FELSEFE 12 Haziran 2020
28,2b OKUNMA     580 PAYLAŞIM

Arthur Schopenhauer'in Özgür İrade Hakkındaki Pek Bilinmeyen Görüşleri

Daha çok Aşkın Metafiziği metniyle ülkemizde popüler olan filozofun özgür irade hakkında söyledikleri de kesinlikle dikkate değer.

schopenhauer, özgür irade hakkındaki görüşlerini 1839 yılında, norveç'in en eski bilim ve araştırma enstitüsü olan royal norwegian society of sciences and letters'a, "num liberum hominum arbitrium e sui ipsius conscientia demonstrari potest?" (özgür irade, özbilinçten yola çıkarak açıklanabilir mi?) sorusuna cevap olarak gönderdiği "über die freiheit des menschlichen willens" (özgür irade hakkında) adlı makalesinde açıklamıştır.

http://catdir.loc.gov/…/samples/cam032/98022360.pdf

ben de dilim döndüğünce bu makaleyi özetlemeye çalıştım.

1. özgürlük

engelleyici ya da kısıtlayıcı hiçbir şeyin olmaması (absence of everything that impedes and obstructs) anlamına gelen özgürlük, bu tanımı gereği negatif bir manaya geliyor gibi görünse de doğası gereği itici bir güç olduğu için aslında pozitif bir anlam taşır. üç çeşit özgürlük bulunmaktadır: a) fiziksel özgürlük, b) entelektüel özgürlük, c) ahlaki özgürlük.

1.1. fiziksel özgürlük: her türlü fiziksel ve özdeksel engelden beri olmak: serbest hava, serbest akış, serbest mekan, serbest fiziksel hareket kabiliyeti, serbest manzara, hatta serbest yayın, serbest basın vs... bu tip özgürlük, insanlar tarafından genellikle hayvanlarda olduğu gibi önde fiziksel olarak hareket etmeyi engelleyen hiçbir bir engel olmadığı sürece serbestçe hareket edebilme kabiliyetini akla getirdiğinden dolayı istek, irade ve gönüllülük ile açıklanabilir. işin felsefi boyutuna bakıldığında ise diğer iki özgürlük kategorisi ön plana çıkar.

1.2. entelektüel özgürlük: duygulardan ya da 'manipüle edici' dış etmenlerden etkilenmeksizin bilgi bilincinin (soyut ve/veya somut) varlığının farkında olma.

1.3. ahlaki özgürlük: fiziksel özgürlükteki kısıtlayıcı engeller örneğinde olduğu gibi, insanlar tehdit, verilmiş sözler, tehlike ve benzeri güdülerden dolayı hareketlerini sınırlandırma ihtiyacı duyabilirler. bu noktada böyle bir insanın hala özgür olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği sorusu belirecektir. bu sorunun cevabı, adı geçen güdülerin istendiğinde karşı konulabileceği ya da kendilerinden daha güçlü zıt güdüler karşısında yenilgiye uğrayabileceğinden hareketle aslında basittir. öte yandan en güçlü içgüdü olan hayatta kalma motivasyonunun dahi intihar ya da altruizm (greater good) karşısında kimi zaman feda edilebiliyor olduğu göz önüne alındığında, kişinin iradesi gerçekte özgür müdür sorusuyla karşı karşıya kalırız. bu aşamada özgürlük fenomeni, hareket edebilme kabiliyetiyle ilişkilendirilebildiğinden dolayı, az önce beliren soru da bildiğimiz anlamıyla irade özgür müdür sorusuna evrilecektir.


özgürlük, popüler anlamıyla kişinin iradesiyle uyumlu davranması olarak görülmektedir. bu, ampirik olarak 'yapmayı istediklerimi yapabiliyorsam özgürüm' manasına gelmektedir. burada özgürlüğün 'yapmayı istediklerim'i yapabiliyor olabilmek şeklinde tanımlanıyor olması, 'yapmayı istediklerini yapmayı isteyebilir misin' sorusunu da akla getirmektedir. bu da aynı şekilde sonsuza kadar gidecek bir kısır döngü yaratarak 'yapmayı istediklerini yapmayı istemeyi yapmayı isteyebilir misin' sorusuna sebebiyet vermekte. her şeyi başlatan ilk istek fikri ise özgürlüğün, genel olarak zorunlulukların mevcut olmaması olarak tanımlanmasını gerekli kılar. bu negatif kavram da, özgürlüğün tanım gereği negatif olmasıyla uyum göstermektedir.

yeterli şartlardan doğan hükümler olarak nitelendirilebilecek zorunluluklar, bu şartların doğası gereği kendine yer bulur. yani mantıksal şartlar mantıksal zorunluluklara (a=b, b=c ise c=a), matematiksel şartlar matematiksel zorunluluklara (eşkenar üçgenin bütün kenarları eşit uzunluktadır), fiziksel şartlar fiziksel zorunluluklara (termodinamik kanunları) neden olur. bu gerektirme karşılıklıdır, yani ancak, söz gelimi, matematiksel zorunluluklar matematiksel şartları zorunlu kılar ve onlarla açıklanabilir; bir diğer ifadeyle zorunlulukların yokluğu aslında yeterli şartların sağlanmamış olduğu anlamına gelmektedir.

