Bazı Kelimelerin İlginç Etimolojik Bağlantıları
namaz* - namas*: eğilmek (namaskar, namaste)
türkçeye namaz* olarak çevrilen sözcük: salah, salat*
(ezan namaza çağırmaz, salaha çağırır. "hayye ales salâh*, hayye alel felâh*")
salâh: düzelme, iyileşme, iyilik, rahatlık, sıhhat
bağlantılı sözcükler: sulh, salahiyet, salih, islah, islahat
felâh: selamet, saadet, kurtuluş, refah, mutluluk, bahtiyarlık
islam - selam, selamet, salim, teslim, teslimiyet ile aynı kökten.*
iman (arapça/ibranice/aramice'deki 'amn' kökünden): güvenme, güvenilirlik, güvene dayalı olarak verilen şey, güvenilir olma, sağlam olma
bağlantılı sözcükler: aman, amenna, amentü, âmin, emin (yeddiemin), emniyet, mümin, temin
ahlak: yaratılış, huy, tabiat, mizaç, seciye, karakter
halk: yaratma, pay etme, hâlık: yaratan, yaratıcı hâlik: helâk olan, yıkılan, bozulan
kıyamet, kıyam: ayağa kalkma, kalkışma
yargı: kesmek, ikiye bölmek insaf*: yarmak, yarım etmek
kader: ölçme, değer biçme
kısmet: kısım, pay, hisse, nasip, pay etme, bölme
şans: düşme, payına düşme, rast gelme, rastlantı
rast*: sağ, düz, doğru, denk, hayırlı, haklı, uygun
sağ: sağlıklı, canlı, sağlam, salim, saygın, esen, katkısız, itibar edilen
right: doğruluk, gerçek, hak, haklı, doğru, dürüst, düzgün, düzenli, düz, dik, tam
doğru: geçerek, boyunca (karşıya, öteye) geçmek, yönelmek (doğum, doğa, doğu)
sol: bozuk* (solmak, solgun, soluk)
left: zayıf, bırakılmış, terkedilmiş
yanlış: düz yoldan sapmak, eğrilmek, yan (taraf), yan(mak)
wrong: eğri, yamuk, çarpık
light: ışık, aydınlık, açık, hafif, yumuşak, tasasız,
yoğun olmayan, anlayış, içgörü, bilme, farkındalık
bright: parlak, aydınlık, akıllı, zeki, canlı, neşeli
dark: karanlık, koyu, kasvetli, korkutucu, bulanık,
sönük, gölgeli, gizli, belirsiz, cehalet, bilgisizlik
spirit: ruh, can, maneviyat, gerçek anlam, ruh hali, neşe, şevk,
cesaret, incelmiş madde, uçucu sıvı, alkol (ispirto, espri)
matter: madde, konu, sorun, mesele, önem, dert, aksilik
(maternal*, matrimony*, material*)
mammon: para tanrısı, maddi zenginlik
ince: narin, küçülmek, daralmak
fine: iyi, hoş, güzel, kaliteli, fevkalade, harika, mükemmel, ince, narin, hassas,
saf, ince parçacıklar içeren, incelikli, parlak, berrak, sağlıklı, rahat, keyfi yerinde
kaba: iri, şişkin crude (rude, raw, rough) : kaba, ilkel, sert, katı,
hantal, işlenmemiş, yontulmamış, ham, çiğ, inceliksiz
thick: kalın, koyu, yoğun, donuk, çok yakın (arkadaş)
dense: yoğun, sık, ağır, kalabalık, sıkışık, kalın kafalı, aptal
grave: mezar, ciddi, ağır, sıkıcı, kasvetli, önemli, derin, kritik, acil, feci, korkunç
gravity: ağırlık, yerçekimi, ciddiyet
relative: göreli, goreceli, ilgili, bağlı, bağıntılı, tâbi, karşılaştırmalı, akraba, yakın
absolute: mutlak, sınırsız, kısıtlanmamış, koşulsuz, salt, saf, katıksız, tam, eksiksiz, kesin
just: adil, makul, geçerli, haklı, doğru, tarafsız, dürüst, objektif, nötr, tam olarak, bütünüyle, tamamen, tamamiyle, kesinlikle, gerçekten
tekmil: tamamlama, bitirme, tüm, tam, eksiksiz
tekâmül: olgunlaşma, evrim, gelişim, gelişme
kemâl: olgunluk, yetkinlik, erginlik
kâmil: bütün, tam, olgun
mükemmel: olgunlaşmış, bütünleşmiş, tekamül etmiş, tekleşmiş
hâkim: bilge, yönetici, doktor, hüküm sahibi, haklı ve haksızı ayırıp hak ve adalet üzere hükmeden
hekim: doktor, insan hastalıklarının teşhis ve tedavisi ile uğraşan kimse, hikmet sahibi kişi, filozof
hüküm: yargı, egemenlik, hakimiyet, önem, geçerlilik, etki, hız, şiddet, karar
hikmet: bilgelik, felsefe, sebep, gizli sebep, sır, özlü söz, vecize, fizik bilimi
müşâhede: görme, gözlem, seyretme, şahit olma, muayene, kontrol
şahadet (şehâdet): tanıklık, şahitlik, bir şeyin doğruluğuna inanmak,
delalet, alamet, işaret, iz, allah rızası yolunda hayatını feda etmek,
din için muharebeden şehitlik, yüksek bir ülkü uğrunda ölme, şehit olma
ayet: eser, kimsenin inkar edemeyeceği açık delil, alamet, işaret,
