MÜZİK 6 Mart 2023
10,4b OKUNMA     325 PAYLAŞIM

Barış Manço'nun Orijinal Bestelerden Oluşan İlk Uzunçaları, 2023'ün İncelemesi

Barış Manço, her ne kadar bir süredir aktif olarak müzik üretse de tamamı kendi bestelerinden oluşan bir albüm yayınlaması 1975'i bulmuştu. İşte o albümü, 2023'ü inceliyoruz.

artık barış manço'nun orijinal bestelerden oluşan ilk uzun çaları 2023'ten konuşma vakti geldi

kimilerine göre manço'nun en iyi albümü, kimilerine göre bir progresif rock baş yapıtı, ülke seviyesinin çok üstü bir eser. hatta konsept albüm diyenler bile gördüm. peki bunlar ne kadar doğru? şöyle başlayalım, 1970'lerin ortalarına girdiğimizde barış manço artık türkiye çapında bir isim olmuştu. dağlar dağlar ile çıktığı zirvenin ardından, kendi orkestrası kurtalan ekspres'i kuran barış manço, kendi imajını türkiye'ye benimsetmişti. bir grup müzisyen önünde uzun saçlı, kaftanlı, aksesuarlı görüntüsüyle bir osmanlı şehzadesi gibi gözüken manço, söz ve müzik anlamında da bir şehzade ne söylerse onları söyledi: genç osmanlar, kalk gidelim küheylanlar, estergon kaleleri. öyle mehter takımı yönetir gibi takılmadı sadece. gönül dağı ile halk müziğine, gamzedeyim deva bulmam ile sanat müziğine de dokundu. 1950'lerin twist kralından, 1960'ların psikedelik rockçısından ise 1970'lerde eser kalmamıştı.

ancak 1974 yılında manço, ülkenin genel havası da gitgide politikleşirken belki de biraz fazla sağa çektiğini düşündü ve yeni projesinde rock müziğin sesini tekrardan arttırarak, kullanmaya devam edeceği yerel, zaman zaman milliyetçi bile denebilecek motifleri daha batılı bir müzikalite ve imaj ile sunmaya karar verdi. sadece rock da değil, synthesizer'ları devreye sokarak hafiften elektronik bir sound'u da hedeflemişti. ekim 1974'te stüdyoya girdiğinde ortaya çıkan şarkılar 45'liklerin a yüzünde dillere dolanacak şarkılar yerine, söz ya da müzik anlamında bir şeyler anlatmak isteyen, ciddi bir duruşu olan şarkılardı. 1975'te ben bilirim'in 45'lik olarak yayınlanması da bu anlayışın önemli bir örneğiydi. manço, dillere pelesenk bir şarkı ortaya çıkarınca bunu albüme almak yerine 45'lik olarak yayınlamayı tercih etmişti. ekim 1975'te kayıtlar bittiğinde ortaya çıkan ürün müzikal anlamda tutarlı ve de hırslı bir eserdi. sadece adıyla bile zamanın ötesinde bir eser olduğunu iddia eden 2023, içinde iki tane epik eser barındıran, enstrümantali de olan, rock bestesi de olan, ballad'ı da olan, folklorik eseri de olan ama bunları "anadolu rock" başlığı altında iyice sentezleyen bir albüm oldu. tabii ki bir konsept albüm değil bu. baştan sonra ilerleyen bir öyküsü ya da genel teması yok. manço da bu albümü bir antoloji gibi görmüş ki içinde yer alan kitapçığın kapağında "manço'dan öyküler ya da acıh'da bağa vir" yazar. albüme rock demek de yanlış olur. açıkçası bir çok şarkısı oldukça standart formatlarda ilerleyen, şarkı içinde çok da fazla deneyler aramayan çalışmalar bunlar. manço'nun en iyi albümü de olmayabilir kişiye göre, özellikle yeni bir gün diye bir gerçek varken. ancak manço'nun neden türk müziğinde diğer anadolu rock sanatçılarından farklı olduğunu çok iyi gösteren, her şeyden önce bir vizyonu olan bir çalışma bu.

biraz da bu sound'u hazırlayan ve manço'nun vizyonunu gerçeğe dönüştüren kurtalan ekspres'ten bahsetmek lazım

gitarda ohannes kemer yer almakta. kendisi ekibin nisan 1974'te yaptığı avustralya turnesi sonrası orada kalmış ve kendi grubunu kurmuştu. ancak bir senelik bu macera sonrası albüm kayıtları sırasında kemer, gruba tekrardan dahil oldu ve de gitarı ile albümün genel sound'una büyük katkıda bulundu. bas gitarda mithat danışan yer aldı. oktay aldoğan, üflemeli çalgılarda gruba destek vermeye devam ediyordu. perküsyonda celal güven ve nur moray ikilisine o sene eklenen davulcu caner bora var. bu albümde grubun bir klavyecisi yok. barış manço, korg 700s synthesizer, solina strong synthesizer ve elektronik davul çalmakta. bunun yaninda 18 telli gitar (12 telli akustik ve 6 telli elektro gitardan oluşan bir double neck gitar) çaldığı yazıyor ki albüm kapağında bu gitarla bir resmi de var. aynı gitarı ohannes kemer de baba bizi eversene filminde çalmakta. manço, wem watkins'in elektro gitar phaser pedalını da albüm kapağında yazmış. ancak burada yazandan daha fazla insanın bu albüme katkı verdiğini işe detaylı bakınca fark ediyoruz. bu isimleri de şarkı şarkı ilerlerken anacağız.

