SİNEMA 25 Ekim 2021
35,9b OKUNMA     506 PAYLAŞIM

Bu Yılın En Büyük Sinema Olayı Kabul Edilen Dune Filminin Eleştirisi

Frank Herbert'ın kült bilim kurgu serisinden sinemaya tekrar uyarlanmayı bekleyen Dune sonunda vizyona girdi. Peki film nasıl olmuş? Kitabı okumayanlar da zevk alabilir mi?

şu dönemde yazılan çoğu kitap lan acaba dizisi filmi yapılır mı diye yayınlandığı için görsel olarak daha fazla ipucuna sahip, ayrıca daha akıcılar. ancak fantastik ve bilim kurgu kitaplarının atası dediğimiz yapıtlara baktığınızda böyle bir çaba göremezsiniz. çünkü şimdilerde kült olan pek çok seri o dönemde ana akımın dışındaydı. dune bu konuda çok iyi bir örnek. mesela kitapta iki karakter konuşurken üst tarafta yüzeysel bir diyalog geçiyor. alt tarafta ise karakterlerin birbirini jestleri, mimikleri ve yaptıkları göndermeler ile uzun uzun analiz edişine şahit oluyoruz. (ki serinin en sevdiğim özelliklerinden biridir) işte karakterlerin bu ufak nüansları fark edişini görsel bir sanat olan sinemaya aktarmak çok zor. ayrıca kitap serisi okuyucusunu sürekli farklı kültürlerin içine atıp duruyor. bunu da sanki öyle bir kültür gerçekten varmış gibi doğal bir şekilde yapıyor. bu nedenle o kültür şokunu iliklerinize kadar hissediyorsunuz. mesela kitabı okurken yanınızda duran bi bardak suyu devirdiniz diyelim. kısa bir an çok büyük bir hata işlemişsiniz gibi geliyor kitabın etkisiyle. bu nedenle evet matrix, yüzüklerin efendisi, the foundation (vakıf) gibi dev serilerin geldiği bir dönemde dune'un yapılması da çok şaşırtıcı değil. yine de en cesur adımlardan biri olarak görüyorum ben bunu. şimdi filmimiz nasıl olmuş bir bakalım.

Uyarı: Bu noktadan sonrası spoiler içerir.


öncelikle sinemacılar uyarlamalara nasıl yaklaşıyor bir bakalım

burada en bilinen iki yöntem var. ilkinde kitapların genel havasını yansıtmaya çalışıp olay akışını nasılsa 2 saatlik süreye sığdıramayız diyerek boş vermek. ancak bu yaklaşımda karakter gelişimi tam oturtulamadığı için filmin başarısız olma ihtimali çok yüksek. ikinci adımda ise olaylara sadık kalmaya çalışıyorlar. yalnız burada da süre kısıtlaması olduğu için filmin koştur koştur gitme ihtimali var. bu da haliyle hikayenin önemli anlarının ağırlığını yitirmesi anlamına geliyor. şimdi diyeceksiniz ki sinan iki yöntem söyledin ikisinde de filmler başarısız oluyor, peki kitap uyarlamasından nasıl iyi film çıkacak? onun da yöntemi sinemada aşağı yukarı her konuda olduğu gibi denge kurmaktan geçiyor. yani hem hikayenin ruhunu yakalayacak hem olay akışında bütünlük sağlayacak bir senaryo çalışması yapmalısınız.

dune da tam olarak bu noktayı denemiş. öncelikle dikkat ettiyseniz filmin başında dune part 1 yazıyor. yani ilk kitap iki filme bölünmüş durumda. bu da hikayeden olabildiğince çok para kazanmak için yapılmış bir şey değil. olay akışını düzgün bir şekilde anlatma çabası var. ki ilk kitabın başındaki olayların çoğuna da yer veriyorlar. hatta bazı yerlerde gerekli bilgileri aktarmak için dış ses bile kullanmışlar. bu kısım fena değil. en azından detaylı bir çalışma var diyebiliriz ama karakterler arasındaki ilişkiye ve kimin kim olduğu konusu üzerine çok durmamışlar. mesela duncan idaho evrenin en iyi kılıç ustalarından biri, millet sardaukar adını duyunca kaçacak yer arıyor, bene gesserit'ler yüz kat daha sinsiler kimse onlara güvenmiyor ve sevmediklerini açıkça belli ediyorlar. şimdi kitapları okumamış olan izleyiciye bu noktalar geçti mi çok emin değilim. mesela lonca ve uzay taşımacılığındaki tekelleri seride çok önemli bir problem ama buna hiç değinilmemiş.

yalnız bu çok çok büyük ihtimal bilinçli bir tercih. çünkü jamis'in ölümü bir filmi bitirmek için yeterli gerilime sahip bir konu değil. (bari paul'un ağladığını gösterip ölüye su veriyor deseydiniz allahsızlar) bu nedenle şimdi yarım yamalak anlatmak olmaz daha fremen kültürü var, muad'dib var, evrene yayılacak savaş var, solucan sürmenin incelikleri var, arrakis'i yeşillendirme projesi var, var üstü var. hikaye tam olsun diye 7 saat film yapmayalım diyerek tam yerinde kesmişler sanırım. bu da yine her şeyin hızlıca tüketildiği dizi/sinema döneminde riskli bir karar. yaptığınız işe çok güveniyor olmanız ya da bu işin ideali budur tamam stüdyoyla anlaştık ama her şey de para getirecek formüller değildir diyebilmeniz gerekiyor. bu bile bence dennis villenueve'nin dönemi içinde nasıl öne çıktığının işaretlerinden biri.


