TARİH 8 Ocak 2018
114b OKUNMA     1184 PAYLAŞIM

Çayınızı Kahvenizi Alın Gelin: Ağır Bir Yenilgiye Uğradığımız Sina ve Filistin Cephesi'nin Uzun Özeti

Ekşi Sözlük'ün en iyi yazarlarından "anglachelm"in anlatımıyla, I. Dünya Savaşı'ndaki Sina ve Filistin Cephesi'nde yaşananlar.

1. dünya savaşı'ndan neden dağılarak çıktık diye soran olursa parmakla işaret edilmesi gereken bir cephe sina ve filistin cephesi.

1915'ten 1918'e kadar kesintisiz devam etmiş tarihimizin en büyük ve en önemli toprak kayıplarından biri olan, günümüzde orta doğuda olan her sorunun kaynağı olmasa da tüm o sorunların mutlaka geçtiği bir kavşak olan bu cephe birinci dünya savaşının diğer cepheleriyle kıyaslandığında askeri olarak içinde inanılmaz dersler bulunur. siyasi olarak da o kadar önemli sonuçları vardır ki cephedeki savaşların son bulmasıyla günümüzdeki tüm arap devletleri veya onların öncülleri olan devletler birden mantar gibi ortaya çıkmışlardır. bunların birbirleri arasındaki ve emperyal hayallerle orada bulunan devrin süper güçleri ile olan mücadele hala bitememiştir. israil'in de savaştan 30 yıl sonra kendini başka bir savaşla kurmasıyla orta doğuda mücadele bir daha da bitecek gibi görünmemektedir. bizim açımızdan ise türkleri kudüs ve filistin'den bir daha dönmemecesine çıkaran ve ders kitaplarında yenilgilere olan çocukça bir edayla sanki çok önemsiz bir olaymış gibi bir iki cümleyle geçiştirilen, ancak aslında askeri ve siyasi çok çok önemli olayların yaşandığı bir cephedir. çanakkale savaşını herkesin bilmesine rağmen, kut ül amare'nin sekülerizm karşıtı sebeplerle ufak ufak hatırlatılmasına rağmen filistin cephesinin tam kadro bir açıklaması bizim tarihimizde ortalık yerde bulunmaz. okumak isteyen tuğla gibi askeri analizlere başvurur ve bu bilgiler yayılmaz.

savaşın süresince bu cephenin önemi düşman tarafından tam layıkıyla anlaşılmamıştır. batı avrupa siperlerinde milyonlarca askerin dört yıl boyunca ufacık kazanımlar için ölüp gittiği bir savaş modelinde sina ve filistin cephesi, birinci dünya savaşının tek mobil ve hareketli cephesini oluşturması gibi önemi yadsınamaz bir gerçeği ingilizler ve avustralyalılar genellikle es geçmiştir. onlara göre burası uzak bir diyarda geçen ufak bir operasyondur. savaştan sonra lawrence'in anılarını yazması neticesinde bir nebze daha iyi anlaşılacaktır. ancak ondan evvel savaş süresince ingiliz basını ve kamuoyundaki hakim fikir bu cepheyi batı cephesinde almanları ezmeye yarayacak silah ekipman ve insan gücünün boş yere ziyan edildiği bir yer olarak görmek gibi gerçeklerle çok bağdaşmayan bir temele oturmuştur. diğer yandan ingiliz imparatorluğunun o dönemdeki büyük koloni halkı statüsünde bu cepheyi besleyen hintliler için burası, özellikle de bağdat'ın ele geçirilmesine dair yapılan tüm askeri baskılar çok büyük yankı bulmuştur.

bu cephede olan biten tüm harekatlar neticesinde ortadoğu haritası tekrar çizilmiş, bir sürü irili ufaklı -ve birbirlerini hiç çekemeyen, çoğu zaman da rakip gören- devlet doğmuştur. ancak bu devletlerin hiçbiri elde ettikleri bağımsızlık sonucu mutlu mesut yaşayamayacaktır. işler hiçbirisi için tam istedikleri gibi gitmeyecek, eninde sonunda ya ingiliz ya başka bir arap devleti, ya bir iç ayaklanma ya da israil sayesinde eskiden oldukları pozisyondan daha kötü bir duruma gelecektir. ürdün hariç stabil bir yönetim de bir araya getiremeyeceklerdir.

nihayetinde en tepeden bakarsak milli tarihin çanakkale savaşı gibi bir zafer dururken komple gözardı edip türk gençliğine içinden dersler çıkarmayı reddettiği, islamcı tayfanın da kudüs gibi insanlık tarihinin en önemli noktalarından birinin elden çıkışı dolayısıyla ittihadçılara ve mustafa kemal atatürk'e nasıl saldıracaklarını bilemedikleri böyle bir konunun unutulup gitmesi en büyük tarihi zaaflarımızdan birini de ortaya seriyor: inkar. sanki böyle yenilgiler hiç olmamış, hiç vukua gelmemiş gibi davranıyoruz. veyahut olmuş kabul ediyor ancak aslında o kadar da önemli değildi, o cephede öyle büyük askeri hareketlilik yoktu, almanlar komuta ediyordu ondan yenildik, (çanakkale'de etmiyorlar mıydı?) almanlar yenilince biz de ölüm grubuna düştük, çanakkalede ingiliz askerlerini yutan bulut, gece mezarlarından çıkıp düşmanı yokeden ak sakallı yeşil sarıklı dedeler gaziler gibi tonla hurafeyi de beraber yutuyoruz. yenilgiler zaferler kadar eğiticidir. bunları alt nesle anlatamazsanız o yenilginin sebeplerini başka yerde ararlar. pek çok dinci yayında "mustafa kemal paşa şam'da almanlarla karılı kızlı rakılı alem yaparken islam ordusu namaz kılarak ölüyordu" falan gibi acınası yalan haberlerin alıcısının olması da hep işte bu yüzden. o yüzden ben detaylı giriyorum. yazıyı ağustos ayından beri her gün üç beş paragraf artırarak boş zamanlarımda oturarak yazmışım. 4.5 ayda kaynak taramaktan çok sıkıldığımı da söylemem gerek ancak hem osmanlı-alman-avusturya, hem de itilaf devletleri kaynaklarından karma yapmak, özellikle çoğu birbiriyle çelişir günler vs birbirini tutmazken kolay bir şey değildi.

tarihi arkaplan

öncelikle mısır, yavuz sultan selim'in ridaniye savaşıyla memlük'leri devirip halifeliği istanbul'a getirdiği 1517'den beri nominal olarak osmanlı toprağıdır. bu da birinci dünya savaşı başlangıcında neredeyse 400 yıldır osmanlı bayrağı altında olan bir bölgeye tekabül ediyor. mısır her ne kadar osmanlıların %100 kontrol sağlayabildiği bir yer olmasa da ite kaka napoleon işgaline kadar (1798) osmanlı merkez yönetimi sürüyor. daha sonra mehmed ali paşa ailesi neredeyse bir osmanlı kadar güçleniyor ve 1867'de mısır artık hıdivlik haline gelerek devlet içinde bir özerk devlet oluyor. 1869 sonrasında ise süveyş kanalı gibi aşırı stratejik bir şeyin denkleme dahil olmasıyla ingiltere bölgeye aşırı ilgi göstermeye başlıyor. 1882'de bölgeye de facto yerleşip mısır'ın "koruyuculuğunu" üstleniyor. birinci dünya savaşına girdiğimiz gün ise ingiltere bu koruyuculuğu resmiyete döküyor. mısır'da ingiliz mandası/protektora ilan ediyorlar.

süveyş kanalının kesilmesi de ingilizlerin batı cephesine takviye getirmesi işini alman denizaltılarıyla muhatap edeceğinden almanya osmanlı imparatorluğunun bu savaşta yapabileceği en büyük askeri başarının kanalı kesmek olduğunu tam 1890'lardan beri hesaplamaktadır. osmanlı ordusu yeniden yapılandırılmış, güçlendirilmiş, modern silahlarla takviye edilmiş ve ikmali için bir de devasa demiryolu hattı dizilmiştir. işte şimdi de büyük gün gelmiş çatmıştır.

kanal harekatı

osmanlı harbiyesinin savaştaki ilk planlarından biri ingiltere'nin akdenize uzanan kolunu kesme üzerinedir. süveyş kanalı ingiliz gemi trafiğine kapatılırsa ingilizlerin hindistan'a olan yolu beş kat falan uzamaktadır. ingilizler kolonilerinden (hindistan - avustralya - yeni zelanda) asker ve malzeme getirmek için güney afrikayı dolanmak zorunda kalacaklar bu arada alman denizaltılarıyla falan karşılaşacaktır.

süveyş kanalı kuzey güney doğrultusunda 160 kilometre uzunluğundadır. 15 ocak 1915'te kanal üç sektöre ayrılmış olarak sömürge askerleri tarafından tutulmaktadır. kızıldenize açılan kısımda (süveyş - ismailiye hattı) 30. hint tugayı (pencaplılar, balocistanlılar, ve 7. nepal gurka alayı), hint bikaner deve kolordusu, ingiliz topçu ve istihkam taburları ile hint sıhhiyeciler bulunmaktadır.

hattın ortası sayılan ismailiye-kantara bölgesi ise yine hint 22. tugayı, hint 28. tugayı, mısır makinelitüfek taburu (3.5 bölük kadar), 1 hint dağ topçu bataryası ve iki ambulanslı bir sıhhiye bölüğü ile tutulmaktadır.

hattın ortalarından akdenize giden kantara-port said bölgesindeki hattı ise 29. hint tugayı öncülüğünde süvari - istihkam - telgraf muhabere - sıhhiye bölükleri korumaktadır. bu hattın bir zırhlı treni bir hava keşif kolu ve iki batarya da dağ topu vardır.

kanalın ingiltere için önemi öyle şansa bırakılacak bir şey olmadığı için kanalın içinde sürekli aktif olarak devriye gezen savaş gemileri de vardır. en büyük gemiler olan hms swiftsure kantara'da, daha sonraki aylarda çanakkale'de batacak olan hms ocean ise acıgöl süveyş arasında gidip gelmektedir.

HMS Ocean

bunun da üzerine osmanlı'nın süveyş'e olan niyetleri belli olmaya başladığında ingilizler mısır'a sir john maxwell önderliğinde 70 bin ekstra asker yığmıştır. bunlar da hintli paki sepoy falan olmayıp direkt ingiltereden gelen 42. lancashire piyade tümeni ile çanakkale'de milli bir benlik kazanacak olan avustralya yeni zelanda karma anzac kolordusudur. askeri olarak değerleri daha yüksek addedilmektedir. bu askerlerin 30 bini gelir gelmez kanalın doğu yakasını dikenli tellerle geçilemez bir şekilde istihkam edip batı yakasına sipere oturmuştur.

osmanlı ordusu ise süveyş kanalına saldırmak için sekizinci kolorduyu ayırır. bu kolordu aslen bir balkan savaşı gazisi olmasına rağmen yeniden yapılanmış ve başına da alman kress von kressenstein atanmıştır. 

Friedrich Kreß von Kressenstein

kolordu 8. - 10. - 23. - 25. ve 27. piyade tümenleri üzerine bağımsız 8. piyade alayı, 9. süvari tugayı, 2. ve 8. dağ topçu taburları, 6. istihkam taburu, 6. nakliye/ulaştırma taburu ve medine'deki demiryolu tamir alayından müteşekkil olmak üzere yeküne 20 bin kişi kadar gelmektedir. 25. piyade tümeni suriye dera'da, 26. tümen halepte, 27. tümen ise beyrut'ta karargah kurmuştur. geri kalan birimler ise medine'den amman'a kadar uzanan bir alanda dağılmışlardır. üstüne osmanlı 1882'de ingilizlere karşı mısır'da ayaklanmış ve hayatta kalmış ne kadar arap, sina bedevisi, dürzü ve filistin çerkezi varsa silahlandırıp bir tür milis gücü bir araya getirmiştir.

8. Piyade Alayı

kress von kressenstein kanal'a yapılacak bir taarruzun yeteri kadar topla desteklenmediğinde katliam olacağını iyi bildiğinden filistin'e her an harekete hazır 9 batarya getirmiştir. bunların da biri o dönemin ağır topu 105 lik lefh howitzerleridir.

operasyonun osmanlı asıl sıkıntısı imar edilmiş ve demiryolu vesairesi olan filistin'den sonrasıdır. sina çölüdür. sina'da yol yoktur. su yoktur. tesis yoktur. osmanlı gemilerle sina üzerinden bir süveyş harekatını destekleyememektedir zira karşısında ingiliz donanması gibi o zamanın bir numarası bir güç vardır ve adamlar tüm akdenize neredeyse hakimdir. dahası osmanlı ordusu sahile yakın kesimlerden de süveyş üzerine harekat yapamamaktadır zira o zaman da ingiliz donanması gemilerinin top menziline girmektedirler. bu durumda da süveyş kanalını zorlayacak sina çölü üzerinden ellerinde üç adet belirgin hat kalmaktadır. ingilizler de bu hatları çok iyi bilmekte ve gün aşırı tahkim etmektedir. osmanlı böyle göz göre göre çok feci bir ortama girmektedir. bu yolların askeri açıdan en kabul edilebilir olanı bir üs sebi / beersheba - ismailiye arasındaki yarı şose yarı çakıl olan yoldur. musa peygamber de 3000 sene önce geçtiği bu yol büyük ihtimalle 1914'te çok da değişmemiştir.

bu hattı izleyip süveyş kanalını önlerinde gören sekizinci kolordu karşılarında kondanse bir saldırı bulmamak için yayılmış, hattı genişletmiş, kuzeye giden 3 bin kişilik ilk grup mağdaba ile el ariş arasını geçerek kuzeye port said istikametine dönmüş; merkez grubundaki 6-7 bin kişi moya harrab ile mükseip vadisi üzeirnden ismailiye'ye yönelmiştir. süveyş kanalının her iki tarafına tatlı su pompalayan motorlar burada bulunmaktadır. bu arada parantez açmak gerekirse, süveyş kanalının kuzeyinde hiçbir doğal kaynak yoktur. yiyecek, tatlı su bile güneyden taşınmak zorundadır, dolayısıyla suyun kesilmesi kuzey hattını üç günde çökertecek kadar büyük bir stratejik girişimdir. bunun haricinde güneye şaşırtma saldırıları yapacak olan biner kişilik iki kol da süveyş ve kantara bölgesine doğru açılır. ingiliz keşif kolları bu hareketleri farkedince uçaklarını havalandırırlar. ismailiye'ye doğru gelen hatta uçaklar makineliler ve 9 kiloluk bombalarla saldırınca kanal harekatı başlamış yeni bir cephe açılmış olur. bu cephe 4 yıl sonra çok feci koşullarda şam'ın kuzeyinde falan son bulacaktır.

ingilizler osmanlı ordusunun böyle bir harekat yapacağını 31 ocak 1915'ten beri her an beklemektedir. dahası alarm durumundadırlar. osmanlılar ise yalnız gece hareket ettiklerinden ve gündüz çölde görüntü vermemeye çalıştıklarından görülmedikleri intibaına kapılırlar. osmanlı avcı keşif kolunun dürbünle sina üzerinden süveyş'e bakarken ingiliz subaylarını futbol oynarken görüp raporlaması da buna eklenince osmanlı genelkurmayı sürpriz koşullarının yakalandığını falan düşünmüştür ama o işler tabii öyle değildir. 2 şubat günü ise osmanlılar kanalın doğu yakasına beliriverir. grubun hareketlerinden ve sevk - idaresinden saldırının ana siklet merkezinin hattın tam ortasına denk geleceği de aynı gün belli olur.

3 şubatta gece ay ışığında osmanlı istihkamcıların kanala pontoon ekipmanı ve sallarla bir köprü yaptıkları mısırlı gözcüler tarafından görülür. bir mısır bataryası da hemen köprü istihkam çalışmasına nişan alarak ateşe başlar. aydınlatma fişekleri atılıp istihkamcılar gün gibi meydana çıktığında siperde bir hedef bulmaya çalışan pencaplı hint askerleri alarma geçip istihkama yoğun tüfek ve makinelitüfek ateşiyle tacize başlar. sallar ve pontoon ekipmanı daha kanala ulaşamadan bir çok osmanlı istihkamcı vurulur.

bu teşebbüsün hemen üç kilometre kuzeyinde başka bir köprü istihkamı başka bir ekiple gerçekleşmektedir. onlar yaptıkları salları bağlayıp köprülemek yerine kanalın batı yakasına kürek çekerek asker nakletmeye çalışırlar. belirtmek gerekirse kanalın o noktası 544 metre uzunluğunda olduğundan zaten 1914 şartlarında karşı yakada sipere yatmış asker bulunan tepede ay ışığının olduğu bir ortamda intihara yakın bir görevdir. bu askerlerin üç kilometre güneyinde büyük bir cayırtı koptuğu anda tüm ingiliz siper hattı %100 alarm durumuna geçtiği için osmanlı askerleri bir mülazım komutasında üç kayık-sal karışımı botla kanalın batısına kırk bir asker çıkarır. bir aydınlatma fişeğinin kafalarının üstünde patlamasıyla tam üç siper hattının karşısında dımdızlak kalakalırlar. hintliler ve ingiliz ordusuna çalışan müslüman mısırlı askerler yoğun bir makineli tüfek ateşi ardından süngü hücumuyla çıkan herkesi öldürür yaralar ya da esir eder.

şafağın sökmesiyle kanala olan istihkam çalışmaları o hatta başarısızlığa uğrar. daha güneyde ismaliye ve acı göl havarisinde iki de savaş gemisinin beklediği bir noktada osmanlı askerleri tussum'da bulunan ingiliz karakoluna ve etrafındaki siperlere saldırır. bu nokta kress von kressenstein'ın ağır toplarını getirdiği mecra olduğundan saldırı çok ciddi bir mahiyet kazanır. kuzeydeki simultane hareketlerle birleştiğinde ingiliz planlamacılar ihtiyat birliklerini nereye vereceklerine bu yüzden hemen karar veremez. osmanlı ordusu ağır topçuyla silsile halinde baraja başlayarak saldırıya geçen piyadesini korur. taciz edilmeden süngü takılı olarak hücum eden 350 kadar osmanlı askeri de tussum'un 180 metre kadar güneyindeki iki hat geniş ingiliz siperini ele geçirir.

şafaktan öğleden sonra 15:30 kadar bu siperlere hiç durmaksızın hintli askerler süngü hücumlarına kalkar. barut dumanından ve kandan simsiyah olmuş osmanlı askerleri dinlenmeden, yemeden içmeden köprülerin tamamlanıp desteğin gelmesini bekler ancak topçu desteği hariç başka yardım alamazlar. saat 15:30'da çoğunluğu pencaplı hint askerleri siperleri binlerce ölü yaralı vererek ele geçirir. 350 kişilik osmanlı taburunda 287 ölü yaralı vardır, kalanlar esir alınmıştır.

osmanlı ordusu akşam üstü saat 6:00'da yeni bir saldırı açar. bu kez geçiş noktasının dört kilometre kuzeyinde bir şaşırtmaca manevrasıyla beraber hareket etmektedirler. artık siperlerine tam yerleşmiş ingiliz askerleri ve kanalda onlara yardıma gelmiş ingiliz ve fransız gemilerinin top ateşlerini saldırganlara odaklamasıyla ikinci osmanlı saldırısı gereken momentumu ve ciddiyeti kazanamaz. karşılıklı tüfek ateşleriyle geçen sonuçsuz bir dokuz saatin ardından yorgun osmanlı askeri geri çekilmeye başlar. bir-üs-sebi istikametine ingiliz tacizinden korunarak çekilen askerler haricinde kanalın diğer tarafına geçmiş ve çok zorlu bir çarpışmaya girip tükenmiş olan 600 osmanlı akıncısı esir edilir.

hattın daha kuzey ucunda ise serapum'da konuşlu 22. lucknow tugayı kendi imkanlarıyla kanalı geçerek yaklaşan osmanlı hatlarına (73. ve 75. alaylar) bir hafif saldırı tertip eder. silah seslerine ilerleyen hintli rajput, 10/2 gurka ve 92. pencap alaylarının da çatışmaya dahil olmasıyla kuzeye ilerleyen osmanlı birliği hemen dönerek kendisini savunmaya alır. osmanlı 10. tümen'in 28. ve 25. tümen'in 74. alayları hattın güneyini temin etmekte iken onlar da savaşa dahil olur ve rajput piyadesinin hemen sağında birden bire belirerek çok büyük kaosa sebep olurlar. 10/2 gurka piyadesinin insanüstü çabaları ve kanalda devriye gezen requin ve d'entrecasteaux gemilerinin aşırtmalı atışlarıyla canlarını ancak kurtarırlar. nitekim böylesine bir flank saldırısı sonrası osmanlı saldırısı da ingiliz ana hattının 1200 metre ötesinde çakılır. sonra da hepten durur. o akşam osmanlı'nın yaptığı bütün köprü ekipmanları kanaldaki devriye botları tarafından top ateşiyle parçalanır.

hattın daha da güneyinde ismailiye feribot iskelesinde osmanlı 105.lik howitzerleri birdenbire baraj ateşine başlar. gece karanlığında 9.2 kilometreden nişan alan alman topçu teğmeninde artık nasıl bir göz vardıysa kanalda 3 knotla seyretmekte olan hardinge gemisinin antenine, baş bodoslamasına, baş ve kıç bacalarına, güverte topuna ve iki de su hattına çok seri 12 mermi isabet ettirmiştir. hardinge kıçında alevlerle timsah gölüne allah ne verdiyse yardırarak savaşı terketmiş, telsizle yardım çağrısı yapmış, yerine gelen kuzeyde atış desteği veren requin gemisi de osmanlı bataryasının indirekt ateşine maruz kalmıştır. ancak requin bir savaş gemisi olduğundan ve 270mm devasa toplara sahip olduğundan yan dönüp üç broadside salvosu ateşleyince üçüncü salvo osmanlı bataryasını hacamat etmiştir. alman teğmen ve topçuları bugün ismailiye osmanlı şehitliğinde yatıyor olsalar gerektir.