1. Acıh da Bağa Vir

albümün en kolay benimsenebilecek, hit potansiyeli yüksek, memleket havaları içeren şarkısı acıh da bağa vir ile albüm açılıyor. o kadar vizyon falan dedikten sonra hafiften rahatsız edici bir klavye tonu ile çalınan, mizahi bir hava içeren, yerel bir melodiyi duymak biraz garip gelebilir. ben açıkçası bu melodiyi, tonu ve de manço'nun şiveli, şakacı nakaratını çok sevmiyorum. aynı ton, şarkının sonundaki kapanış bölümünde farklı bir melodi için de kullanılır ki o belki daha bile boğucu gelir bana. lakin şarkının gerisini oluşturan asıl bağlama melodisi ise adamı direkt yakalıyor. şarkının sözleri genel olarak bir ziyafet teması çevresinde ilerliyor. insanoğlunun açlıkla imtihanı gibi bir durum var ama sözler öyle aşırı tutarlı da gitmiyor. sanki manço, şarkıyı dinlerken aklına gelen tabirleri ve deyimleri o an kağıda dökmüş, sonra da onlarla pek oynamadan hemen bunları kaydetmiş gibi bir durum hissediyorum. öte yandan mesaj olarak zayıf olsa da manço'nun türkçe ile oynama yeteneği ve mizahi gücünü en iyi gösteren eserlerden biri. mesela "balcının bal tası var, oduncunun baltası var" sözüne hep bir gülümserim. "acıh da bağa vir" tabiri zaten hafiften afacan, muzip.

bu arada acıh da bağa vir ile ilgili başka bir yerde görmediğim şöyle bir iddiam var. bu şarkı çok büyük ihtimalle "bir bahar akşamı / estergon kalesi" 45'liğindeki şarkılarla kaydedildi. bu iki şarkı da albümü kaydeden kadronun büyük çoğunluğu tarafından, konuk sanatçılar ile beraber kaydedilmişti. acıh da bağa vir'de ise konuk şarkıcı olarak albümün künyesinde de anılan osman bayşu bağlama ve cura çalmakta. aynı 45'likte o dönem avustralya'daki ohannes kemer yerine gitar çalan nurhan özcan'ın da adının bu albümün künyesinde bayşu ile geçmesi iddiamı daha da güçlendiriyor. ayrıca zaman çizelgesi de tutmakta. bir bahar akşamı 45'liği aralık 1974'te çıkmış, bu albümün kayıtları ise ekim 1974'te başlamıştı. büyük ihtimalle 45'liğe yeni şarkılar koymak yerine klasik iki eserin yeni yorumunu ekleyip, yeni besteyi albüm için sakladılar. öte yandan bu şarkı için "söz: barış manço - müzik: ohannes kemer, caner bora" deniyor. peki ohannes kemer, kaydında olmadığı bir şarkının bestecisi nasıl oluyor? bunu da internette gördüğüm bir röportaj açıklıyor. kemer, bu şarkıyı aslında avustralya'ya gitmeden besteleyip manço'ya dinlettiğini söylüyor. döndüğünde ise bir bakıyor ki bestesi çoktan bir şarkı haline getirilmiş ama kendisinin adı, sanı anılmıyor. ohannes kemer de barış manço'ya kibarca "yalnız bu benim bestemdi" diye uyarıda bulunmuş, manço da özür dileyerek kemer'in adını besteciler arasına eklemiş.

2. Kayaların Oğlu

albümün en sansasyonel şarkısı, toplamda tam olarak 10 dakika süren kayaların oğlu ve 2023 ikilisi. albümde ikisi bir arada yazılmış olsa da aslında iki farklı eserden bahsediyoruz. birincisi manço tarafından, elektronik bir müzik üstüne okunan bir hikaye. albüm kapaginda da "söz ve müzik" yerine "müzik ve öykü" kullanılması da bundan ötürü. ikincisi ise enstrümantal bir eser. kayaların oğlu ile başlayalım. aslında bu sözler, ekşisözlük'te de başka bir çok platformda da çokça analiz edildi ve herhalde dönence ile birlikte anlamı en çok merak edilen barış manço eseri oldu. bazı insanlar ise şarkıya bence olduğundan gereksiz bir anlam yükleyerek, şarkı sözlerini bir kehanete çeviriyorlar. komplo teorisi ve abartıyı milletçe severiz, orası kesin. halbuki barış manço'nun burada yaptığı şey genel olarak türkiye'yi metaforlarla anlatmak. birinci bölümde ülkenin toprağı bir kadın, daha da önemlisi bir anne, olarak tasvir edilmiş: sessiz ve bereketli. toprağın üstündeki kayalar ise bir erkek. kadının tersine erkek, gür sesli, heybetli bir karakter. şarkının ikinci kısmı bir görev tanımı. böyle güçlü bir babanın oğlu, kuzeyin soğuğuna güneyin sıcağına karşı toprağı ve kayaları, diğer bir deyişle ülkenin kızlarını ve erkeklerini bir arada tutmak zorunda. burada manço'nun tehditin batıdan ve doğadan değil de kuzeyden ve güneyden geldiğini anlatması tesadüf değil. kuzeyden gelen rüzgar için kolayca sovyet rusya'dan gelebilecek komünizm rüzgarı demek mümkün. güneyden gelen çöl sıcakları da belki de islami bir rejimden bahsediyordur. şarkıda batı hakkında bir şey denmiyor. manço'nun belçika vatandaşı da olduğunu düşünürsek kendisinin zaten batı ile ciddi bir problemi olduğunu sanmıyorum. doğu ise şarkının üçüncü bölümünde önemli bir tema. bir umut. üçüncü bölümde 100 yıllık uykusundan uyanan kayaların oğlu, ya da o dönemin türkiye'si, artık bir çınar olmuştur, tıpkı doğuda çoktan çınar haline dönmüş memleketler gibi. bu noktada manço'nun beklentisi, türkiye'nin de doğudaki çınarlar ile bir araya gelip yeni bir ülkeyi doğurması. bunu da turan olarak yorumlamak en doğrusu olur. öykü, asıl bu son bölümü ile dikkat çekti. hatta manço, bu mesajları nedeniyle öldürüldü gibi ipin ucunun kaçtığı iddialar da çıkarıldı. ancak ben bu çalışmayı bir kehanette öte, bir temenni olarak görüyorum. herhalde manço, "bak benim sözler 2023'te kesin tutacak" dememiştir. sanatçı, belli ki cumhuriyetin 50. yılı olan 1973'te bu şarkıyı içinde bir heyecanla yazdı. sözlerinde de ülkesinin artık koca bir çınar olgunluğuna erişip, yeni bir düzen başlatması gerektiğini anlattı. bu umudun sembolünün de cumhuriyetin yüzüncü yılı olması normal.

