SİNEMA 6 Mart 2018
36,7b OKUNMA     780 PAYLAŞIM

Bu Seneki Oscar Ödül Töreni'nde Kendini Belli Eden Siyasi Protestoların Samimiyetsizliği

90. Oscar Ödülleri cereyan ederken geceye Trump karşıtı protestolar damga vurdu ve hatta bunun, kültürel asimilasyonu anlatan The Shape of Water'ın En İyi Film, yönetmeni Meksikalı Guillermo Del Toro'nun ise En İyi Yönetmen ödülünü almasına katkı sağladığını söyleyenler oldu.


90. oscar ödül töreni, hollywood lobisini ağır eleştireceğim bir tören oldu bir kere daha

seçilen filmler iyi miydi kötü müydü tartışmasına hiç girmiyorum, zaten aday olan her filmin öyle veya böyle bir albenisi var. ödüller ise daha çok politik sebeplerle dağıtılıyor gibi özellikle son yıllarda. nerede o 90'lı yılların, 2000'li yılların kaliteli filmleriyle, filmin kalitesine göre seçim yapıldığı yıllar.

öncelikle şunu belirtmek lazım, amerikan liberalleri trump'ın seçilmesini hazmedemedi

yani adam kazandı diye ülkeyi terkediyorlar o derece, "bu başkanla yaşayamayız" diyorlar. aslında trump'ın insanların günlük yaşamına bir müdahalesi yok, yani evet boş konuşuyor falan ama günlük yaşamlarına direkt etki etmiyor veya kültürel olarak büyük değişikliğe gitmiyor. silahlarla ilgili dertler obama zamanında da vardı, demokratlar da başkan oldukları sürece anayasal hak olan silah edinme hakkına çok fazla dokunamadılar. malum orada başkanlar destek ve parayla seçiliyor. bu da hepsini birden kilitliyor.

yine obama zamanında malum arap baharı ortaya çıkıverdi. hillary, kaddafi dövülerek öldürülünce sevindi. "ortadoğu'ya asker göndermeyelim ama drone'lar ile savaşalım" fikri obama zamanında gelişti. yemen bugün bu haldeyse bunu demokrat abd ve suudi işbirliği başlattı. suriye belki baas rejiminde zorlanıyordu ama bugünlerde olduğundan daha mutluydu emin olabilirsiniz. bütün bunların sonucunda göçler arttı, avrupa "ben bunları istemem" dedi, bu defa avrupa'da ırkçılık arttı. sırf italya'da bile şu anda afrika'dan gelen göçmenlerden dolayı ırkçılık artıyor ve seçimlere etkisi çok fazla. 

bir yandan da neoliberal sistem halkı beslemekte zorlanıyor. insanlar doğal olarak kendileri açken kaynaklarını diğerleriyle paylaşmak istemiyor. bu her canlının doğasıdır, hele sapien gibi baş yok edici canlılar için durum daha vahimdir.

velhasıl amerika'nın okyanus ötesinden beri asya'daki enerji kaynaklarına hakimiyet projesi ortadoğu ve afrika'da facia yarattı, sonuçlarına hep beraber katlanıyoruz şimdi. avrupa'nın da kesinlikte bu stratejik planda etkisi çok fazla ama o da kendi ırkçı kibiriyle topu başkalarına atmaya devam ediyor.

sonuçta seçimlerde trump bu meselelere oynadı ve kazandı. liberaller hala kendi yanlışlarını görmek yerine, trump'ı, putin'i, islam ülkelerini, kore'yi falan suçlamakta beis görmüyorlar.

 


belgesel kategorisinde iki yıldır tamamen politik seçimler yapılıyor

bu yılki rusya'nın doping skandalı meselesinde, eğer skandal sahibi ülke rusya değil mesela polonya olsaydı, oscar falan almazdı. "bir de gerçek rusya'yı görün" dediler ödül alırken. bir kere de gerçek abd'yi görelim be kardeşim. latin amerika'yı cümleten mahveden condor planı'nın, arap baharı'nın gerçek nedenlerini ve sonuçlarını anlatan belgesellerle gelin de objektif bakışınızı alkışlayalım.