3 şubat gece boyunca saldırılar ve savunma kanalın çoğunluğunda üç koldan sürer. ancak ingilizler 4 şubat sabahı osmanlı akıncıları kanal cephesini terketmiş bulduklarında şaşırırlar. 92. pencap hint piyadesi sabah 8:00 de gece başladıkları saldırılarını kuzey istikametinde kanalın doğusunu temizlemek için yenilediklerinde çekilen osmanlı birliklerinin oldukça güçlü bir artçısına çatarlar. daha kuzeyden gelen 128. istihkam alayının da katılmasıyla 298 esir, 52 yaralı ve 59 ölü zayiatı alırlar. kalan osmanlı ordusu bu fedailer sayesinde el ariş ve bir-üs-sebi istikametine çekilir.

sonuç olarak savaş alanı bilançosu osmanlı için bir hezimet olmuştur. osmanlı ve alman kayıpları 2000 kadardır. ingiliz ordusu ise 32 ölü, 136 yaralı ile süveyş kanalını tutmuştur. osmanlı ordusu buna rağmen aşırı ciddi bir ekipman kaybı yaşamamış ancak 24 parça topu ingilizlere terketmiştir. şansımıza ingilizlerin çekilen osmanlı ordusunu takip edecek kalabalık bir mobil kuvveti de o sırada bulunmamaktadır. yani aslında vardır, kağıt üzerinde ellerinde hindistan'dan gelen, zamanında babür imparatorluğunda savaşan bikaner deve süvari birliği falan olsa da ingiliz genelkurmayı o sıralarda daha bir defansif mentaliteye sahiptir. ancak bu çanakkale savaşından sonra değişecektir tabii.

kanal harekatı sonrası genel vaziyet

ingiliz savaş bakanı lord kitchener osmanlı ordusunun ingiliz imparatorluğuna gerçek bir lojistik hasarı vermeye bu kadar yakın olması gerçeğine hemen dikkat kesilir. süveyş kanalı ingilizler için imparatorluğun yarısına açılan kapıdır. daha hava taşımacılığı diye bir şey olmadığından her şey deniz üzerinden kolonilere taşınmaktadır. gemilerin de yarısı buradan geçmektedir. mevcut durumda kanalın batısına yatarak statik savunma yapmak demek, insiyatifi osmanlılara vererek tekrar güç toplayın tekrar gelip saldırın biz bekliyoruz demekle aynı şeydir. üstelik bir kez top menziline girdiklerinde osmanlılara ilk saldırı insiyatifini falan da vermektedirler ki o kendileri açısından hiç hoş bir şey değildir. kitchener hemen kanalın doğu yakasından aktif savunulmasını ister. bu tabii hemen gerçekleşemez zira mısır'da konuşlu bir dolu aktif birlik ve avustralya - yeni zelanda gibi uzak kolonilerden gelen askerler gemilerle çok daha ciddi bir cepheye, çanakkale'ye akıp durmaktadır. o cephedeki kara harekatı bitirilene ve müttefikler gelibolu yarımadasını terkedene kadar kanal cephesi statik olmayı sürdürecektir.

1915'in sonlarında çanakkale boşaltılınca ingiliz kabinesi süveyş kanalının 12km doğusunda yeni bir müstahkem mevzi kurulmasını ve süveyş'in artık sürptiz bir topçu akını tehdidinden kurtarılmasını kararlaştırır. bu yeni statik hattın genel karargahı port said'de konuşludur. kuzey hattı port said - ferdan arası 15. kolordu. hattın ortası, ferdan - ismailiye arası 1. anzak kolordusu, hattın güneyi süveyş - kabrit arası 9. kolordu tarafından savunulacaktır. dolayısıyla süveyş savunmacılarının sayısı üç kolorduya çıkınca bu da ileri bir seviyede yerinde durmayan bir askeri yığınak haline gelecektir. bu statik savunmanın arkasında ise tam 13 piyade ve süvari tümeni (çanakkale savaşı sonrası yaralarını sarmakla meşgul olsalar da) devasa bir ihtiyat gücü oluşturmakta, yekünü 400.000 kadar asker çeken 1. dünya savaşı standartlarında 5-6 orduluk muazzam bir askeri güç bulunmaktadır. ancak söylemek gerekirse bu ihtiyat aynı zamanda kanada hariç ingiliz imparatorluğunun tüm koloni ihtiyatıdır. yani batı cephesinde bir şeyler ters gitse kayıpların yerlerine koyulacak taze tümenler mısır'da bulunmaktadır. ingilizler batı cephesinde bir şeyler ters gidene kadar bu tümenleri mısır'da bulundurmaya devam ederler. isimlerini de egyptian expeditionary force / mısır sefer gücü olarak adlandırarak bu yığınağın daimi olabileceğine de bir ışık yakarlar. bu gücün komutanlığı da sir archibald murray'e verilir.

murray bakar ki ordular eldeyken ve karşıda siperler yokken statik savunma yapmak olmayan bir düşmanı beklemek gibi bir şey. süveyş kanalının daha ekonomik bir yöntemle savunulmasının osmanlı ordusunun sina çölünü geçerken kullanmak zorunda olduğu hatlara saldırmakla mümkün olacağını düşünür. ingiliz kabinesi bunu onaylar ancak bu ordunun bir de osmanlı toprağı içine maceraperest bir şekilde girişmesine izin vermezler. dediğim gibi o sırada avrupa batı cephesinde dikenli teller zehirli gazlar ve yıpratma harekatlarıyla kelimenin tam anlamıyla kan gövdeyi götürmektedir. ingilizler filistin - şam'ı zorlarken fransa'yı kaybetmeyelim diye öyle bir maceraya o sırada cesaret edemezler.

archibald murray sina çölündeki katiya arazisindeki bütün su kuyularını olası bir osmanlı işgalinde kullanamasınlar diye kapattırır. ve oraya süveyşten bir tatlı su boru hattı çekerek bölgeye konuşlandırdığı 50 bin kişilik askeri gücü bununla besler. tabii nil nehrinden direkt su çektiği için askerlere biraz dizanteri de pompalamaktadır ama ingiliz tıp bilimi o yıllarda akranlarından hep daha iyidir. bu hattın ikmali için de 40 kilometrelik sina demiryolunu mısır'a bağlayarak sina'yı tam anlamıyla tahkim eder.

bunu müteakip haritayı açıp baktığınızda bir-üs-sebi ile süveyş kanalı arasında kalan arazinin tam ortasından geçen yol ve bu yolun üzerindeki kuyular, kanala yapılacak bir harekatta osmanlı ordusunu besleyecek tek su kaynakları olarak kalmaktadır. ingilizler bu ihtimali de ortadan kaldırmak için o yolun üzerinde 84 kilometrelik bir sorti yaparak bütün kuyulara vahalara zarar verir. cifcaafa havarisinde kuyu kazmakta olan bir avusturya subayı ve beraberindeki asker efradına saldırırlar. 6 osmanlı askeri ölür, 33 esir alınır. bunu görüp yeni bir saldırı hazırlığı olarak yorumlarlar ve hattın daha da ucundaki mükşeyip vadisine 900 develik bir deve-süvari hücümuna girişirler. burada saldırıyı yapan ingiliz subayların komutasındaki müslüman paki bikaner develi süvari kolordusudur. hemen artçı gelen ingiliz istihkamcılar 3.5 milyon litre kadar gelen suyu o hattaki bütün kuyulardan dışarı boşaltırlar. sina merkez hattında böyle su kalmayınca bir teorik osmanlı saldırısının tek istikameti kıyı şeridi olur. orada da ingiliz kraliyet donanması hazır beklediğinden süveyş kanalının fethi defteri bu aşamada bizim için kapanmıştır. buna rağmen kress von kressenstein 23 nisan 1916'da askerlere dörder matara taşıtarak el ferdan feribot iskelesine bir taciz saldırısı daha yapacaktır. o yılın 23 nisanı hem paskalya pazarı hem de aziz george yortusu olduğundan (ingilizler için çifte bayram) böyle bir şey beklemeyen ingilizler saldırıda 266 kişi kaybetmiş karşılık veremeden taciz grubuyla teması kaybetmiştir.

böyle tahkim edilmiş arazinin de üstünden büyük çaplı sızmalar olunca ingilizler oraya keşfin bir numaralı anahtarını yığmak zorunda kalırlar: uçak. nitekim pilotları o sırada iyi yetiştirecek eğitim programından falan kimsenin haberi olmadığından mısır'da savaş öncesinden kalan çok güçsüz eğitim uçakları voisin ve bleriot ile 14 saatlik bir eğitimin ardından pilot yetiştirirler. pek çok pilot eğitimler sırasında ufacık hataları canlarıyla öderler. daha önce çöl üzerinde ani yükselen hava akımlarına alışık olmayan yarı deneyimli pilotlar da beklenmedik kazalarda ölür gider. almanlar da ingiliz uçaklarını görür görmez osmanlı hava gücüne hemen uçak göndermeye başlarlar. 1916 mayısında port said'e yapılan bir osmanlı-alman hava akınında 23 kişi ölür. ingilizler hemen intikam saldırılarına girişerek 72 kilometrelik bir stripte hareket eden herşeye havadan saldırmaya başlarlar. osmanlı-alman pilotları ise halberstadt uçaklarıyla anzak 1. hafif süvari tugayına saldırırlar. 14 ölü 22 yaralı ve 100 at telefine sebep olurlar. osmanlı hava meydanı bu noktada cephenin 68km doğusunda, bir-el-ariş'tedir.

mayıs haziran geldiğinde çöl havasının en kötü kısmı da kendini gösterir. inanılmaz sıcağın yanında bir de hamşin kum fırtınaları belirmeye başlar. bunlar ki 40-50 günde bir görülmekte ve birkaç saat ile birkaç gün arası sürmektedir. bu koşullara alışık olmayan ingilizler susuzluktan ve moral kaybından çok çekmeye başlar. bir örnekte 160 kişilik bir bölük kım fırtınasında intikalde çadırlarına dönerken komple susuzluktan yıkılıp gitmiştir.

romani savaşı

biz buna ikinci kanal harekatı demeyi tercih ederiz. alman ya da avusturya kaynaklarında ise zweiten grossoffensive des suezkanals şeklinde geçmektedir. ingilizler ise akdeniz kıyısındaki el-rumaneh kasabası etrafında vuku bulan bu alman ağırlıklı harekata ise romani savaşı derler.

kress von kressenstein kanalın orta hat ve güney uç yaklaşma noktaları ingilizler tarafından altyapıyla falan destekli olarak tahkim edilince kuzeyden akdenize yapışarak port said istikametine ağır topçulu bir sorti yapmayı planlar. bunun için o cephenin gördüğü en iyi kuvvetleri bir araya getirir. gazze - bir-üs-sebi çıkış hattında 28 bin askerlik bir gücü bulunmaktadır. bu dördüncü orduya ait olan grubun 3. piyade tümeni hemen hemen komple anadoludan tertip edilmiş osmanlı askerleridir. 31. - 32. ve 39. piyade alayları olarak üçe bölünen bu tümen 16 bin kişi yekünle emsalleri osmanlı piyade tümenlerinden sayı olarak fazladır. bu yekünün 11-12 bin kadarı muhariptir. üstüne arap vilayetlerinden karma toplanmış destek kuvvetleri ve bir deve süvari birliği seferde bu gruba dahil olmaktadır. 12 bin tüfek, 44 ile 52 mg08 su soğutmalı makineli tüfek, 5 adet de 37mm maxim pom pom uçaksavar takımı de almanlar tarafından tedarik edilmiştir. 30 parça 150 ve 210mm çekili topçu ile 4. ordu 5000 deve ve 1750 at ile oldukça yetkin bir askeri güç olarak sina çölünün karşısında beklemektedir.

işin osmanlılar açısından daha can alıcı kısmı ise uçaktır. mısır'da üslenmiş ve teknolojik olarak yetersiz ingiliz savaş öncesi uçak dizaynlarına oranla almanya osmanlılara fabrikadan yeni çıkan tertemiz halberstadt, albatross d2 çift kanatlı ve 1 yıllık fokker e1 tek kanatlı senkronize ateşlemeli avcı uçakları vermiştir. osmanlı hava gücü kanal harekatının sonlarında ingilizlere göre teknolojik olarak daha etkin olarak uçacaktır. yani burada bir parantez açarsak, almanya müttefiklerine ekipman ve teknik destekte cidden bakmaktadır, o açıdan haklarını teslim etmek yerinde olur. ancak kimin ne eksiklikleri var ne yok onu kendi irtibat subayları aracılığıyla kendileri raporlayıp kendileri belirlemekte kendileri temin etmektedirler. askeri görmeden tüfeği göndermemektedirler. nihayetinde adamlar almandırlar. efektiflik deyim yerindeyse paçalardan akmaktadır. ondan osmanlı levazım anlayışında bir alman hiddeti varsa o genellikle "bizim lafımız niye kaale alınmıyor, almanlar depomda kışlamda neyi not alıyor, ben burada neciyim" bazlıdır.

ingilizler ise hattın kuzeyinden destekli bir saldırı beklemediklerinden o tarafı nispeten zayıf bırakmışlardır. romani bölgesi 24 kilometrelik bir yay şeklinde harabeler ve köyün etrafında düzensiz yerleşmiş üç tugaylık bir güç tarafından tutulmakta, ancak atış güçlerinin dengelenmesi için ingiliz (gal) 53 ve 54 tümenlerin makinelitüfek bölükleri tarafından desteklenmektedirler. bu hattın kanal ve daha güneyi tutan ingiliz güçleriyle olan koordinasyonu için de 11. hafif süvari alayı ile londra yeoman alayı da bölgeye konuşlanmıştır. onun da harici savunma ile bir ilgileri olmamasına rağmen romani bölgesi ingilizlerin sina'dan bir karşı taarruz için ihtiyatta bulundurduğu 10 bin kadar deve süvarisinin statik konuşlandığı da yerdir. bütün ingiliz uçakları ise kanalın batısında ismailiye kantara ve port said'de konuşludur. romani'de bir adet düzleştirilmiş sert kum zemin ve iki çadırlı hava meydanı bulundursalar da daimi uçakları yoktur.

bu aşamada alman planlaması süveyş kanalını zapt etmeyi kafalarında çoktan elemişlerdir. alıp tutup yerleşmek istedikleri nokta romani'nin ta kendisidir. onlara göre kanaldan geçen gemi trafiğini taciz etmek, kanalın en az kapanması kadar ingiliz morali ve askeri karargahları üzerinde baskı yapmaktadır. özellikle avam kamarasını "gemilerimize ateş ediyürler ne yapıyor bu askerler orada" tribine sokmaktadır. bu yüzden romani'de tutulacak tahkim edilmiş bir ağır top batarya düzeni hem akdeniz'e hem süveyş'e aşırtmalı topçu atışları yaparak bu tacizi sağlayabilecektir. sağlayabilecek midir? hayır. romani'nin süveyş kanalına menzili 37 km 600 metredir. alman ordusunda bu menzile atış yapan 350'lik l45 donanma topu hariç bir namlu henüz o yıllarda yoktur.

L45 Donanma Topu

dünyanın o kısmında çölün ortasında hele hiç yoktur. 1916 sahra topçu menzili 6 km ile 16 km arasında gidip geldiğinden, oraya donanma toplarını düşmanın burnunun dibinden getirip kurup işletecek bir sistem de daha icat olmadığından kress von kressenstein büyük ihtimalle romani'yi top taarruzları yapmak için bir ileri üs gibi kullanmak istemektedir, bir nevi topla - en iyi savunma taarruzdur ekolünü birleştirerek napoleonculuk oynamaktadır. ancak süveyş'e yüklendikçe avrupa batı cephesinden ingiliz yükünü azaltacağını bildiği için aslında herkesi memnun etmek istiyordu da diyebiliriz.

4 ağustos günü harekata start verilir. gece devriye gezen ingiliz hafif süvari alayının askerleri karanlıkta silah sesleri duyarak alarm verirler. sızmaya gelmiş bir osmanlı müfrezesi falan beklerken karanlıkta sekiz bin kadar askerin topuyla at arabalarıyla intikalde olduğunu görüp şoka girerler. atışlar başlayınca osmanlı taarruz kolu açılarak genişler ve üç kola bölünür. ingiliz ordusu ayılmaya ve görüntü almaya çalışırken meredi dağında atlardan inip savunma yapmaya çalışan ingiliz süvarilere çok etkili bir süngü hücumuna kalkar. saat 2:30 sularında ayın gökyüzünde belirmesiyle daha net gözlem yapan ingilizler durumun ve saldırının ciddiyetini farketmeye başlar. ingiliz savunmacılar 112 rakımlı tepeyi bölük pörçük bırakıp romani kasabası batısı ve güneyindeki ikinci savunma hatlarına koşarlar.

general chauvel o bölgede bir piyade karşı saldırısı yapmanın kolay olmadığını bildiğinden elindeki tüm süvari ve hafif süvari birlikleriyle yapabildiği kadar oyalama operasyonuna girişir. 52. lowland süvari tugayının atla çekilen toplar da getirip atışa başlaması, süvarisinin durmadan vurkaç taarruzuyla taciz etmesiyle hattın güney güneybatısını yavaşlatırlar. buna karşın osmanlı-alman-avusturya askerleri sabah 6:00'ya kadar ardı arkası kesilmeyen saldırılarla ingiliz ve anzak savunmacıları hatlarından bir bir söker. ancak beklenenden daha geç söker. romani etrafındaki ikinci hatlara günün ilk ışıklarında eriştiklerinde güneşin osmanlı kuvvetlerinin arkalarından da doğmasıyla saldırı doğu batı yönünde daha ilginç bir seyir de izler. alman top bataryaları kurulup romani çevresindeki tahkimatlara mermi yağdırmaya başladığında ingiliz oyalama harekatı da aynı anda meyvelerini vermeye başlar. yeni zelanda karma ve ingiliz 5. süvari tugayları batı istikametindeki osmanlı saldırısı sürerken hızla savaş düzeni alıp osmanlı sol kanadına yapışıverirler. bu da general patton'un 1944'te bulge'da deneyip almanları ardennes ormanında durdurduğu hareketin birinci dünya savaşı versiyonu bir harekettir. doğuya bakan bir buçuk tümenlik bir kuvvet 90 derece dönüp kuzeye istikamet alıp saldırı düzenini 2 günden evvel alabilmişlerdir. o andan sonra batıya olan osmanlı saldırısı güneyden bir torbalamaya karşı direnmek için oldukça yavaşlar. topçunun tam taarruzdan gücü azaltıp savunmaya destek de vermesiyle romani çıkışında osmanlı taarruzu durur.

bu noktadan harekatın tamamen bittiği 12 ağustosa kadarlık 8 günkü sürede osmanlı - alman - avusturya birlikleri saldırıdan daha bir bok olmayacağını anlamışlar, saldırıyı kesmişler ve harekatın çıkış hattına çok düzgün bir ricat yapmışlardır. öyledir ki kress von kressenstein'in romani önlerinde darbe yiyen ordusunu toparlayıp düzenli bir şekilde bir el abd'a çekmesi özellikle de osmanlı artçı birliklerin baskı altında çekilmekte olan öncülleri bir dizi manevralar ve spontane dug-in savunma taktikleriyle koruması ders kitaplarına geçmiş halen de okutulmakta olan bir konudur. yani ecnebinin deyimiyle textbook bir çekilmedir. general chauvel günlüğünde bu manzarayı şöyle yazmıştır :

"takibi sürdürüyoruz ancak bu da hem atların bitmiş olması hem de düşmanın çekilirken bazı noktaları siper alıp durması yüzünden çok yavaş yürüyoruz. öyle bir vaziyet ki ana ordu çekiliyor ama görülmemiş bir ustalıkta artçı faaliyetini sürdürüyor."

ilginç bir not olarak da kantara bölgesinde hastalıktan (kolera) şehit olan osmanlı askerleri acilen geri çekilme emri verilmesi dolayısıyla defnedilemez. alayın tabip subay ve sıhhıye erleri naaşlarını yanyana dizdikleri arkadaşlarının hastalıktan öldüklerini belirtmek için üzerlerine fransızca "dikkat! kolera!" yazarlar. bu derece bir centilmenlik de ingilizlerin çok ilgisini çeker. sonrada sina filistin cephesi üzerine anılarını yazacak olan yüzbaşı teichman 1921 yılı tarihli anılarında “türkler gerçekten
centilmendi. birçok düşman bu uyarıda bulunmazdı” diyecekti.

nitekim yine de ingilizler çekilen bir düşman düzenli çekiliyor diye kendi haline bırakamazlar. ellerinde vur kaç yapabilecek bolca süvari vardır ve osmanlı çıkış hattı olan bir-el-abd müstahkem mevzisine kadar osmanlı kanal kuvvetleri kovalanıp taciz edilir. ingilizler 10-11 ağustos'ta buraya da saldırmak ister ancak alman birliklerin burda özellikle yüksek bir konsantrasyonda bulunması, topçunun çok başarılı mevzilenmesi ve isabetli atışları yüzünden diş geçirip koparamayacakları bir yer olduğunu farkederler. ona rağmen chauvel şansını deneyip kumar oynamaya çalışır. yeni zelanda süvari tugayı bir-el-abd müstahkeminin merkezine yakın 3 kilometrelik bir hilalde direkt bir saldırı yapınca bunun boyuna oranla daha büyük bir saldırı olduğu imajını verip kampta kaos yaratmayı ve bir düzensiz ricata yol açmayı umar. kampta gerçekten bir kaos havası eser ancak kafayı çevirip bir baktıklarında bu işte bir şeyler ters diye de düşünürler. saldırıda stratejik derinlik yoktur. tek hat süvari artçılları çıkış hattına dizilip savaş düzeni almadan allah ne verdiyse dörtnala yardırıp ateş etmektedir. tek tük kaçışan bir iki asker hariç bir-el-abd müstahkem mevkisini savunanlar dönüp olduğu yere çakılır ve savaşmaya başlar. yeni zelanda tugayı ve sol kanat destekçisi ingiliz 5. süvari tugayı kanal-sina harekatının en kanlı çarpışmalarını burada verir. kampı ele geçiremezler ancak osmanlı genel kurmayını ve alman komutanları da sina'nın böyle zincirinden boşanmış gelen motive bir düşmana karşı elde çok uzun süre tutamayacaklarını, daha da ağır istihkam edilmiş bir mevziye doğru gidip siper kazmaları gerektiğine de ikna etmiş olurlar. neresidir o mevki? el-ariş , bir-üs-sebi hattı. bir-üs-sebi günümüzde israil içinde beerşeba kenti olmuştur.