ibret alınacak olay, kuran'deki her bir cümle, manen uyanmaya sebep olan hadise
furkan: ayırmak, ayırt etmek, fark etmek, tefrik etmek, hak ile batılı,
iyi ve kötüyü, hayır ve şerri birbirinden ayıran ve farkettiren (kur'an)
conscious: bilinçli, farkında, uyanık, şuurlu conscience: vicdan
(con: birlikte, hep beraber + science: bilme)
concentrate: konsantre olmak, odaklanmak, dikkatini vermek, bir noktada toplanmak, yoğunlaştırmak
confusion: kargaşa, karışıklık, keşmekeş, düzensizlik, birbirine karıştırma, şaşkınlık, sersemleme
perişan: dağınık olma durumu, dağılmış, bozuk, düzensiz, karmakarışık, acınacak durumda, zavallı (pareş*: dağıtmak, saçmak***) perish: çürümek, bozulmak, mahvolmak, ölmek, yok olmak
wretched: kovulmuş, perişan, zavallı, berbat, rezil, çok kötü, rahatsız
misery: mutsuzluk, sefalet, ısdırap, perişanlık miser*: zengin cimri, pinti
miss: özlemek, kaçırmak, ıskalamak, eksik olmak, aramak
lütuf: cömertlik, iyilik, hoş davranış, yardım, ihsan, inayet
letafet: hoşluk, latiflik, güzellik, nezaket
latif: yumuşak, nazik, şirin, tatlı, hoş, ince bir güzelliği olan
(allah'ın sıfatlarından: çok lutf edici, derin, gizli, bütün inceliklere vakıf)
ihsan: güzellik yapma, karşılıksız verme, hediye
inayet: ilgilenme, önemseme, allah'ın gösterdiği lutuf
holy (kutsal) - whole, all (bütün) - hail (selamlamak, yağmak, sağanak)
rahman: tüm varlıklara rızık veren, merhametli rahmet: ince ve sürekli yağmur
brahman: hint dinlerinde herşeyi kuşatan mutlak gerçek,
her zaman ve her yerde olan sonsuz spiritüel kaynak
rahim - ibrahim - abraham ?
rab: efendi, sahip, ulu kişi, terbiye eden, besleyen, yetiştiren allah, büyük, çok
rabıta: rabt eden, bağlayan şey, bağ, iki şeyi birbirine bağlayan ip, ilgi, ilişki, bağlantı, münasebet,birbirini tutma, tutarlık, düzen, sıra, bağlılık, mensub olma, tarikatlarda müridin dervişe bağlılığı
rabt: bağlamak, bağlanma, bitiştirmek religion: (religare kökünden) bağlamak, tanrı ve insan arasındaki bağlantı
rapt*: kendini vermiş şekilde, can kulağı ile, kendinden geçmiş, çok dalmış, mest olmuş mystic: (muein) gözleri/dudakları kapamak
rapture*: büyük sevinç, esrime, kendinden geçme, mest olma, ekstaz, vecd, trans
ecstacy: kendi dışında durma vecd: bulma
universe: tek bir bütün halinde dönen
evren: döngü, çark, kubbe evre, evrim: evirmek, döndürmek
evolve: geliştirmek, gelişmek, genişlemek, yayılmak, evrim geçirmek, büyümek,
olgunlaşmak, dönüşmek revolve: dönmek, devretmek, döndürmek, çevirmek
kainat: evren, dünya, tüm varlıklar, varolanlar
dünya: dış, çevre, ortam, camia, herkes, yeryüzü, daha aşağıda veya beride olan
circle: çember, daire, halka, yörünge, muhit, çevre, topluluk, toplum, sınıf, devir, dönem, dönme, küre
medium: orta, ortam, meydan, çevre, araç, vasıta, vasat
avarage: ortalama, orta, sıradan, vasat
unique: tek (one), biricik, yegane, eşsiz, benzersiz, az bulunur, nadir, özel
vahdet: birlik, teklik, allah'ı birlemek, allah'a yakınlık
vahit, vahid: (allah'ın sıfatlarından) bir, tek, yalnız, biricik
kesret: çokluk, bolluk, sıklık
kesir: kesilmiş, bölünmüş, parçalanmış, dağıtılmış
küsür: artık, artan parçalar, geriye kalan bölümler
kusur: eksiklik, noksan, hata, özür, kabahat, elverişsiz durum, eksilmek
vasal, vassal: kanal/damar ile ilgili, kul, köle
vessel: kap, tas, damar, kanal, alet, tekne, gemi
vesile: bahane, neden, sebep, vasıta, yol, fırsat, elverişli durum,
kavuşma, yaklaşma, hedefe ulaştıran şey, paye, rütbe
i: ben eye-ayn*: göz, pınar, kaynak, tıpkısı, ta kendisi, zat (ayan, aynı, ayna, aynelyakin)
persona (kişi, şahıs): maske, rol, takınılan tavır, bürünülen kişilik,
şahis: büyük cüsseli, iri yapılı kimse
öz: benlik, iç varlık, asıl öğe, kendi, saf, katışıksız
fert: tek kişi, yalnız, birey individual (birey): bölünemez, bütün
felsefenin (philosophy) sembolü olan phi harfi
son olarak:
şeriat: "büyük ve geniş cadde" anlamına gelir**
tarikat: yol, tarz, usul tarik: yürümekle oluşan yol, patika**
*