bu vesileyle size 2012 hindistan yapımı, "fire in the blood" adlı gerçek abd'yi anlatan bir belgeseli önereyim. filmde afrika'daki aids hastalarına nasıl ucuz ilaç gitmesinin önlendiği, abd'li ilaç firmalarıyla yapılan röportajlar, adamların kayıtsızlığı, afrikalı aktivistlerin çabaları, hindistan'da bulunan alternatif çözümler ve sırf abd ilaç lobisi yüzünden ölen milyonlarca insanın hikayesi pek güzel anlatılmış. bu belgesel birçok yerde ödül almasına rağmen, oscar akademisi'nin tabi ki ilgisini çekmedi. ama doping skandalı çıktı ya şimdi, elimize koz geçmiş alırım bir dal durumu olduğu bal gibi ortada.

sonra her çıkan gözümüze soka soka, bak biz zenci ve beyaz çıktık sahneye, bak biz kadın ve erkek çıktık sahneye gibi bolca gereksiz ve samimiyetsiz laflar etti. vietnam savaşına karşı gerçek bir direniş veren ve cinsel devrimin öncüsü 68 kuşağının mezarlarında ters döndüğünü düşünüyorum. bir de üzerine çıktılar şehitleri için marş okudular. aynısını altın portakal festivalinde yapsalar, burada yer yerinden oynar ama hollywood lobisi yapınca pek güzel. kimse de sormuyor, "senin dünyanın her yerinde ne işin var?" diye. yani gençler, bu hollywood lobisi de aslında alayına emperyalist, kibirli ve faşist sadece kendi seçtikleri başta olsun istiyorlar o kadar. 

Törenin sunucusu Jimmy Kimmel.

dün gece bir yandan latin gecesi oldu

ne zaman salsa, cumbia çalacaklar diye bekledim. böyle tema belirlemişler, trump ne derse biz tersini yapalım diye. guillermo del toro, abd'de yıllardır illegal yollarla mı kalıyor? trump diyor ki, yasal olmayan yollarla girenler benim halkımın kaynaklarını yiyor, benim halkım işsiz kalıyor. beğenirsin beğenmezsin. bu sonuçta neoliberalizmin genel bir problemi, eskiden solcular böyle düşünüyordu ve korumacı politikalar uyguladılar. şimdi sağcılar buna oynuyorlar, solcular da bunları beğenmiyor. senin gay'lere, trans'lara, latinler'e prim vermen bu adamların karnını doyurmuyor ki. brexit falan gibi hikayelerin ortaya çıkmasının, tüm dünyada sağın bu kadar yükselmesinin nedeni kaynakların eşitsiz dağılımı işte. hikayeyi insanların aptallığına indirgeme kibiri ancak aptallara mahsus bir şey.

Guillermo Del Toro, Oscar heykelciğiyle birlikte. Fotoğraf: Getty Images/Eric McCandless.

sonra bu harvey weinstein meselesine gelelim

tamam taciz kötü bir şey, istemiyoruz ama insan "yıllardır ünlü olup parayı vurana kadar bu adama topluca katlanırken neredeydiniz?" diye sormadan edemiyor. hem ünlü olana kadar ayıya dayı dediniz, sonra parayı şöhreti buldunuz, şimdi topluca ağlıyorsunuz, çünkü moda oldu. bunların yaptığı "me too" hareketini, türk kadınları özgecan davasından sonra twitter'da başına gelen taciz deneyimlerini paylaşarak yapmıştı zaten. bir de hollywood kadınları böyleyse, hindistan'daki kadınlar ne yapsın, sesini duyuramayanlar ne yapsın diye düşünmeden edemiyor insan. afganistan'da kadınlar bugün kezzap yemeye devam ediyorsa, bunun sebeplerinden biri abd'nin zamanında sovyetler'e karşı afganistan'daki cihatçıları desteklemesidir. bununla ilgili de belgesel bekliyoruz.

velhasıl bu samimiyetsizlikler, bizler gibi ortadoğu'nun gerçek sorunlarıyla büyümüş kadın erkek birçok kişiye batıyor. bu nedenle ekşi sözlük'te yazılan eleştirileri anlıyorum. "yine de bir çabadır" diyenleri de anlıyorum. ama asıl çabalar önceki kuşaklar sayesinde verildi, bunların hiçbir katkısı yok, sadece göz boyama. dünya çapında ünlü olan oyuncuların sığlık derecesinin bu kadar yüksek olması beni şahsen çok baydı. bir daha oscar izlemeyeceğim sanırım.