Beersheba

arap ayaklanması

arap ayaklanması gibi kitaplar ciltler dolduracak bir konuyu sebep ve sonuçlarıyla tam hakettiği şekilde sina ve filistin cephesinin bir alt metni olarak yazamam. ancak konudan da soyutlayamam o yüzden dokundurup geçme niyetindeyim. daha çetrefilli okumak isteyen arkadaşlar [(bkz: arap ayaklanmasi) şurada] umarım gelecekte çok dişe dokunur bir analiz bulabilirsiniz.

1916 yılında mekke şerifi hüseyin cidde'deki osmanlı garnizonlarına eş zamanlı saldırılar düzenleyerek arap yarımadasının güney batısında bir anti osmanlı kıvılcımı çakarak tarihimizin en civcivli konularından birine de start vermiştir. mekke ve medine garnizonları arap yerleşimciler tarafından kuşatılarak ingiliz donanması araplar tarafından cidde'ye alınmıştır. osmanlı ordusu mekke'yi araplara karşı üç ay savunur. hatta taif'deki osmanlı garnizonu haziran'dan eylüle kadar teslim olmamıştır. şerif hüseyin'in sonradan ırak kralı olacak oğlu faysal medine'deki osmanlı garnizonuna bizzat saldırmıştır. ingilizler de ışığı böylece görmüştür. araplardaki osmanlı nefreti ve çekememezliği osmanlı imparatorluğunun arapça konuşulan her yerine yayılabilirse bu bu bölgeleri daha da dengesizleştirecek, osmanlı'nın zaten zar zor sağladığı kontrol daha da zorlaşacaktır. bu esnada sina çölünde epey bir ingiliz askeri gücü de beklediği ve arabistan söylenene göre görülmemiş miktarlarda petrole ev sahipliği yaptığı için uzun vadede ingilizlerin arayıp da bulamadıkları bir fırsattır.

askeri açıdan ise hicaz demiryolu stratejik olarak mısır'daki ingiliz genelkurmayını en çok kaygılandıran şeydir. almanlar döşemiştir o hattı. alman makinistler hattı işletmekte, alman teknisyenler haydarpaşa adana ve şam'da lokomotif ve vagon bakım tamiri yapmakta ve demiryolu üzerindeki istasyonları kale gibi sağlam yaparak gerektiğinde savunulmalarına da yardım etmektedirler. bu demiryolu yokken istanbul'dan şam'a yürüyen bir ordu bir bir buçuk aylık bir serüvene atılırken demiryolu inşaatı sonrası bir ordu askerin haydarpaşa'dan şam'a varması yirmiüç saat almaktadır. aynı zamanda yaralı ve hastaların cephe gerisine taşınması, yiyecek ve mühimmat ikmali falan da denkleme eklenince hicaz demiryolu osmanlıların arabistan'ı elde tutmalarının bir numaralı yolu ve sebebidir. ingilizler için de bir numaralı tehdittir.

işte tam bu esnada şerif hüseyin bakar ki sina çölündeki osmanlı-ingiliz çarpışmalarında ibre ingilizlerden yana dönmeye başlıyor kendisi de ışığı görür. ingilizler kendisine olabilecek her tür sözü (halifelik krallık) ve taahhüdü verirler. her tür ekipman ve ikmali de taahhüd ederler. tek istedikleri şey isyanın hicaz ve cidde havarisi ile sınırlı kalmaması, şam'ın etrafında da başlamasıdır.

1916 yılı sonuna kadarki durum

osmanlılar bir-el-abd mevkine çekildiğinde -ki burası içilebilir kuyulara sahip el ariş çevresindeki tek vahadır- ingilizler artık hiç boş durmamaya başlar. mısır'dan kalkan uçaklar akdeniz üzerinde seyrederek birden osmanlı hava sahası üzerinde belirir ve vur kaç saldırıları yaparak akdenize geri uçarlar. el ariş'de akdenizin kıyısında bulunduğundan hava saldırıları aynı minvalde sürer. misal 18 haziran 1916'daki bir hava akınında yerde iki osmanlı-alman uçağı hedef olur. 10 kadar boş hangar binası da fosfor bombalarıyla ateşe verilir. üç ingiliz uçağı düşer.

el-ariş bir-üs-sebi'ye giden yolun tam üzerinde olduğundan ingilizlerin ilk saldırmak isteyeceği yerdir. bir-üs-sebi düşerse kudüs, kudüs düşerse şam şam düşerse antep'e kadar olan bütün osmanlı toprakları (aşağı yukarı petrol olduğu düşünülen her yer) elden çıkacağı için ingiliz stratejisi bu hat üzerine kuruludur. ancak el-ariş'e yapılacak bir saldırı için gereken ikmal devasa boyutlardadır. özellikle suyun yokluğu ve kuyularla vahaların kimin elinde olduğu çöl harekatında dengeleri çok değiştirmektedir. ingilizler bu yüzden yığınak yaptıkları her yere mısır'dan su boruları çekerler. ağustos 1916 ile aralık 1916 arası sina çölünde her iki tarafın da karşılıklı stratejik yığınak yaptığı 4 aylık bir hazırlık periodu haline gelir. osmanlılar çanakkale gazisi subay efradını bu bölgede edinmeye bu sırada başlarlar. ancak alman ve avusturya yardımı nispeten azaldığı için osmanlı tarihinde hiç yapmadığı bir şeyi yıkılmasına az kala bu yüzden yapacaktır. batılı müttefiklerinin toprağına onlar için savaşması için oldukça elit, uzun boylu açık tenli çocuklardan bir kolordu meydana getirerek galiçya cephesine, ukrayna'da rus ordusuyla dövüşmesi için avusturya-macaristan imparatorluğu emrine yollayacaktır. bu yardım da karşı taraftan daha çok yardımı tetikleyecek ve o sayede alman-avusturyalılar filistin cephesine ekipman ve personel yardımına devam edecektir.

burada parantez açmak gerekirse çanakkale sonrası bir osmanlı askeri miti ingilizlerin ve avustralyalıların eve gönderdiği mektuplarda genellikle vardır. bu bakış tabii tek bir model değildir ve nefretle bakanından sevgiyle anana kadar değişik varyasyonlar içerir. ancak "the turk" veya "the johnny turk" yani bizim deyimimizle mehmetçik müttefik askerleri için genellikle cahil, rustik delikanlı biçiminde tezahür eder. savaşan ülkeler ve basın düşman ülke askerlerini kötülüğe hizmet eden şeytanlar biçiminde de tasvir etse, batı cephesinde almanlara karşı bir miktar başarılı olan bu propaganda çanakkale sonrası türklere karşı anzaklar arasında çok da tutmamıştır. 19 ağustos 1916'daki bir örnek olayda sıcağın alnında ileri silahlı devriye atan ingiliz 5. süvari alayı askerleri kendi devriyelerinden dönerken yolu kaybedip çöle sapan 68 osmanlı askeri bulmuştur. susuzluktan kumlara kapanmış ölmek üzere olan bu osmanlı askerleri ingilizler üzerinde büyük tesir yapar. askerlere saldırmak yerine kendi mataralarını açıp su verirler. sonra atlarına türkleri bindirip ellerini de bağlamayıp ingiliz siperlerine kendileri atın yanında yayan 8km yürürler. içlerinden biri eve yazdığı mektuplarda olaydan şöyle bahsetmiş :

"almanların (hunların) kurbanlık gibi acımadan kullandığı bu adamlara böyle yarı ölmüş halde rastlamak çok içli bir görüntüydü. filmlere yakışır bir sahneydi" 20 ağustos 1916, yüzbaşı h. wetherell

osmanlı askerinin düşman tarafından en keskin izahatlerinden birini ise en büyük düşmanlarından birisi yazmaktadır. t.e lawrence. sözlükte @attirmayin makedonun kafasini şu entrysinde çevirmiş, alıntılıyorum:

"köylerden çeşitli cepheler de savaşmak için askere alınan gençler, kaderlerine itiraz filan etmeden razı oluyorlardı; türklerin vatanlarını savunma geleneklerinden ötürü bu gençler, askere alınmalarını tevekkülle karşılıyorlardı. koyun gibi insanlardı bunlar: hiçbir kötü ya da iyi özellikleri yoktu. tek başlarına bırakıldıklarında bir şey yapabilmeleri olanaksızdı ya da belki de savaş meydanında ağır ve sönük bir performans gösteriyorlardı. nezaketli olmaları ve acele etmemeleri emredildiğinde, bir çırpıda dost ve cömert düşmanlar oluveriyorlardı. babalarına hakaret etmeleri ya da analarının bağırsaklarını deşmeleri emredildiğinde, sanki hiçbir şey olmamış gibi ya da çok iyi bir şey yapıyorlarmış gibi soğukkanlılıkla kendilerine emredilen şeyleri yerine getiriyorlardı. bir ümitsizlik ve ateşli heyecanlı bir girişim eksikliği vardı osmanlı askerlerinde; bu, onları dünyadaki askerlerin içerisinde en yumuşak başlı, en dayanıklı ve en az ruhsuz askerleri yapmıştı.

bu zavallı askerler, şan-şöhret ve gösteriş düşkünü şarklı subayların doğal kurbanıydılar; körü körüne ölüme sürükleniyorlar ya da bu şarklı subaylar tarafından savaş meydanlarında hiç umursamadan yapayalnız bırakılıyorlardı. gerçekten de biz osmanlı askerlerinin, başlarındaki komutanlarının iğrenç tutkuları nedeniyle bir savaş meydanından başka bir savaş meydanına sürüklendiğini görmüştük. başlarındaki komutanlar, emirleri altındaki askerlere hiç mi hiç değer vermiyorlardı. bununla ilintili bir başka nokta da, askerlerinin canlarını korumak için en basit önlemleri bile alma gereğini duymuyorlardı. esir alınan osmanlı askerlerinin bazıları ağızlarından tıbbi muayeneden geçirildiğinde, pek çoğunun zührevi hastalıklardan kıvrandıklarını görmüştük. frengi ve benzeri hastalıklar türkiye'de henüz bilinmiyordu bile. bu tür hastalıklar, yedi sekiz yıl askerlik yapılan taburlarda hızla yayılıyor ve askerlikleri bitene kadar da tedavi filan edilmiyordu. eğer uzak memleketlerden buralara gelmişlerse, memleketlerine böylesi bir hastalıkla dönmekten utandıklarından ya jandarma olarak orduda kalıyorlar ya da dünyaları büsbütün yıkıldığı için kentlerde ve kasabalarda hammaliye işlerinde çalışıyorlardı; bu nedenle türklerdeki doğum oranları gün gittikçe azalıyordu. sürekli süren savaşlar nedeniyle anadolu köylüsü kırılıyordu adeta[s.56,57]."

almanlar 1 eylül 1916'da port said'e bir bombardıman akını ile liman girişini bombalarlar. ingilizlerin buna cevabı bir-el-mezar havarisini bombalamak olur. müttefik hava meydanları ise gitgide cepheye yakınlaşmaya başlar. 7 eylül'de süveyş'ten scramble etmekte olan uçaklar 27 eylülde romani çevresinde üslenmiş durumdadırlar.

2 ekimde el-ariş üzerine yapılan bir hava akınında ingilizler hava savunma silahlarının olmadığını farkederler. bu da demektir ki almanlar hava güçlerini hattın daha da gerisine çekmişlerdir. havadaki alman uçakları da kuzey doğu istikametinden yaklaşmakta olunca ingilizler osmanlı-alman hava gücünün bir-üs-sebi'de üslendiği sonucunu çıkarır. ingilizler 11 kasım'da 10 uçaklık bir bombardıman gücüyle romani çevresindeki hava meydanlarından havalanırlar. bir-üs sebi üzerinde yoğun bir flak ve uçaksavar ateşi ile karşılaşırlar. bir-üs-sebi tren istasyonu ve hava alanı bombalanır. almanlar da intikam saldırısı olarak kahire'yi aynı şekilde bombalarlar.

mağdabe savaşı

ingilizler kasım ayının sonlarında altyapı çalışmalarını bitirerek sina çölünün doğu ucu sayılacak bir yerde el ariş - mağdabe hattının 11km kadar batısına çok güçlü yerleşmişlerdir. osmanlılar ise bakar ki ingilizler ciddi bir şekilde yığınak yapıyor ve çok güçlü gelecekler, kress von kressenstein'in yönlendirmesiyle ingiliz saldırı hattı üzerinde güçlü direnç noktaları ile savunmaya girişir. el ariş özellikle çok kırılgan bir yapıda olduğu için (denizin dibindedir, önünü arkasını çevirdiniz mi içeride kalanlar bir daha çıkamaz) ve ingilizlerin asıl hedefleri bir-üs-sebi olduğu için o noktanın güney batısı olan hafir-el-ağca'yı çok güçlü tahkim ederler. bu savunma sistemi demiryolunun tam üzerinde oturduğu için osmanlılar için ikmal , erzak, mühimmat, yaralı sevkiyatı en üst seviyede yapılabilir bir haldedir. hafir-el-ağca'nın en güneybatı ucu da mağdabe müstahkem mevkidir. bu nokta da sina çölünün filistin'e açılan kilididir.

nitekim ingilizler yığınağı yapmış da olsalar yığınak ikmal demek değildir. ileri bir çıkış için destekli erzak mühimmatın ileri hatta yığılmış olmasıdır. ingilizlerin el-ariş ve mağdabe hatlarına bir saldırısı için bundan daha fazlasına ihtiyaçları olacaktır. cephe gerisi hastaneleri 128 kilometre mesafededir. alman-osmanlı kuvvetlerinin üzerinde konuşlandığı demiryolları sina çölünde yoktur. ingilizler saldırı için gerekli ikmali yine o çölü geçerek yapmak zorunda kalacaklardır. bu da her yudum suyun her merminin, atın yiyeceği her bir demet samanın ince ince hesaplanması zorunluluğunu ortaya çıkarmıştır. özellikle sina çölü çok acımasız koşulları beraberinde getirmektedir. gece sıcaklıkları -10 dereceye kadar inebilmekte, gündüz ise 30 derecelerin sonlarını zorlamaktadır. bir matara suyun yanlışlıkla delinmesi falan o askerin gelecek 24 saat içinde su içemeyeceği anlamına falan geldiği için herşey o koşullarda hayat memat meselesi haline gelir.

ingilizler saldırı için 42. doğu lancashire tümeni, 52. lowland tümeni, chauvel'in kendi anzak süvari tümeni, 5. süvari tugayı ve imparatorluk deve süvari tugayı'ndan müteşekkil bir devasa güç bir araya getirirler. kuvvetin çoğunluğu at üstünde olduğundan o ana dek birinci dünya savaşını hiçbir cephesinde görülmemiş mobil savaş şartlarını da bir anda denkleme dahil ederler. karşılaştırma yaparsak avrupa batı cephesinde manş denizinden adriyatik denizine kadar her 50 kilometrelik şeridi koruyan neredeyse bir ordu gücünde asker, onların kurulu çekili topçu bataryaları, siperleri, dikenli telleri, makineli tüfekleri, zehirli gazları süvari operasyonunu bırak piyadeyi dahi bir kilometre ilerlemekten men etmiş durumdadır. sina cephesinde ise osmanlı ordusu çok daha geniş ve dümdüz çöl arazisi bir alanı çok daha az askerle ve çok daha az ekipmanla savunduğundan süvari operasyonlarına artık açıktır. bu durum savaş bitene dek başka hiçbir cephede görülmeyecektir.

20 aralık günü saldırıya start verilir. ingiliz öncü kolları el-ariş kasabasına bir keşif saldırısı yapar. yakalanan bir adet arap esir kasabada üç tabur kadar bir osmanlı-alman gücünün savunmada olduğunu söyler. aynı sıralarda osmanlı hava keşfi de düşman ana saldırısının kuzey doğuya yönlendiğini görerek karargahı ikaz eder. kress von kressenstein el-ariş'i hemen boşalttırarak savunmadaki 1600 askeri daha iyi iş yapabilecekleri mağdabe müstahkem mevkine çeker. ingilizler el-ariş'e girdiklerinde terkedilmiş bulurlar. çekilen osmanlı taburları 18 kilometre uzaktaki mağdabe'ye yürürken ingilizler daha sonra bir-üs-sebi ve filistin'i zorlarken kullanabilecekleri akdeniz kıyısında bir üs daha ele geçirmiş olur.

mağdabe'de 500 kişilik olan savunma gücü el-ariş garnizonunun da eklenmesiyle 2100 askere kadar çıkar. bunlar 80.alay'ın iki taburuyla 3. tümen'in bir taburudur. ilk iki tabura izzet bey, üçüncüsüne rüştü bey komuta etmektedir. yerel arap deve birliklerinin de tek tük yardıma gelmesiyle ve almanların 75'lik krupp dağ toplarından bir batarya ile cepheye yardım etmesiyle mağdabe tam bir müstahkem mevki halini alır. daha sonra buraya bir-üs-sebi'den 8. istihkam taburunun bir bölüğü ile 27. sıhhıye bölüğü buraya bir açık hastane kurarlar. mağdabe mevkinin savunması da miralay kadri bey tarafından üstlenilir.

Mağdabe

ingilizler el-ariş'ten mağdabe'ye ilerleyen üç osmanlı taburunu görünce hava keşfi yaptırırlar. pilot bakar ki osmanlılar çekiliyor ancak pek de bir panik halinde değiller, salkım saçak koşarak intikal etmiyorlar. raporuna vadi-el-ariş'ten mağdabe'ye düzenli intikalde olan bir buçuk alaylık bir güç yazar. ingilizler bu yüzden yaldır yaldır bir süvari saldırısına girişmezler.

yığınaklarını yapıp 23 aralık saat sabah 03:50 gibi anzak süvari tümeni mağdabe karşısında pozisyon alır. osmanlı ordusunun kamp ateşleri altı kilometre kadar uzakta görülmektedir. general chauvel osmanlıların başarılı geri çekilme harekatından etkilendiği için bir-üs-sebi istikametinde savaşarak çekilmelerini engellemek için de yeni zelanda süvari tugayı ile 3. hafif süvari tugayını mağdabe'nin kuzey - kuzeydoğusuna arkadan aşırtarak çekilme yolunu da baskı altına alır. bu gerçekleşince telgraf direklerini ve altındaki yolu izleyerek mağdabe'ye batıdan doğuya direkt bir saldırı açar. saldırının da ana sikletini deve süvarisine yaptırır. bu noktada alman topçu subayları devreye girince develi süvariler havada patlayan şarapnel atışını kafalarına yemeye başlar ve kurumuş dere yatağı istikametine 45 derecelik bir çekilme yaparlar.

öğleye doğru deve tugayı makinelitüfek bölükleri ve kral 8. henry zamanında kurulmuş olan "honourable artillery company" - hac topçu bataryaları desteğinde ingilizler çok kararlı bir saldırıya geçerler. osmanlı ordusu de aynı kararlılıkta direnir. 55 dakikalık durmaksızın bir çatışma sonrasında deve süvarisi diğer kanattan saldırmakta olan 1. hafif süvari tugayı ile birleşerek yönünü tam doğuya çevirir. kararlı saldırının uzun sürmesi osmanlı garnizonunda etkisini göstermeye başlar ve tek tük çekilme haberleri yayılır. 3 tugayın 10. hafif süvari alayı sağ kanadı ve oradaki osmanlı tahkimatlarını süpürge gibi doğu istikametine doğru iterken saat 14:55'te ahlat ali mevkiini ele geçirirler. bu da bir üs-sebi yolunu ve çekilme istikametini kapatır. merkezde çatışma sürmekteyken general chauvel mağdabe'nin alınamadığını görerek savaş alanı belirsizliğinde yenilmek üzere olduğunu düşünür ve geri çekilme emreder. süvarilerin komutanı yeni zelandalı edward chaytor ile chauvel arasındaki bir telefon chauvel'in geri çekilme emrini durdurmasına neden olur zira yeni zelandalı komutana göre osmanlı hattı çatırdamaktadır.

aynı anlarda 4. numaralı müstahkem mevki'nin konuşlandığı 345 rakımlı (aslında numaralı denmesi gerekir çünkü o arazi dümdüz çöldür, ortada öyle bir yükselti yoktur ancak literatür niyeyse öyle diyip durduğu için adı da öyle kalmıştır) tepeliğin etrafındaki osmanlı savunmacılar yeni zelandalı askerlerle 30 metre mesafeye girmiştir. osmanlı mülazımlar toz duman içerisinde koşturan düşmanın artık bomba menziline girdiğini görerek siperdeki askerlere süngü taktırır. 2. numaralı müstahkem mevki'yi yandan ezip geçen 10. hafif süvari'nin erleri 4. numaralı müstahkem mevki'ye hiç durmadan saldırmaya başlayınca saat 15:20'de çok ağır zayiat vermiş osmanlı savunmacılar küçük gruplar haline teslim olmaya başlar. saat 16:20'de osmanlıların kaybetmekte olduğu artık cephenin her yanında belli olmaktadır. karanlığın yavaş yavaş çökmesiyle de osmanlı organize savunması kırılır. arka planda sürekli tekrar eden makinelitüfek takırtıları ve topçu uğultu ve ıslıkları duyulmaz olur. 23:30'da ise ingilizler mağdabe osmanlı karargahına girer.


