SİNEMA 31 Temmuz 2019
18,2b OKUNMA     501 PAYLAŞIM

Avrupa Yapımı Sanat Filmlerinin Gelişmesinde Büyük Payı Olan Yönetmen: Robert Bresson

Fransız yönetmen Bresson (1901-1999) kimdir, filmleri ve kendisini farklı kılan unsurlar nelerdir gibi soruların cevaplarını derledik.


Kimdir, neler yapmıştır?

1901 yılında fransa'nın auvergne bölgesine bağlı puy-de dome departmanında dünyaya gelmiştir. paris'e yakın bir yerde okumuş, mezuniyetinden sonra resme yönelmiştir. hayatının 3 dönüm noktasına filmlerinde rastlanmaktadır: katolik inancı, sanat ve savaş esirliği. kendisini "hristiyan ateist" olarak tanımlar.

kendisi aynı zamanda fotoğrafçıdır. tıpkı diğer bir önemli yönetmen kubrick gibi. 1 sene toplama kampında kalmıştır. 1934 yılında sinema serüvenine başlamıştır. sinemayı sinematograf olarak adlandırır. aynı zamanda onun gözünde sinema, fotoğrafa alınmış tiyatrodur. 

godard'ın "bir buçuk saate sığdırılmış yaşamın ta kendisidir" şeklinde tanımladığı au hasard balthazar'da marie karakterini canlandıran anne wiazemsky'nin, daha sonra godard ile evlenmesine dolaylı yoldan vesile olmuştur.

hayatı boyunca 13 uzun, 1 kısa metraj olmak üzere toplam 14 film çekmiştir. bunların dışında kendisinin sinema anlayışını özetleyen "sinematograf üzerine notlar" isimli otobiyografik bir eseri vardır. imdb'ye göre 34 ödüle, 10 adaylığa sahiptir.

kısa metraj: affaires publiques (1934)

uzun metraj: les anges du péché (1943), les dames du bois de boulogne (1943), journal d'un curé de campagne (1951), un condamné à mort s'est échappé ou le vent souffle où il veut (1956), pickpocket (1959), procès de jeanne d'arc (1962), au hasard balthazar (1966), mouchette (1967), une femme douce (1969), quatre nuits d'un rêveur (1971), lancelot du lac (1974), le diable probablement (1977), l'argent (1983).

Sinemasının klasik özellikleri

modern sinemanın usta minimalist yönetmeni olarak anılan fransız robert bresson’un, klasik sinemanın konvansiyonlarının çok dışında bir sinema anlayışı benimsediği ve birçok çağdaşını/ardılını etkilediğini söylemek mümkündür. bresson sinemasının karakteristik özelliklerini mercek altına almanın, geçmişten günümüzde sanat sineması adına var edilen yapıtları anlayabilmek adına faydalı bir rota sunacağı söylenebilir. zira robert bresson sineması, sinema tarihini derinden etkilemiş ve güçlü yapıtlar yaratmış jean-luc godard, andrey tarkovsky ve ülkemizden nuri bilge ceylan, reha erdem gibi birçok önemli yönetmeni etkilemiştir. bu bağlamda robert bresson sinemasının ayırt edici niteliklerinin kısa bir özetini sunmaya çalışacağım.

robert bresson sinemasının muhtemelen en karakteristik niteliği son derece dural ve sakin oyunculuklardır. bresson filmlerinde oynattığı kişileri oyuncu yerine “model” olarak adlandırmayı tercih eder. çünkü ona göre oyunculuk, abartının ve aşırılığın hâkim olduğu tiyatroya özgü bir kavramdır ve bresson tiyatroyu “alçak ve aşağılık bir sanat” olarak görmektedir. bu sebeple bresson'un “modelleri” çoğunlukla amatör ve sıradan kişilerden oluşur. yüzlerine bakıldığında karakterin hissiyatını anlamak neredeyse imkansızdır, zira modellerin yüzlerine son derece donuk ve nötr bir ifade hakimdir. hatta au hasard balthazar filminde başrol olarak adlandırılabilecek bresson'un modeli bir eşektir, l'argent filminde ise 500 franklık bir kâğıt banknottur.