ben bu şarkıyı dinlerken aklıma hep cem karaca gelir, özellikle de kendisinin aynı sene çıkardığı mutlaka yavrum eseri. keza karaca'nın bu şarkısı da kayaların oğlu gibi genç nesile bir çağrıdır. ancak karaca, şarkıda da dediği gibi "daha mutlu türkiye"yi kurmak için "doğudan hafif bir seher yeli" beklemek yerine bilim, kitap, akıldan bahseder ve de "insan olmanın verdiği onur"a referans vererek daha evrensel bir bakış açısına sahiptir. ayrıca karaca, ülkeyi eleştirmekten çekinmez. şarkı boyunca boşa geçen yıllarından, kula kullukta bulunanlardan, didişmekten, yalandan dolandan bahseder. manço'da türkiye hakkında bir eleştiri duyamayız. zorlasak 2023'deki uyanışa kadar yaşanan bir uyuşukluk iması çıkar ama o kadar. bana bu ikilik çok ilginç gelmiştir. benzer arka plana sahip iki rockçı genç aslında aynı şeyi istemekte: mutlu ve çalışkan bir ülke. ancak buna gidiş yolları farklıdır, üslupları da farklıdır. birisi ülkeyi kutsayarak, onun değerini ve önemini efsaneleştirerek, başka benzer çınarlar ile beraber olmayı bir yol olarak sunar. diğeri ise ülkeyi eleştirirken, insanlığı ve bilimi bir çıkış yolu olarak sunarak bir birlik yerine ülkenin içinden çıkan bir çaba ve emek ile bir yol çizer. peki hangisi doğru? bakalım manço, bir kaç yıl sonra çıkan bir parçada ne diyor: "kimi batı, kimi doğu, kuzey güney hepsi doğru, kim seçer ki bozuk yolu? benim yolum bana doğru, ben yolumdan döner miyim? eğri eğri, doğru doğru, eğri büğrü ama yine de doğru".

peki kayaların oğlu'nun bu kadar çok ilgi görmesinin tek nedeni sözleri mi? tabii ki manço'nun masalsı, halk efsanesi tadında sözleri en önemli etken ama manço'nun sesindeki vurgular bu sözlerin etkisini arttırıyor. manço, herhalde bu ülke müziğindeki gelmiş geçmiş en iyi hikaye anlatıcısı. bu eserde de sözlerdeki epiklik, manço'nun ses tonunda mevcut. şarkının müzikal altyapısı da önemli. öncelikle tahmin ettiğim kadarıyla şarkıda herhangi bir kurtalan ekspres elemanının katkısı yok. tamamen manço'nun çaldığı synthesizer'lar ve elektronik davul ile kaydedilmiş bir altyapıda manço sözlerin altına 2023'te duyacağımız akorları yavaş yavaş veriyor. başlarda da bir su sesi dikkat çekiyor. sözlerde su ile ilgili bir şey olmasa da toprakta akan nehirleri anlatıyor olabilir. bu kısmı manço, bidondan hamidiye suyu dökerek kaydetmiş. müziğin en ilginç kısmı ikinci ve üçüncü bölüm arasındaki kısım. burada manço, 1923'ten 2023'e kadar geçen zamanı anlatmak istemiş. bu nedenle elektronik davulun temposu gitgide hızlanarak gerilimi arttırıyor, klavyeler de coşuyor ve de neredeyse bir siren haline dönüyor. bu hızlanma ve kontrol kaybı hafiften korkutucu bir hale bürünüyor. burada çok ciddi bir on the run hissiyatı alıyorum. bu albümden sadece iki sene önce çıkıp her yeri sarsan the dark side of the moon'un barış manço gibi bir adamı etkilememesi mümkün değil.

bundan sonra tamamen enstrümantal bir eser olan 2023 başlamakta

aslında bu şarkı bir sene önce ben bilirim ben bilirim şarkısının b yüzü olarak 45'lik formatında yayınlanmıştı. şarkıyı aynen albüme almışlar. ancak şöyle bir durum var: orijinal 45'likte klavyeci olarak yalçın gürbüz yer almaktaydı. kendisi sadece bu 45'lik için gruba dahil olmuş bir klavyeciydi. 2023, genel olarak klavye ağırlıklı bir şarkı olduğu için kendisinin bu şarkıda çaldığını düşünmek çok doğal ama adı kapakta anılmıyor. benzer bir şekilde aynı 45'likte yer alan gitarist samim boztaş'ın adı da bu albümde geçmiyor ancak 2023 şarkısında pek bir gitar olmadığı için kendisinin adının geçmemesi biraz daha anlaşılır. belki de gürbüz ve boztaş sadece ben bilirim'de çaldılar ve 2023'te klavyeleri ve gitarı da sadece manço çaldı. sanmıyorum ama kim bilir? şarkının en güzel yanı melodisi. manço da bu melodiyi çok sevmiş ki daha sonra bu şarkının devamı niteliğindeki 2024 ve 2025'te, ayrıca bir sene sonra çıkardığı ingilizce lp baris mancho'da yer alan lady of the seventh sky'da kullandı. yeniden kullanılan tek melodi bu değildi. şarkının bas gitar solosu da yıllar yıllar sonra hemşerim memleket nire adlı manço şarkısında yeniden kullanılacaktı. 2023/kayaların oğlu ilişkisindeki memleket vurgusuna rağmen, bu şarkıdan alınan bir tema üstüne kurulan hemşerim memleket nere'deki evrensellik teması da bence ilginç bir zıtlık. insanların zaman içinde görüşlerinin, bakış açılarının değiştiğini de gösteriyor. bu bas gitar solosu dışında, ana klavye melodisi üstüne çaldıklarıyla da neredeyse bir bas gitar solosu daha kaydeden mithat danışan ise şov yapmakta. sagolsunlar mikste de bas gitar çok öne çıkarılmış. bu şarkıya progresif rock demek elbette mümkün. melodi bakımından aşırı zengin olmasa da bunları farklı farklı varyasyonlar ve düzenlemeler ile verdiği için neredeyse 7 dakika süren bu şarkı hiç sıkıcı hale düşmüyor. mesela ana melodi, klavyeden bir anda saksafona geçebiliyor. arada elektronik efektler ya da flüt bir anda karşımıza çıkabiliyor. çok başarılı bir müzikal eser.