çatışmanın bilançosu, 6000 kişiyle saldıran ingilizler için 22 ölü 124 yaralıdır. 2000 kişilik osmanlı savunmacılar için fatura 97'si savaş meydanında kalmış 300+ şehit, 40'ı geride kalmış 300 yaralı 1279 esirdir.

refah savaşı

el ariş'i almaya giden ingiliz birlikleri bir haftalık hafif bir yığınaktan sonra hiç durmadan tekrar saldırıya geçerler. bu sefer istikametleri günümüzde gazze şeridinin mısır'a açılan kapısı olan refah'tır. ingilizler bu aşamada anzak süvari tümeninin tüm elementleri yanında bir de zırhlı araç bölüğü edinmişlerdir. üstüne bir miktar çekili 18 funtluk topçuları vardır.

el ariş refah arasındaki 40 kilometreyi güneşe kalmamak için gece karanlığında alırlar. refah a 9 kilometre mesafede şeyh zuvaid mevkiine gelmeyi başarırlar. ancak mağdabe saldırısından sonra altyapıları o kadar da doğuya erişmediğinden ön hatları cephane sıkıntılarıyla boğuşmaktadır. desert column kolordusu komutanları chetwode toplar hariç bütün tekerlekli araçların şeyh zuvaid mevkinde kalmasını ister. komutanları bunu protesto ederek yerine getirirler. zira onlar da üç dört gündür bir mühimmat ikmali beklemektedir ancak sadece %20 cephane ikmal oranlarıyla yürümektedirler. o bölgede cidden hiç bir yol olmadığından sadece musa peygamberin de zamanında üstünden geçtiği ve o günden beri kimsenin çivi çakmadığı antik yollar üzerinde cephane konvoyları ilerletmek de zor bir iş olduğundan cephaneyi istedikleri gibi hareket ettiremezler. altyapı fillistinde sinaya göre daha iyi olduğundan dahası hicaz demiryolu osmanlı kuvvetlerinin arkasında olduğundan o kısımda henüz böyle sıkıntılar yoktur.

9 ocak günü bir-üs-sebi havaalanına saldıran ingiliz bombardıman uçakları dönüş yolunda veli şeyh nuran mevkiinde geniş bir osmanlı asker grubu tespit ederler. ancak bu da refah'ı koruyan 2 bin kişilik bir gücün artçılarıdır. osmanlı ordusu 3 tümeninin 31. alayı refah a yerleşmekte ve mevkiyi istihkam etmektedir. eğer daha önce anlatmadıysam yazayım. dümdüz çöl olan arazilerin askeri olarak tahkim edilmesi almanların direnç noktası/wiederstandsnest, ingilizlerin redoubt dedikleri bizlerin daha genel bir söylenişle "tahkimat" dediğimiz bir sistemle korunmaktadır. cephe çok uzundur çok geniştir ve savunma hatları yapmaya müsait genellikle değildir. çöl tahkimatı bu yüzden birbirlerini çapraz koruyan daire veya elips biçimli siperler ve avcı boy çukuru ile savunulmaktadır. bunlar koltuk altı hizasında kazılmış basit çukurlardır. ancak 100 metre aralıklarla kazılan ve içine yirmişer asker alan bu çukurlar yerden alçakta oldukları için ve gelen düşman piyadesi süvarisi falan yerden yüksekte olduğu için düşmana nişan alan iki tahkimatın askerleri birbirlerinin çapraz ateşine girmezler. süvari çukura girerse çıkamaz, piyade dümdüz çölde koşarak çukura varamaz. böyle ucuz ama etkilidir. arkaya bir de top desteği gelirse tahkimat düşmanı oraya çakar. plevne savaşında osman paşa bunlarla ve winchester lever action silahlarla rus ve romen ordularında kıyım yapmıştır. rommel keza 1942'de çöl tahkimatına 2 milyon da mayın ekleyerek saldıran ingilizlerin anasını belleyecektir ama bu konumuz olmadığı için şimdilik geçiyorum. refahtaki osmanlı tahkimatı iyi konuşlanmış, cepheye hakim ve saklanacak tek bir taş bile olmayan arazide 1800-2000 metre kadar bir görüş alanına sahip iyi bir tahkimattır. tek zayıf noktası hattın kuzeydoğusudur, orası da bir-üs-sebi'ye bakan ikmal hatlarıdır.

sabah 06:15'te ingilizler çıkış hattına gelerek düzenli bir marşla yürüyüşe geçer, sonra dağılarak avcı hafif piyade şeklinde müfreze müfreze açılarak pozisyon alır ve sina - filistin arasındaki osmanlı'nın 500 sene önce yükselttiği sınır taşlarını geçerler. savaş artık kutsal topraklara girer. saat 6.45'te anzak süvari tümeni refah istihkamının 7.2 kilometre açığına gelir ve ilk teması kurar. ingiliz süvarisi aynı sıralarda cephe gerisine serbest bir salma harekatı ile gazze refah arasına kadar girecek ve telgraf hatlarını da kesecektir. bu da refah garnizonunu tamamen izole eder. sabah 9:00 a doğru hava keşfi ve ön hazırlıktan sonra ingiliz topçusu refah tahkimatlarına yarım saatlik bir bombardımana başlar. aşırtmalı atışların da yardımıyla osmanlı tahkimatları ateş altındayken ingiliz piyadesi ve anzak süvarisi çıkış yaparak 1800 metre mesafeye kadar girerler. osmanlı garnizonu düşmanı dürbünlerinde görerek ateşe başlar.

anzak süvari tümeni, ingiliz deve süvarisi, warwickshire yeomanry hafif süvarisi, kraliyet gloucestershire hüssar alayı 1800 metrede at inerek piyade saldırısına geçerler (çölde iyi tahkim olmuş makineli tüfekleri olan düşmana sadece zırhlı bişeyler koşabilir, süvariyle bunu deneyip ordusunu neredeyse kaybeden bir isim için (bkz: rodolfo graziani)) ancak osmanlı ve alman topçu bataryalarının hemen şarapnel atışlarına maruz kalırlar. ingiliz topçusu osmanlı atışlarını görür ve susturmak için 2100 metre indirekt atışlara başlar. osmanlı tahkimatlarının iyi kazıldığı anlaşılır, refah etrafındaki çember daraldıkça ingilizlerin ilerleme hızı da yavaşlar. saat 9'dan 12'ye kadar osmanlı savunmacılar izole bir biçimde kendilerini cansiperane savunurlar. düşman 550 metreye geldiğinde cephanesi de bitmek üzeredir. saat 14:15'te anzak mühimmatı tükenir ve geriye çekilirler. iskoç inverness topçu bataryası mermisi kalmadığından atışlarını keser.

saat 15:25'te chauvel haydi son bir gayret diyerek en kuzeybatıdaki tahkimatlara denizden içeri doğru bir yarma emreder. osmanlı alman savunmacılar savaş tarihimizin yüz akı bir savunma vererek hatlarına tutunur. alman bombardıman uçaklarının da saldıran ingilizlere iki strafe dalışı yapmasıyla moral osmanlı siperlerinde tekrar tesis olur. ingilizler ne kadar uçakları varsa kaldırarak hareket eden her şeye ateş etmeye başlarlar. ingiliz hac topçusu'da merkez tahkimatı vizörlerinde sıfırlayarak duman mermileri göndermeye başlar.

beyaz duman kartuşları tahkimatlar arasına düşmeye başladığında çok büyük bir sıkıntıya neden olur. görüş alanı birden sıfıra indiği için savunmacılar nişan alacak hedef bulamazlar. dumanın içine rasgele ateş eden mg08 timleri birden süngü hücumunda anzak ve ingiliz birlikleri görür. ingilizler çok kanlı bir saldırıyla refah merkez tahkimatına saat 16:30'da girerler. ancak merkez tahkimat düştüğünde diğer siperler teslim olmaz ve karşılıklı tüfek atışları ve bombalarla sürüp giden bir çatışma başlar. osmanlı ve alman askerleri merkez tahkimata son bir süngü hücumu deneyerek başarısız olurlar zira ingiliz makineli tüfeği lewis tek kişi tarafından taşınıp kurulabildiği için saldırıda daha etkili olmaktadır. gelen osmanlı saldırısını ingilizler bu makinelilerle biçer. zayıf bir dalga ise ana tahkimat çukuruna atlayıp ya şehit olur ya da esir edilir.

bunun da psikolojik etkisiyle batı b2 ve b1 tahkimatları bir bir düşman eline geçer. çevrilen ve kaçma şansı olmayan osmanlı garnizonu son cephanesini de harcayana kadar teslim olmamayı sürdürür. sonra ingilizler mermileri kalmamış 5 subay 214 er erbaş ele geçirirler.

2000+ kişilik osmanlı garnizonunda 200 şehit, 162 yaralı , 66'sı alman istihkamcı - mühendis, makinelitüfek ve top operatörü olmak üzere 1635 esir vardır. müttefik kuvvetlerde ise mağdabe'nin üç katı kayıp yaşanmıştır. 487 ölü yaralı ile refah'ı alarak gazze ve filistin'in kapısını aralarlar.

savaşın filistin'e taşınması

filistin cephesi 1917'nin ilk aylarında açılıp 1917 sonuna kadar hiç durmaksızın ateş ve kan içinde kuzeye yürüyecektir. osmanlı birinci dünya savaşında batı cephesinde asla gerçekleşmeyen bir yarma harekatını burada yiyecek ve dile kolay tam 600 kilometre uzunluğunda toprağını ingilizlere kaptıracaktır. bu cepheden ingiltere'ye iyi haberler gelmeye başladıkça, avrupa batı cephesinde 5-10 km kazanımlar için onbinlerce ölü veren ingiliz ordusu ışığı burada görecek ve gerek moral, gerek petrol, gerek diğer şeyler için filistin cephesine asker araç ve ekipman akışını artırarak sürdürecektir.

nitekim 1917 başlarında bol felaketli bir nivelle genel taarruzu (bkz: nivelle offensive) avrupa batı cephesinde çok büyük umutlarla başlayacak ancak çok büyük umutsuzluklarla bitecektir. fransız general nivelle'in "büyük oyunu görün büyük oynayın" tarzında kerameti kendinden menkul ancak verdun savaşı'ndaki hizmetlerinden ötürü herkesin dinlemek zorunda kaldığı büyük saldırı doktrinleri almanların savunma savaşını artık öss gibi çalışıp hatmetmesi yüzünden hacamat olacak, fransız ordusunda büyük çaplı isyanlar görülecek, fransa artık büyük çaplı taarruz maarruz defterini amerikalılar gelene kadar kapatacaktır. işte bu nivelle taarruzunu yapacağız diye refah'ı almış ve gazze'ye yürüme emri bekleyen filistin cephesindeki ingilizler ocaktan mart sonuna kadar beklemek zorunda kalırlar. o süreyi de el ariş - gazze arasına metal file yollar, su boru hatları ve karşı istihkamlar yaparak geçirirler. bir de dar hat demiryolu günde 1 kilometre ilerleyerek 40 günde refah kapısına varır. bu da durumu osmanlı tarafıyla denkleştirmiş gibi olur. el ariş'ten gazzeye artık atla iki saat, piyade adımıyla 6 saatte varılabilmektedir. su kuleleri de her noktaya dikilerek işgal için ingilizlere daha çok koz verir.

bu arada filistin'e girmek gibi bir nosyon ortaya çıkınca ingilizler fransızlarla (baş müttefikleri ancak tarihi düşmanlarıyla) eninde sonunda papaz olacaklarının farkına varırlar. filistinde mısır'da bir fransız askeri birliği yoktur. fransa 1915'te hiç bir politik çıkarı falan olmamasına rağmen bari yardım etmedi demesinler diye çanakkale'ye de asker çıkarmış üstüne orada bir de neredeyse komple tüm mürettebatıyla savaş gemisi kaybetmiştir (bkz: bouvet). filistin ve levant (akdeniz'in en doğusu) ise fransa'nın ta 11.yy'dan beri ilgisini çeken bir yerdir. çoğunluğu fransız olan haçlılar buradan atıldıktan sonra fransız ilgisi buraya tam olarak bitmeyecek, napoleon dahi 1799'da bölgeye kısa bir dönüş yapacaktır. şimdi ingilizler filistin ve levant üzerine yürümek üzereyken avrupa'da inanılmaz insan kaybı ve sonuçsuz harekatlarla boğuşan ve kendi toprağında almanların varlığına katlanıp bir de gün aşırı onlardan havada karada dayak yiyen fransa'nın arkasından iş çevirmiş gibi olmak istemez. filistin ve levant'ın savaş sonunda nasıl paylaşılacağına dair bir anlaşma da imzalarlar. (bkz: sykes-picot anlaşması) bu anlaşma ile osmanlı'nın yarısını ingiltere ve fransa kendi aralarında paylaşmaktadırlar. fransa sivas tokat sınırına kadar dayanıp karadenize 100 km mesafeye kadar gelip güneyde antep tarsus silifke dahil kendi kontrol alanını belirlerken ingiltere yafa hayfa çizgisinin güneyinde ne varsa hepsine konmaktadır. daha da ilginci o sırada ingiltere için osmanlı askerlerinin kafasını kesen mekke şerifi hüseyin'e ve askerlerine verilen bütün o taahütler, lawrence'in araplara verdiği bütün o sözler, arapların arap krallara yönettirilip "o eski ihtişamına" döndürüleceğine dair bütün imalar, yönetme hakkının "osmanlı altında esir olan araplara" geri verileceğine dair yazılmış bütün antlaşmalar böyle arkadan bıçaklanmaktadır. en sonunda ingiliz ve fransız gibi güçlü kolonial geçmişleri olan ülkelerle taahhüt üzerine ayaklanma çıkaran arap kabileleri ülke ve krallık edinmişler ama bağımsızlık elde edememişlerdir. ingiliz ve fransız protektoraları bölgeyi vampir gibi emmeye bir 25 sene daha devam edecektir. hatta dükkanı kapatıp giderken ayrılış hediyesi olarak ortadoğuya israil diye nurtopu gibi bir de hediye vereceklerdir.


ingilizler bu boşluğu saldırı güçleri için süveyş'ten gazze tarafına sürekli birlik aktararak değerlendirirler. osmanlı ordusu ise savaş çok kritik bir yere doğru gittiği için kafkas cephesinden 3. süvari tümeni ile rumeliden 3. piyade tümenini bölgeye intikal ettirerek cephedeki gücünü 5 tümene çıkartır. gazze bir-üs-sebi arası 30 kilometrelik cephe için birinci dünya savaşı standartlarında ilk göz attığınızda averaj bir savunma gücüdür. ancak daha önceden dediğim gibi bölgede hat siper dikenli tel tahkimatı zehirli gaz falan olmadığından bu cepheyi birinci dünya savaşının diğer cepheleriyle kıyaslamak kolaya kaçmaktır. manevra ağırlıklı mobil savaşın hüküm sürdüğü sina filistin cephesindeki süvari yoğunluğu ve bunların osmanlıyı zorladığı savunma doktrini tarihte bu harp türünün son örneğini de oluşturmaktadır.

osmanlı ordusu bunun da yanında gazzeyi 3500 kişilik yedi taburluk bir ağır tugayla takviye eder. 18 makinelitüfek müfrezesi, her biri 20 topluk 5 batarya ile de akdeniz kıyısına sağlam yerleşir. almanyadan gelip fabrikadan yeni çıkmış yepisyeni 7 adet halberstadt ii uçağı alman ve osmanlı pilotların elinde ingilizlere kan kusturmak için de hazır beklemektedir. zira teknolojik olarak osmanlı-alman hava gücü bu cephede son günlere kadar düşmana hep daha üstün olacaktır.

son olarak refah savaşından şubatın sonuna kadar bölgede askere alınıp eline silah verilen suriyeli ve filistinlilerden oluşan 70 kadar arap osmanlı askeri ingiliz hatlarına geçip teslim olmuşlar ve bölgedeki osmanlı-alman pozisyonları ve top konuşlanması hakkında ingilizlere oldukça değerli askeri bilgiyi de vermişlerdir. askerden kaçıp düşmana teslim olmayan ama arap yerleşimlerinde köylerinde kaybolan saklanan arap kökenli osmanlı askerlerinin sayılarına da genel kurmay arşivlerinden erişmek kolay değil (çok milletli bir yapı olmasına rağmen asker kaçaklarında etnik istatistik tutmaz osmanlı, bu osmanlı ordusunda da aynı şekildedir ama çok milletli yapı artık osmanlı gibi olmadığından istatistiki bir değer de taşımaz) ama azımsanmayacak miktarlarda olduğunu da hesap etmek gerekir.

birinci gazze savaşı

gazze mısır'dan filistin'e doğru yapılacak herhangi bir askeri harekatın tarihi kapısı olagelmiştir. milattan önce 1274'te mısırlılar hititliler üzerine yürürken de gazze'den geçmişlerdi, yavuz sultan selim mısır'ı almak üzere filistin'den gelirken yine buradan geçmişti. tabii sina şam arasında bir-üs-sebi ve kudüs'ten geçen başka yollar'da vardı ancak sina'dan önceki son su kuyuları buralarda olduğu için çöl geçecek insanlar gazze'yi tercih ediyorlardı.

ingilizler refah'ı alınca osmanlı direnişi savunmaya daha müsait noktalarda kondanse olmadan ani bir çıkışla gazze üzerine bir akın yapmak isterler. 23 şubat 1917'de refah çevresinde konuşlanmış ingiliz 2. hafif süvari ve 5. süvari tugayları refah'ın 8km kuzeyinde gazze ile refah arasında bulunan tek büyük sayılabilecek yerleşim yeri han yunus'a (ingilizlerin literatürdeki deyimiyle khan younis) bir sortide bulunurlar. pek zarar veremeden dönerler ve bölgede güçlü tahkimatlarla bekleyen osmanlı savunmacılar bulduklarını rapor ederek refah'a geri dönerler. aynı anda enver paşa, cemal paşa ve kress von kressenstein kafa kafaya vererek bir ingiliz saldırısında topun tam anlamıyla ağzında olan han yunus'u eksik savunmak yerine oradaki birlikleri 23 kilometre kuzeye kaydırarak gazze'yi çok daha tedarikli savunma gibi bir plan üzerinde anlaşırlar. gazze denize sırtını (askeri anlamda "g.tünü" okuyun) denize dayamış olmasına rağmen içerilerde savunmaya çok elverişli noktalar sunan değerli bir arazidir. osmanlı birlikleri tahkimatlarını yıkarak 23-25 şubat arası gazze havarisine yeni tahkimatlarını kazmaya koyulur.

28 şubattaki ileri harekatlarında han yunus'tan kendilerine ateşle karşılık verilmediğini gören ingilizler kasabanın boşaltıldığını farkederek buraya girerler. laf buraya gelmişken de belirtmek gerek. han yunus ve genel olarak gazze sahil şeridini bugünkü israil ablukası altındaki filistin'in güneydeki sefil banliyöleriyle karıştırmamak lazımdır. 1917'de gazze ne eksen yetişen, toprağı, güzel havası, meyva ağaçları, portakal bahçeleri, incir bahçeleri ve suya olan erişimi ile mamur bir toprak parçasıydı. han yunus'a giren ingiliz bir teğmenin günlüğünde gazze bölgesi şöyle canlanmaktadır :

"sınırı bir geçtik ki, amanın ne kadar da güzel bir diyar. her yer mükemmel bir tarzda ekilip biçilmiş, topraktan şimdiye dek gördüğüm bütün ingiliz tarlalarından daha gürbüz ekinler -buğday ve arpa- fışkırmış. köyler ise çok şirin görünüyor. portakal incir ve diğer meyvelerin bolluğunu ise anlatmakla bitiremem. miller ve millerce süren çöl yürüyüşünden sonra böyle bir ülkeye varmış olmak hayatımın beş yılına değer" -teğmen robert wilson

şubat mart arası tekrar iki tarafın yığınağı ile geçer. osmanlı ordusu gazze etrafındaki tahkimatlarını derinleştirirken ingiliz ordusu avrupa batı cephesindeki bahar harekatlarına asker gönderip göndermemeyi tartışmaktadır. 1917 yılı başında gazze'de 10-12 bin kişilik bir osmanlı-alman-arap bedevi gücü savunması bulunurken, el-ariş ve refah'daki durumun ve ingiliz niyetlerinin de açığa çıkmasıyla kress von kressenstein bölgeye bir 12 bin kişi daha takviye isteyecektir. 31. ve 32. alaylardan müteşekkil 3. tümen cemame'de, 47. ve 48. alaylardan müteşekkil 16. tümen de tel-eş-şeria'da konuşlanacaktır. avusturya macaristan imparatorluğunun gönderdiği ağır dağ hovitzer topları da 12 batarya olarak bölgeye varınca halihazırda almanların uzun namlulu 100lük topları da sayıya eklenince osmanlı kağıt üzerinde düşmanını top sayısı olarak olmasa da kalibre ve menzil olarak geride bırakmaktadır (outgun etmektedir). son olarak da yafa'da bulunan (bugün tel-aviv) 53. piyade tümeni de gazze'te doğru yola çıkıp kress von kressenstein karargahını gazze'ye tel-eş-şeria'ya kurunca osmanlı hazırlıkları nihayete erer.

osmanlı ordusunda asker kaçakları sorunu bu sırada tavan yapmaktadır. dediğim gibi etnik istatistik bizden değil hep ingiliz kaynaklarından gelmektedir. zira bu bir buçuk aylık yığınak süresince ingilizler osmanlı savunmasının düzenli olarak parçalandığına aslında kopma noktasına geldiğine inanmaktadır. bunun da neden ocak şubat arasında tam 70 osmanlı asker kaçağının ingiliz hatlarına varıp teslim olmalarıdır. bunlar ingiliz raporlarına göre bölgeyi osmanlı bayrağı altında savunan arap askerlerdir. en azından bir kısmıdır. araplar ingilizlere osmanlı yerleşkeleri, batarya konumları ve komutanları hakkında tutarlı bilgiler verirler. hatta aralarında henüz cepheye komşu olmayan ürdün'deki (o zamanki adıyla şeria) redif birliklerden falan kaçıp gelenler vardır. ancak arap kaçaklar en önemli istihbaratı bilmedikleri için veremezler. kaçan arap osmanlı askerlerin cepheyi takviye etmeye gelen birliklerden ve tam askeri yekünden haberi yoktur. ingilizler bu asker kaçaklarının kendilerine teslim olmayan miktarını da içler dışlar olarak hesaplayıp gazze - bir üs sebi arasını savunan 2 bin kadar asker olduğu kanısına varır. asıl rakam bunun 6 katı falandır. onun üstüne topun tahkimatın kralı da kendilerine çevrilmiş durumdadır ama bunu tabii farkedemezler.

