Bir Sözlük Yazarının, Mezuniyet Partisinden Dönerken Hayatını Değiştiren Doğaüstü Hikayesi
üniversite öğrencisiydim
istanbul dışında, türkiye'nin batı kıyısındaki iyi üniversitelerinden birinde okuyordum. yurtta kalmaya, özgürlüğüm kısıtlanacağı için ezelden beri karşıydım. kayıt odasında bir kızla tanışmıştım. çok iyi, tatlı ve güzel bir kızdı. manisalıydı. bir anda kaynaştık ve birbirimizi, birbirimizin ev arkadaşı olarak kabul ettik. güzel bir ev tuttuk ve birlikte yaşamaya başladık. çok da iyi anlaşıyorduk. birbirimizi de epey fazla sevmiştik. yine de ben onun kadar sosyal biri değildim. asosyal de değildim; ama arkadaşlarımla olan bağım, yalnızca okulla sınırlıydı ilk başlarda. sonra ikimiz de giderek sosyalleştik. gitarlı, biralı, sohbetli sabahlamaları çokça yaşamaya başladık. gecenin geç saatleri olmasına rağmen alıp başını bir arkadaşımıza gidebiliyordu. o gidince kitap okuyordum ben de. sonra eve çoğunlukla gelmiyordu. gittiği kız ise çok eğlenceli, esprili, yaptığı esprilerle erkekleri de çevresinde toplayabilen bir kızdı. bu yüzden ev arkadaşımı çok iyi anlıyordum. bende ise istanbullu olmaktan, kitap okumaktan gelen bir ciddiyet vardı o zaman. açıkçası pek eğlenceli bir tip değildim.
dördüncü sınıfların mezuniyet eğlencesine biz, ikinci sınıflar da katılmıştık
ev arkadaşım olan kızın ailesi, biraz kuşkulu bir yapıya sahipti ve gecenin geç saatlerine kadar sürecek bu eğlenceye izin vermediler. kızlarını başı boş bırakmamak için annesi ve ablası sık sık evimize gelir, yanımızda uzun süre kalırlardı. son kaldıkları zaman, işte, mezuniyet partisine denk geldi. ev arkadaşım s.'nin partiye gitmesine izin vermediler. onu öylece geride bırakamazdık. hepimiz, onun bütün kız arkadaşları olarak annesi ve ablasını ikna etmeye çalıştık. s. de çok istiyordu, partiye gelmeyi hatta bizimle gelebilmek için ağlamıştı. biz bir yandan, s. bir yandan izin almaya çalışıyorduk. epey dil döktükten sonra izin almayı başardık; ama yalnızca akşam 10'a kadar. bu saat, tabii eğlencenin yalnızca en başlarına denk geliyordu. herkesin daha yeni yeni havaya girmeye başlayacağı saatte s.'nin partiyi terk etmesi gerekecekti. s., bu kadar kısıtlı zamanı bile mutlulukla karşıladı. ben de onu yalnız bırakmamak için onunla birlikte eve döneceğime söz verdim. evet, eğlenceyi kısa kesmesi gerekecekti ve ben onu o halde, yalnız bırakamazdım.
parti çok güzel geçiyordu. herkes çok eğleniyordu
güzel elbiselerimizle bolca dans ettik ve kendi mezuniyetimizi planlamaya başladık. birdenbire saat 10'a yaklaştı. s. ve ben toparlanmaya başladık. partiyi bırakmak istemiyorduk; ama onun annesi ve ablasına söz vermiştik. kalan bütün arkadaşlarımızla vedalaştık. o saatte partiden ayrılan bir tek bizdik. s.'nin erkek arkadaşı (evlenmeyi planlıyorlardı.) ülkücü bir gençti. s. ise koyu bir komünist ve ateistti. tezat; ama gönül ve aşk, ideolojilerden hiç anlamaz. o ilçenin ülkü ocakları başkanı olan, şu an adını hatırlayamadığım bir beyin (fazla bir muhabbetim de olmamıştı) eski, şimdilerde klasik arabalardan biri sayılan, oldukça ağır, ford marka otomobiliyle geri dönecektik. onlar, özel olarak bizi evimize bırakmak üzere gelmişlerdi.
