Casablanca Filminde Hemen Fark Etmemiş Olabileceğiniz Mülteci Sorunu Vurguları
casablanca, aşk insanı olmayanlar için bile mükemmel bir film. öyleki mülteci sorununa parmak basan en iyi ikinci film olabilir.
günümüzde yerinden edilmiş insanların avrupa'ya yaptıkları zorlu yolculuklara herkes aşinadır. geçmişte de öyleydi. afrikalılar kuzeye zorlu bir yolculuk yaparak gemilerle avrupa'ya taşındılar. burada avrupa’da yerinden edilen insanların, kazablanka'da kısa bir süre kalarak ters yönde seyahat etme mücadeleleri işlenmiş.
fas'a geldiklerinde bu insanların çoğu, zamanını şehrin en şık gece kulübü rick's café americain'de geçiriyor. burası çoğu mülteci kampından daha rahat ama masalarında yapılan pazarlıklar mevcut mülteci krizine aşina olan herkese tanıdık gelecektir. mücevherler değerinin çok altında satılıyor, yüksek ücretler karşılığında teknelerde yer satın alınıyor. ve ne yazıkki mülteciler sadece mücevher ve parayla ticaret yapmıyorlar. şehirdeki fransız polis şefi renault çıkış vizelerini cinsel birliktelik karşılığında veriyor.
rick (humprey bogart) önce kendini bu tür siyasi krizlerin üstünde tutuyor. savaş kendisinin savaşı değil. insan kaçakçılığı yapan örgütün liderine "ben insan almıyorum veya satmıyorum" bile diyor. ama sonra bu insan ticaretine kayıtsız kalmanın da aynı derece kötü olduğunu anlıyor. göçmen bir çiftin, fransız polis şefinin ağına düşmemesi için kumar masasında hile yapıyor.
ironik bir şekilde casablanca'da görev alanların neredeyse tamamı göçmen
ekranda ismi yazan 14 oyuncudan sadece üçü amerika birleşik devletleri'nde doğmuş: humphrey bogart, dooley wilson (kafenin şarkı söyleyen piyanisti sam) ve joy page. sonuçta hollywood'daki mülteciler bu film için bir araya gelmeseydi, en sevilen klasiklerden biri bu kadar etkileyici yapılamayabilirdi. bir de casablanca aslında bir propaganda filmiydi. amerika birleşik devletleri'nin 2. dünya savaşı'na aktif olarak katılmasıyla, savaş enformasyon bürosu, hollywood yapımları üzerinde nüfuz sahibi oldu ve bunların ulusal çıkarlar ve propaganda çabalarıyla uyumlu olmasını istedi. bu nedenle, casablanca'nın arzu edilen vatanseverlik ve nazi karşıtı duygu mesajlarını ilettiğinden emin olmak için incelemeye tabi tutulmuştu. çünkü amerikan halkı bu savaşta mücadele etmenin ahlaki zorunluluğuna tam olarak ikna olmamıştı. 1940'ların başında verilen mesaj şu ki, bu mücadele uğruna fedakarlık yapılması gereken bir mücadeleydi.
mülteci konusunda listedeki birinci film, bu sefer yolculuk tamamlandıktan sonrakileri anlatıyor. amerika'ya kaçak yollarla giren mültecinin, amerikan toplumuna entegre olamayınca yine o topluma çıkardığı sorunların mükemmel bir şekilde işlendiği scarface filmi. tony montana bulaşık yıkamaktan nerelere gelmişti o filmde.
* elbette mülteci sorununu çok güzel ele alan filmler vardır. başarı bu filmlerin yıllar sonra da izlenebilecek olması.