osmanlı savunması ve planı bugün harbiye'de halen okutulmaktadır. kress von kressenstein refah - han yunus arasını geçip gazzeye güney kuzey doğrultulu bir çıkış yapan düşmanın kendi kazanımını konsolide etmek için tahkimata oturamayacağını hesaplar. bu düşmanın sol kanadı 1 kilometre ile akdenize bakmaktadır, dolayısıyla çıkışını yapmış, açılmış ve cepheden saldırıya geçmiş ingilizlerin bir üs sebi üzerinden akdenize hatlarının üzerine ve gerisine yapılacak olası bir karşı taarruzda torbada kalma riski yüksektir. kressenstein bunu hemen görür. zira kuzeye yerleşik bir tahkimata saldıran ordunun bir kilometrelik oturma odası kadar bir alanda manevra ile 90 derece dönüp kendini yandan giren bir karşı saldırıya başarıyla savunması çok zor iştir. disiplin düşükse o askerler kaçıp torbaya girer ve esir olur. disiplin yüksekse son mermiye kadar çarpışırlar. ama kaçamazlar.

bu nedenle osmanlı birinci gazze savaşında kumarı büyük oynasa da düşmandan büyük parça koparma gibi çok teknik bir amacın yanında kısıtlı saldırı doktrininin medar-ı iftiharı bir planlaması vardır. uygulaması da fena olmamıştır.

ingiliz saldırı planı ise gazze ile bir-üs-sebi arasından kuzeye süvari gücünü aşırtarak gazze garnizonunun iki taraftan sarılması ile kaçış yolunun kontrol altında tutularak garnizonun teslim alınması gibi kağıt üzerinde mümkün, kağıttan kafayı kaldırınca ucu bucağı belirsiz bir planla işe girişir. burada 4 kollu piyade ağırlıklı iki buçuk tümen sayısında bir güç han yunus'tan çıkarak gazze vadisine girecek, bir tümen ihtiyatını bir üs sebi'ye çevirerek kalanlarla açılarak gazze'ye girecektir. gazze'de zaten onların perspektifinde asker kaçakları yüzünden dağılmak üzere olduğundan süvarinin gazze doğu ve kuzeyinden tetikleyeceği bir baskı osmanlı garnizonunu çok müşkül bir pozisyona getirecek herkes teslim alınacaktır.

sabah 6:30 da gazze üzerine yürümekte olan ingiliz birlikleri birden çok yoğun bir sisin oluşmasıyla ve bu sisin 4 saat bölgeye oturmasıyla yön tayini ve koordinat gibi hususlarda aptal aptal hareketler yapmaya başlarlar. sağ cenahtaki 53. tümen gerektiğinden beş kilometre daha çok açılmış, anzak süvari kolordusunun çoban köpeği gibi piyade sürüsünü sağa sola yönlendirmesiyle düzelebilmişlerdir. osmanlı karargahı ise buna mukabil sis yüzünden düşmandan görüntü alamamaktadır. ingilizler'de özellikle sis yüzünden hava keşfi yaptıramamakta ve fotoğraf alamamaktadır. osmanlı-alman topçusu özellikle sabah saat 10:00'a kadar tamamen görünmez kalmayı, sis dağılmaya başladıktan sonra büyük oranda kamuflajı bozmamayı başarmıştır. ingiliz topçusunda ise osmanlı topçusunun noktaları tam bilinemediğinden herhangi bir topçu atış planı falan hak getiredir. yani ingilizler beklenilenin aksine aşırı lakayıt, laubali diyeceğimiz bir operasyona girişmektedir.

sislerin arasından birden çıkan bir albatros d2 uçağı ingiliz ordusunun ilk intikal noktalarını saptayıp arka makinelicisiyle hemen atışa başlar. silah takırdamaları diğer alman uçaklarını da bölgeye çektiğinden on oniki dakika içinde iki tümen ve üstü bir gücün gazze'ye yürümekte olduğunu farkederler. uçaklardan hemen biri bir-üs-sebi'ye iner. alman pilot karl heinz buddecke telefonla tel-eş-şeria karargahını arayarak kress von kressenstein'a rapor verir. gazze hemen alarm durumuna geçerek düşmanı beklemeye başlar ancak görüntü alamazlar.

gazze her yönden sarılıp sis kalkmaya başladığında çanakkale savaşından beri (1.5 yıldır) savaştan uzak kalıp kayıplarını doldurmaya çalışan galler 53. tümen en ön hatta verilerek cephe saldırısını açar. bu tümenin 158. ve 160. tugayları ali muhtar ve eş-şeluf istikametlerine doğru saldırırken topçu desteği isterler. ancak osmanlı topçusu haritada işaretlenemediğinden ingiliz topçusu 10 kilometrelik bir alana rasgele mermi yağdırmak zorunda kalır. avrupa batı cephesinde bu 1000 namluyla yapılsa cinayete sebep olacak bir taktikken ingilizlerin gazze'ye ayıp olmasın diye getirdikleri 26 top ile yapıldığında osmanlı tahkimatları arasına tek tük ıslık çalarak gelen toplar çok da büyük bir etki yapmaz. dahası alman 100'lük uzun menzilli krupp topları namlu alevlerine nişan almaya başladığında ingiliz topçuları susturma ateşine maruz kalıp kayıp vermeye başlarlar. osmanlı 75 ve 110'luk lefh hovitzerleri de gelen piyadeyle rahat rahat uğraşma imkanı bulur. ingilizler kah siper alarak kah koşarak kah sürünerek osmanlı en dış tahkimatlarını zorlamaya çalışır ancak çok büyük kayıp vererek geri püskürtülürler. kuzeye açılan ingiliz ve anzak süvarisi de haliyle telsiz daha süvari envanterine girmediğinden heliograf denilen primitif bir ayna sistemiyle pozisyonlarını karargahlarına bildirmeye çalışmaktadır. osmanlı topçu nişancıları bunu farkederek süvariyi de ateş altına aldıklarında ingiliz saldırısı bir tür kaosa gark olur ve ilerlemeleri her yerde durur.

öğle saatlerinde ingiliz komutan chetwode bakar ki osmanlılar gazze'ye feci yerleşip tahkimat almışlar gece olmadan piyade saldırısının intihar görevi olduğuna hükmedip hattını geriye çeker, düzenler ve daha destekli bir dalga olarak birbirini ateşle koruyan hatlar olarak ileri sürer. gazze - ali muntar çıkıntısında bir üç dört saat karşılıklı silahlı çatışma çok büyük arazi kazanımları ya da kayıpları olmadan 4 saat kadar sürer. ingilizler çok büyük efor sarfederek gün batımınıda ali muntar'ın 550 metre mesafesine girmeyi başarır.

karanlığın basması demek savunmacılar için görüş mesafesinin sıfıra yaklaşması ve tüm insiyatifin ay doğuncaya kadar saldıranlarda olması anlamına gelmektedir. saat 17:30'da ingilizler gazze kenti eteklerine kendilerini kerpiç evlerin duvar diplerine atar ancak büyük kayıp vermişlerdir. saat 18:00'de anzak süvari tugaylarından biri osmanlı takviye birliklerini üç dört kilometrede saptayıp pozisyon almaya çalışırken birden gazze'den karanlıkta sessizce ilerleyip gelmiş bir osmanlı piyade bölüğünün süngü hücumunu kafalarına yerler. ikmal ve takviye kollarını kapatamazlar. anzaklar kaçarak durumu karargaha bizzat bildirirler.

ingilizlerin asıl korkusu gazze garnizonu değil, garnizonu kurtarmaya gelecek olan bir üs sebi çıkışlı bir osmanlı takviye gücüdür. şu durumda bile gazzeyi güçlükle zorlayan ve top ateşi altında azap çeken ingilizler bir de takviye gücü cepheyi genişletirse sadece süvari manevrasıyla onları karanlıkta nasıl tutacaklarını bilemezler. chetwode gazze savaşının artık kazanılamayacağına hükmedip tüm birliklere geri çekilme emri verir. aslında çekilmeseler bir üs sebi ve tel eş şeria'dan beri yarı koşar vaziyette saat ikiden beri çöl geçen osmanlı takviye gücü de zor durumdaydı ve anzak süvarisi karşısında tahkimatları olmadığından büyük sıkıntıya düşebilirlerdi. ancak ingilizlerin sina ve filistin cephesindeki en büyük yenilgilerinden biri böyle modern analizlerde %60 kendi organizasyonel ve kumanda beceriksizliklerinden %40'da osmanlı alman savunmasının başarısından kaynaklanacaktır.

ingilizler 4000 kadar kayıp verir. bunların 523'ü ölü, 3000 kadarı yaralı ve 512'si kayıptır. 5 subay ve 241 er erbaş esir verirler. osmanlı ordusu 2447 kayıp verir. bunlardan 16 sı alman ya da avusturyalı ölü yaralıdır, yabancıların 41'i kayıptır. osmanlılar batılı analizlerde 1370 ölü yaralı ile 1020 kayıp verir. cemal paşa'nın hatıratında i2se 300 şehit, 750 yaralı ile 600 kayıptır.

ingiliz komutanları saldırıyı bir başarı ve "20 bin iyi siper almış türke karşı verilmiş başarılı bir harekat" olarak raporlayacaktır. ingiliz basını da saldırıyı ve zaferi kutlamıştır. savaştan altı gün sonra ingiliz karargahı üstünde uçan tek bir osmanlı uçağı aşağı bir paket bırakır. paketi açan ingiliz askerler ingiliz gazetelerinin gazze "zaferi" ile ilgili küpürü yanında bir de bozuk ingilizceyle yazılmış not bulurlar. şöyle yazmaktadır : "siz bizi hikayelerde yendiniz. biz de sizi gazze'de"

piyade komutanı dallas sağlık sebepleri yüzünden savaşın ertesinde istifasını verir.

ingilizler şoku üzerlerinden atlatmak için bir ay kadar süren bir hazırlanma perioduna girer. hedef yine gazze'dir. ikinci gazze savaşı 17 mart gibi başlayacaktır.

ikinci gazze savaşı

ilk harekat ingilizler için hiç beklemedikleri bir darbe olur. sadece cephedeki osmanlı moralini yükseltmekle kalmaz kendi askerlerinin moraline de feci darbe vurur. bugün ingiliz komutanların hatıratında hepsinin birinci gazze savaşıyla ilgili ortak katıldığı bir görüş varsa o da ingilizlerin ya da anzakların zafere bir adım kalmışken geri çekilme emri aldıklarıdır. yani ingiliz tarafında hakim görüş zafere bir gıdım kalmışken gereksiz bir mağlubiyet alındığıdır. üstüne avrupa batı cephesindeki kötü sonuçlar da üstüste binince bu morale katmerli bir darbe olmuştur. ancak şimdi osmanlı tahkimatlarının nerelerde olabileceğini ve arazinin nasıl kullanıldığını öğrenmişlerdir. topçu atış konsantrasyonunu ve muhtemel batarya lokasyonlarını osmanlılar onları ne kadar kamufle de etseler bilmektedirler. ikinci bir gazze savaşı için ingilizler çok iştahlıdır. bu savaşta da hiçbir şeyi şansa bırakmamak için refah'a kadar gelmiş olan demiryolunu deyr el belah'a kadar uzatırlar. olabilecek bütün takviye güçlerini de harekata katarlar.

ingiliz süvari birlik yapısı da biraz değişerek tümgeneral hodgson komutasındaki kraliyet süvari tümeni ile tümgeneral chauvel komutasındaki anzak süvari tümeninden müteşekkil bir çöl akıncıları halini alır. bu grubu yine ilk savaşın mağlubu korgeneral chetwode yönetecektir. bu gruba cephe gerisinde daha büyük serbestlik vermek için her askere üç günlük kumanya ile her at için 5.5 kg buğday dağıtılır.

osmanlı tarafında ise ikinci saldırı beklenmektedir ancak daha güçlü beklenmektedir. bu sefer bir üs sebi ile gazze arasındaki bölgenin boş bırakılarak ihtiyaç anında ihtiyat gücünün hareketiyle tutulmasından bir kere vazgeçilir. gazze cephesi doğuya doğru genişler ve bir sürü tahkimatla güçlendirilir. araziyi de birbirini koruyan tahkimatlara en uygun şekilde kullanarak kazarlar. direncin en yüksek noktası gazze'nin hemen güneydoğusu iken hat gazze'den 12km batıya el hareyra'ya kadar artık uzanmaktadır. dahası bir karşı saldırı imkanı veya ihtiyacı doğduğunda bu doğudaki tahkimatlarda yatan birlikler mobil karşı saldırı piyadesi olarak davranarak batıya ve güneye doğru bir çıkışa hazır olacaktır.

osmanlı ordusunda bu sefer savunmanın akdeniz tarafındaki bölümü 3. piyade tümeni tarafından tutulmaktadır. 31. ve 32. alaylar ikişer tabur ve birer makinelitüfek bölüğü ile tahkimatta, 4 batarya sahra topu hemen hemen bir önceki operasyondaki noktalarında, üstüne bir avusturya indirekt atış hovitzer bataryası ve bir 150'lik ağır alman hovitzer bataryası da gazze içlerine konuşlanmıştır. bu noktadan hattın doğusunu ise tiller grubu adını almış (komutanı binbaşı heinrich tiller yüzünden) 7 taburluk bir piyade ve çok ağır 16 bataryalık karma osmanlı avusturya alman topçusu tarafından tutulmaktadır. hareyra havarisini bir alay, tel eş şeria'daki karargahta ihtiyat olarak 16. tümen ile buna ataşlı bir alay üstüne 3. süvari tümeni de 1500 kılıçla beklemektedir.

cephenin genel düzeni ise şu şekildedir


ingiliz topçusu bu defa çok ağır gelmiştir. 16'sı ağır ve orta kalibre olmak üzere 170 top sina çölünü geçmiş ve gazze hatları karşısına konuşlanmıştır. keşif uçakları kendi hava sahalarında uçarak her pırıltıyı ve her namlu alevini haritalarında işaretleyerek osmanlı topçu lokasyonlarının başarılı denebilecek bir krokisini çıkarınca ingiliz topçusu da atış görevleri için referans alabilecekleri noktalara sahip olur.


savaş 17 nisan 1917 sabahın ilk saatlerinde başlar. ali muhtar tepesinin güneyindeki osmanlı karakollarına ve gözetleme kulelerine saldıran ingilizler asıl saldırı için çıkış hattını sağlama almak için ilerlemeye başlar. ingiliz süvarisi ise belirtmek gerekirse o ana kadar kanal ve sina'da yapılan müttefik süvari operasyonlarına tezat bir şekilde hattı yandan dolaşıp ikmal hatlarına saldırmak veya tahkimatlara yandan taciz gibi görevler yerine cephenin güneyinde yaldır yaldır koşturarak bir nevi maskeleme görevlerine verilmiştir. osmanlı ikmal hattı ve cephe gerisi böyle bir saldırı olmaması yüzünden otomatikman teminat altında olduğu için gazze önünden 404 rakımlı şeyh abbas tepesine kadar olan kısımda savaş kızışacaktır.

ingiliz ordusunun saldırdığı direnç noktaları minimal bir şekilde savunuluyor olmasına rağmen asıl tahkimatlara erişmeden 300 kayba neden olur. bu sırada belirtmek gerekirse ortadoğuya tarihte ilk defa 4 tane tank gelmiştir ve ingilizler bunları gazze'ye direkt şok uygulamak amacıyla cephenin en güçlü olduğu noktaya yönlendirirler. 

alman 100'lük uzun menzilli topu ossura tıksıra bir kum tepeciğini çıkmakta olan mark 1 tankını 700 metrede nişangahında görünce hemen ateşe başlar. tank sağ cer dişlisinin hemen yanından ve sponson taretin önünden iki tam isabet alarak durur ve içerideki üç mürettebat paramparça olup ölür. savaş sonrası osmanlı askerleri hiç görmedikleri bu metal devleri "bu ne yav" gibisinden de bir inceleyecektir. 

ancak kayıplarına rağmen ingilizler o günün çok pahalı kazanımlarını bir gün daha sağlamlaştırmak için harcayacak bir o kadar daha kayıp verecektir.

19 nisan saat sabah 5:30'da gazze önlerine iyice yaklaşan fransız requin savaş gemisi ve iki ingiliz daha hafif silahlı monitörü gazze tahkimatlarına bombardımana başlar. bu asıl saldırının da başlaması için bir sinyal olarak kararlaştırılmıştır. bombardıman iki saat kadar sürer.

saat 7:30'da ingiliz kara topçu bataryaları da baraj ateşine daha önceden saptadıkları hedefler üzerinde başlayarak katılırlar. görüntü onların perspektifinden muazzam görünmektedir. gazze'nin kerpiç evleri ve kumtaşından yapılma evleri hallaç pamuğu gibi toz duman içinde havaya uçmaktadır. bu hengamede osmanlı bataryalarının ve tahkimatlarının da çok ağır hasar aldığını düşünürler ama aslında atış güçleri gerekenin yarısı bile değildir. ingiliz topçusu yeteri kadar kondanse olamamıştır. bataryalar arası mesafe uzak ve atış görevleri dağınıktır. başlangıç bombardımanından sonra toz duman dağılmaya başladığında osmanlı makinelitüfek nişancıları ve siperler genel olarak faal durumdadır. ingilizler hiçbir şeyi şansa bırakmak istemedikleri için saldırının son raddesinde 1400 mermilik bir zehirli gaz saldırısı (bkz: fosgen) da yaparlar. ancak avrupa batı cephesinin klasik yağmurlu çamurlu nemli ortamına nazaran gazze kupkuru olduğu için zehirli gaz öyle askeri kıracak kadar yeterli bir yoğunluğa erişemez. top bataryalarının da çok açık aralıklı dağılmış olması buna özellikle yardım eder. ellişer metre aralıklarla pof pof patlayan fosgen kartuşları denizden esen rüzgarla yükselip gider. osmanlı ordusu gazın atıldığının farkına da pek varmaz. osmanlı kaynaklarında gaz saldırısını es geçen değinmeyen makaleler vardır. ortadoğuda kimyasal silahın ilk kullanıldığı ortam gazze, ilk hedefi de osmanlılardır oysa.

topçu barajı, zehirli gaz ve tank desteğinde ilerleyen piyadenin ağır osmanlı tahkimatlarına ilerlemesiyle o ana kadar suskın bekleyen osmanlı topçusu bir anda atış görevlerine başlar ve çok disiplinli bir atış kontrolüyle özellikle ingiliz 52. tümen ve 54. tümenin 157. tugayı arasında bir kıyıma sebep olur. saklanacak tek bir yükseltinin olmadığı arazide askerler tankların arkasında kümelenince, tüm savunma ateşini de tankların çekmesiyle eğik açıyla gelen mermiler tanklardan sekerek ingiliz piyadesini biçmeye başlar. piyade açılıp hızlanmaya başladığında osmanlı makinelitüfekler devreye girer. dediğim gibi saklanacak hiç bir yer yoktur. ingilizler ölüme koşa koşa giderler ve ölürler. bazı noktalarda osmanlı ön hatlarına ve tahkimatlarına süngü hücumları yapıp almayı başarırlar. ancak içeri ring hatlarda bekleyen osmanlıların karşı saldırıları çok yorgun ingilizleri gerisin geriye dışarı atar. ingiliz ordusu öğleye kadar çok ufak başarılar karşılığında aşırı bir kayıp verir bir görünümdedir.

gece olduğunda ingiliz general murray ileri hatlarda halen çarpışan birliklerindeki durumları ve kayıp raporlarına bakar. ertesi günkü saldırı hedeflerini ve emirlerini hemen iptal eder. ingilizler gazze'de ikinci kez yenilir. bu saldırı kendilerine 6444 askere malolur. bunların 5291'i gazze önündeki üç piyade tümeninden olmak üzere 509 ölü, 4359 yaralı ve 1534 kayıptır. 3 tankın ikisi osmanlılar tarafından ele geçirilir. biri ise patlatılır. osmanlı-alman kuvvetleri ise farklı kaynaklara göre 228-402 şehit, 1364 yaralı, 247 kayıp vermiştir. ingiliz kaybının hemen hemen üçte birine denk gelmektedir.

savaş bitiminde ingiliz morali dibe vurur. komutanları general murray hemen görevden alınır ve yerine korgeneral sir edmund allenby atanır.

nisan - ekim 1917 arası vaziyet

ikinci gazze savaşı sonrası tam altı ay boyunca taraflar majör bir harekata girmekten imtina edecektir. işler bu raddeye geldiğinde denilebilir ki iki taraf da başlarına gelen işler yüzünden şapkayı önlerine alıp bir düşünmüştür. osmanlı tarafı süveyş kanalını alacağız ingiltereyi boğacağız diye işe başlayıp kudüs'e 75 kilometre uzakta ingilizleri zor bela durdurmuştur. ingilizler ise çok başarılı bir kontratakla ortasahayı geçmiş ama ayı alman stoperlere sahip osmanlı defansı tarafından hiç beklenmedik şekilde iki kez durdurulmuştur. cephe bir kez açıldıktan sonra tek geçer yol zaferdir. iki taraf için de zafer kolay uzanılabilen bir şey o noktada değildir. bu yüzden hemen potansiyel zafere dair çalışmalara başlarlar.

enver paşa en sonunda idrak eder ki filistin cephesi osmanlı'nın ölüm kalım cephesidir. yıldırım ordular grubu adında (adı kendisinden daha haşmetli) bir birliği kağıt üzerinde bir araya getirerek komutasını verdun savaşında yüzbinlerce gence yıpratma savaşının en dejenere örneklerinden birini uygulayacağım diye kıymış (ve görevinden alınmış) olan erich von falkenhayn'ı getirir.

Erich von Falkenhayn

yıldırım ordular grubu halihazırda filistin'i savunmakta olan 4. ordunun üzerine trakya galiçya ve romanya üzerinde görev yapmakta olan osmanlı ve ittifak devletleri askerlerinden tasarruf edilebilenlerden teşekkül etmiştir. süratli de bir sefer hazırlığı olmuştur zira yıldırım ordular grubunun haziran 1917'de kurulup bölgeye intikale başladığını düşünürsek, temmuz 1917'de gazze - bir üs sebi hattına eklenen takviye güçlerle birlikte hattın yekünü 151.742 tüfek, 354 makineli tüfek ve 330 topa yükselmiştir. ancak yıldırım ordu grubunun kress von kressenstein emrinde kanal saldırısını ve gazze savunmasını yapan anlayıştan farkı von falkenhayn'ın osmanlı kurmayını mümkün mertebe safdışı etmiş olmasıdır. 1917 temmuz ağustos aylarında yıldırım ordular grubu karargahındaki 74 kurmay subayın sadece 9'u türktür.

