Black Mirror'ın Devrim Yaratan İnteraktif Filmi Bandersnatch'in Ayrıntılı İncelemesi
intihara yönlendirme suçu oluşturabilecek derecede etkili olan bu devrim niteliğindeki film, yüzeysel tiplerin klişe ve sabit film anlayışlarına kurban gidince çok üzülüyorum.
dikkat ilacınızı ve kahvenizi alın, koltuğa kurulun. uzun ve derinlemesine bir yazı geliyor.
öncelikle filmin düşünsellik ve etkileyicilik anlamında çığır açması, yalnızca interaktif olmasıyla açıklanamaz. günümüzde birçok bilgisayar oyununda interaktiflik var, mesele bu değil, interaktifliğin işlevi önemli. interaktif bir eser, ancak böyle bir içerik ve konseptle beraber maksimum etkileyiciliği sağlayabilirdi. "aa gidişatı ben seçiyorum, vay be yaratıcılığa bak, adamlar aşmış," değil yani olay. filmde olası senaryoları seçerken yalnızca bu interaktif zevki almıyorsun. izlediğin esnada gerçek hayatla bir analoji oluşturuyorsun ve koltuğunda keyifle uzanırken inanılmaz bir huzursuzluk kaplıyor bünyeyi. bu durumu biraz olsun özümseyebilmek ve anlamlandırabilmek için, felsefi ve düşünsel öğelere bir miktar yatkınlık gerekiyor. dönem dönem de olsa anlamsızlık hissine kapılanlar ve düşünsel anlamda bug'da kalanlar için bu film çok daha anlamlı. bu açıdan film yalnızca, "sen bu hayatta sıradan bir zerresin," demiyor. bu şekilde anlamak mümkün ancak esasında baktığımız ayna çok daha kara. filmin balyoz gibi kafamıza indirdiği bir şüphe var.
(bkz: özgür irade paradoksu) (bkz: determinizm)
eylemlerimizde ve tercihlerimizde özgür müyüz? yoksa, bir şekilde oluşan ilk başlangıçtan itibaren, her şey ama her şey bir nedensellik ekseninde mi ilerliyor? bu yazıyı okumanıza sebep olan şey, bir önceki eylemleriniz değil miydi? aynı şekilde, gelecekteki yaşantınıza yön verecek olan eylemleriniz de, şu an şekilleniyor olabilir mi? dahası, bu durum yalnızca kendi kişisel hayatlarımızla sınırlı değil. bütünüyle nedensellikle hareket eden bir yaşam simülasyonu olarak karşımıza çıkıyor. en basitinden önümüzde duran 2 çeşit yemekten birini tercih ederken, gerçekten tüm nedenselliğe baş kaldırıyor muyuz? yoksa yine büyük patlamadan itibaren süregelen gidişatın içinde miyiz? özgür irademiz, en başta benliğimiz, dış unsurların tesiri altındayken, kadere hükmetmek bir illüzyon mu?
öte yandan, ölümden sonra ne olduğu hususu üzerine ne kadar düşündük? hiç rüyanızda öldünüz mü? ölüp uyandıktan sonra anlık da olsa şüpheye düştüğünüz oldu mu?
bütün bunlara içinde bulunduğumuz düzende ne kadar odaklanabiliriz ki? hepsi otoriteler ve toplum açısından delirmiş kabul edilmek için yeterli şüpheler.
buradan itibaren sıklıkla spoiler içeren anlatıma geçmek zorundayım. kavrayabildiğim kadarıyla düşünsel açıdan yakaladığım önemli ayrıntıları aktarmaya çalışacağım.
--- spoiler ---
stefan uyanıyor ve kahvaltıda mısır gevreği seçimi yapıyorsunuz. sanıyorum bu seçimde kayda değer bir değişim yok. ikisinden de diğer senaryolara ulaşmak mümkün. ilerleyen aşamalarda colin ritman'ın kaset olarak verdiği jerome f davies belgeseli başlangıcında, seçtiğiniz mısır gevreğinin reklamı oluyor, o kadar. bu ayrıntı hiçbir şey ifade etmiyor. dahası, özgür irade yanılsaması fikrini aşılıyor. genel anlamda hayata uyarlandığında, bu bir metafor. yani hayatta her an rutin olarak yaptığımız seçimler hiçbir sonucu değiştirmiyor, çünkü seçim bir sanrı, her şey olacağına varıyor.