4. Yol Verin Ağalar Beyler

yol verin ağalar beyler, çok güzel bir saksafon introsu ile açılıyor. şarkının bestecisi üflemelilerden sorumlu oktay aldoğan olunca, böyle bir intro duymamız çok şaşırtıcı değil. şarkının geri kalanının düzenlemesinde de üflemeliler oldukça öne çıkıyor. şarkının dikkat çeken diğer yönü de kıtaların daha yavaş ilerlerken, introda ve nakaratta şarkının temposunun artıp bas gitar ve perküsyon ile şarkının çok funky bir hale gelmesi. şarkı funky olsa da manço'nun vokali ve de şarkının sözleri daha hüzünlü bir hava yaratıyor. şarkı sözleri sevgilisinden ayrı düşen bir adamın aralarına giren ağalar ve beylere yalvarmasını anlatıyor. şarkının kıtalarında alttan alta verilen rüzgar efekti, bu yakarışı daha bir sinematik hale sokuyor. çok bilinmese de o dönemin güzel manço şarkılarından biri. kurtalan ekspres üyelerinin de manço diskografisine ne kadar renk kattığının da bir göstergesi.

5. Uzun İnce Bir Yoldayım

herhalde ağalar ve beyler manço'ya yol vermiş ki bu şarkıdan sonra uzun ince bir yoldayım'a geçiş yapılıyor. bu klasikleşen aşık veysel şarkısını manço ve kurtalan ekspres, usul usul yorumlamakta. şarkının ana melodisini oktay aldoğan flüt ile çalmakta. şarkıya flüt z çok hoş, mistik bir hava katmakta. perküsyon, yavaşça ama dikkat çekici bir şekilde altyapıyı düzenliyor. klavyenin çaldığı akorlar da düzenlemede çok belirgin. bas gitar ve elektro gitar da çok minimal bir şekilde kullanılmış. barış manço'nun yorumuna diyecek bir şey yok. şarkıyı manço, kusursuz yorumlamış. şarkı, yumuşacık düzenlemesi ile alıp götürüyor ve uzun ince bir yolda yürütüyor. aslında şarkı daha önceden anadolu rock dünyasında kendine yer bulmuş bir eser. manço'dan önce fikret kızılok, bu şarkıyı 1960'lar sonunda gündeme getiriyor, özdemir erdoğan da manço'dan kısa süre önce bu şarkıyı yorumluyor. manço'nun yumuşak yorumu kendisini bu iki sanatçının ortasında bulmakta. ne kızılok kadar sade ama acelesi, ne de erdoğan kadar heybetli. bence olması gerektiği kadar kalabalık bir eser ve de bir ağır ağır ama durmadan yürüyen bir adamı iyi betimliyor. böylece şarkı ne kadar çok çalınmış olsa da bu yorum zaman içinde taze kalmayı başarmış.

6. Yine Yol Göründü Gurbete

manço'nun yıllar yıllar sonra diyeceği gibi "ömür bitse bile yol bitmeyecek". keza, yol temasından kopamıyoruz ve bu sefer yine yol göründü gurbete şarkısını dinliyoruz. bu şarkının gitar introsunu ve de genel olarak elektro gitar kullanımını çok seviyorum, bunun için de ohannes kemer'e teşekkür etmek lazım. sözler oldukça yerel olsa da müzikal olarak daha batılı, hatta country bir hava duyuyoruz. benzer bir havayı daha eski manço şarkılarından seher vakti'nde de görüyoruz ama bu şarkı ondan çok çok daha ileride. zaten bu nedenle de bu şarkıyı manço, daha sonra ingilizce olarak da yorumlamıştı. nakarat melodisi ve de nakarata dahil olan geri vokaller de çok başarılı ve de manço'nun genel sound'undan daha batılı duyuluyor. flütün ara nameleri de çok yerinde. buna rağmen manço'nun en popüler şarkılarından olmasa bile bilinen şarkılarından birisi haline geldi zaman içinde. keşke bu tarz daha fazla şarkı kaydetseymiş rahmetli.

7. Baykoca Destanı

albümün ikinci epik şarkısı baykoca destanı adı altında beş ayrı şarkıdan (ya da az sonra bahsedeceğim üzere altı şarkıdan) oluşan bir çalışma. bazı yerlerde bu eserin osman gazi'nin yeğeni olan baykoca ya da bayhoca olan ve bizans'ın inegöl tekfuruna karşı verilen ermenibeli muharebesinde ölen tarihi kişilik için yazıldığı iddia edilip, manço'nun türk milliyetçiliği vurgulanmakta. ancak bu şarkıda bahsedilen baykoca, o baykoca değil. albüm kitapçığında şöyle der: "baykoca destanı, kozan dağı eteklerinde bir obada yaşayan baykoca ve banuçiçek'in öyküsüdür. 93 harbi'nde, obanın bütün yiğitleriyle beraber baykoca da düşmana karşı savaşa gider". yani aslında yine osmanlı zamanı bir hikaye ancak imparatorluğun son zamanlarında geçen ve tamamen manço'nun yarattığı bir hikaye bu.