öte yandan 5 temmuz 1917'de karargahı şam'da bulunan yedinci ordu mirliva mustafa kemal (atatürk) komutasında yıldırım ordular grubuna bağlanacaktır. yedinci ordunun 3. kolordusu albay ismet (inönü) komutasındadır. atatürk ile ismet paşa'nın beraber çalışmaya başlamaları 1917'ye kadar işte böyle dayanmaktadır.

almanlar komutayı ve kritik karar mekanizmasını kendi üstlerine alınca 701. 702. 703. alman piyade taburlarını da getirip yıldırım ordular grubuna ataşlarlar. bunlar günümüzde alman literatüründe asya birlikleri (bkz: asienkorps) olarak anılan astsubayları ve küçük rütbeli erkanı batı cephesinin bataklıklarında pişmiş karma stosstruppe birlikleridir. siper savaşının üvey çocuğu diyebileceğimiz sızma taktiklerinin kitabını yazan hutier taktikleri avrupa siperlerinde öğrenip (bkz: oskar von hutier) filistin'e getirmiş askeri değeri çok yüksek bir nevi komando taburlarıdır.

moral ise filistin'deki osmanlı ordusunda üstüne kitap yazılması gereken bir konudur. gazze zaferleri sonucu ordunun farklı etnik unsurları değişik moral seviyelerinde gezmektedir. arap kökenli askerler ve bir nevi partizan işlevi gören çöl bedevileri von sanders ve von falkenhayn'a sunulan alman birlik raporlarında "deprimiert" (depresyonda gibi) olarak 1917 ağustosunda görünmektedir. almanlar bunu lojistiğe, 1917 yazının aşırı sıcak olmasına, necev çölünde olmalarına falan bağlama eğilimindedirler ama tahkimatların 50 60 km ötesinde lawrence komutasında gürül gürül bir arap isyanı vuku buluyor olması arapları depresyona sokan ana nedendir. osmanlı erkan'ı harbiyesine, özellikle de cemal paşa'ya göre bu durum arap askerleri "propaganda'ya açık hale" getirmektedir. casusluktan vatan hainliğinden arap asma konusunda dünya rekortmeni olan ittihatçılara göre durum işte böyle basittir. beş arap depresyondaysa üç darağacı. beş milyon arap isyan ediyorsa üç milyon darağacı kurarsınız kalan ikisi ila iki milyonuyla dünya ittihad ve terakki içinde dönmeye devam eder. bu şartlarda değerlendirildiğinde filistin'deki osmanlı ordusu oldukça kırılgan görülmektedir. organizasyonu fena değildir ama morali sallantıdadır. öte taraftan almanların gözlemlerine göre iklim şartları ve bağlı sebepler yüzünden posta ve sıhhıye gibi cephe hayatının en büyük hayat kurtarıcıları oldukça eksik hizmet vermektedir. bu yüzden askerden kaçmalar özellikle araplar arasında gırladır.

hava şartları ve bağlı sebepler derken de şunu kastediyorum. 1917 yazı öyle sıcak olmuştur ki kum fırtınaları artık neredeyse günlük hadiselerden sayılmaktadır. güçlü rüzgarlarla havalanan kumlar ara ara demiryollarını kapatmakta araziyi falan değiştirmektedir. trenler zor gelmektedir. ilaç tıbbi malzeme posta falan gecikmektedir. tenteler uçmakta, uçaklar arızalanıp düşmektedir. askerlerin yemeklerinde, sularında, saçlarında her daim kum vardır. çok çok ince un gibi kumlar erlerin sürekli yüzünde gözündedir. çöl hastalığı olarak bilinen insanın kolunda bacaklarında kurşun deliği gibi derin lezyonlar bırakan bir difteri türünden ingilizi türkü herkes muzdariptir. bunu tedavi edecek antibiyotiklerin icadına ise daha 20 yıl vardır.

ingilizler iki gazze denemesinden sonra hacamat olmuş bir haldedir. en sağlam üç piyade tümenleri 52. 53 ve 54. tümenler 1500 eksik yekünle mısır'dan gelip bir de üstüne 10 bin kadar ölü yaralı kayıp vermiştir. 1917 yazında genel mevcutlarının hala 5500 kişi kadar altında içtima vermektedirler. osmanlı şimdi tahkimata iyice oturup iki de savaş kazandığına göre genel sayının daha da üstünde bir mevcut getirmek zorundadırlar ki zafer şansları olsun.

bu eksikliklerini kapatana kadar bir osmanlı karşı saldırısından çok çekindikleri için bulundukları hatta çok sağlam oturmaya çalışırlar. osmanlılar gibi ring tahkimatlar kazarak şelal ve gazze vadilerinde hakim pozisyonlara yerleşirler. tahkimatların kaybına karşı küçük rütbeli subaylarına büyük insiyatif vererek elden çıkan mevzilerin hemen geri alınmasını falan emrederler. elde kalan büyük sayılarda süvarilerini de en iyi savunma saldırıdır düsturu uyarınca çok agresif bir biçimde gece saldırıları, demiryolu akınları vs için kullanırlar. osmanlı süvarisinin de hattın gerisine gelip özellikle tahkimat kazılarını suistimal etmemesi için öncelikli hedef atarlar. emirlerine göre osmanlı süvari kolu eğer gelirse "şiddetle ve acımasızca püskürtülecektir"

ingiliz ordusu diğer taraftan 1917 yazında çok sefil bir haldedir. öğlen güneşi ölümcül bir hal almıştır. metal miğferlere dokunan eller yanmaktadır. çadırlarda sıcaklık 61 derece olarak ölçülmektedir. rüzgar estiği zaman ise kum taneleriyle dolu olarak esmekte (bkz: hamsin) yaşamı daha da zorlaştırmaktadır. yiyeceklerinde ise taze sebze meyve hemen hemen yoktur. bir ingiliz askeri tabip günlüğüne o günleri ve şartları şöyle yazmış:

"... gazze savaşını izleyen günler eef (mısır harekat gücü *ingilizler kendilerine eef der) üzerine büyük bir tesir yaptı. kaçmanın mümkün olmadığı sıcak, sık sık beliriveren hamsinler, her zaman her yerde olan toz, sineklere ve bitlere karşı verilen mücadele, sıkıntı, tehlikenin hoş görüldüğü sürekli bir bıkkınlık, yiyecek menüsünün monotonluğu - hepsi ordu moralini birleşip düşürüyordu. hafif süvarilerde septik yaralara (difteri) yakalanmayan yoktu. kum sineği hastalıkları gırlaydı. bir alay tabibi erleri muayene ettikten sonra her üç askerden birinde dilate kardiyomiyopati gördüğünü yazdı..."

bu şartlarda ekim ayına kadar geceli gündüzlü akınlar, siperler arası saldırılar ve karşı saldırılar büyük bir taarruza dönüşmeden sürer. iki taraf ta durumunu konsolide etmeye çabalamaktadır. bu akınların stratejik olarak alakasız ama taktik olarak kayda değer bir tanesi bir-üs-sebi'nin yedi km güneyinde hafr el ağca mevkindeki demiryolu köprülerini uçurmalarıdır. osmanlı ordusu çekilirken bir üs sebi'den el ariş'e kadar uzanan demiryolu faal bırakılmıştır. bu da ingilizler için her daim bir tehdit olacaktır. işler ters gitse ve gazze önünde bir daha yenilip geri çekilseler osmanlı askerlerinin trene atlayıp yeni hatta ulaşmaları bir iki saat sürecektir. bu yüzden 18 kemerli bu güzel demiryolu köprüsüne ve raylara dinamit ve gelignite tahrip kalıpları bağlayıp havaya uçurmuşlar, enkaz hale gelen köprü yüzünden demiryolu ulaşıma tamamen kapanmıştır.


burada bir parantez açarak mustafa kemal paşa - von falkenhayn ilişkisine de kısaca değinmek gerekir

von falkenhayn osmanlı harbiye nazırlığı ve sadaretinden onaylı müşirlik (mareşallik) rütbesini aldığında ve filistin'i ingilizlere karşı savunmak için hemen hemen tek adamlığını ilan ettiğinde bazı ilginç olaylara da sebep olmuştur.

mustafa kemal paşa 7. ordu komutanlığını kabul edip halep'e hareket edeceği günün gecesi hazırlanırken istanbul akaretler 76 numaradaki evinin kapısı çalınır. gelen genç bir alman teğmenidir. yanında alman askerlerinin taşıdığı "küçük zarif sandıklar" ile "bazı şeyler" getirdiğini söyler :

-"paşa hazretleri, bu akşam hareket ediyorsunuz, müşir erich von falkenhayn bu bir miktar altını size teslim etmemi emrettiler." der.

mustafa kemal alman teğmeni ve efradını eve alır. altının ordunun ihtiyaçlarının giderilmesi için gönderildiğini düşünür ve almak istemez.

-"bu sandıklar bana yanlış geldi. bunların 7. ordu levazım reisine gönderilmesi lazımdı. bana fazla külfettir" der.

alman teğmen hazırolda,

-"efendim o başka" der. yani 7. ordunun hazırlığı ikmali vesairesinin hesabı zaten görüldü bu para sizin* demeye getirirler. mustafa kemal paşa sinirlenir ama belli etmez. kendi emir erine bu paraların ne kadar olduğunu say, alman teğmenin huzurunda alındığına dair senet yaz imzalayacağım der. senet yazılır ama alman teğmen bunu almak istemez. zorla verip gönderirler ve para senediyle 7. ordunun levazım reisine verilmesi için istanbul'da harbiye nazırlığına bırakılır.

falkenhayn mustafa kemal ilişkisi böyle garip bir generaller arası rüşvet teşebbüsüyle başlar. mustafa kemal'e göre falkenhayn filistin'de alman imparatorluk ve ittifak devletleri çıkarlarını gözetirken osmanlı subay ve generallerin çok da ses etmemesi için böyle yapmaktadır. mustafa kemal ardından halep'e gelerek 7. ordunun komutasını fiilen ele aldığında cephedeki durumu da tehlikeli bulur. falkenhayn bağdat üzerine yapılacak bir saldırının filistin'de kesin sonuç alındıktan sonra yapılmasını istediği için o ara istanbul'a gidip gelir ve enver paşa'yı ikna eder. aslen ırak cephesini kurtarmak için kurulan yıldırım ordular grubu da böylece von falkenhayn'ın emrine verilir. mustafa kemal'i asıl sinirlendiren durum da ağustos ayında şam'daki filistin cephe karargahına geldiği sırada karşılaştığı vaziyettir. von falkenhayn karargahında bütün cephe emirleri almanca yazılıp teksir ediliyor. bu iş bitince türkçeye çevriliyor ve dağıtılıyordu. nominal olarak bir osmanlı mareşali olan von falkenhayn'ın bütün kurmay erkan'ı alman subaylarından oluşuyordu ve hepsi alman üniforması giyiyordu. burada 7. ordu ve filistin cephesinde almanlarca yapılan tüm harcamaların dikkatle kaydedildiğini ve daha sonra borç haline geleceğini de farkedince çileden çıktı. falkenhayn selefi van der goltz veya von sanders gibi bir üst komutan gibi değil direkt olarak koloni kuvvetlerini yöneten bir alman prensi gibi davranıyordu. osmanlı ordusuyla yanyana üç yıl savaşmış geleneklere riayet eden alman subayları ise alenen "türkleşmiş" bulup disipline olmalarını buyuruyordu.

karargahta von falkenhayn ile konuşan mustafa kemal 7. ordunun halep'ten filistin'e çekilerek kress von kressenstein'in 8. ordusuyla koordineli olarak bir saldırı insiyatifi yakalayabilmek için savunmada kalması emrini alır. bu konuda askeri doktrin olarak ayrı düşerler. mustafa kemal'e göre ordu filistin’de taarruz edecek güce sahip değildir, dolayısıyla yapabildiği kadar savunmada kalmalıdır. bunun da yanında filistin cephesi iki ordunun kullanılmasına müsait coğrafi yapıda değildir. bütün cephenin sorumluluğu 7’nci ordu’ya verilmelidir. karargahta alenen tartıştıktan ve işin bir yere varmayacağını gördükten sonra enver paşa'ya bütün duygu ve düşüncelerini anlatan bir mektup yazarak (bkz 171. sayfa) içini döker. enver paşa ise "adam haklı ya o cephe 100km, iki ordu bence de yanyana sığışır" düzleminde von falkenhayn'ı savunacaktır. von falkenhayn ile mustafa kemal arasında tatsız bir mesaj trafiği ve enver paşa'nın olay yerine gelip hiç bir ske derman olmaması yüzünden mustafa kemal ve kurmay başkanı miralay ismet istifalarını vererek istanbul'a dönerler. yerine 7. ordu komutanlığına fevzi (çakmak) paşa alelacele atanır ve bu cephe böyle bir organizasyonel vaziyette iken ingilizler ekim ayına kadar böyle oyalanıp hazırlıklarını bitirip sonrasında gazze'yi tekrar cepheden denemek yerine direkt güneyden bir-üs-sebi'yi denerler.

bir-üs-sebi savaşı

gazze bir üs sebi arasındaki hat ikinci gazze savaşında sonlara doğru kesik kesik tahkimatlar halinde iken aradan geçen altı ayda osmanlı genelkurmayı bu hattı çok derinleştirip düzeltmiştir.

bir üs sebi savunma hattında 27. tümen'in 67. ve 81. piyade alayları saba vadisini doğu ve güney istikametinde tahkimatlarla tutmakta. 3. süvari tümeni bir üs sebi'nin kuzeydoğusunda yüksek hakim noktada ihtiyat olarak bulunmakta, 16. tümen'in 48. alayının bir taburu ve bir makinelitüfek bölüğü tel es saba'da olmak üzere geri kalanı kalasa mevkiinde konuşlanmış durumdadır. alman subayların bizzat komuta ettiği çanakkale gazisi 2. alayın iki taburu şehrin güney doğusunu savunan siperlerde bulunmaktadır.

81. Piyade Alayı

ingiliz ordusu ise 53. tümen, 60. ve 74. tümenler ve anzak süvarisinin genel toplamıyla 62 bin kişilik gayet donanımlı bir güç ile saldırı pozisyonuna geçerler. saldırı planında süvari ağırlığı göze çarpar. çoğu süvari ve develi 20. kolordu ile ana saldırı siklet merkezi bir üs sebi kentidir. yeni komutan edmund allenby süvari ve piyadeye limitli hedefler vererek saat ve dakika bazında bunların ele geçirilmesini emreder. misal 20. kolordu güney ve güneybatıdan bir üs sebi'ye ilerlerken 60. ve 74. piyade tümenleri kalasa bir üs sebi yoluyla saba vadisi arasına yüklenecektir.

ingilizler sabah 5:55'te cephenin ana siklet merkez hedeflerine bombardımana başlarlar. bu noktada alman mühendisler hattın 50 metresine aşılamaz bir biçimde yumak yumak tel örgü attığı ve özellikle tellerin bombalanıp yokedilmesi birinci dünya savaşının saldırı öncesi klasik bir hareketi olduğu için (verdun - somme - ypres hepsi tellerin ağır topçu tarafından hedef alınmasıyla başlar) ingiliz topçusu bu hatta nişan almaya başlar. ancak hakim noktadaki osmanlı topçusu namlu alevlerine direkt ve indirekt nişan alarak topçuyu susturmak için başarılı bir atışa başlarlar. ingilizler namlu başına 48 mermi atınca durup tozun dumanın yatışmasını beklerler. tel hala oradadır. saat 7:45'te topçu bombardımanı tekrar başlar. saat 8:20'de ise tüm bataryaların aynı anda atışları ile 10 dakikalık cehennemi bir bombardıman yaşanır. ingiliz istihkamcılar bu bombardıman biter bitmez tel örgü içinde makaslarla bir iki geçiş hattı açar ve ani bir piyade saldırısıyla en dış hat savunma mevzilerine girerler. 100 ölü yaralı vererek 90 kadar esir alırlar.

daha batıda 60. tümenin taburları makineli tüfek mevzilerine saldırarak çok ağır kayıplarla siperlere girmeyi başarır. 74. tümenin 231. tugayı osmanlı siperlerine girdiğinde kimseyi esir alamazlar. tahkimatlardaki birlik son mermiye son askere kadar direnir ve süngülerle kendilerini savunurlarken şehit olurlar. bu noktadaki saldırı ve savunma o kadar şiddetli ve kanlıdır ki bir ingiliz çavuşu john collins victoria haçı madalyası almaya hak kazanır. bu noktadaki tahkimatların çökmesiyle de ingiliz 74 tümeni 419 esir, 6 top, sayısız makineli tüfek ve mühimmat ele geçirmiş, karşılığında 136 ölü, 1010 yaralı, 5 kayıp vermiştir.

bir üs sebi etrafındaki tahkimatlar yarılınca kentin içindeki osmanlı ordu elementleri top atışlarının kenti yıkmaya başlamasıyla tel el saba'daki daha tutarlı görünen tahkimatlara tutunmaya çalışırlar. burası bir üs sebi'nin doğusunda kudüs ile bir üs sebi arasında kalan son güçlü direnç noktasıdır. ingiliz uçakları bazı osmanlı süvari birliklerinin bir üs sebi'yi terkederek, toplarını tel el saba'ya taşımaya çalıştıklarını raporlar. burası çevreye hakim ve saba vadisini geniş açı gören uygun bir savunma posizyonudur. makineli tüfeklerin yoğun ateşi yüzünden buraya yönelen ilk ingiliz saldırısı durur. 2700 metreye konuşlanan ingiliz topçusu ise namlularını buraya çevirdiğinde bombardıman savunmacıları çok silkeleyemez. ingilizler sabah 11:00'den 14:05'e kadar bir üs sebi'den gelen takviye güçlerle tel el saba müstahkem mevkiini düşürmeye çalışırlar. bir üs sebi üzerinden gelen bir beklenmedik karşı saldırı yüzünden ingiliz ordusu ani bir şok yaşar ancak hatlarına tutunup bir üs sebi ve tel el saba'yı birbirlerinden izole ederek saat 17:50 civarında bölgede tam olarak kontrolü sağlarlar. alman uçakları bu sırada elden çıkan her tahkimata her sipere acımasızca saldırmaktadır. o anlardan biri bir ingiliz sıhhıye subayının güncesinde şöyle yazılmış :

"güneşin batmasına yakın atlı sedyeciler atlarını sulayıp geri döndüler. her biri iki at taşıyan 16 adam. atlarından tam iniyorlardı ki bir alman taube (halberstadt demek istiyor) uçağı tepemizde bitiverdi. 


son bir günde üçüncü defa oluyordu bu. batan güneşi arkasına alıp ve çok alçaktan uçunca kendisini görmek imkansızdı. arka makinelicisinin eğilip kalkıp üstümüze bombalar attığını gördüm. bomba attan inen adamların tam üzerinde patladı. sonra makinelisine uzanarak bütün kampı taramaya başladı. atlar kişneyip kaçışıyordu. birkaçı dörtnala çöle kaçtı. hemen bir sedye kaparak 20 metre ötemde bağıran brownjohn'a gittim. sol bacağı kasıktan kopmuştu ve çok kötü kanıyordu. başçavuş stewart ile turnike yaptık ve bu bir buçuk dakika aldı. kafamı kaldırdığımda diğerleri oates ile ilgileniyordu. sağ kolu omuzdan kopmuştu. hay'in sol kalçası kıyma olmuştu. hamlyn kalbine isabet eden bir kurşunla yatıyordu. cogan brown ve whitfield hafif yaralıydılar. bill taylor ise en kötü şeyi aldı: shell shock. iki atın arasında önüne bir bomba isabet etmişti ve yaralanmamıştı ama onu bir sedyeye koyduk. yürüyemez bir durumda ağlayıp duran bir enkaz haline gelmişti" p.m. hamilton - 4. hafif süvari sıhhıye asteğmeni.

saat 16:00'da bir üs sebi osmanlı garnizon komutanı ismet bey (ismet inönü değil) kendi boşaltma emri verir ve 9.7km kuzeye 143. alay karargahına gider. aynı anlarda 27. tümenin istihkamcıları da bir üs sebi su kulesini patlatmaya çalışmaktadır.

bir üs sebi kent merkezinin hemen doğusunda çekilen askerlere zaman kazandırmak için tahkimatlarda kalan osmanlı askerler anzak süvarisinin direkt hücumuna uğrar. osmanlı ve alman subaylar saldıranların süvari değil hafif süvari olduğunu sancaklarından tespit ederler. hakiki süvari at üzerinde tüfekten daha kısa karabina ve kılıçla savaşan bir birimken hafif süvari savaş hattına geldiğinde attan inerek hızlı intikal eden piyade gibi davranmaktadır. bu hafif süvarinin attan inip pozisyon alacağını bekledikleri için doğu tahkimat bataryaları ve makinelitüfekleri ateşe hemen başlamaz. ancak anzak hafif süvarisi attan inmez, inmediği gibi dörtnala yardırmaya da devam eder. osmanlı tahkimatları m1898 mauser tüfeğinin maksimum menzili olan 1600 metreye ayarlanıp ateşe başlar ama üzerlerine beklenmedik bir süvari hücumu yediklerini anladıklarında şaşkınlıktan tüfek gezlerini de yaklaşan düşmana göre ayarlayamazlar. misal düşman 400 metreye gelmişken gez ayarı emri verilmeyince osmanlı tüfekleri 1200 metreye ayarlı atışlara devam eder. bütün mermiler böyle düşman süvarisinin kafasının 70 cm üzerinden uçup gider. anzaklar göz göre göre tahkimatlara dalıp bir üs sebi kapısını böyle zorla açarlar. bu harekat aynı 1853 kırım savaşı hafif süvarinin ruslara hücum edip komple esir olması gibi ingiliz ve avustralya kültüründe bir efsane kült hücum haline gelmiş üstüne tablolar, filmler yapılmıştır.


dahası bu hücum ve bir üs sebi savaşı avustralya askerinin çanakkale ile beraber kendi milli kimliklerini oluşturmasında en etkili tarihi olaylardan biri olagelmiştir. 2007 senesinde savaşın 90. yılı sebebiyle beersheba sokaklarında dönemin üniformalarıyla geçit resmi bile yapmışlardır.


bir üs sebi'nin kaybı ve ingilizler tarafından ele geçirilmesi kudüs'ü bir sonraki hedef haline getirir. ancak onun öncesinde gazze çıkıntısına saldıracaklardır.

savaşın en en ilginç noktalarından birisi de tamamlandıktan sadece 3 gün sonra 2 kasım'da ingiliz dışişleri bakanı arthur balfour'un baron rotschild'e bir mektup yazarak "filistin'de siyonist yahudilerin üzerinde yaşayacakları bir toprağın majestelerinin hükümeti tarafından desteklenmekte olduğunu" belirtir. günümüzde balfour deklarasyonu olarak bilinen bu hareket filistin'in kapısı açılır açılmaz işleme girdiği için ingilizlerin aynı anda hem araplarla * hem yahudilerle nasıl bir ilişki içinde olduğunu göstermesi açısından mühimdir.

bir üs sebi savaşının bilançosu ağırdır. ingilizler 47500 kişiyle geldikleri bir üs sebi tahkimatlarında 171 ölü 1600 kadar yaralı bırakır ancak ile çok stratejik bir askeri kavşağı ele geçirip, 4400 kişi savunan osmanlılara 1000 şehit ve yaralı, 1947 de esire mal olurlar. 60 makineli tüfek ve 28 top da ele geçirilir.