burada tesadüfilik (tanrı zar atmaz) zorunluluğun tersi olarak görülebilir ancak, bunlardan biri diğeriyle çelişmez. çok sayıda ihtimalin gerçekleşmekte olduğu gerçek dünyada, her olay kendini nedenini zorunlu kılar ancak aynı zaman ve mekanda gerçekleştiği diğer bütün olaylarla rastlantısaldır. özgürlüğün temelinde zorunlulukların var olmaması yattığından dolayı, özgürlük mutlak manada rastlantısal olarak tanımlanabilir. bu, özgürlüğün hiçbir ön şart gerektirmemesinden ve zorunluluklarla hiçbir ortak bağ taşımamasından dolayı özgürlük kavramıyla çakışan problemli bir konsepttir. söz konusu durum aynı zamanda immanuel kant'ın kendini başlatabilmek (initiate) olarak nitelendirdiği özgürlük tanımının temelini oluşturmaktadır.

kendi, kendine ait, kendinden kavramları öncü bir sebep olmaksızın ve yine aynı biçimde zorunluluk gerektirmeksizin anlamlarına geldiğinden olumlu bir mana taşısa da, daha yakın bir inceleme bu olumsuz anlamını yitirmediğini de göstermektedir zira özgür irade herhangi bir şart üzerine temellendirilmeyen daha doğru bir ifadeyle hiçbir şey tarafından belirlenmeyen bir kavramdır. dolayısıyla da özgür iradenin gerçek hayattaki tezahürü tamamen mutlak ve kendine özgü olarak gerçekleşir, herhangi bir ön şarta gereksinim duymaz ve bütün kurallardan muaftır. bütün bunların ışığında, özgür irade yalnız ve yalnız liberum arbitrium indifferentia (her şeyden kayıtsız ve tamamen keyfi bir özgürlük | kayıtsız liberum arbitrium) bir biçimde -hem bireysel hem de tam ve eksiksiz olarak- hasıl olmalıdır.


2. özbilinç

bilişin (cognition) ilgilendiği bir konu olan diğer şeylerin farkındalığının aksine, özbilinç kişinin kendi öz varlığının farkında olmasıdır. biliş, bizim için 'diğer'in farkındalığı anlamına gelen, olayların zaman, mekan, nedensellik vb. formlarının öznel varoluşlarının gerçekleşme ihtimallerini içermektedir. bu formlar benliğimizde içrek (intrinsic) bir biçimde var olmalarıan rağmen, onları özbilinç olarak değil diğer nesnelerin farkındalığı olarak algılamalıyız: öznel farkındalık. hem bilinç hem de vicdan anlamına gelen conscientia kelimesinin bu anlam kargaşasına girmeden (kant'ın ahlak kanıtına da atıfta bulunarak), özbilincin genel olarak öz farkındalık yerine yüksek oranda diğerlerinin farkındalığı anlamında kullanıldığı söylenebilir.

diğerlerinin farkındalığı ilk olarak sezgicilik ardından da etraflı düşünmek suretiyle dış dünyayı algılamamıza yardımcı olur. düşünme, kelimelerin yardımıyla kavramların sonsuz kombinasyonları sayesinde gerçekleşir, bu nedenle de söz konusu bu devasa kısmı geride bıraktıktan sonra ancak özbilinçle baş başa kalırız. ennihayetinde özbilincin hükümdarlığı uzun sürmez ve özbilinç dahilinde özgür iradeyi açığa çıkarmak için gerekli olan biraz bilgi ve deneyim varsa dahi, bunun yok olmaması için elimizden geleni yapmalıyız. burada kişinin kendi haleti ruhiyesinin farkında olması özbilincin önemli bir koşulu olarak öne çıkmaktadır. (bu ise gerçek manada (literally) değil mecazi (figuretivaly) olarak algılanmalıdır.)

bu noktada akla özbilinç nedir ve kişi kendinin bilincine nasıl varır sorusu gelmektedir; sorunun cevabı ise tam ve mutlak olarak kişinin iradesinde yatmaktadır. kendi farkındalığını gözlemleyen herkes kısa zaman içinde konunun nesnesinin kendi iradesi olduğunun ayırdına varacaktır. bundan ilk bakışta belirli eylemlerin edimlere ve kesin kararlara yol açtığını anlamamalıyız; daha çok, herkeste farklı şekil, tarz ve derecede karşılık buluyor rağmen, insanların iradi isteklerinin mutluluk, umut etme, sevme tarzı arzular ya da korku, mutsuzluk, acı çekme tarzı olumsuzluklar biçiminde tezahür edebileceğini görmemiz gerekmektedir. bu bir anlamda arzu edilenin elde edilmesinin ya da eksikliğinin veya hoş görülmeyene katlanılmasının ya da üstesinden gelinmesinin bir manifestosudur. bunlar tamamen karar verme veya eylem aşamasında aktif olan iradenin, bedensel olarak tatmin eden ya da acı verici olmasına bakılmaksızın, farklı ve net dışavurumları olarak nitelendirilebilir.


özbilinç büyük derecede, sadece ve münhasıran irade ile yakından ilgilidir; ancak bu farkındalığın daha önce anlatılan kavramlar dahilinde kendi gerçekliği içinde özgür irade için gereken bilgiyi (data) içerip içermediği başka bir tartışmanın konusu...

Ünlü Alman Filozof Arthur Schopenhauer'den Bıçak Etkisi Yaratan Alıntılar