SİNEMA 18 Ekim 2017
528b OKUNMA     2212 PAYLAŞIM

Bittikten Sonra "Ne İzledim Lan Ben?" Dedirtip Beyninizi Yakacak Muhteşem Filmler

Sinema dünyasında bazı yönetmenler filmlerinde anlatmak istedikleri şeyleri net olarak vermeyi sevmezler. İşte öyle filmlerden bazıları.

Mulholland Dr. (2001)

david lynch'in başyapıtlarından birisidir. lynch filmi neredeyse saniye saniye kurgulamış, içerisinde seyirciye mesajlar göndermeyi de ihmal etmemiştir. konsept olarak bakıldığında çok basit bir hikayeyi inanılmaz karışık ve çekici bir kurgu ile yansıtmayı başarmıştır. önünde saygı ile eğiliyorum...

The Holy Mountain (1973)

durağan sahneleri, içi boş kasıntı tiradları ya da kendini tekrar eden sıkıcı görselleri ve duysalları kolaj yapıp adına "sanat filmi" diyen; resmen seyircinin sabrını sınayan günümüz lavuklarına, silah zoruyla, defalarca izletilmesi gereken şaheser.

saykodelya kültürünü bir kalemde veren, ve film bittiğinde seyirciyi uzun fantastik bir seyahatten gelmiş, yorgun ve düşünceli bir ruh haliyle bırakan bir film. sanırım izlediğim en zengin film.

Memento (2000)

sinema tarihine; zekice kurgusu, filmin tersten akışı ile örtüşen senaryosu ve oyunculukları ile 'must see' filmler arasına çoktan yerleşmiş muhteşem film.

Coherence (2013)

bütçesine ve tek mekan kullanılan bi filme göre baya üst düzey olan film. film kendini izletiyor zaten. bi süre karakterleri tanımaya çalışıyorsunuz buraları dikkatle izlerseniz aslında ileriki sahnelerde bazı şeyler kafanıza daha net oturuyor. sonuçta bütçe belli kullandığınız ekipmandan makyöze diğer set çalışanlarına kadar herkes belli seviyede o yüzden direkt milyon dolarlık film beklentisine girmek hata ama film güzel bi film izleyin.

Predestination (2014)

filmi izlediğinizde, uyarlandığı hikayenin yazarı robert a. heinlein'ı da takdir etmeyi unutmayın. adam 1958 yılında neler yazmış sen 2014'te filmini izleyip şaşırıyorsun.

Lost Highway (1997)

olağanüstü bir sinematografi örneği daha. david lynch filmlerinde herkes kendi subjektif fikrini ortaya yansıtır. doğru ya da yanlış, kesin ya da şeffaf bu yorumları yapmak çok zevklidir. çünkü lynch psikolojisinde ve hayal gücündeyseniz bu size zevk verir. o karmaşıklığın içine girerken belki de çıkmak istemezsiniz.

lost highway de onlardan bir tanesi.

Mr. Nobody (2009)

kurgusuyla, anlatımıyla, görselliğiyle, oyunculuklarıyla izlendikten sonra akılda kalan, çokça muhabbete meze olabilecek malzemeyi de bünyesinde barındıran film. günümüzün popüler fizik kavramlarını - sicim teorisi, paralel evrenler, alternatif zaman boyutu gibi - hem biraz didaktik, hem de hikayenin içine yedirerek anlatışı takdire şayan.

Eraserhead (1977)

david lynch'in 1977'de yazdığı, yapımcılığını yaptığı, yönettiği, seti düzenleyip etrafın temizliğini yaptığı, anlaşılması neredeyse olanaksız olan filmi. marjinal anlatımlar, kafa karıştırıcı metaforlar, simsiyah imgeler, ürkütücü simgeler, enteresan göstergeler ve garip mecazlarla dolu olan film; sanayileşmiş bir toplumda yaşamanın ve bu sanayileşmiş dinamiğin bir parçası olmak zorunda kalmanın insanın hayatını nasıl kabusa çevirdiğini anlatan bir filmdir diyebiliriz, ancak sadece bu yetmez.

