BİLİM 21 Mart 2018
22,8b OKUNMA     900 PAYLAŞIM

Bilimsel İsabete Neden Star Wars'u Değil de Interstellar'ı İzlerken Önem Veriyoruz?

Bilim kurgu sanatı, içerdiği katmanlı yapıyla pek çok yönden hikaye anlatma konusunda özel bir yere sahip. Peki içeriğindeki "bilim" olgusunu nasıl konumlandırabiliriz? Neden bazı filmler teknolojiyle donatılmasına rağmen Interstellar gibi filmlerdeki kadar bilim tarafıyla dikkat çekmiyor?


science fiction'da kurgusunun ayaklarından birini bilim oluşturur

dolayısıyla kullanılan mekanlara ve aletlere dair tasvirler yapılır. bunlar en azından kendi mantık çerçevesinde ve varolan bilimsel buluşlarla pek çelişmeyecek bir şekilde (ideali budur) açıklamaya çalışılır. daha da önemlisi karakterler bu ortam ile etkileşime sokulur. karakterler de okuyucu veya izleyici gibi bulunduğu ortamı keşfederler, sorular sorarlar.

işin mantığı; suspension of disbelief gereği, olmayan bir teknoloji gösterilirken veya bahsedilirken onun nasıl işlediğine dair günümüz bilgilerini az çok anlatmak ve bunun üstüne hayali bazı şeyler ekleyip onun izleyiciye -yapımın kalitesine göre değişken olan- belli bir mantık çerçevesinde açıklama yapmaktır.

stanislaw lem bunu karakterlerini çok farklı şekillerde evrimleşmiş dünyalara sokarak yapar. çevreleri hakkında hiçbir fikri olmayan fakat araştırma merakı olan karakterler sayesinde okuyucu evrimsel olasılıklara kafa yormaya başlar.


arthur c. clarke bilimsel ve teknolojik ilerlemeyle ilgili konulara yoğunlaşır, fikirler üretir. 1945 yılında geostationary orbit'te dünyaya dönük olan uydularla iletişim olayından bahsettiğinde bunun 20 yıl sonra gerçekleşeceğini düşünmek çılgınlık sayılabilirdi.


isaac asimov ise romanları gelecekte geçse bile günümüz bilimini okuyucuya ulaştırmaya çalışır. robotlarının pozitronik beyne sahip olmasının nedeni, pozitronun o dönemlerde yeni bulunmuş olmasıdır. okuyucunun bu kavramları merak etmesini, bilim ile arasında köprü kurmasını sağlar. özelliklefoundation's edge'de zirve yapıyor bu konuda. trevize ile pelorat'ın aralarındaki konuşmalar; trevize'nin tarihçi olan fakat evren ve teknoloji hakkında pek bir bilgisi olmayan pelorat'a yaptığı açıklamalar, okuyucuya bilim ile ilgili bir şeyler öğretme amaçlı yazılan satırlardır.

dip not: birçok bilimkurgu yazarı hikayelerinin bilimsel kısımlarını kontrol etmesi için asimov'a gönderirlerdi zamanında, asimov'un yazılarını zaman zaman kontrol eden kişi ise yakın arkadaşı carl sagan'dı. bilimkurgu'nun sadece eğlencelik olmadığını, yazarların neyi hedefledikleri sanırım bu durum ile yeterince açıklamakta.

içerdiği elementler bakımından ilklerden biri olan astronom johannes keppler'in 1608'de yazdığı somnium romanından beri bilimkurgunun bir yolu yordamı, misyonu var yukarıdaki örneklerden anlaşılacağı üzere. 

siz bir kurgu oluştururken bu parçaları işin içine dahil etmezseniz, veya çıkarırsanız, yaptığınız şey bilimkurgu olmaz. teknolojik öğeler içermesi veya gelecekte geçmesi o şeye bilimkurgu deme hakkını vermiyor.

örneğin star wars...

izlediği şeyin ne olduğundan habersiz kişiler için şunu en başta belirtmek lazım ki george lucas 1979'da verdiği bir röportajda "don't call this film "science fiction", it's a space fantasy" (bu filmi bilim kurgu olarak adlandırmayın, bu bir uzay fantezisi) demektedir. benzer cümleleri başka röportajlarda da o dönemler çok kullanmıştır. battlestar galactica yapımcısı ve yazarı ronald d. moore'un aksine george lucas hangi türde film yaptığının gayet farkında.

film başlarken eşek kadar "a long time ago, in a galaxy far far away" diye beliren yazı bize diyor ki; bildiklerinizi unutun, göz ardı edin. ben size şimdi güzel bir masal anlatacağım...

star wars filmlerinde de kitaplarında da bilimkurguyu oluşturan öğeleri göremiyoruz. hatta kullandığı uzay ve gelecek altyapısının bilimselliğinin olmaması bir yana zaten bu aletlerin ve olayların izleyiciye mantıklı gelmesini sağlayacak bir açıklama da yapmıyor yazarlar. çünkü anlatmaya çalıştıkları şey bunlar değil, gerek duymuyorlar o yüzden, bilimkurgu yapmadıklarının farkındalar. teknolojik yapıyı bir duvarkağıdı olarak kullanıp masalsı bir anlatıma başvuruyorlar.

dolayısıyla star wars izlediğimiz zaman kafamızda ateşlenen nöron grupları, interstellar'ı izlerken ateşlenenlerden çok farklı oluyor. bu yüzden star wars'u izlerken gördüğümüz teknolojilere çoğumuz kafa yormuyoruz, umrumuzda olmuyor. bilimsel bir değerlendirmeye tabi tutmuyoruz. jedi'ları konuşuyoruz, imparatorluğu konuşuyoruz. çok cool olduğu için ah keşke lightsaber'ımız olsa diyoruz. fakat interstellar başlığına girdiğimizde ortalık neyin ne kadar bilimsel olup olmadığını tartışan insanlarla dolu oluyor.

Bu içerikler de ilginizi çekebilir