Bir Askerin Gözünden: Jandarmanın 15 Temmuz'dan Sonra Yaşadığı Köklü Değişim
jandarma; içinde doğduğum içinde büyüdüğüm kurum.
unimoglarına tırmanarak, voleybol sahalarında koşarak, adını sanını kimsenin bilmediği yerlerde kaldırım paket taşlarını kırmızı beyaza boyayan "asker abi" leri izleyerek, türkiye'nin her yerindeki karakollarını ziyaret ederek bu zamanlara geldim. o yüzden tsk ile organik bağım olsa da jandarma ile çok daha derinlerde bir şeylerim var. hakkında geniş bir entry girmek bir yerde vefa borcumdur. zira büyüyüp harici üniformayı giyince az çok ben de neyi nasıl yaptıklarını, iç işleyişini yapısını tarafsız inceleyebiliyor oldum. hatta üst jenerasyonun bir adım daha ilerisine gidip diğer ülke jandarmalarıyla yanyana görev yapınca karşılaştırmalı bir eleştirisini yapabilir bir haldeyim.
ben bu yazıya başlarken tarihler 18 haziran 2016 idi. yani darbenin bir ay öncesinde bildiğimiz tanıdığımız jandarma genel komutanlığına ve onun hamisi olduğu bakış açısı ve anlayışlara dair geniş bir şeyler yazacaktım. amacım tabii ki jandarmayı olduğundan daha iyi bir yere getirmek, eğer mümkünse de yanlışlarını ve inefektif uygulamalarını gösterip bunlara dikkat çekmekti. ben önemli birisi değilim ancak her nasılsa yazdıklarımın üst komutanlıklar ve bağlı birimler tarafından okunduğunu da farketmiştim. böyle bir vasıtayı kurumu daha iyi bir yere getirmek için değil de başka ne için kullanacaktık. her şey jandarmanın daha iyi bir yere gelmesi, daha etkili hizmet verebilmesi için.
işte darbe bildiğimiz herşey gibi jandarmanın da fiziksel doktrinel yapısıyla dünya görüşünü de değiştirdiği için yazdığım çok geniş bir teksti böyle elim backspace tuşunda uzun uzun sildim. altı aylık bir süreçte yazdıklarım tartışma götürmekle birlikte genel olarak doğru şeylerken bir günlük bir olay neticesinde artık hiçbir anlam ifade etmiyordu. bunun da yanında dün bir geçerliliği olan sorunlar bugün bambaşka bir boyutta kalmıştı. o yüzden daha güncel bir darbe sonrası jandarması yazmak istedim.
jandarma tarihi boyunca zaten hep bir kişilik bunalımının ortasında yaşamını sürdürmüştür. jandarma aslen daha çok asker midir, daha çok polis midir? bu sorunun durduğu nokta 1850'lerden beri aynıdır. türkiye gibi silahlı kuvvetlerin kurucu unsur olduğu bir ülkede ise böyle bir soru doğal olarak daha büyük bir önem arzediyor. harbiye sıralarında asker eğitimi alan, ilk iki üç yıl aynı tedrisattan geçen, daha sonra da gitgide toplumsal olaylar ve kriminal dersler üzerine branşlaşan jandarma subayları ile klasik asker eğitimi alıp klasik asker olan atıyorum piyade subayları arasındaki bu denklik ama eşitsizlik hiç bir zaman kaybolmamaktadır. piyade subayları için jandarma bir zamanlar askeri eğitim almış polis çakması bir devlet memuru türü olma eşiğini nadiren aşar. jandarmalarda ise hemen hemen bilimum tüm sınıfları harbiyeden çıktıkları gün nasıl idilerse teoride ve pratikte öyle kalmakla suçlamak yaygındır. beyinsizlik, "piyade kafalılık" halen duyabileceğiniz terimlerdir. çoğu yerde haksız olduklarını da söylemek zordur.
işin komik tarafı bu jandarma - silahlı kuvvetler çekememezliği tüm dünya ordularında böyledir. carabinieri (bkz: #57741348) ve hollandalı marechaussee bu ikilemden nispeten şahsiyetini koruyarak çıkmıştır ama jandarma kendi askeri anlayışına ve taktik know-how'ına terörle mücadele yılları yüzünden sahip olmasına rağmen kendi kültürünü bir türlü konsolide edememiştir. diğer sınıflardan ve kuvvetlerden bir usmc gibi öz karekteriyle sıyrılamamıştır. onlar gibi kendi devrimlerini yapamamış, kendi çeki düzenini kendisi verememiş, vermesine mani olunmuş, böylece müstakil bir silahlı kuvvetler haline gelmesi engellenmiştir. arada kalması istenmiş ve öyle de yapılmıştır. jandarma'nın kişilik bazlı tarihi sıkıntılarının büyük bir kısmı bugün buradan kaynaklanıyor desek çok da yanılmayız herhalde. darbe sonrası artık müstakile benzer bir örgüt haline gelmişse de çok daha beter bir şeye dönüştü. oraya geleceğim bu burada kalsın.