şirket binasında stefan, colin ritman ile tanışıyor. o sırada colin ritman, üzerinde çalıştığı oyunu gösteriyor. bu sahnede döngüye girdiğinizde farklı durumlar var. balkon sahnesini bitirip, tekrar tanışma anına döndüyseniz, colin ritman güvensiz şekilde, "daha önce tanışmıştık," diyor. sıra stefan'ın üzerinde çalıştığı bandersnatch oyununu göstermeye gelince; patron, stefan ve colin'in rolleri değişiyor. yani döngüye girseniz de gidişat tıpa tıp aynı değil. adamlar copy paste sistemiyle yapmamış, anlatmak istedikleri şeyler var.
bandersnatch'in gösterimi sırasında "pax'e tap veya tapma" seçenekleri çıkıyor. pax adlı şeytanvari karakter ise kaderin hırsızı olarak nitelendiriliyor. o nedenle patron joystick'i eline alıp pax'e tap'ı seçtiğinde "menzil dışı" uyarısı çıkıyor ve oyun iptal oluyor. stefan ise o bölümü henüz oluşturmadığını söylüyor. oyunun iptal olması da yine bir metafor. çünkü colin'in de dediği gibi, bu kısımda bandersnatch kitabının yazarının ıraksak alternatif gerçekliklere yelken açması söz konusu. yani mevcut düzlemde bunu anlamlandırmak imkansız.
patron stefan'a burada çalış diyor. eğer "evet" derseniz, stefan akşam babasıyla oyun değerlendirme kanalını izliyor. yaptığı oyun 0 puan alıyor. oyunu değerlendirerek puan veren robin, "kolay ve çabuk yoldan para kazanma amacı taşıyor," diyerek olası bir senaryonun sonuna geliniyor. burada biz izleyicilerle güzel bir empati yapılmış, çünkü gidişat çok kısa (bandersnatch oyununetflix'teki black mirror dizisi. robin ise biz izleyiciler oluyor). ardından stefan'ın babası, morali bozulan oğlunu teselli edebilmek için "o çocuk hiçbir şey bilmiyor," diyor. böylece izleyiciye ilk tokat yapıştırılıyor.
stefan patronun teklifine "hayır" diyerek evde çalışmayı tercih ederse, 3 hafta boyunca evden çıkmıyor. nihayet babası odasına giriyor ve kendisi için endişelendiğini söyleyerek baskı altına alıyor. psikolojik olarak oldukça fazla yıpranmış olan stefan, kafayı bozup çayı bilgisayara dökerse, olası bir senaryo daha sonlanıyor. burada oyun ve hayat arasında bağlantı kurulmuş. zaten konu gereği, söz konusu bandersnatch oyunu, gerçek hayattaki çıkmazın simülatif ve somut karşılığı. çayı dökerek bilgisayarı bozmak, hayatı sonlandırmak anlamını taşıyor. bu nedenle bu aşamadan daha ileriye gidilemiyor.
geriye dönüp aynı sahnede babaya bağırmayı seçtiğinizde ise baba sinirleniyor ve stefan'ı arabayla dr. haynes'a götürüyor. doktora geldiklerinde stefan yolda colin'i görüyor. colin ve psikiyatr haynes arasında bir seçim yapıyorsunuz. colin'i takip etmeyi seçtiğinizde, colin stefan'a deliğe düştüğünü söylüyor. eve vardıklarında ise stefan'ı kurtaracağını belirtiyor. deliğe düşmek, çıkmazda kalmak; colin'in kurtarması ise acı gerçeği anlatmasını ifade ediyor (program and control - pac -). ve artık stefan gerçeğin peşinden gittiği için, colin'in uzattığı hapı alıp almamanız bir şey ifade etmiyor. sonuç aynı. stefan, colin ile birlikte hapın etkisi altında büyük resmi görmeye başlıyor. colin, pac-man oyunundan hareketle, insanların da tıpkı pac-man gibi özgür irade sanrısıyla önüne gelen her şeyi tüketen, aslında bir labirentin içinde adeta hapis kalan varlıklar olduğunu söylüyor. insanların kendilerini, "tercihen" tükettikçe ve bir şeylerden kaçtıkça, özgür irade sahibi olduğunu sanmalarını ve otoritelerin (hükümetin) de bunu desteklediğini, yani düzenin bu şekilde ilerlediğini ifade ediyor. üstüne "pac-man de labirentin ucundan çıkıyor, bir ucundan dönüyor. sıkışmış kalmış. neşeli oyun ve biz de bu kabus dünyanın içindeyiz," diyerek sistemde hapis kaldıklarını ima ediyor. bu şekilde stefan'a bilgiyi veriyor, ardından özgür kılmak ve gerçeği göstermek için stefan'ı balkona çağırıyor ve birinin aşağı atlaması gerektiği söylüyor (intiharbilgifarklı zaman dilimlerini keşfetmek). stefan atlarsa, olası bir senaryonun ve bilinmezliğin sonuna daha geliniyor. colin atlarsa, stefan arabada babasının yanında uyanıyor ve dr. haynes'ın ofisine giriyor.