8. Gülme Ha Gülme

bu hikaye gülme ha gülme ile açılıyor. bu şarkı aslında bu albümden bir sene önce 1974'te çıkan nazar eyle nazar eyle 45'liğinin b yüzü olarak yayınlanmıştı. 45'likte şarkının manço'nun yazdığı baykoca destanı'ndan bir bölüm olduğu belirtilmekteydi. bu albümdeki versiyonun altyapısı da aslında 45'likteki şarkının altyapısı. ancak birkaç farklılık var. öncelikle orijinal şarkının son kıtası ve kapanışı burada yok çünkü daha sonra orası "durma ha durma" olarak ayrıca karşımıza çıkacak. onun yerine manço, "sılada kalan dertli yaşar, sevişenler dağlar aşar" diye yeni bir kıta eklemiş. tabii yeni kıta ekleyen manço, şarkının vokallerini baştan okumuş. son olarak da hazır stüdyoya girmişken orijinal şarkıda olmayan synthesizer'ları şarkıya eklemiş. bu enstrümanla genel olarak orijinal şarkının keman partisyonlarını çalmış. ancak albüm kapağında orijinal şarkıda çalan elemanlara hakları maalesef verilmemiş. aslında bu şarkıyı dinlerken bas gitarda özkan uğur'u, klavyede murat ses'i ve de gitarda mustafa sarışın'ı dinlemekteyiz. herkesin bildiği üzere gülme ha gülme, müzikal olarak dağlar dağlar ile aynı sularda yüzen bir şarkı. orada cüneyd orhon'un kemençesi ile açılan şarkı burada ohannes kemer'in yaylı tamburu ile açılıyor. sonrasında ise manço'nun alaturka yorumu, tambur ve kemanların getirdiği doğu havası, murat ses'in usta işi klavyesi ve de özkan uğur'un hareketli bas gitarı ile güzel bir şekilde karışıp ortaya çok hoş bir eser ortaya çıkıyor. şarkıda baykoca'nın harbe gidip oradan sevdiceği banuçiçek'e turnalar ile haber taşıması anlatılıyor. burada baykoca, banuçiçek'e haber aldığı için gülmemesini öğütler çünkü kendisi özlem ve yalnızlık içindedir. bu arada şarkının başındaki kuş sesleri, pink floyd'un cirrus minor'ından alınma. ekşi'de bir arkadaş the kinks'in end of the season'ının da aynı efekti kullandığını söylüyor. ancak cirrus minor'dan alıntı olması benim kulağıma daha mantıklı geliyor.

bu arada eğer youtube'dan baykoca destanı dinlemek isterseniz bazı versiyonlarda şarkının başında gülme ha gülme'nin başında yer alandan farklı, ekstradan bir tambur taksimi olduğunu göreceksiniz. kemer, bu kısa parçada sabit bir synthesizer notası üstüne bir dakikaya yakın bir doğaçlama çalmakta. bu tarz nereden çıktığı belli olmayan kayıtlar gibi bu şarkı da almanya'da ortaya çıktı ve baykoca destanı'nın bulunduğu ve 1975 yılında almanya'da çıkan barış manço 3 adlı bir toplamada tambur taksimi adıyla yer aldı.

destanın ikinci bölümü gelinlik kızların dansı adında kısa bir enstrümantal. plakta şöyle der: "destanın ikinci bölümünde banuçiçek ve obanın gelinlik kızlarının günlük yaşantıları anlatılır". gülme ha gülme'nin hüznü aksine bu şarkı daha pozitif bir havada. erkekler sefere gitmişken, obada her şey yolunda gibi gözükmekte. şarkının melodisini klavye ve akustik gitar çalmakta. tabii maalesef mutluluk çok uzun sürmüyor ve şarkı da hemen bitiyor.

destan, bir sonraki bölüm olan kara haber - turnanın ölümü'nde depresif bir hale bürünüyor. hikayeye göre kızlar ve erkekler arasında haber taşıyan turnalar ölür ve baykoca'dan ses soluk çıkmaz. bu sırada kış gelir ve yaşam zorlaşır. flütün bir kuş çığlığı gibi çaldığı bu bölümün ikinci yarısında klavye, gitar ve ses efektleri ile erken dönem pink floyd'u tadında psikedelik, karanlık bir hale döner şarkı. hikayedeki belirsizliği vermek için çok başarılı bir çalışma. ancak bu eser de bir önceki gibi hemen bitmekte çünkü artık savaş vakti.

