SİNEMA 28 Şubat 2018
33b OKUNMA     826 PAYLAŞIM

Bu Yılın En Güçlü Filmlerinden The Shape of Water'ın İnce İnce Eleştirdiği Kültür Asimilasyonu

Hellboy filmleri ve Pan'ın Labirenti ile tanıdığımız Meksikalı yönetmen Guillermo del Toro'nun son filmi The Shape of Water (Suyun Sesi), bu yılın Oscar yarışında tam 13 adaylık ile en dikkat çeken filmlerden.


the shape of water için benim anahtar kelimem, yeşil varlığın simgelediği kültürün "asimilasyon”u

soğuk savaş döneminde stratejik öneme sahip güney amerika ülkeleri için yaşanan sovyet-amerikan kapışması ve yeşil canlıyı, yani kültürel ögeleri didik didik edip kendi işlerine yarayacak şekilde dönüştürme politikaları işleniyor. zaten film örgüsünde varlık haricinde hiçbir olay ya da karakter, fantastik unsur içermiyor. tek olağanüstü şey, o yeşil varlık.

filmin zamanından yürürsek, amerika-sovyetler birliği çekişmesinin en yoğun olduğu dönem ve bu atmosferde ikisinin stratejik hamlesi için kilit konuma yerleşmiş bir güney amerika var. siyahilere ve homoseksüellere bakış açılarını da ele alırsak, “amerikan rüyası” olarak pompalanan bir cumhuriyetçi hakimiyeti mevcut.

elisa, bebekken nehir kenarında suda bulunmuş bir karakter ve sabahları, suyun içinde mastürbasyon yapıyor. yaşadığı ortamsa tüm eşyaları hatta duvarları yosunla kaplanmışcasına, sanki filmin başlangıcındaki rüyayı andıran su altı dünyası gibi.


kıyafetleri adeta o varlık’ın derisine benzer biçimde yeşil. sanki içgüdüsel bir hafızası var. üstelik ikisi de konuşamıyor ve ikisi de amerikalılara göre çirkin. yani muhtemelen aynı orijinden geliyorlar ancak elisa, bir çeşit dönüşüme uğramış. izlediği filmlerden amerikan tap dansını, hatta onların aşkı tarif edişlerini bile benimsemiş. ve bu kültürü farkında olmadan o varlık'a da sunuyor.


ama aynı kimyasal şartlarda yaşamasına rağmen laboratuvarda hiçbir sorun olmazken, elisa'nın benimsediği kültürel atmosfer onun yapısını bozup derisinin pul pul dökülmesine neden oluyor. güney amerika'daki yerlilerin onu yüceltmesi ve vurulduktan sonra kendini onarıp yeniden ayağa kalkabilmesi birer ipucu olmakla beraber, neticede kültürün asla yok edilemeyeceğine de birer işaret.


hayran bırakan politik filmlerden olmuş. muhtemelen içinde bulunduğumuz konjonktürde hortlayan amerika-rusya çekişmesi, meksikalı bir yönetmenin, geçmişten duyduğu bir rahatsızlığı dile getirmesine neden olmuş ve o da demiş ki:

bu iki ülke, sizlerin kültürünü önemsemeden sizleri yanlarına çekmeye; kendilerine benzeterek ittifak kurmaya çalışırlar. biz yaşadık, alet olmayın...

not: coplu herifin yeşile nefreti, araç petrol mavisi olarak tanımlanınca satın almasından anlaşılıyor. ayrıca "çirkinsin ama yine de seni aklımdan çıkaramıyorum" sözü de kullanıp atmak istediğinin delaleti.


Bu içerikler de ilginizi çekebilir