üçüncü gazze savaşı

bir üs sebi savaşı sonrası filistin'de işler haritaya nereden bakarsanız bakın osmanlı için çok büyük çıkmazdadır. 


filistin'i savunan gazze - bir üs sebi hattından bir üs sebi çıkınca gazze hattı artık şeria'ya kadar ancak uzanabilmektedir. ingilizler için savaşın kazanılmasının iki yolu vardır. bunlardan birincisi ya gazze'de tahkimatta oturan ve mobil insiyatifi olup olmadığı çok kesinlik kazanmamış osmanlı 8. ordusu (ve 7. ordu elementleri) hafif kuvvetler tarafından maskelenerek sürekli taciz altında tutularak ordunun ana kuvveti kudüs'e açılarak denize dönecek ve bir buçuk osmanlı ordusunu tam bir izolasyona sokarak bir tür stalingrad etkisi yaratarak teslim alınacak. ancak bunun da karşılığında gazze doğuya bir karşı saldırı yapıp bir üs sebi'yi geri alacak olursa 100 bin kişiyle sonu belirsiz bir kara deliğe girilecek. ikincisi bir üs sebi zaferinden sonra ingilizler hemen doğuya dönerek şeria ve gazze'ye üç koldan girişerek daha konvansiyonel ve kumara daha az dayanan bir strateji belirleyecekler. general edmund allenby çok kumarbaz olmadığından bu ikinci yolu seçerek kudüs'ü bir başka güne ertelemiş ve bir üs sebi harekatından üç dört gün sonra gazze'ye tam kadro saldırı emri vermiştir.

saldıran ve savunan taraflar arasındaki asker mevcudu araç gereç ve ekipman arasındaki eşitsizlik burada iyice açığa çıkmaya başlar. filistin kapısında bekleyen ingiliz avustralya yeni zelanda hint arap mısır karması birlikler 100.189'u muharip, 200.000 kişi kadar gelmektedir. bu ordunun 46bin atı, 20 bin devesi, 15bin katırı, yüzlerce topu bulunmaktadır. bu yekünün 35.913 kadarı şu an gazze üzerine yürümektedir. osmanlı 8. ordusunun gazze'deki kolu ise 4500 tüfekle 8000 kişi bir araya ancak getirebilmektedir. osmanlı savunma gücü 20. kolordu ve tahkimatların solunda destek halinde olan fevzi paşa komutasındaki 7. ordu unsurlarından oluşmaktadır.

bunun yanında saldıran taraf denize artık küçük çaplı bir armada yığmış haldedir. hms raglan, monitör gemileri m15, m29, m31 ve m32, grafton kruvazörü staunch ve comet destroyerleri, ve fransız savaş gemileri requin, arbalete, voltigeur , coutelas, fauconneau ve hache gazze açıklarında bütün toplarıyla kenti saldırı öncesinde yoğun bir deniz bombardımanı altına alırlar. karadaki ingiliz top bataryalarının da donanma toplarına katılmasıyla gazze cehennemi bir ateş altına girer. 29-31 ekim arasında zehirli gaz mermileri de kullanırlar. tam bir hafta böyle bir bombardımanda kalan gazzeye düşen top mermisi ve kalibre ağırlık miktarı somme savaşı öncesi literatürde hala hatırlanan açılış topçu barajından daha yüksek çıkacaktır.

bombardıman sonrası oldukça yumuşamış ancak kentin dış mahallelerini örümcek ağı gibi saran osmanlı tahkimatlarına karşı özellikle akdeniz tarafından batı-doğu orjinli saldırılar başlar. bunlar siperlerin alınması, osmanlı karşı taarruzları, ingiliz karşı taarruzları şeklinde gerçekleşen kısır döngüler şeklinde ilerlerler.


ardından ingilizler gazze'nin 1800 metre güneybatısında hafif ancak çevreye nispeten hakim olan tepeye güneybatı kuzeydoğu istikametinde ikinci bir saldırı açarlar.


ingilizler buraya niyeyse umbrella hill - şemsiye tepe demektedir. 350 kişiyle savunulduğu düşünülen bu tahkimata gece sızmaya çalışan iskoç 156.tugayın birlikleri osmanlı askerler tarafından görülüp ateş altına alınırlar. ani bir süngü hücumu ile bombardıman sonrası tepede gizlenecek siper namına bir şey kalmadığından 3 subay 55 asker ve 3 makineli tüfek ele geçirirler. ancak tepenin elden çıkmasıyla saldırganlar da gizlenecek siper bulamazlar. gazze bataryalarının şemsiye tepe'ye namluları çevirmesiyle tepe bir başka cehenneme dönecek tepede yere çöküp istirahat eden iskoç askerler arasında bir kıyım yapacak, 103 kişi ölecektir.

üçüncü bir saldırı tepe alındıktan sonra deniz ile şemsiye tepe arasındaki el ariş tahkimatından yapılır. burada iki tank hattı yarar ama ardından biri yandan direkt bir 75mm isabeti alarak safdışı kalır, ikincisi de bir hendeğe kafasını sokup çıkamaz. sonradan gelen üçüncü bir tank ve desteğindeki piyade ile güneybatı gazze tahkimatları elden çıkar.

ilginç bir nokta da ingilizler gazze'ye saldırmaktadır ama gazze şehir merkezine kadar ilerlemeyi planlamamaktadır. asıl hedefleri en dıştaki tahkimatların genel olarak ele geçirilmesi ile osmanlı garnizonunun gazze'den çıkıp gitmesidir. böyle olunca savaş hattı mecburen kuzeye taşınacak ve yeteri kadar tahkim edilemeden sayıca ve ekipman bakımından üstün ingiliz ordusu ile düz arazide karşılaşarak iyice ezilecektir. ancak osmanlı savunması bakımından da gazze'den çıkmamak çok umutsuz bir savunmaya girişmek anlamına gelmektedir. bu birlikler buradan çekilerek daha işe yarayacakları bir hatta başka bir gün savaşabilirler. teslim olmalarındansa başka bir hattı güçlendirmeleri daha makuldür.

gazze 5 kasım'a kadar osmanlı ordusu tarafınca tutulur. 22. kolordu komutanı miralay refet (bele) bey kudüs karargahına çektiği telgrafta, "gazze kalesinin bütünlüğünü sağlamayı sürdürdüğünü" yazmaktadır. ancak gazze'de atılabilecek 300 top mermisi kalmıştır. bu bataryalar da denizden ve karadan sürekli atış altındadır. refet bey bir üs sebi elden çıkarsa gazze'nin boşaltılabileceğini bilmektedir. ancak emir gelmeden kenti boşaltmaz. mareşal falkenhayn gelen raporlara istinaden osmanlı birliklerinin ingiliz ordusunu gazze önünde daha çok tutamayacağını farkederek 10 kilometre kuzeye yeni bir savunma hattı kurmaları için geriye çekme emri verir. ingiliz uçakları osmanlı hastane çadırları ve ambulanslarının grup halinde kuzeye ilerlemekte olduğunu bildirince çekilme ayyuka çıkar. ardından piyade ve karargah bölükleri de gazze'yi disipline bir şekilde terkederler. çekilmeyi koruyan 300 kadar asker ise ingilizlerin 7 kasım'da gazze'ye girmesiyle esir edilir. ingilizler kente girdiklerinde sokak aralarına ve meydanlara yanyana gömülmüş binden fazla osmanlı şehitliği ve mezarı bulurlar.

ingilizlerin toplam kaybı 2696 kişidir.

hareyra ve şeria savaşı

gazze savaşıyla hemen hemen aynı anlarda olduğu için kronolojiye sadık kalmak için detaylı giremedim ama gazze bir üs sebi hattının ortasına denk gelen el huveyfe üzerine de bir ingiliz harekatı vardır. hattın elden çıkmasıyla osmanlı birlikleri büyük oranda düzenli olarak kuzeye çekilmişler ve artçıları kress von kressenstein'in 8. ordusunun çekilişini başarıyla koruyarak ingilizlere başarılı bir oyalama operasyonuna girişmişlerdi. 8 kasımda huj kasabasında çekilmeyi koruyan bir 21. kolordunun unsurlarına ingilizler çok beklenmedik bir süvari hücumunda bulununca ortaya çok kanlı görüntüler çıkmıştı. osmanlı ordusu 100'den fazla şehit, 70 esir verip, 11 top, 4 makineli tüfek kaptırmış, ingilizler de saldıran 170 süvariden 26 ölü 40 yaralı gibi yüzdeye bölsek görece ağır zayiat vermişti.


tel el huveyfe nedense saldırıldığında son sürat kuzeye ilerleyip savunma hattı kazması ve tahkimatlarını güçlendirmesi gereken osmanlı birlikleri, zaten oldukça azalmış olan stratejik asker rezervlerinin bir kısmını buraya gönderip kendilerine çok daha faydalı olabilecek hareyra ve şeria hattını güçlendirmekten imtina etmiştir. çok da kötü olmuştur zira kudüs öncesi son duraklardan biri de şeria vadisi ile hareyra kasabası olacaktır. tekrar da altını çizmek gerek ki general allenby'nin osmanlı darbeyi yemişken bir saniye bile kaybedecek zamanı yoktur. zira bilmektedir ki gazze bir üs sebi hattından çekilen ve esir alınmayan tüm osmanlı birlikleri kuzeye yeni bir hatta doğru hareket etmektedir. kendi hayal gücünde de bu hat büyük ihtimalle de kudüs - yafa (bugünkü tel aviv) hattıdır. o yüzden genelde çok ihtiyatsız bir acele içerisindedir. tel el huveyfe'den hemen sonra saldırıya uğrayan şeria vadisi ve hareyra kısmı halen tek tük osmanlı mevzilerine ev sahipliği yapmaktadır. tabii bunlar tek sıra siper hattı ve dikenli tel gibi değil, arka arkaya birbirlerini kollayan karakollar telgraf hatları, demiryolu istasyonu falan gibi şeylere de sahip tahkimatlardır. 


hatta şeria'da cephe fırınları dizilmiş ekmek pişirilmektedir. hattı tutan yıldırım ordular grubunun 33 bin askeri 1400 kılıcı ve 260 topu vardır.


ingilizler ise ana siklet merkezleri halen gazze olduğu için bu bölgeye 40 bin asker ayırır ve tahkimatlar artık her açıdan sarıldığı için askeri olarak çok büyük değerleri bulunmaz. gazze bir üs sebi hattının son osmanlı birlikleri tel el huveyfe hattına doğru savaşarak geri çekilmeye başlar. çekilirken vadi el hesi stratejik noktası da bir oyalama operasyonuna sahne olur ve nihai olarak çekilmenin adresi de yafa olacaktır. bu oyalama ve çekilme sürecinde ingiliz ordusu 1200 kişi kaybedecektir.

mugar tepesi savaşı

osmanlı ordusu yeni hatlarına doğru ilerler ve ingiliz ordusu kovalarken 11 kasım 1917'de yani birinci dünya savaşının bitmesine tam olarak 1 yıl kala filistin cephesinde hatlar şu vaziyete gelmiştir.


haritaya göre osmanlı dispozisyonları tam kazılamamış ve bitirilememiş yarım tahkimatlarda esdud (günümüzdeki ashdod şehri) ile el hufil (günümüzdeki hebron) arasında belli belirsiz bir varlık göstermektedir. bu noktada edmund allenby saldırı planı yapmakla meşgulken kress von kressenstein durumu çok tehlikeli ve kötüye gider bir trendde gördüğünden karşı saldırıya geçer. elinde halen 20 bin asker vardır ve yafa kudüs arası filistin'in kalbidir. karşı saldırıyı açmak istediği yer de genel olarak ingiliz baskısının en yoğun olduğu nokta olarak kendini gösterir. esasen kudüs yafa müstahkem mevkinin 8. ordunun kuzeyde 23. kolordusu, doğuda ordu ihtiyatının 7. tümeni, mesmiye mevkiinde 54. tümen unsurları, tel es safi mevkiinde ise 26. tümen unsurları tarafından tutulmaktadır. çekilme sırasında doğal olarak topların ve ekipmanın önemli bir miktarı elden çıktığı için osmanlı ordusu doğal olarak daha zayıf durumdadır. ancak saldırmaz ve hatlara tutunmaya çalışırlarsa gazze gibi bir kaleden çıkmak zorunda kaldıkları durumda bu yeni kazılmış yarı siper yarı mezar dikenli telleri olmayan tahkimatlarda ingiliz süvarisini nasıl tutacaklardır. falkenhayn biraz da bu yüzden ingiliz sağ kanadına bir karşı saldırı emreder. ikmal hatları kırılacak ve esdud güneyindeki bütün ileri hat ingiliz unsurları esir edilecektir. büyük kumardır ancak kress von kressenstein'ın da amaçladığı şey zaten budur. harita üzerinde askeri olarak da yapılması gayet caiz bir kumardır.

allenby'nin planı akdeniz üzerinden gemilerin de desteğiyle doğuya doğru bir saldırı iken birden osmanlı tarafında beklenmedik bir yığınak ve hareket gözlemlendiği keşif uçakları tarafından kendisine iletilir. yapacak opsiyonları sınırlı olduğundan bu karşı saldırı okunun karşısına avustralya süvari tümenini koyar. osmanlı sağ kanadının karşısını da 52. tümen ile desteklemeye çalışır. karşı saldırı gelince denge bozulsun diye de hiç beklemeden 12 kasım'da 125 rakımlı tepeden (ingiliz literatüründe brown hill) 156. tugayı ile saldırıya geçer. osmanlı karşı saldırısı da avustralya birlikleri üzerine aynı gün başlar.

burada avustralya süvari tümeni karşı saldırıya karşı cepheden ilerlemeye çalışır ama 10 kilometre kadar açılmış haldedirler. osmanlı 7. ordusunun 4 tümeni 5000 kadar askerle güney istikametine bir saldırı açınca ortada kalıverirler. ingiliz topçusu burda ilerleyen osmanlı birliklerine yetersiz bir baraja başlar ancak alman operatörlerin daha uzun menzilli ve daha güçlü atışlarıyla susmak zorunda kalır. saat 13:00 e doğru manevra yapa yapa savaşa savaşa bütün unsurlarıyla eli kanda bulunan avustralya süvari tümeni o gün ve önceki gün ele geçirdiği bütün topraklardan geri atılarak sumil mevkiine çekilmek zorunda kalır. osmanlı ordusu o hatta eriştiğinde ise savaş karşılıklı itişme kakışma halini alır. burada avustralyalıların yardımlarına 3. hafif süvari ve worcestershire yeoman süvarisi de makinelitüfek bölükleriyle gelip yetişince çok kararlı iki osmanlı piyade saldırısını püskürtmeyi başarırlar.

von falkenhayn cephesinin doğusunda 3. süvari tümeni (hep olduğu gibi) ihtiyatta beklemektedir. 8. ordunun ihtiyatı 19. tümen de beit cibrin (bugünkü beit guvrin) de konuşlanmıştır. gün boyu karşı saldırının hız kazanmasını ve kendi saldırılarını yapmayı beklerler (zira karşı saldırının derinliği onu ölümcül yapan baş etmendir. yanyana saldıran on kişiye nazaran arka arkaya derinlemesine beş beş yapıp salarsanız o daha bir şok etkisi yaratır, günümüze bu zırhlı karşı saldırı olarak evrilmiştir). daha sonra kimsenin bilmediği bir nedenle falkenhayn bu karşı saldırıyı durdurup, saldırı birliklerinden ve onların geride bekleyen ihtiyatlarından 16. tümen ve üstüne bir de alayı olay yerinden başka yerde kullanmak için geri çeker.

ingiliz saldırısı ise bugünkü rehovot, beit elazari ve ekron hattından hatsav'a (mesmiye) doğru bir yay şeklinde başlar

özellikle mesmiye el şarkiye (hatsav) güçlü sayılabilecek bir tahkimatla tutulduğundan ingiliz kayıpları burada ciddidir. ancak osmanlı tahkimatlarına karşı kararlı piyade saldırıları yaparken hafif süvariyi yandan sokmayı alışkanlık haline getiren allenby'e karşı bir savunma teorisi veya donanımı osmanlıda henüz yoktur. akşam saat 16:00 gibi mesmiye 300 esir vererek ağır zayiat eşliğinde ingilizlerin eline geçer.

aynı anlarda sabah 11:30'da mugar tepesine 155. iskoç tugayı tarafından bir saldırı daha açılır. ağır topçu atışı ve şarapnel eşliğinde 600 metre kadar hedeflerinin yanına gelmeyi başarırlar. aslında yoğun makineli tüfek ve topçu yüzünden saldırıyı başka bir vektöre taşımak da isterler ama bir kez girince ateş altında çıkamazlar. yardımlarına allenby 52. tümeni saat 14:30'da, yarım saat sonra kraliyet buckinghamshire alayını, yarım saat sonra kraliçenin dorset yeoman alayını yollar. osmanlı ateşi yoğun ve tepenin çıkışı dik olduğundan ingilizler 16 ölü, 114 yaralı ve 265 at telefi ile tepeyi güç bela ele geçirir. ancak bitap düşüp yorgunluktan tepeyi terkedip başka bir tahkimata ilerleyen osmanlıları takip edemezler.

ertesi gün kavşak istasyonu ingilizlerin eline geçer ve ingilizler yafa kudüs arası demiryolunu keserler.

bu bir üs sebi savaşının ardından geçen 13 günlük ufak çatışmalar osmanlıya 5270 esire 60 topa ve 50 makineli tüfeğe malolur. kavşak istasyonunda ise iki çalışır durumda alman lokomotif ile sınırsız miktarda suya erişirler. bu işler haldeki demiryolu ve trenler artık bir üs sebi mevkiinden yaklaşan kudüs savaşına asker ve malzeme taşıyacaktır. bu durumdan tam 3 hafta sonra da kudüs savaşı başlar.

kudüs savaşı

mugar tepesi von falkenhayn için kötü bir yenilgidir. kayıpların oranı ve miktarından çok iki haftada harıl harıl kazmaya çalıştığı tahkimatlarından atılmıştır. ordu hala iş görür vaziyettedir ama tahkimatla ve güçlü savunmayla tutamadığı ingilizleri şimdi kudüs'ün kaybı ihtimali yüzünden tüm imparatorluk nefesini tutmuşken bütün bab-ı ali yusuflarken neyle tutacaktır?

mustafa kemal'in bu noktada öngördüğü vaziyet eğer ingilizler'e karşı ciddi bir direniş gösterilecekse bunun çok çok daha kuzeyde, dış tahkimatları adanada iç hatları toros geçitlerinde bir savunmayla ancak tersine çevrilebileceğidir. zincirinden kopmuş gelen çoğunluğu atlı ve had safhada eğitimli ve motive bir orduyu dümdüz arazide onar yirmişer kilometre çekilerek yıpratmaya çalışmak kendi ordunuzun daha da çok yıpranmasına açık bilettir. halihazırda filistinde de bu olmaktadır. ancak söz konusu şehir kudüstür, söz konusu komutan von falkenhayn'dır ve o dönemin anlayışına göre "vatan" toprağı savunulmaktadır. osmanlının bile bile lades olmasının ve stratejik asker rezervini boşa harcamasının nedenlerinin altında askeri açıdan geçersiz ancak politik şahsi ve dini sebepler bulmak mümkündür.

falkenhayn tahkimatlarından atılmıştır demiştik, kudüs'te olan karargahı artık nablus'a çekilmiştir. kress von kressenstein ve fevzi paşalar da karargahlarını aynı binaya alırlar. bir üs sebi'yi boşaltıp hebron üzerinden kudüs'e gelen zaten bitap 7. ordu'nun 3. kolordusuna kudüs etrafını tahkim etme emri verilir. gelir gelmez de kazma kürek siper ve tahkimat kazmaya başlarlar.

ingiliz hükümeti bu sırada başka bir olaya dikkat kesilmiştir. rusya'da ekim devrimi yaşanmış, bolşevikler ile almanlar arasında müttefiklerden ayrı bir barış anlaşması yapılmaktadır. hemen allenby'e ihtar çekerek bölgedeki güvenliği ve asker gücünü tehlikeye atacak manevralardan kaçınmasını tembihlerler. zira onlara göre rusya savaştan çıkarsa doğu cephesindeki bütün alman avusturya ve galiçya osmanlı birlikleri tam kadro batı cephesine dönecek ve filistin cephesi batı avrupa siperlerine destek göndermek durumunda kalabilecektir.

