplanmış camdan yapılmış aynalar ile birlikte, hanımın sabah bakımı için tuvalet masasının üzerine yerleştirilmiş olmalıydı. ve tüm bu malzemeler öğleden sonraki hamam sefasında yeniden kullanılmak üzere toplanmak zorundaydı. vücuttaki tüyler istenmez ve bu nedenle az ya da çok göz korkutan yöntemler kullanılırdı. bunlardan suetonius tarafından anlatılan ve günümüzde pek fazla meraklısı çıkmayacak bir yönteme göre, kor haline getirilmiş ceviz kabukları bacakların üzerinde gezdirilirdi. aynı yazar julius caesar'ın bu iş için, çok daha fazla başvurulan cımbızı kullandığını söyler. ponza taşı aşındırıcı bir tüy giderici iken, iuvenalis reçine kullanıldığından bahseder. bunların yanısıra, plinius'dan öğrenildiğine göre kan, öd ve yılan tozunun karışımından oluşan daha tiksindirici reçeteler de vardı.
vücut bakımı evden ziyade hamamda yapılırdı. ovidius insanları bu hazırlık sırasında görülmemeleri konusunda uyarır. öte yandan, sabah ilk iş olarak bir yüz maskesi yapılmasını tavsiye eder ve makyaj konusundaki şiirinde değişik zorluktaki reçetelerden bir seçki de sunar. bunlar içinde en kolay olanı dövülmüş haşhaş tohumlarıdır. boynuz tozu, dövülmüş tohumlar, tahıl ve bal gibi maddeler muhtemelen çok yararlı ve etkiliydiler. tam tersine son derece zararlı olan beyaz kurşun ve doğal sodyum karbonat ise daha az başvurulan malzemelerdi. kuş yuvalarından üretilen (üretim aşamaları belirtilmemiştir) bir maskenin, yüzdeki siyah noktalara karşı çok etkili olduğu ise merak uyandıracak denli ilginç bir bilgidir.
asıl yüz makyajına gelindiğinde, koyun yününden elde edilen bir nemlendirici/fondöten yağ yaygın olarak kullanılmaktadır (günümüzde de aynı madde "lanolin" adıyla bilinir), ancak oldukça kötü kokuludur. yüz pudraları ise, yukarıda da belirtilen beyaz kurşun veya kırmızı sodyum karbonat, ya da dövülmüş acı bakla çekirdekleri veya illyria süsenleri gibi, az ya da çok zehirli maddelerden yapılmaktadır.
allık (veya ruj) kırmızı aşı boyası veya asma posasından hazırlanırken, göz kapaklarının rengini koyultmakta kullanılan pek çok üründen de söz edilmektedir. önerilen reçeteler arasında, plinius'un anlattığı ayı yağı ve kandil isinden hazırlanan maskara, karınca yumurtası ve ezilmiş sinekler; ovidius'un söz ettiği ve göz farı olarak kullanılan safran ve kül; ıuvenalis'in yazdığı ve kaş kalemi olarak değerlendirilen kurum bulunmaktadır. ovidius güzellik tamponlarından söz etmekte ve yukarıda belirtilen kimi maddelerin cildi harap ederek acı çektirdiğini söylemektedir, bu da şaşırtıcı değildir. gariptir ki, dudaklara aynı ilgi gösterilmez, ancak yanaklar için kullanılan allık malzemelerinin dudaklar için de geçerli olduğu düşünülebilir. tüm bu makyaj ürünleri becerikli ornatriks tarafından küçük spatüller kullanılarak uygulanırdı.
tuvalet mutlaka parfüm sıkılarak tamamlanır ve doğu ya da capua pazarlarından gelen kokular kozmetik koleksiyonundaki yerlerini alırlardı. kokular, yağ bazlı olup cam şişelerde (pişmiş toprak ve metal şişeler de var olmakla birlikte, camda daha iyi saklandıkları bilinmektedir) tutulurlardı. anlatıldığı gibi güzelce hazırlanan evin hanımı, hamama gitme zamanına kadar bu hazinelerini kaldırır (hatta asma kilitle kilitler) ve pelerinine (palla) sarınarak arkadaşlarını görmeye, tapmağa ya da alışverişe gitmeye hazır olurdu. palla, pelerinden ziyade uzun bir şal olup, vücudu ve başı saran bir dikdörtgen formundaydı. zira kadın için başı açık dolaşmak saygıdeğer bir davranış değildi.
ancak unutulmamalıdır ki tüm kadınlar böyle sefa sürmüyorlardı. özgür ya da köle, pek çok romalı kadın için gün kısa bir yıkanma ile başlar, giyinilir, saçlar arkada toplanır ve evin içinde veya dışında hemen işe başlanırdı. kadınların en yaşlısı bile evde her şeyin yolunda gitmesi için bir sorumluluğa sahipti.
romalı kadınların çoğunluğu büyük, kalabalık, kaynaşan şehirde serin, içe dönük vahaları andıran villalarda değil, apartman blokları ya da diğer adıyla insulalarda yaşamaktaydılar. bu apartmanlar rahatlık ve boyutları açısından büyük çeşitlilik gösterirdi. basit bir yatak odası ve oturma odası olan bu evlerde, genellikle tek kişilik yatak olurdu.
gerçekten zengin ve ayrıcalıklı kişiler ise, kalabalık roma'da değil, sayfiye ya da deniz kenarındaki evlerinde, yatak odası konusunda daha fazla seçenek sahibiydiler ve genişleyecek yerleri vardı. genç plinius, kendi durumundaki diğerleri gibi birden fazla yere sahipti ve bize şehir dışındaki bu sayfiye evlerini ayrıntılı olarak anlatan mektuplar bırakmıştır. kıskandıracak konfora haiz bu evlerde değişik yatak odaları, mevsimlere uygun yemek odaları ve ev halkının gürültüsünden kaçmak için sakin köşeler bulunuyordu.