Au hasard Balthazar (1966)

paralel olarak filmlerin öyküleri de temelde gündelik yaşamın olağan akışı içerisinden, görece basit olgular üzerinde durur. her şey yalın ve sade bir biçimde, yaşam içerisinde göze çarpmayan detayların kamera aracılığıyla ön plana çıkartılmasıyla, incelikle işlenir. bresson sinemasında “fazlalıklara” yer yoktur. örneğin lancelot du lac filminde kralın şatosu olarak kullanılan mekân, alışılageldik görkemli şatolardan biri değildir. aksine son derece basit, gösterişsiz, ilk bakışta bir şato olduğu anlaşılamayacak bir niteliktedir. benzer biçimde, bresson’un başyapıtı sayılan un condamne a mort s'est echappe filminin büyük çoğunluğu, dört duvar arasında, küçük bir hapishane hücresinde gelişir. bununla paralel olarak birçok durumda bresson, orta- yakın planlar kullanmayı tercih eder. modellerinin yüzlerini, ellerini veya mekâna içkin nesneleri, detayları çerçeve içerisinde vurgular. bresson’un bu estetik tercihlerindeki temel gaye, daha önce de ifade edildiği gibi, hayatın olağan akışı içerisinde belki de çoğunlukla fark etmediğimiz önemli ayrıntıları vurgulamak istemesidir. pickpocket filminde net bir biçimde görülebileceği gibi, kimi zaman hayatın koşturmacası içerisinde fark edilemeyecek kadar küçük bir eylem olan basit bir parmak hareketi, büyük ve derinlikli olayların/olguların altında yatan asıl sebep olarak rol üstlenebilmektedir.

Un condamné à mort s'est échappé (1956)

ayrıca tragedya anlatısı geleneğine dayanan, aristotelesçi klasik anaakım sinemanın tersine bresson, çerçevenin dışında kalan alanı yoğun bir biçimde kullanır. yani salt ekrandaki imgeyle yetinmez, sinematografinin tüm imkanlarını zorlar. çerçeve içerisinde görülmeyen fakat duyulan sesler aracılığıyla izleyiciler görüntüye anlam yüklerler. bununla beraber bresson, eksiltili anlatıya çokça başvurur. filmin anlatısı çerçevesi çizili, bitmiş bir ürün sunmak yerine birçok boşluk ve soru işareti barındırır. anlamlandırma sürecinde yine başat iş alımlayan kişilere, yani seyirciye düşmektedir.

sonuç olarak robert bresson filmlerinin, sinema tarihi içerisinde ayrıksı ve özel bir yeri olduğu kuşkusuz ifade edilebilir. bresson sineması, tüm bu sebeplerle modern sanat sineması içerisinde minimalist bir çizginin en önemli temsilcilerinden birisidir. sinemanın geçmişinde ve bugününde bresson estetiğinin derin etkileri vardır ve elbette gelecekte de izlerinin olacağını söylemek mümkündür.

Alternatif bir yorumla bitirelim

robert bresson'un sosyal medyada bir avuç yazıdan ibaret bir yönetmen olarak kalması tesadüf değildir. anlaşılamayan bir "en iyi yönetmenlerden birisi" namıyla yürüse de, kendisinin bu sıfat tamlamasını hak edecek herhangi bir "en" filmi, çalışması yoktur. genellikle filmlerinden ziyade "film hakkında söyledikleri" ile anılan ve hatırlanan bresson, kanımca sinema tarihinde "donuk, sıkıcı, bir manaya gelmesi umut edilen flulukta" filmler yapma akımını başlatan kişidir.

bugün sinema festivallerinde ve film okullarında ne manaya geldiği belli olmayan, uzun uzun bekleyiş ve iç çekişlerin olduğu, koyun nazarları ve büyükbaş dinginliği hakimiyetinde filmler görüyorsak, bunun büyük çoğunluğunu bu akımın duayeni olan bresson'a borçluyuz. kendisini ve anlatamadığı her şeyi eşşekler gibi ciddiye almış, anlatmaktan çok anlaşılmayı, keşfettirmekten çok keşfedilmeyi, beslemekten çok ekmeği aslanın götüne koymayı maharet ve hüner sanmış olan bresson bu tavrıyla kendince sonra gelen sinemacılara yol göstermiş "eften püften olsanız da belki önemli bir şeyler diyorsunuz diye saygı duyabilirler" akımını hediye etmiştir.

halkın çekinmeden "yarrağım gibi" diyerek adlandıracağı bresson filmleri içerisinde en kayda değer olanı journal d'un curé de campagne (ya da"diaries of a country priest"), en berbat olanı ise le diable probablement olmalıdır.

kendisine ve sinematografisine zerre saygı duymadığım bresson 99 aralığında öldüğünde sinema için artık çok geç kalınmıştır.

Bonus: Bresson'un "The Less is More" tekniğini videodan inceleyebilirsiniz

Ortamlarda Kültürlü Görünmenizi Sağlayacak Dev Bir Yönetmen Rehberi

En Büyük Yönetmenlerden Jean Luc-Godard'ı Anlayabilmek İçin İzlemeniz Gereken Filmler