bundan başka, dr. haynes ile seans sırasında stefan'ın ölen annesinden konuşuluyor. stefan 5 yaşında. babası, bir gece oyuncak tavşanı saklıyor. ertesi sabah stefan babasının sakladığı oyuncak tavşanı ararken annesini oyalamak zorunda kalıyor ve annesinin yetiştiği tren kaza yaptığı için o günden beri, annesinin ölümünden dolayı babasını suçluyor. burada da gündelik determinizm (nedensellik) söz konusu. ancak psikiyatr, stefan'a, o zaman henüz 5 yaşında olduğunu ve bundan dolayı kendisini suçlamaması gerektiğini söylüyor: "bunu bilemezdin stefan." zaten dikkat edilirse, stefan 5 yaşındayken de izleyiciye tek seçenek sunuluyor, o da "hayır" seçeneği. yani seçenek var ama yok. var ama bir anlamı yok, çünkü stefan küçük. burada her ne kadar geçmiş-gelecek konularına değinilmiş olabilecekse de, benim dikkatimi çeken durum, 5 yaşındayken tek seçenek varken, yetişkin yaşta iki seçenek sunuluyor ama bunun da özgür irade yanılsaması olduğu izleyiciye film boyunca ima ediliyor. yani büyüyüp, farkındalık kazanıp, hayatı kavramak çözüm değil.
bir başka detay, stefan oyunu patrona teslim etmeye gittiğinde, "ajan size şüpheyle yaklaşır" kısmında, stefan ajanı öldürmeyi seçince oyun bozuluyor. muhtemelen burada yine bir ölüm altmetni var. metafor ise, (ajan=biz insanlar), (şüpheyle yaklaştığı=hayat veya farklı bir boyut). stefan, ajanı (insanı) öldürünce oyun hata vermiş oluyor. çünkü burada colin, oyundaki bu bozulmayı, romandaki karmaşık alternatif zamanlardan biri olarak yorumluyor. ayrıca jerome f. davies'in komplo teorilerine (ölüm ve alternatif hayata) düşkün olduğu belirtiliyor.
ürpertici bir ayrıntı daha, belgeselde jerome f. davies, çıkmaza odaklandıkça çıldırıyor. kendi özgür iradesinin sınırlarına saplantılı hale geliyor. ve bu saplantı, doğal olarak yine sistemin(hayatın) içinde. oyundan çıkış yok. sonrasında belgeselde çıkan kadının söyledikleri ise, huzursuzluğu had safhaya çıkarıyor: "özgür iradeniz yok, bu mantıkla çıkarımda bulunacak olursak, eylemlerinizde suçluluk duymayın, kontrol sizde değil. neden cinayet işlemeyesiniz, kuklasınız." stefan çıldırıyor ve bu yükü kaldıramıyor. bilgisayarı parçalamasını seçerseniz, yine analojiyle bir nevi intihar ve bilinmezlik. böylece olası bir senaryonun daha sonuna geliniyor. masaya vurmasını tercih ederseniz hayat (çıkmaz) devam ediyor.