mezuniyet partisi için kiralanan mekândan çıktık
ilk önce ben çıktım. ford'a yaklaştım, sol kapısını açmaya çalıştım. kapı takıldı ve açılmadı. birkaç kez daha denedim, yine açılmadı. ben de fazla üstelemeden sağ kapıya gittim ve sağ kapı takılmadı. açtım ve bindim. s.'ye de dolaşıp sağ kapıdan binmesi için işaret ettim; ama bana takılan sol kapı, açılmıştı sorunsuz ve onlar da arabaya binmişti bile. ben en sağda, s. ortada benim yanımda, s.'nin yanında, en solda ise erkek arkadaşı oturuyordu. öndeki boş olan koltukta ise s.'nin erkek arkadaşının en samimi iki arkadaşı sıkışık vaziyette oturuyordu. ülkü ocakları başkanı ise arabayı kullanıyordu. eve kadar 16 km'lik tatlı virajlarla bezeli bir yol vardı.
yolun ortasına doğru s.'nin bana sevgiyle baktığını fark ettim
gülümsüyordu. ben de ona gülümsedim. s. kendisinin tarafında olan elimi tuttu ve birdenbire bana teşekkür etti. ben de iki elimle onun elini tutarak teşekküre gerek olmadığını söyledim. o gece onu yalnız bırakmadığım, hiçbir kısıtlamam olmadığı halde onunla birlikte eve döndüğüm için yine teşekkür etti bana. elim hâlâ onun elindeyken yıldızlara baktım. son hatırladığım da budur.
uyandığımda kaza geçirmiştik. üstüm başım kan içindeydi. araba yolun kenarındaki araziye savrulmuştu. yardım çağırmam gerektiğini düşündüm. s.'yi uyandırmaya çalıştım; ama uyanmadı. ona, yardım bulacağımı söyleyerek arabadan indim. bizden sonra gelen, içinde diğer sınıf arkadaşlarımızın olduğu araba, savrulmuş arabayı fark etmiş ve beni sersemce dolaşırken görmüş. hepimiz hastaneye kaldırıldık. ben bir sedyedeyken, yanımdaki sedyede s. yatıyordu. kulağından kan geldiğini gördüm. işlerin yolunda olmadığını o zaman anladım.
bana s.'nin iyi olduğu söylendi
yalnız daha büyük bir hastaneye sevk edilmesi gerekmişti. hastanedeyken onu görmeye gitmek istedim; ama izin verilmedi. taburcu edildikten sonra, iki hafta kadar yürüyemedim. ayak bileklerimin az üst kısımları ezilmişti, hâlâ da elimle yokladığım zaman kemikteki ezikliği fark edebiliyorum. çünkü çarpma anında ayaklarımı, önümdeki koltuğun altına sokarak, destek almışım sanırım. korkunç ağrılar çektim. bir adım atmak bile bütün vücudumda şiddetli ağrılar duymam için yetiyordu; ama ağrıları çeke çeke inatla hareket ettim, asıl amacım s.'yi ziyarete gitmekti. eve döndüğümde, istanbul'dan kalkıp gelen annem, bana s.'nin öldüğünü söyledi. başka hastaneye falan sevk edilmemiş, daha hastaneye getirildiğinde ölmüştü. beni olumsuz etkileyeceğini düşündükleri için hepsi birden yalan söylemiş bana. ben biliyordum, kulağından kan geldiği zaman anlar gibi olmuştum; ama tıp konusunda bir bilgim yoktu. kulaktan kan gelmesi içgüdüsel bir yorumlamaydı belki. o kazada s., onun evleneceği genç ve arabayı kullanan adam ölmüştü. görünüşe göre ben ve ön koltukta oturan iki kişi kurtulmuştu. kaza sonrası o iki kişiyi de hiç göremedim, o ayrı. eğer o araba ford değil de başka bir araba olsaymış kimse kurtulamazmış.
bize ise korkuluklu bir cip çarpmış. cipin şoförü sarhoşmuş. bizde ise gram alkol yoktu. cipin sürücüsü o tatlı virajı alamamış. o virajda önceden de çok fazla kaza olduğunu öğrendik sonradan.
doğaüstü: arkadaşımın benle vedalaşması, ölümde onu yalnız bırakmadığım için teşekkür etmesi ve basit bir araba kapısının ölecek olanla yaşayacak olanı seçmesi. o kapı tutukluk yapmasaydı en solda oturan ben olacaktım. cip ise bize soldan hızla çarpmış. kaza öncesi arkadaşımın gözlerinde gördüğüm meğerse, sevgi ve teşekkür dolu bir veda imiş. ayrıca arkadaşımın, evleneceği gençle birlikte ölmesi.
o günden sonra değiştim. kaza bana çok şey kattı. kazadan bir ay sonra arkadaşımın canını alan o yola ve ölüme meydan okumak istedim ve honda marka motosikleti olan bir arkadaşımla o yolda hız yaptık.