türk jandarması'nın ezelden ebede hep bir yokluk sıkıntısı bulunmaktadır. 1950-90 arası bu daha hissedilebilir seviyelerdeydi. bu dönemde kurumun en büyük prensip sorununun eksiklerin tamamlanmasına yönelik anlayış olduğu söylenebilir. karakola duvar mı ördürülecek? gereken tuğla, çimento, harç ve sıva için karakol komutanı organik bağlı olduğu üst komutanlığına tedarik listesi yazacak, bunlar tedarik edilebilirse edilecek, edilemezse (genelde edilemezdi) bir sonraki döneme kalacaktı. çoğu zaman da denetlemeye gelip duvarı orada göremeyen denetleme ekibinin "jandarma değil misiniz kardeşim, bu tip ufak tefek şeyler için tedarik mi bekliyorsunuz, köy kasaba ilçe her neyse yardımla muhtara kaymakama gidin, bağış toplayın" dediği oluyordu. ancak jandarma halkı korumak için orada olduğu kadar dirlik ve esenlik gibi ikincil kolluk görevleri için de oradaydı. misal o mahaldeki esrar kaçakçıları bağış istendiği zaman duvarın parasını don vito corleone gibi cart diye çıkarıp verirlerse karakol komutanı onları bir sonraki kez yakaladığında nasıl şeffaf kalmayı sürdürecekti. jandarma o mahalde artık nasıl kimseyi alttan almamayı başaracaktı. bu durum hala çoğu yerde sürmektedir. kimseden yardım almayan, idealist, jandarmayı kimseye karşı ezik yapmamak isteyen subaylar ise genellikle sicil vasıtasıyla sindirilmekte ya da sürülmektedir.
en büyük sorunu şahsiyet ve arasıra yokluk olan bu kurum artık tanınmayacak bir hale doğru seyahat ediyor. 15 temmuz darbesi bildiğimiz anlamda jandarma'nın köküne kibrit suyu ekti ve ekmeye de devam ediyor. jandarma artık bambaşka bir örgüt olma yolunda. taraf olmayan bertaraf olur mantığının bir tezahürü olarak personeli ilk kez siyasi taraf olmaya özendirilmekte, olmayanlar ise siyaseten taraf olan personelin yükselişlerini izlemeye mecbur bırakılır bir hale getirilmekteler. tabii burada demek istediğim akpli subaylarla chpli subaylar gibi fraksiyonlar ayrımlar yok. ancak siyasi olarak taraf olduğu herkesçe malum olan valilerin kaymakamların görevle ve kurumla alakası olmayan siyasi gösterilerinde de artık tek tük jandarma üniformalı subaylar görmeye başladık. bunun esasen böyle olmasında iki neden var:
birincisi jandarma gibi şahsiyetini zaten tam oturtamamış, biz kimiz diyen bir kurum organik olarak tskdan koparılıp, okulları vesaire diğerlerinden ayrılıp içişleri bakanlığına külliyen bir müstakil örgüt olarak bağlandığı zaman aynı polis emniyet müdürlerinde olduğu gibi personeline siyasi bir pencere açılmış oluyor. tüm dünya etrafınızda değişiyor, dün bağlı olduğunuz kanun bugün yok, dün giydiğiniz üniforma bugün yok, dün okuduğunuz okullar artık kapalı. böyle bir geçiş döneminde fırsatçılar yükselmek için illa ki her yolu zorluyor olacaklar. bu yolların en kestirmesi de mülki amirlerin dediğine etik olsun olmasın kayıtsız şartsız itaat. yani kanunun değil, valinin, kaymakamın, bakanın, bürokratın, kanun yapıcının sistemine hizmet. rejimin başında kim varsa ona hizmet. ancak siyasetten kurulduğundan beri uzak durmayı bir şekilde becermiş jandarmanın tarihindeki bu ilk siyasi bok yiyişi benim durduğum yerden onun ölüm fermanı gibi duruyor. jandarma'nın doğal ömrü kanun ordusu olma iddiasını terkedip siyasilerin emelleriyle masa başına oturana kadardır. şu an ne yazık ki bu oluyor. buna direnenler gidiyorlar. yerlerine direnmeyenler mülakatla alınıyor.