vur ha vur ile müzik tekrardan hareketlenir. savaşta işler iyi gitmeyince kızlara da savaşa gitme emri gelmiş ve de banuçiçek dahil olmak üzere 12'000 kız savaşa gönderilir. yola dökülen kızlar kendilerini er kişi olarak tanımlarken, daha iki şarkı önce gelinlik kızı olmalarını unutup, havaya girer ve "sen savaşı düğün mü sandın?" diyerek bambaşka bir moda bürünürler. şarkının nakaratı "vur ha kardaş vur, vur ha vur ha vur" olunca şarkı militaristlik ve milliyetçilik ile suçlandı. elbette maskülen bir şarkı ve de genel resme baktığımızda manço'nun o dönem daha sağa yakın kişisel görüşünün bir yansıması. ancak 93 harbi'nde geçen bir destanı yazarken "savaş kötü, barış gelsin" yazacak değildi manço. müzikal olarak bakarsak vokal melodisi ile düet yapan bir klavye melodisi şarkıyı ilerletiyor. genel olarak hafiften funky bir durum var, özellikle gitarlarda. ancak benim çok hayran olduğum bir şarkı değil çünkü biraz tekdüze. daha da önemlisi şarkının sözlerindeki sertliği müzik sanki karşılayamayıyor. nakarat sonunda giren geri vokalleri bundan ayrı tutabiliriz. manço da herhalde bu versiyondan çok memnun kalmadı ki 1976'de vur ha vur'u 45'lik olarak yeniden kaydetti. bu versiyon, albüm versiyonundan çok daha iyi. özellikle yeni versiyonda gruba 2023'ten sonra katılan gitarist fehiman uğurdemir, klavyeci kılıç danışman ve de bas gitarist ahmet güvenç üçlüsü şarkıya inanılmaz enerji veriyor. oktay aldoğan ise üflemelilerde kendini aşmış. gerçi bu versiyon da bir savaş hikayesinin gerektirdiği kadar yırtıcı ve güçlü değil. ancak şarkının funk ve disco tonu çok hareketli, uğurdemir'in wah pedalı kullanımı da en azından bir vuruculuk getiriyor.

vur ha vur'un sonunda manço, ufak bir konuşma yapıyor ve anlıyoruz ki banuçiçek savaştan dönse de beklediği baykoca bir türlü savaştan dönmüyor, tıpkı deftelere yazılan binlerce diğer genç gibi. buradan da durma ha durma'ya geçiyoruz. başta da dediğim gibi aslında orijinal gülme ha gülme'nin son kısmından farklı bir şey değil. burada da yeni vokaller ve synthesizer eklemesi dikkat çekiyor. tabii en önemli nokta orijinalde "barış bir gün toprak olur" olan sözün, burada "baykoca'ysa toprak oldu" haline dönmesi. yani sevgililer kavuşamıyor ve üzücü son.

Durma Ha Durma


manço, bu albümde 93 harbi'ne değindi ama 93 harbi indirekt olarak karşımıza bir yerde daha çıkıyor. bugün bulgaristan'a bağlı tırnova (veliko tarnovo)'da doğan osman, 93 harbi çıkınca ailesiyle imparatorluğun başkenti istanbul'a göç etti. gençliğinde iki şeye merak sarınca bugün bildiğimiz adına kavuştu: tanburacı osman pehlivan. türkü derleyen ve sazıyla başta atatürk olmak üzere, dönemin en önemli isimlerine dost meclislerine çalan pehlivan'ın bazı performansları zamanında taş plak olarak kaydedildi. anadolu kaşık havası bunlardan biri oldu. sahibinin sesi plak şirketi için yunanistan ve orta doğu'da kayıtlar yapan edward fowler, 1928'te osman pehlivan'ın anadolu kaşık havasını ve de zeybek performansını kaydeder ve bunlar taş plak olarak yayınlanıp ölümsüzleşir. osman pehlivan, 1943'te ölse de bu şarkının namı devam etti. şarkının tekrardan gündeme gelmesi için 1971 yılını beklemek gerekti. milliyet'in düzenlediği liselerarası müzik yarışmasında birinciliği kadıköy ticaret lisesi alırken sahnede çaldıkları şarkılardan birisi "osman pehlivan" oldu. şarkının yorumcusunun adı şarkının adına evrilmişti. yarışmanın jürisinde yer alan manço, hem şarkıyı çok beğendi hem de şarkıyı yorumlayan grupta yer alan gitarist ohannes kemer ve davulcu nur moray'ı grubuna dahil etti.

bir sene sonra manço askere gidip müziğe kısa bir ara verince, ohannes kemer boş durmak yerine dönemin anadolu rock gruplarından dönüşüm'e katıldı. kemer, "osman pehlivan" şarkısını gruba sundu ve şarkı, dönüşüm'üm yar hasreti plağının arka yüzünde yer alarak ilk kez yeniden yorumlandı. bu plak ses getirmedi ve de barış manço, askerden dönünce kemer grubuna geri döndü. ancak manço, herhalde bu yorumu duyunca "ben bunu parlatırım" dedi ve de bu melodinin üstüne sözler yazarak lambaya püf de şarkısını hazırladı. plağın üstünde "kolbastı ve osman pehlivan'dan düzenleme" yazıyordu. osman pehlivan kısmı tamam. peki kolbastı ne alaka? müzikal olarak olmasa da sözlerden olsa gerek çünkü şarkıda "kol sarıyor, kol basıyor" diye bir söz var. bu da kolluk kuvvetlerinin yaptığı bir baskından geliyor. şarkıda evde bir hanımefendi ile alemde olan bir beyefendi kolluk kuvvetleri yaklaşınca kadından lambayı üflemeyip söndüremesini istiyor. lamba kapanınca da "kız ben yanıyom" bölümü ile şarkıyı iyice erotik hale geliyor. şarkının orijinaline göre artan oynaklığı ile de manço'nun en ateşli eserlerinden biri ortaya çıkıyor.

Lambaya Püf De


lambaya püf de büyük başarı kazandı ve plaktan hemen sonra birçok sanatçı bu melodiyi lambaya püf de ya da osman pehlivan adıyla yorumladı. özellikle arif sağ'ın zafer dilek ile yorumladığı versiyon çok iyidir. şarkı o kadar popüler olmuştu ki barış manço, bir gazete ilanı verip şarkıyı yorumlayan diğer sanatçıları bir bir sıralayıp, hatta onların plakalarının resmini koyup, "barış manço derledi, diğerleri onu izledi. siz aslını seçin, lambaya püf de'yi barış manço'da dinleyin" mesajını herkese iletti. bu başarıyı daha da ilginç kılan şey aslında bu şarkının o dönem tv ve radyoda tekel olan trt'de yasaklı olması. şarkı buralarda yer alamasa bile bir fırtına koparmıştı ki belki de yasaklı olduğu için bu kadar ilgi çekti. yine de manço bu şarkıyı trt'de yayınlatmak istedi ve de şarkıyı enstrümantal olarak trt'ye gönderdi. ancak trt, bu sefer de "enstrümanlar şarkıyı çok erotik çalıyor" diyerek tarihe geçti. biraz şehir efsanesi gibi gelse de çok mantıksız bir hikaye de değil.

