KÜLTÜR 21 Kasım 2017
47,1b OKUNMA     818 PAYLAŞIM

"Ben Kimim?" Sorusunu Daha Önce Sormadığınız Kadar Derinden Soran Atma-Vichara Metodu

Eski Hint öğretilerinden doğan bu meditasyon yöntemini incelemek kendinizi yeniden değerlendirmenizi sağlayabilir.

atma vichara, gerçek anlamda kim olduğumuzu, gerçek doğamızı araştıran süreci ifade eden sanskritçe bir terimdir. 

bu yaklaşımın kökeni eski hint metinlerinde advaita vedanta(ikiliksizlik) öğretilerinde yer alır. fakat 20. yüzyılın büyük bilgesi ramana maharshi'nin "ben" in gerçekliğini keşfetmenin en etkili ve doğrudan yolu olarak savundugu ve tavsiye ederek çağdaş dünyaya öğrettiği spiritüel bir pratiktir.

ingilizcesi self-enquiry olan bu teknik türkçeye kendini sorgulamak olarak çevrilmiş ama bence tam olarak anlamını karşılamıyor bu tanım. çünkü sorgulamak eylemini üstlenen benliğin kendisinin de sorgulamaya dahil edilmesi gerekir. zaten bu sorgulamadan daha çok bir dikkat etme(attention) halidir. ego basitçe eylemi üstlenen(doership) demektir. dolayısıyla sorgulama eylemini üstlenen egonun da farkında olmak gerekmektedir. bu yüzden "özvarlığa dikkat kesilme" şeklinde de ifade edebiliriz.

atma-vichara metodu çok incelikli, zariftir

yoganın, tantranın, meditasyonun "çekici" yöntemlerine sahip değildir. sadece içimizdeki ben düşüncesine (i) ben haline(i am), benliğin farkındalığına (i amness) sürekli dikkat edebilmeyi öğretir bize. tabi sürekli bir şeyler yapmakla meşgul olmaya koşullanmış olduğumuz için kolay değildir. hiçbir şey yapmamak ve içimizdeki varoluş duygusunu sessizce canlı tutmak birçok insana sıkıcı ve zaman kaybı gibi görünebilir. ancak niyet etmenin sonucunda herkes kendi kişiliğine göre yöntemler geliştirebilir.

bu yöntemle öncelikle kişi tüm duygu, düşünce ve algılamalarının kaynağının "ben" düşüncesi olduğunu tanır. sonra ilerleme kaydederek "ben" hali kendi kendisinin çekiciliğine kavuşur ve içsel farkındalık artar. içimizdeki bu varolma duygusu, hali olan "ben"in yaşamın kutsallığı olduğunu fark ettiğimizde, aynı yaşamın her yerde ve her zaman olduğunu görmeye başlarız. böylelikle şiddetsizlik felsefesi olan ahimsa kendi içimizde ve diğer her şeyin de içinde olan aynı kaynaktan her şeye akan yaşamın kutsallığını görmemizle kendiliğinden doğal olarak tezahür eder. ve bu farkındalık ile namaste selamı anlamına kavuşur: (namaste: içindeki ışığın önünde eğiliyorum)

araştırdığımızda atma-vichara ile ilgili

"düşünceleri takip et, düşünceleri izle."

"düşünce ve duyguların ortaya çıktığı yeri gör."

"tüm her şeyi yapan, eyleyen kim?"

"ben kimim?"

gibi yöntem ve direktifler görebiliriz. ancak atma-vichara tüm düşünceleri düşünen "ben" düşüncesinden başka hiç bir düşünceye bakmamaktır. uyanık ve rüya hallerimiz boyunca düşüncelerimizi sürekli olarak araştırıyoruz, fakat biz de o haldeyken gerçek benliğimizi bilmiyoruz. aslında, düşüncelerimize olan ilgimiz, kendimiz hakkındaki bilgimizi örten engeldir, çünkü düşüncelere sadece kendimizi "düşünen zihin" olarak deneyimlediğimizde katılabiliriz.

kendimizi gerçekten olduğumuz haliyle tanımak için bakmamız gereken tek düşünce ilk düşüncem 'ben'dir çünkü bilinçli olmayan diğer düşüncelerin aksine, bu 'ben' düşüncesi hem kendisinin hem düşünmenin hem de diğer düşüncelerin bilincindedir. diğer bir deyişle, bu "ben" adını verdiğimiz farkındalık bilen özne iken diğer tüm düşünceler kendisi tarafından bilinebilen nesnelerdir.


tanık olduğumuz bu ben düşüncesi bilinçli olanı(concious) bilinçli olmayana(non-concious) bağlayan bir düğümdür

yani bu düğüm kendimizi beden olarak hayal ettiğimizde oluşan bilinçli gerçek benliğimiz ile bilinçsiz olan beden(ki beden sadece bir düşünce veya hayal ürünüdür) ile diğer düşüncelerin karışımıdır.

bu "ben bu bedenim(i am this body)" ifadesi olan birbirine dolaşmış bu karışımda temel bilincimizin gerçek elementi "ben(i am)" dir. ve diğer element bu beden(this body) yalnızca hayaldir ve düşünce hareketimiz ve düşünce alışkanlığımız tarafından yaratılmıştır. çünkü hiç bir şey düşünmediğimizde, derin uykuda olduğu gibi, beden var olmaz. tıpkı rüya görmediğimizde rüya-bedenin var olmaması gibi.