stefan'a netflix işareti verdiğiniz bölümde, derhal psikiyatra gidiliyor. stefan, dr. haynes'a, biz filmi izleyenler ve yönetenler tarafından kontrol edildiğini anlatıyor. dr. haynes ise, olanların sanrı olduğunu anlatabilmek adına, "peki o zaman neden daha eğlenceli bir senaryoda değilsin," diyor ve devam ediyor, "dünyanın sıradan bir yerinde, sıradan bir odada, sıradan bir kadınla konuşuyorsun." filmin bu kısmında gelecekten veya farklı bir boyuttan müdahale konusu mu işlendi, bilmiyorum. ancak fikir olarak gerçekten kayda değer olan kısım şu ki; özgür iradesinin olmadığını ve her hareketinin nedensellik ilkelerine bağlı olduğunu düşünen birinin, hiçbir sosyal kaygısı kalmadan çok uç hareketlerde bulunması potansiyel dahilindedir (dr. haynes'in yüzüne çay dökmek). kaderi, determinizmi değiştirmek adına gelişen bir dürtü gibi. ancak stefan yine sistemin içinde. çıkış yok. doktorla dövüşürse absürdizm tavan yapıyor. ama determinizmden çıkış yine yok. pencereden atlatırsanız, senaryodan çıkılıyor ve birden film setine dönüyor stefan. ama aslında stefan değil. stefan olanları anlamlandıramıyor, görevli doktor çağırıyor. sanırım burada da stefan doktor otoritesine girdiğinden, yani "normalleştiğinden" dolayı olası bir senaryonun daha sonuna geliniyor.
son olarak, günümüze ve netflix zamanına geliniyor. colin ritman'ın programcı kızı, eski arşivleri karıştırırken, bandersnatch oyununu buluyor ve üzerinde çalışmaya başlayınca aynı deliğe kendisi de düşüyor. amacı netflix'te bu içeriği film olarak sunmak. öncesinde, olayın tehlikeli olduğunu ve tekrar canlandırmanın tartışmalara yol açabileceğini de kabul ediyor. burada gerçek hayattaki netflix, "biz de tehlikeli bir film ortaya koyuyoruz aslında," imasında bulunuyor ve bütün bu tehlikeye biz izleyicileri de ortak ediyor. tartışılacak mı, diye de merak ediyor olabilirler, ancak önce filmin birçok kişi tarafından anlaşılması lazım. aynı zamanda, filmde colin'in kızının da deliğe düşmesi, gerçek hayatta filmi yaratan kişinin kendisini ifade şekli de olabilir. filme dönersek, colin ritman'ın kızının önündeki çalıştığı kağıtta, pax yakaladı - hükümet yakaladı ikilemi var. "nedenselliğe odaklan ve deliğe düş - otoriteye boyun eğ ve normalleş" metaforu olarak yorumladım ben bunu. en son yine colin ritman'ın kızı çıkmaza giriyor. "bilgisayarın üzerine çay dök" veya "bilgisayarı parçala" seçeneklerinin ikisi de senaryoyu sonlandırıyor. çünkü ikisinde de oyunu bozmuş oluyor.
--- spoiler ---
daha detaylı yazabilirdim. üstelik ekleyebileceğim birkaç görüş ve ayrıntı daha vardı ancak yazının aşırı uzamasını istemedim. filmde izlemediğim birkaç ufak gidişat kalmış sanırım. onları da bulmaya çalışacağım.
başta belirttiğim üzere filmin interaktiflik özelliğinden konsept ve içerik itibariyle maksimum verim alınmış. özgür irade paradoksuna gerçekten girdiğiniz anda, size yaptırılan her seçimde yüzünüze tokadı vuruyorlar. yetmiyor, bir daha vuruyorlar.
robin'in oyunu değerlendirme sahnelerine kelime kelime, düzlem düzlem ayrı bir dikkat kesilmesi gerektiğini de vurgulamak isterim. filmi öyle bir yapmışlar ki, çoğu yüzeysel eleştirileri peşinen kendileri robin aracılığıyla yaparak, bu tip izleyicileri de alaya almışlar. filmde bütün bunlardan başka öyle çoklu ve karmaşık ana fikirlerin olduğuna inanıyorum ki, tekrar tekrar izlenmesi gereken yapıtlar arasına girmeli, diye düşünüyorum.