2001: A Space Odyssey (1968)

film sadece görüntülerden ibaret bir slide show havasinda izlense bile muazzam olmakla birlikte, getirdigi super acilimlar ve (maalesef) baskalarindan okuyarak kesfettigimiz yüzlerce simge itibariyle, taslar yerine oturdugunda, ilk seyrettiginizde aldiginiz zevki yüze katlayan, hakkinda hala yeni teorilerin gelistirildigi bir basyapıt olma özelligini korumaktadir.

Donnie Darko (2001)

muhteşem türde bir "ee noldu şimdi amk" yapıtı. bayılıyorum bu tarz filmlere. stanley kubrick bir tutam osuruyor, richard kelly az biraz tükürüyor, david lynch üzerine öksürüyor ve bu muhteşem tarz ortaya çıkıyor. "ee noldu şimdi amk."

bu film türünü diğer türlerden ayıran en önemli özelliği filmin başından sonuna kadar bir bok anlamamanız. o kadar güzel anlamıyorsunuz ki filmi, yönetmen anlatmaya kıyamıyor. her sahneye şimdi çözeceğim denklemi diye girişiyorsunuz ama olmuyor. lan dur anlıyorum galiba, bir sahne daha gelsin çözdüm bu işi derken yönetmen ve oyuncuların yer aldığı kayan yazı ekranda beliriyor ve insanı sinir harbine gark ediyor. ee tabi bu film türü adını bu kayan yazılar ekrana geldiğinde verilen tepkiden alıyor. "ee noldu şimdi amk."

"a space odysey" ve "kayıp otoban"dan sonra seni 3. sıraya yazıyorum donnie darko. orospu çocuğu donnie darko.

Los cronocrímenes (2007)

imdb' nin önerisiyle izlediğim, milyonlarca bütçe harcamadan da gayet güzel bilim kurgu yapılabileceğini göstermiş film.

zamanda yolculuk gibi nice babayiğitlerin sıçtığı riskli bir konuyu oldukça basit ele almış ve çığır açmasa da temiz iş çıkarmıştır.

Interstellar (2014)

vaoooooovvv dediğim film. uzun zamandır bu kadar güzel bir film izlememiştim. kendisi için koparılan yaygaraya hakikaten değmiş. hakkında 116 sayfa yazılmış, okuyabildiğim kadarını okuyacağım ama hakikaten çok iyi film be. şu övgüleri yapmasam içim rahat etmeyecekti.

Waking Life (2001)

izlerken cips veya patlamis misir yenilemeyen filmdir. diyaloglar o kadar degerli ki tek kelimesi bile bir paket hisirtisindan veya herhangi bir sesten kactiginda basa sarmak durumunda kaliyorsunuz kesin bir sey kacirdim diye. beni en etkileyen filmler arasindadir. emegi gecen herkesin beynine saglik.

Zerkalo (1975)

seyrettiğim en güzel şiir. kulak verdiğim en güzel tablo. sinema sanat mıdır tartışılır ama zerkalo tam bir sanat sağanağıdır. sessiz bir çığlık, nefes kesici bir durgunluk gibi.

Shutter Island (2010)

sinema tarihinin en hüzünlü sahnelerinden birine sahip olan harika bir film. pür dikkat tek kelime etmeden izlenip sonu yüzünden izlenilen arkadaşlarla birlikte uzun süre hararetli tartışmalara sokuyorsa o film olmuş demektir. artık scorsese leo uyumu xavi-iniesta yı aratmıyor maşallah.

Following (1998)

christopher nolan üstadın nasıl bir kurgu dehası olduğunu daha ilk filminden anlamama vesile olmuştur. detayları kaçırırsanız hiçbir şey anlamazsınız bu filmden "neydi ki şimdi bu" dersiniz, ama finaliyle beraber dumura uğrarsınız. bilmiyorum herkes için durum aynı mı ama ben bu filmi izlerken ister istemez zeki demirkubuz'un üçüncü sayfasını düşündüm, pek bir alakası yok gibi gelecek ama ortak paydadaki kadından dolayı herhalde öyle düşündüm.

Persona (1966)

film içinde film, gerceklik içinde gerceklik ve daha da gerceklik, disiplinlerarası sanat (foto-sinema-tiyato-heykel-resim) gibi artık klişeleşmiş kalıpların ilk ve mükemmel biçimde kullanıldığı yaratıldığı filmdir persona.