3 bilinç halimizde (uyanıklık, uyku, rüya) de var olan olma halinin temel bilinci olan "ben" gerçektir diğer her şey yalnızca imgelem gücümüzün hayal ürünüdürler. mevcut bedeni yalnızca uyanıklık halinde deneyimleyip, rüya ve uyku halinde deneyimlemediğimiz için, ve rüya-bedeni yalnızca rüya halimizde deneyimleyip uyanıklık ve uyku halinde deneyimlemediğimiz için bu bedenler veya cesetler sadece geçici görünümlerdir ve bu nedenle gerçek olamazlar, sadece düşünce zihnimizle(thinking mind) birlikte ortaya çıkan düşüncelerdir.

hiçbir düşünce, benlik bilincinin bu önemli unsurunu (ben bilincini) içermediğinden başka düşüncelere bakarak, ne kadar uzun ve dikkatli bir şekilde baksak da, onun altında yatan gerçekliği tanıyamayacağız. bu sinema ekranında akan görüntülere bakmak gibidir, diğer taraftan "ben" düşüncesine bakmak ise sinema ekranından o görüntüleri yansıtan ışığa bakmaktır.


bir sinema projektöründen parlayan ışığa doğrudan bakacak olsaydık, ışığın önünde hızla hareket eden filmi görürdük, aynı zamanda hareketli filmin arkasında parlak hareket etmeyen ışığı görürdük. ilk başta, hareketli filmin arkasındaki değişmeyen ışığı gizlediği görünebilir, ancak sürekli olarak ona bakmaya devam edersek, ışık gözleri kamaştıracak ve bundan başka bir şey görmeyi bırakacağız.

aynı şekilde, şuurumuzun çekirdeğine doğrudan baktığımızda, gerçek berraklığı, durmadan akan bir düşünce akışı ile örtülü görünebilir, ancak dikkatimizi sürekli olarak sabit tutmaya devam edersek, her zamankinden daha parlak ve net bir şekilde parlayacak ve nihayet sonsuz ihtişam ve ikiliksizlik(non-dual), teklik(oneness), görkemi tek başına parlayana kadar tüm düşüncelerin gölgeli görüntüsünü aşamalı olarak çözecektir.

dikkatimizi kendimize doğru yalnızca öyle yapmayı sevdiğimiz kadar sabit tutabiliriz

hâlâ gerçek benliğimiz dışında bir şey deneyimleme arzusuna sahip olduğumuz sürece, arzularımız bizi bu şeyleri düşünmeye yöneltecek böylece öz-bilinçten, berrak saf farkındalık, öz dikkat olan doğal halimizden tekrar tekrar kendimizi ihmal etme haline sürükleniriz.

atma-vicharayı uygulamaya başladığımızda, öz-soruşturma,öz-özdikkat, tepeden inen bir kar topu gibi, giderek artan ivmelenme ile tırmanacak bir sürece başlarız. çünkü 'ben' e daha çok katıldığımızda deneyimimiz derinleşecek, deneyim derinleştikçe de kalbimizde gerçeği gerçek olmayandan ayıran ışık daha çok parlayacaktır. böylece kendimizi arzularımızdan kurtarmaya ve öz-dikkatli olmayı daha da yoğun bir şekilde sevmeyi sağlamamıza izin veririz, ta ki nihayet zihinimiz kendini kendiliğinden bilen bilincin mutlak berraklığı ve bilgisi tarafından sonsuza dek yutulana dek.


atma-vichara meditasyonu

rahatsız edilmeyeceğiniz bir yerde rahat bir pozisyona geçin. lotus pozisyonunda oturulabilir veya uyumayacağınızı bilerek uzanabilirsiniz ya da sandalyede oturabilirsiniz. omurga dik olmalı.

şimdi bedeni rahatlatma zamanı. derin ve yavaş nefesler alın. ayak parmaklarından başlayan, giderek bacaklara, karna, ellere, göğse, yüze ve kafaya doğru tüm beden farkındalığı ile rahatlama sürecine başlayın.

tam olarak rahat ve sakin hissettiğinizde, ''ben kimim?'' sorusu üzerine meditasyon yapabilirsiniz. düşünceler zihne geldikçe ''bu düşünceler kime gelir, kime tezahür eder?'' şeklinde sorular ile dikkatinizi tekrar öz-bilince doğrultun. sen beden değilsin, sen erkek veya kadın, yaşlı veya genç değilsin. bunlar sadece etiketlerdir. gerçek varlığınızın özünü hissedin. bir his ortaya çıktığında ''bu hissin farkında olan kim?'' diye sorun. ''düşünceyi, duyguyu hisseden, algılayan kim?'' diye sorun. geçmiş pişmanlıklar, gelecek kaygıları, içsel muhasebeler, tüm dertler, tasalar geldiğinde tüm bunlara tanık olan kim? tüm bu fenomenleri aydınlatan ışık ne? diye sorun. böyle sorular sorarak gerçek benliğin size cevaplar vermesi hususunda meydan okumuş olursunuz.

atma-vicharada, öz-dikkat ve kendini araştırmada ana tema gerçek benliğe odaklanmaktır. diğer tüm etiketlerden kurtulmak ve saf ve mükemmel 'ben'in ışığını görmeye çalışmaktır. meditatif halden çıkmaya hazır hissettiğinizde , yavaşça dikkatinizi bedene getirin. hazır olduğunuzda yavaşça farkındalık içinde hareket etmeye başlayın. her şey daha tazelenmiş olarak sizi bekliyor olacaktır.

atma-vichara alevi daha çok alevlendirmek için odun parçası ile onu karıştırmak gibidir. alev büyüdükçe odun parçası küçülür ve içinde kaybolur.