ikincisi bu yukarılarda anlattığım, kimseyi alttan almayan, görevini sonuna kadar devletten kendisine verilenlerle devam etme gayreti ve azminde olan, derdi sicil değil görev olan prensip ve karekter sahibi subayların tahammüllerinin artık sınırda olması. o kadar çok istifa ve ayrılma oluyor ki jandarma 2000li yıllarda yaşadığı rütbeli personel sıkıntısını tarihinde asla yaşamamıştır. bugün yüzbaşılığına kadar tayin olabildiği en batı yer sivas ilçesi olanlar var. çünkü iç güvenlik bölgesinden o adam ayrılırsa yerine koyabilecek bir bölük komutanı, karakol komutanı, tabur komutanı bulunmuyor. dış karakollarda hemen hemen her yerde üç rütbeli var ki bazen bu ikiye düşüyor. bunun asgarisi 24 saat açık bir posta birbirini rotasyonla takip eden dört rütbelidir. yetişmiş personel hiç korunmadığı için kurumdan uçuyor. mezun olduğunda evlenip çocuğu kendisinden uzakta bir yerlerde hiç baba şefkati ve sıcaklığı tatmadan büyüyen jandarma personeli var. doğal olarak bunların da bir sınırı var ve devlet bu sınıra hep ayağıyla basıp duruyor. jandarma kendisini yenileyemiyor. dahası daha da azalmaya bakıyor. iyi yetişmiş subaylarını çok ucuza kaybediyor ve yerlerini ilkokul mezunu uzman çavuşlarla doldurmaya kalktığı örnekler var. o görev noktalarından da iyi sonuçlar (sanırım) bekliyorlar. etraflarının böyle yangın yeri olduğunu gören üst rütbeli jandarmaların da valiyle bürokratla bakanla müsteşarla ertuğrul dizisi seti falan gezmesi, 15 temmuz şehitler anmasında üniformayla ağlaması falan o yüzden (bence) gerçekleşiyor. bari ben istifa etmek zorunda kalıp şu yaşımda iş aramayayım diyorlar. aslında o taraklarda hiç bezi olmayıp jandarmanın siyasetin içine çekilişini sineye çekenler de çok. ancak söylemeye çalıştığım darbe sonrasında "sayın valim bu emir kanuna tezattır" diyebilecek kimsenin kalmamış, bırakılmamış olması.
hepsi bir yana, üstsubaylar için durum daha da ilginç bir hale geliyor. mesela adana il jandarma komutanlığında dört adet il j. komutan yardımcısı postu açık. kıdemli albayın iki albay bir yarbay yardımcısı var. bu yetmemiş bir de yeni kadro ile dört yapmışlar. onun da yanında bir albay iki yarbay bir yüzbaşı üç ütğm şube müdürü bulunuyor. daha alt kademelerde ise 5 ila 8 karakolun tek subaya bağlandığı içler acısı durumlar söz konusu. böyle bir personel sıkıntısında üst kademeler aşırı kalabalık, alt kademeler bomboş. kim atıyor bunları?
daha da ilginci jandarma personeli artık valiliklere direkt tayin oluyorlar. ankaraya tayin çıktıysa ankara valiliği emrine" olarak tayin kağıdı geliyor. mülki amirin askeri ve asayişi ilgilendiren konularda personelle ilgili direkt bir atama gücünün olması da jandarmayı siyasi olmaya doğrudan zorluyor. neden? çünkü atama kanununun üzerine bir de tayin olduğunuz yerde nerede görev yapacağınız oranın valisinin iki dudağı arasına geldiğinde jandarma subayına valiyle iyi geçinmekten başka bir yol bırakmıyorlar. tekrar tekrar söylüyorum jandarmanın efektif olabilmesi için tek gözetmesi gereken şey kanundur, iktidardaki partinin yoluna gönül vermiş ve atanmış bir valinin jandarma subaylarını da kritik yerlere eliyle atıyor olması ise subayları valiye pervane yapar. pratikte de aynen bu oluyor.
sonuca gelirsek, jandarma öyle köklü bir değişim içinde ki tanıyamıyorum. kurumun içinde çalışanlar da tanıyamıyorlar. yeni sisteme adapte olmaya çalışanlarla da bu kurum nasıl bir zamanlar sahip olduğu özgüven ve saygıya tekrar erişecek bilemiyorum ama gönülden istiyorum. günü aşırı iyi bir haber bir ilerleme beklerken ise şunu görüyoruz :
örnek 1
örnek 2
yahu.....
jandarma kanun ordusudur. devletin pr çalışması işini iyi yapmakta olur. mağdur olan insanlara devletin orada olduğunu, ilgi alakasını göstermekle, suç varsa failini yakalamakla, ezcümle olunması gerektiği gibi bir kurum olunarak yapılır.
bir suçun mağduru olsam, jandarma bana suçun failleriyle gelmek, devletin orada olduğunu hissettirmek yerine binlerce personeli stadyuma doldurup yapmasının hiç gerekmediği bir şeye saatlerini harcıyorsa, ne hissederim? kurum suç takibi, tahkikat ve tevkif gibi konularda yavaş kalıyor, üstüne olay yerinde hayt huyt bağırıyor, zira subay kalmadığından uzmanlarla asayiş vs çevirmeye çalışıyorlar, onun da üstüne korkunç bir kademe disparitesi var, personeldeki kuruma olan güven minnet gönülden bağlılık sıfırın altında, siyaset pis kafası askeriye içinde mülki amirlerin güç edinmesi sayesinde gösterir olmuş. bunlarla ilgili bir gıdım yol gitmek yerine jandarma genel komutanlığı guinness rekorlar kitabına kitap okuyarak girmek istiyorsa bence zamanında iyi çalışan bir şeyi bozulmuştur. çalışan bir şeyi bozmamak tamirden daha ucuzdur.
umarım artık düzeltebilirsiniz.