12. Tavuklara Kışt De

şimdi de geldik tavuklara kışşşt de'ye. bu şarkı lambaya püf de'nin enstrümantal versiyonu üstüne eklenen bir takım tavuk ve hayvan sesleri taklitlerini içeren bir eser. anladığım kadarıyla orijinal şarkının sözsüz versiyonunu bir miktar kısaltmışlar, bunun üstüne de taklit sesler bu albüm için eklenmiş. bu hayvan seslerini yapanlar da kurtalan ekspres'ten celal (güven), nur (moray), ohannes (kemer) ve mithat (danışan). burada ilginç olan şey özkan isminin de yer alması. albüm kapağına konan resimden de anlaşılacağı üzere bu isim şarkının orijinalinde de çalan grubun eski başçısı özkan uğur. kendisine burada özellikle referans verilmesi ilginç. ya özkan uğur'u "abi buraya garip garip hayvan sesi koyuyoruz, hele gel de bir el at" diyip mi çağırdılar yoksa zaten uğur kendini tutamayıp orijinal enstrümantalde garip sesler çıkarmıştı da sonra bunun üstüne grubun o dönemki elemanları stüdyoda eklemeler mi yaptı belli değil. en azından orijinal altyapıda bas gitar çalan özkan uğur'un hakkı vokal katkısından verilmiş. öte yandan aslında şarkıda davulda engin yörükoğlu ve de gitarda kirkor kalender var. ancak bu isimlerin performansı da "uncredited" kalıyor ama en azından burada kendilerini analım. açıkçası benim için olmasa da olur bu şarkı bu. elbette osman pehlivan'ın meşhur ettiği melodi ve lambaya püf de'nin orijinal düzenlemesi çok iyi. şarkıyı tekrardan görücüye çıkaran asıl isim olan ohannes kemer'in bağlama performansı çok güçlü. ancak şarkının asıl olayı olan hayvan sesleri şarkıyı daha iyi bir yere taşımıyor, aksine melodinin gücünü bence zayıflatıyor. böyle bir şakalı çalışmaya ne kadar gerek vardı, bilmiyorum. benim için olmasa da olur denilebilecek bir eser.

13. Dere Boyu Kavaklar

bir önceki şarkı için 45'liğinde olduğu gibi bu plakta da "kolbastı üstüne düzenleme" yazmakta. buradan da mantıklı bir şekilde kol bastı adlı şarkıya geçiyoruz. zamanında altın gün'ün gece albümünü yorumlarken de yazmıştım, bizim jenerasyon için "kol bastı" bir travmadır. o dönem televizyonda, internette, her toplumsal etkinlikte bir yerlerde deli gibi kol bastı oynayan gençler karşımıza çıkıp, illallah ettirirdi. yıllar geçti ama kol bastı melodisi benim için halen gerginlik veren bir şey. ancak bu kol bastı mevzusu da aslında karışık bir konu. mesela albümün yeni baskısında bu versiyonun alternatif adı olarak parantez içinde "dere boyu kavaklar" sözünü geçirmekteler çünkü kolbastı dediğin tarzın aslında milyon varyasyonu var. o dönem daha önce lambaya püf de'de adını andığımız arif sağ ve de manço'nun rakiplerinden 3 hürel, manço'dan önce "kol bastı" adını veren şarkılar çıkarsa da ikisi de aslında aynı hissiyatta ama farklı melodiler çalıyordu. manço, albümde eserine "kol bastı" dese de aslında dere boyu kavaklar türküsünü (ki bu türkünün de yaylanın çimenine adlı bir versiyonu vardır) yeniden yorumlamaktaydı. tabii bu şarkının sözlerinde "devriyelerin basması" tabiri geçtiği için "kol bastı" adını bu şarkıda kullanmak garip kaçmıyor.

bu albümdeki yoruma gelirsek ise manço'nun başarılı bir üretim yaptığı konusunda hiçbir şüphe yok. şarkının genel atmosferi çok iyi. hiç acele etmeyen, orta tempo ilerleyen, insanı ağır ağır oynatan bir eser. bunda davul, perküsyon ve bas gitar uyumu çok önemli. manço, şarkıya ustaca psikedelik dokunuşlar eklemiş. bunun bir kısmını klavyesinden çıkan efektlerle yapıyor. diğeri de ohannes kemer'in gitarının tonu ve gitardan çıkan noktalardan geliyor ki gitar sanki biraz kendi kafasına göre ilerliyor gibi dursa da bu durum aslında şarkıyı bir şekilde daha güzel kılmış. şarkının ana melodisini klavye ve gitar beraber çalarken ikisinin uyumu çok iyi. şarkıyı oldukça uzun tutmuşlar, boylece enstrümanlara çok iyi yer bırakmışlar. özellikle şarkının son iki dakikasında kemer'in gitarı, manço'nun klavyesi ve aldoğan'ın saksafonunun ortaya çıkardığı müzikal pasaj çok iyi. burada kol bastı havasından uzaklaşıp, çok batılı, 1970'lerde avrupa ve amerika'da aktif herhangi bir progresif rock grubunun yapabileceği bir sound yakalıyorlar. böylece albüm çok başarılı bir şekilde sona eriyor.