oyunculuklar kısmına gelecek olursak

timothee chalamet kardeşimiz gerçekten rolüne yakışmış. tam o ergenlik ve yetişkinlik arasındaki dönemde duruyor tip olarak. ayrıca paul de başlarda böyle meraklı ama kontrollüydü. timothee de o havayı yakalamış. lakin bu noktadan sonra işi zor. zira muad'dib dediğin adam geleceği görerek yaşıyor. yani olan ve olacak her şeyi biliyor herif. timothee muad'dib'in o ilahi halini ne kadar yansıtacak tartışma konusu. ha bunu timothee kötü oyuncu olduğu için söylemiyorum. zaten öyle olsa genç yaşına rağmen bi yığın kaliteli yönetmenle çalışamazdı ama ta en başından muad'dib gibi bir karakteri canlandırmak mümkün müdür o koca bir soru işareti.

oscar isaac de leto atreides'in hem lider ruhlu hem çok soğuk olmayan havasını yakalamış. yalnız lady jessica biraz problemli. şimdi lady jessica sonuçta bir bene gesserit ve bene gesseritler vücutlarındaki en ufak kası bile kontrol edebiliyor. ayrıca düşüncelerine duygularına hakim olmak onlar için çocuk oyuncağı. bu nedenle kitapta lady jessica ailesine karşı sevecen ama dışarıya karşı kontrollü ve elegan bir kadın olarak yansıtılıyor. yani bir bene gesserit'in ellerinin titremesi bile aslında çok büyük bir olay. buradaki karakterin yansıtılması ise gereksiz şekilde histerik.


chani'yi ise henüz tanıyamadık hikaye gereği. sadece zendaya ile güzel görseller alınmış ama bunların kullanılış yeri biraz garip. zendaya'nın çok fotografik bir yüzü var ve paul'ün rüyalarında baya parfüm reklamı gibi dolanıyor ortalıkta. bu tamam da o rüyalarda paul ne görüyor aslında, chani ile birlikte giderse neye sebep olacak ve o güzel görüntü bu anlatılan ile eşleşiyor mu çok emin olamadım. bir de zendaya yaş itibariyle henüz kariyerinin başında. ben de oturup tüm filmlerini izlemedim ama her filmde aşağı yukarı aynı kızla karşılaşıyormuşum gibi geliyor. bu nedenle rol yelpazesi hayli dar olabilir. tabi biraz acımasızlık olacak ama bunu stilgar'ı canlandıran javier bardem'e baktığınızda daha iyi anlayabiliyorsunuz. adam resmen farklı bir kişiliğe bürünüp gelmiş buraya.

filmin teknik yönüne bakacak olursak

allah imax'i icat edenden razı olsun demek istiyorum. o savaş sahneleri falan muazzam bir görsel şölendi. ayrıca hikayede sıkça kullanılan topterlerin tasarımı da hem çok şık hem de çok kompleks olmuş. lakin sanat yönetiminde gözüme batan bir ufak nokta oldu. şimdi kitapları okumayan arkadaşlar da fark etmiştir film süresinde, arrakis aslında orta doğu kültürü temelli bir yer. hacılar olsun, mesih kavramı olsun, kahvenin önemi olsun, kum solucanlarına fremenlerin şeyh hulud demesi olsun bir yığın atıf var. atreides'lerin dune'dayken yerleştikleri şehir de aslında daha canlı. böyle 16. yy şam / bağdat gibi yerleri düşünebilirsiniz. sokak satıcısından tüccarına, zengininden dilencisine kadar türlü çeşit insan var normalde ama burada nedense o eklemeyi yapmamışlar. o da yine filme aktarılırken lore'un bir derece kaybedilmesine sebep olmuş.

Spoiler'ın sonu.


sonuç olarak

film izlenir mi, izlenir. hele imax'te muazzam keyifli. ama the voice nedir, jessica ve paul'ün yaptığı o parmak işaretleri ne işe yarar, padişah imparator'un madem sardaukar gibi güçlü birlikleri var neden atreides'leri kendisi ortadan kaldırmıyor, kimse neden ateşli silah kullanmıyor da kalkan ve bıçaklarla dövüşüyorlar gibi soruların cevabını bilirseniz daha fazla keyif alacağanızı düşünüyorum. ha derseniz ki film çıktı şimdi kitap ne ara yetişecek yanınıza bilen birini alabilirsiniz. gördüğüm kadarıyla sinemaya gelen çoğu kişi böyle yapmış. hiç denk gelmezse gelin bana sorun ben anlatırım size. şimdilik benden bu kadar. kendinize iyi bakın.