bu albümü konuşurken barış manço'nun tek filmi olan baba beni eversene'yi de anmamak olmaz çünkü manço bir yandan albümü kaydederken bir yandan da bu filmde oyunculuk yapıyordu. bu nedenle 2023 albümü filmin soundtrack'iymişçesine bir durum ortaya çıktı. hatta albümün orijinal baskılarında ve yeni baskılarında filmin posteri çıkmaktadır. albüm kitapçığında da filmden görüntüler bulunur. filmde kol bastı ve acıh da bağa vir, tamamen yorumlanırken bunların ilkinde kurtalan ekspres'ten ohannes kemer, celal güven ve de mithat danışan'ın yanında grubun aslında ilk versiyonunda davul çalıp, bu albüme de çektiği fotoğraflar ile katkı veren hüdai özgüder gözüküyordu. bu iki şarkı yanında duygusal tema olarak 2023'ün ana teması, gerginlik efekti olarak kayaların oğlu'nun ortası, filmin climax'inde vur ha vur'un enstrümantal versiyonu, comic relief olarak tavuklara kışşşt de ve acıh da bağa vir'in son kısmı kullanıldı. albüme ile benzer zamanlarda kaydedilse de albümde yer almayıp 45'lik olarak yayınlanan nazar eyle ve ben bilirim de filmde önemli bir yer kaplıyordu. bunun yanında manço'nun kurtalan ekspres ile ilk 45'liği gamzedeyim deva bulmam da filmde yer alan başka bir şarkıydı. son olarak plaktan çalınan yabancı rock şarkılar olarak da manço'nun 1968'de kaygısızlar ile kaydettiği fairground ve susanna'yı da duyabiliyoruz.

bir de aynı isimli fotoromanımız var tabii. albümden iki sene sonra, 1977'de saklambaç gazetesi için yapılan bir çalışma bu. 2023, bu fotoromanda albümdekinden çok daha farklı bir şekilde kullanılmış. burada turandan, birlikten bir iz yok. aksine bir yok oluş anlatılıyor. hikayeye göre üçüncü dünya savaşı sırasında nükleer bombalamaları sonucu 9 kasım 2023 itibariyle dünyada 11 kişi kalmıştır. bu kişiler barış, dönemin kurtalan üyeleri olan ahmet, caner, celal, ohannes, kılıç ve de beş hanımefendidir (ki bu isimlerin ikisi celal güven'in o zamanki eşi, tiyatro oyuncusu sabriye kara ve ohannes'in eşi jenny'dir). sonra da birileri radyasyon ölçer, diğeri iletişime geçmeye çalışır, öteki yemek arar. bolca tartışırlar. tamamını bulamadım ama biraz sıkıcı, ağır ilerleyen bir çalışma. konu olarak çok da ilginç bir hikaye değil. ama fikir ilginç tabii. buradan da komplo teorisi çıkarıldı bu arada. hikayeye göre o dönem artık insanlar soyadı kullanmak yerine, rakam kullanıyorlardı. barış manço'nun da numarası 999. manço da 1999 yılında ölünce yine bazı kişiler "öleceğini biliyordu, mesaj veriyor" dedikodusu yapmış maalesef. sanki bunu pek de kimsenin sallamadığı ve yıllarca ortada olmayan bir fotoromanda vermesinin manço'ya bir yararı olacak. halbuki manço'nun 999'u seçmesi, şeytanın numarası 666'nın tersi olarak bence iyiliği ve aklı simgelemek için olsa gerek.

albümü plak formatında 1975'te yavuz plak yayınladı. sonra da uzun uzun yıllar boyunca bu albümü fiziksel formatta bulamadık. 2004'te emre plak, albümü ilk kez cd ve kaset olarak yayınlar gibi yaptı da bazı şarkılar çıkmış, diğer albümler ve 45'liklerden şarkılar girmiş, baykoca destanı'nın sırası bozulmuş, karman çorman bir iş ortaya çıkmış. bu da yetmezmiş gibi albüm kapağı çok kötü, kapağın içinde yer alan kayaların oğlu şiiri 2023 adını almış, ki hadi o anlaşılır. ama gidip bu şiirin tarihini de 1964 yazmazsın. hiç mi bakmadın orijinal albüm ne zaman çıkmış? neyse ki birkaç yabancı plak şirketi orijinal albümü tekrardan piyasaya sürdüler yıllar içinde. emre plak da özür dilercesine 2019'da orijinal plağa sadık olarak albümü plak formatında tekrardan yayınladı. ben ses kalitesinden memnun kaldım. kapağı, plağı, kitapçığı, posteri falan hepsi dört dörtlük.

böylece 2023'ü şöyle bolca detaylı, dolu dolu incelemiş olduk. bugün bakınca eleştirecek çok nokta bulunur elbet. "acıh'da bağa ver de ne demek yani? neden kayaların oğlu kadını bu kadar ikinci plana itiyor? e baykoca destanı'nında ne oldu yani? adam savaşa gitti, öldü, sevgilisi ağladı". ancak ben burada büyük bir çaba görüyorum. çok rahat bir şekilde türk ezgileri dolu 45'likler ile kariyer yapabilecek bir adam, ülkede grup müziğini oturtmaya çalışıyor. bunu yaparken bağlamadan, yaylı tamburdan vazgeçmezken synthesizer ile geleceğin elektronik sound'unu da kaydetmeye çalışıyor. progresif ve psikedelik rock'tan ilham alıyor. şarkılar uzun olmuş, farklı olmuş umursamıyor. albümün sadece şarkılarına değil, kitapçığına da önem veriyor. fotoroman ile destekliyor. best of tadında bir uzunçalar yerine, görsel ve işitsel bir deneyim yaşattırmaya çalışıyor. bu vizyoner yönü de manço'yu memleketin diğer değerlerinden ayıran özelliği. albüm, kendi başına da güçlü ama manço'nun vizyonu ile bir bütün olarak baktığımızda daha da etkileyici.

4,5 / 5