allenby olasılıklarını inceler ve bu bölgede yeterli netlikte topografik haritaların olmaması, fevzi paşa birliklerinin kudüs etrafında tahkimata başlaması ve gelen alman desteğinin (uçaklar) artmasıyla bir aylık bir aranın osmanlı cephesini tam kadro toparlayacağını öngörür. kendi birlikleri bir üs sebi'den beri hiç durmadan savaşmaktadır ve onlar da bitip tükenmiş durumdadır. bu durumda yapılacak en sağlıklı iş kudüs etrafındaki tahkimatlar nihayete erişmeden kudüs üzerine bir saldırıdır. zira batı cephesine asker vermek zorunda kalır da osmanlı ordusu bir karşı taarruza geçerse işte ondan anılarında da yazdığı üzere çok ürkmektedir.

kudüs etrafı bölgenin geri kalanına nazaran daha dağlık tepeliktir. geçitler ve kavşak noktaları da çok stratejik noktalardadır. bunlar (bkz: latrun) tarih boyunca hep gayet iyi bilindiği için saldıranın da savunanın da nerede durması gerektiğini iyi kavradığı yerlerdir. güneyden latrun kavşağındaki imvas tepesine gelen ve burada mola veren bir ingiliz askerinin günlüğünde 18 kasım günü şöyle yazılmıştır :

"tarih boyunca kudüs'ü almaya gelen her ordu yuşa hariç (bkz: joshua) buradan geçmişti. filistinliler ve hititliler, babilliler ve asurlular, mısırlılar romalılar, yunanlılar ve haçlılar. hep bu noktadan geçmişler ve hepsi bu imwas tepesini kanlarıyla sulamışlardı"

bölgenin kutsal kitaplardan dahi takip edilebilen askeri tarihi aslında saldırı yerine savunmayı kollayan bir durumdur. osmanlı 20. kolordusu unsurları hemen hemen tümüyle tepelere çekilmişler, 7. ordu ise güney güney batı hizasında tekli siperlerden oluşan bir basit tahkimata oturmuştur. tahkimatlar daha da derinleşmeden bu 7. ordu'ya karşı bir harekat başlar. tarih 18 kasım 1917'dir. belirtmek gerekirse bundan 1 gün öncesinde kudüs üzerinde uçan bir ingiliz keşif uçağı kudüs'ten nablus'a akmakta olan bir sivil halk konvoyu rapor etmiştir. kudüslülerden şehri işgale uğramadan kaçıp giden çoktur ancak ortada topçu atışından tarumar olmuş bir gazze örneği varken de duramazlar.

kudüs'e batıdan giden yol bab el vad mevkiinden sonra ingiliz haritalarında yoktur. kitchener haritalarında (bkz: herbert kitchener) ise yol olarak işaretlenmiş yerlerde aslında "yol" dan anladığımız şey yoktur. romalılar judea'yı nasıl bıraktılarsa altyapı osmanlı devrinde çok da değişmemiştir. üstüne üç bin yıldır basıla basıla sertleşmiş ve şose olmuş bir açıklığın bu bölgede adı yoldur. ingilizler için ise yol denen şey farklıdır. üstüne bab el vad ile kudüs arasında bu "yol" savunulduğu ve labirent gibi kıvrılarak pusuya uygun noktalar yarattığı için ingiliz ilerlemesi tepelerden dağ eteklerinden falan olacaktır. 19 kasımda birdenbire bastıran sağanaktan sonra yolun bir çamur deryası olması yüzünden de biraz oradan gitmek zorunda kalmışlardır.

dağlara tepelere 10 ar kişilik müfrezeler ile pusu atan osmanlı 20. kolordunun neferleri hintli ve gurka askerlerinin bu alelacele kazılmış siperlere hep manevra yaparak saldırması yüzünden sürekli çekilmek durumunda kalırlar.

ingilizlerin kudüs'e olan ilk saldırısı şehrin nispeten kuzeybatısından nebi samuil (nebi samuel) kasabasından gerçekleşir. 


aslında bu tam planlı programlı bir saldırı değil, şehre varmak ve osmanlıları kovalamak arasında gidip gelen ingiliz öncü kuvvetlerinin düşman görünce saldırıp içgüdüsel olarak kudüs'e kafayı çevirdiği bir hareket olacaktır. ingiliz birlikleriyle burayı kararlı bir şekilde savunmaya çabalayan osmanlı birlikleri arasında mevkinin stratejik önemine göre orantılı bir kanlılıkta çatışma çıkar. ancak ingilizler hattın biraz sert bir yerine çattığından ve orası üç osmanlı piyade tümeninin bir yerde kavşak noktası gibi bir yerde bulunduğundan nebi samuil kasabasını düşüremezler. 


2000 de ölü yaralı esir verirler. buradaki osmanlı kayıpları bizim askeri tarihimizde ve arşivlerimizde ise nedense yazmaz. kudüs yafa cephesinden gün gün takip ederek belki bu pek hatırlanmayan savunma savaşının şehitlerine ulaşmak mümkün olabilir. ingilizler uzun çabalar sonucunda nebi samuil tepesine bir ayak basmışlar, zirveye ulaşmışlar ve burayı vermemek için orantısız bir insan seli halinde saldıran osmanlı karşı saldırılarını da ağır silahlarıyla püskürterek 750 esir almışlardır. buraya yapılan karşı saldırılar kudüs'ün hakiki savunmasın da asker rezervini tükettiği modern analizlerde yazmaktadır. nitekim savaş sonrasında nebi samuil'deki peygamber samuel'in mezarının orada bulunan cami ingiliz top atışlarıyla yıkılmıştır.

daha batıda eş zamanlı olarak yafa saldırıya uğrar. osmanlıların hem kudüs hem yafa savunacak kadar rezervi yoktur. yani kentlerde asker ve jandarmanın oluşturduğu garnizonlar savunma görevini ifa etmektedir ama ikmal altında kararlı ve motive saldıran bir düşmana karşı kuşatmayı kaldıracak ve saldırıyı kesecek bir güç ancak ağır silahlar kullanan kararlı ve motive bir ordudan gelebilir. buna rağmen yafa garnizonu kendisini bir miktar savunmayı başarmıştır. buna rağmen bu cephenin en ilginç istihkam başarılarından biri yafa'da yaşanmıştır. el ağca (al-auja, bugünkü yarkon) nehri bir gece saldırısı sırasında ingiliz 52. tümeni tarafından bir pontoon köprü yapılarak ve sallar marifetiyle geçilmiş, görülmeden bu tümen 3 taburunu karşıya yerişe mevkiine sağ salim geçirmeyi başarmış güya nehri koruyan hadra mevkiindeki osmanlı garnizonunun sonradan olanları sürprizle farketmesiyle ingilizler bir anda tepelerinde ve arkalarında bitmiş yafa kaybedilirken neredeyse ateş bile edilmemiştir. osmanlı 52 şehit, 44 esir verip kudüs hizasında bir büyük limanı kaptırmıştır. yeni cephe hattı yafa'nın artık 9 km kuzeyine kaymıştır. yafa kentinin teslimi de belediye başkanı tarafından hükümet konağında böyle yapılmıştır.


savaşın daha büyük etkisi ise taa 1914'ten beri bölgede bulunan ve kanal - romani -
- el ariş - gazze operasyonlarının başında askeri açıdan oldukça yerinde kararlara ve hareketlere sahip kress von kressenstein'in 8. ordu komutanlığından alınması ve yerine cevat paşa'nın (bkz: cevat çobanlı) getirilmesidir. bu olayı duyunca edmund allenby karısına şöyle yazmıştır :

"zannederim ki türkler ile almanlar arasındaki zaten azıcık kalan sevgi de böylece bitmiş oldu"

kudüs'e geri dönersek osmanlı karşı saldırıları bu arada kudüs etrafındaki her noktaya yapılır bir hale gelmiştir. 16. 19. piyade tümenleri tarafından meşhur hutier taktikleri kullanılarak yapılan bu sızma ve şok temelli saldırılar nebi samuil mevkiinde yoğunlaşmıştır. bir başka karşı saldırı da latrun mevkiinde görülmüştür. bir başka saldırı wilhelma alman kolonisinde (bugünkü bnei atarot) sessiz süngü hücumu olarak denenmiş ancak lewis makineli tüfekleri yüzünden başarısız olmuştur. en ilginçlerinden biri de 29 kasımda osmanlı 16. tümenin sızma girişiminde bulunduğu ingiliz 2. hafif süvari'nin ileri karakollarıdır. ingilizler buradan cidden yaka paça atılmış ancak siperlere yerleşen osmanlılar de etraflarına bakınca savunmaya gayet elverişsiz bir pozisyonda kendilerini buluvermiştir. şafağın sökmesiyle ingiliz siperlerinin çapraz ateşine giren, saldırıya geçemeyen ve geri de çekilemeyen askerler 3 subay 147 er ve 4 makineli tüfekle teslim olmuştur.

daha büyük bir karşı saldırı beyt ur el tahta mevkiinde gerçekleşir. burada osmanlı saldırısı savaştan oldukça bezmiş durumdaki iskoç hafif piyadesini gece saat 1:00 sıralarında hatlarından sökmüş ve kaçırmıştır. 180 metre gidip tekrar bir sipere oturan iskoçlar 4:30'a kadar savaşarak ve 52. tümenin de desteğiyle hatlarını geri alır. osmanlı karşı saldırıları birbiri ardına gelirken ingilizler de hiç durmadan takviye getirirler. sabaha doğru bomba düellosundan sağ çıkan bir avuç osmanlı askeri teslim olur. burada ingiliz kaynakları bir tabur osmanlı askerinin şehit veya esir olduğunu raporlar. 100 şehit ve 172 yaralı vardır. ingiliz kayıpları da 60 kadardır. bu kritik nokta ele geçirilebilse kudüs'e yapılacak saldırının sonucu da muallakta kalacaktı. ingilizler burada ölen osmanlı askerlerine daha sonra küçük çaplı bir anıt mezar da yapacaktır


mezarın üstünde osmanlı askerlerine dağıtılan alman m1918 tipi miğferlere dikkat ediniz. bu miğfer bugün ankara ulus anıtı'ndaki askerlerin de başında bulunmaktadır.


bu sırada bütün bu karşı saldırı hareketleri saldıranların ikişer üçer alman saplı el bombaları taşıması ile hatırlanmaktadır. ingiliz hatlarına yaklaşabildikleri kadar yaklaşan sızma unsurları arka arkaya siperleri el bombası yağmuruna tuttuktan sonra orada oluşan kaos, arbede ve panik sayesinde arkadan süngüyle hücum eden asıl piyadeye bir yerde asist yapmaktadır. hutier taktikleri de aslında bu stosstrupp mantığının büyük ölçeklerde cephe genelinde uygulanması doktrinidir. aynı taktikler üç dört ay sonra alman 1918 büyük taarruzunda ingiliz siperlerini hallaç pamuğu gibi atacaktır.

ingilizlerin bu yoğun bombalı şok taaruzlarını cevabı da bombaya bombadır. kudüs etrafındaki bu çekişmelerde el bombaları neredeyse her osmanlı şehidinin üzerinde dörder beşer bulunacaktır. ingilizler bu yeni saldırı sistemi çok planlı işletilmediği için kendilerini çabuk adapte edebilirler. cephenin avrupa batı cephesi gibi olmaması yüzünden de hutier taktikleri burada aynı zehirli gaz gibi kesin bir zafer kazandırıcı faktör olamamıştır.

1 kasım günü osmanlı karşı saldırıları kesilir. saldıracak asker rezervi tükenmiştir. kalan birlikler ise değil saldırı savunma için bile yeterli değildir. ingilizler ise cephe gerisinde çok başarılı bir dinlenme rotasyonu kurdukları için savaştan bitap düşen askerlerini gayet efektif bir biçimde yenileriyle değiştirebilmektedir. 8 kasım'a kadar kudüs havarisindeki kalan osmanlı birlikleri kudüs'ü terk ederler. kudüs mutasarrıfı izzet bey gelen ingiliz komutana verilmesi için bir teslim mektubu kaleme alır ve bunu arap belediye başkanı hüseyin el hüseyni'ye verir. şöyle yazmaktadır mektupta:

"şehrin görmüş olduğu kuşatmanın ağırlığı, ve bu güzel diyarın ağır toplarınızdan çektiği zarar yüzünden, ve dahası ölümcül top mermilerinizin ve bombalarınızın kutsal yerlere isabet edeceğine olan korkumuzdan ötürü bu şehri size hüseyin el hüseyni eliyle teslim etmek zorunda kaldık. bizlerin burayı beş yüz yıldan uzun süredir koruduğumuz gibi sizin de korumaya devam etmesini ümit ediyoruz. - kudüs mutasarrıfı izzet bey"

(osmanlıca okuyamadığım için ingilizce tercümesinden türkçeye çevirdim, osmanlıca okuyabilen biri tam metni çevirip yeşillendirirse onu da eklerim)

kudüs belediye reisi hüseyin el hüseyni etrafta ingiliz askerlerinin görüldüğünü duyunca yanina baş katibini, jandarma kumandanını ve emir erini alarak onları karşılamaya şehrin dışına çıkmış, yolda beyaz çarşaftan bir beyaz bayrak uydurarak ingilizlerin yanına gitmişler. ingiliz askeri tarihinin en unutulmaz anlarından biri kaderin cilvesi olarak hüseyin el hüseyni james sedgewick and frederick hurcomb adında iki çavuşa yaşatacaktır


kudüs'ü herkesin bildiği gibi aslan yürekli richard bile alamamıştır. bu iki çavuş kudüs'ün teslim ediliyor olduğunu farkedince mektubu almayı reddederler. ona rağmen olay anının bir resmi de çekilmiştir. bilahare kudüs'ün teslimi tuğgeneral watson tarafından kabul olunur.

kudüs'ün ele geçirilmesi ingiltere'de büyük sevinç yaratır. başbakan lloyd george allenby'nin ingiliz halkına bir noel hediyesi verdiğini söyleyecek, general edmund allenby ise kudüs'e yafa kapısından girerken şehre saygısını göstermek için attan inecek, yanında 3 dini temsil eden birer asker bulunduğu halde yaya yürüyerek gidecektir. 


ardından şehirde sıkıyönetim ilan ederek savaş bitinceye kadar askeri idarenin kurulduğunu açıklayacaktır. bu durum da mondros ateşkesinden sonra filistin'de üzerinde araplar ve yahudilerin yaşadığı bir ingiliz kolonisine evrilecektir. o da 1947'de alev alacaktır.

ingilizler bir üs sebi'den kudüs'e tam altı haftada savaşarak 11 aralık'ta girmiştir. 18 bin kişi kaybetmiş, osmanlılara 25 bin kişi kaybettirmiştir. genel osmanlı kaybı bizim kitabımıza göre 28.443 kişidir. 25 kasım 11 aralık arasında ingilizler 1667 kayıp vermiş 1800 de osmanlı esir almıştır.

kudüs'ün kaybı osmanlı için korkunç bir darbedir. mekke ve medine arap isyanı yüzünden zaten elden çıkmış, bağdat başka bir saldırıda düşmüşken şimdi de kudüs gitmiştir. bağdat ve mezopotamya'da daha stratejik bir cephede kullanılması planlanan asker rezervler kudüs'e kayıp burada erimiştir.

ingilizler rusya ekim devrimi yapıp kendini savaştan çıkardığı için artık yardım edilecek bir rusya kalmadığı için çanakkale artık stratejik bir nokta olmaktan çıkar. bütün planlar artık ele geçen toprakları koruma ve kullanma üzerine yapılmaktadır. bu sırada londra'dan gönderilen ingiliz askeri istihbarat subayları allenby ile bölge halkları üzerine bir konuşma yapıp birinci elden filistin'de nabız ne durumda onu ölçerler. allenby'nin gözlemlerine göre kudüs'te hava sakindir. hristiyan kesim oldukça memnundur. yahudiler de balfour deklarasyonu yüzünden oldukça mutludur. müslümanlar ise ikiye bölünmüş gibi durmaktadır. bir üs sebi güneyinden kudüs'ün doğusuna kadar olan kısımda yaşayan bedeviler kutsal topraklarda müslüman olmayan bir entitenin koruyucu mandasından endişelidir. mekke şerifi hüseyin'e bağlı kuvvetler ise ingilizlerin yahudilere yaptığı bir takım sözlerden dolayı rahatsız olmuşlardır. ingilizler üzerinde bir yahudi tesirinden çok ürkmektedirler.

ingiliz hükümeti almanların batı cephesinde amerikan ordusu gelip savaşa girmeden 1918'de bir büyük saldırı yapacağını hesapladığından allenby'e a artık asker gönderemeyeceklerini de iletir. yeni ele geçen topraklarda asayiş de savunma da elde ne varsa onunla yapılmak zorunda kalacaktır. hatta 1918 yazı geldiğinde ve avrupa batı cephesi cayır cayır kaynadığında ingiltereden filistine tek gelebilenler demiryolu teknisyenleri olacaktır.

bu şartlar altında kudüs'ün alınmasından sonra kudüs sonraki 4 ay boyunca stabil ve statik bir cephe halini almıştır. osmanlı bir karşı saldırı denememiş, ingilizler de aldıklarını konsolide etmeye oturmuş ve kimse kimseye büyük bir operasyona girişmemiştir. bunun osmanlı açısından nedeni dimyata pirince giderken evden barktan olmamaktır. zira evdeki bulgur zaten gitmiştir, üstüne sina gazze kudüs de gitmiştir, o halde bari şam halep adana gitmesin diye planlar yapılmaktadır. dokunmazsak ingilizler ilişmez belki de saldırmaz tarzı bir yaklaşım vardır.

ancak ingilizler saldırır.

judea / kudüs tepeleri harekatı

ingilizlerin bu noktadan sonraki asıl isteği hicaz demiryolunu kudüs'ten kuzeye giderek ürdün hizasında kesmek, medine mevkiinde bir yerlerde olduğunu bildikleri osmanlı birliklerini komple izole etmek ve bu sayede arabistan'da daha çok isyan çıkartabilmektir. nereden vursak diye düşünürlerken güney istikametinden kuzeye judea/kudüs tepelerine spontane 3 kollu bir saldırı açarlar.

54. ve 75. tümenlerin unsurları gelgeli (jaljulia) ve tabsor'a kama vadisi'ne girebilmek için saldırır. osmanlı birlikleri alman havan topçuları ve makineli tüfekçileri eşliğinde güçlü bir savunma ortaya koyunca kimi tahkimatları ingilizler düşürseler de çok oyalandıkları için başarılarını suistimal edemezler. iki tarafın da topçu düellosuna başlaması ve karşılıklı git gel saldırılar ile geçen bir 7 günün ardından ingilizler ele geçirdikleri iki tepeden çekilmek zorunda kalırlar. bir tepede ise tutunmayı başarırlar ancak nihayetinde judea/kudüs tepelerinde iyi mevzilenmiş osmanlı-alman birliklerine saldırmanın pahalı bir savaş yöntemi olduğunu anlayarak o tarafı kafalarında elemişlerdir. bu bölgedeki harekat 1500 ingiliz kaybına karşılık 200 osmanlı şehit ve 27 osmanlı - alman esirle sonuçlanmıştır.

1918 yazı geldiğinde ufak çatışmalar geri çekilmeler karşı saldırılar ile kudüs'ün 30 ila 35km kuzeyindeki filistin cephe hattı nablus'a yaklaşmaktadır. osmanlı 7. ordu karargahı bu sırada nablus'ta, sekizinci ordununki ise tulkarm'dadır.

ürdün vadisi operasyonları

ocak ayının sonundan itibaren kudüs'ün doğusunda eriha/jericho istikametinde de saldırılar ve karşı saldırılar küçük çapta sürmektedir. eriha 21 şubat 1918'de ölü deniz'in kuzeyinden ve güneyinden eş zamanlı bir saldırıyla alınmış 6800 kişilik işgal gücü 3000 kişilik osmanlı savunmacılardan 144 esir ve 8 makineli tüfek ele geçirerek ölü denizin kuzeyini sağlamlaştırmıştır. ardından ürdün vadisine giren ingilizler burada savaşın sefaletini yaz ayları geldikçe daha beter yaşayacak sıtma ve tifüs gırla yayılacaktır.


ürdün'ün en büyük şehri ve günümüzdeki başkenti amman'a 21 mart 2 nisan arası gelişen bir probe saldırı takviye kuvvetlerin eklenmesiyle ciddi bir saldırı halini almış ancak moralman ve sıhhi açıdan kötü durumda olan ingilizler amman'a geldiğinde osmanlı birliklerinin şehrin tam ortasındaki çok stratejik amman kalesi (cebel el kale) tepesine uzun menzilli topları yığması ve amman'ın 1918 şartlarında her noktasının tepeden makinelitüfek menzilinde olması yüzünden amman'ı alamayarak 1348 ölü yaralıyı arkalarında bırakarak terketmişlerdir.

30 nisan ve 4 mayıs arasında ingilizler ürdün vadisi üzerine operasyonlarını yinelerler. bu noktada çanakkale savaşından mustafa kemal'in komutanı olarak tanıdığımız otto liman von sanders filistin cephesinin komutasını ele almış (falkenhayn kudüs'ün kaybı yüzünden görevden el çektirilmiş gitmiştir) ve karargahını nasıra/nazareth'e kurmuştur. general allenby ilk amman operasyonunun başarısızlığı üzere general chauvel'e önceki gücünü 1/3 oranında artırarak şunet nimrin ve es salt istikametinden tekrar saldırmasını ister. bu iki operasyon beş hafta kadar alacağından ingiliz genelkurmayı bölgenin amman elden gidiyor amman gitmesin* diye takviye gönderilen osmanlı ve alman birlikleriyle öncekinin iki katı kadar arttığını tahmin etmektedir. tabi amman'a yığılan rezervler nablus ve tulkarm yolunu açarak şam ve halep'e bir koşuyolu bırakmaktadır ancak osmanlı tarafında panik ve bunaltı yüzünden bunun hesabını yapacak o sırada çok kimse kalmamıştır. öte taraftan rakip sağ yumruğu kaldırınca sol gardı kaldırmak askeri bir gereklilik olduğundan bunun eleştirilmesi de çok yerinde değildir. ingiliz yığınağı bir yere başlayınca taktik disposizyon bunun karşısına savunma yığınağı yapmaktır. ancak stratejik plan işte bu noktada şam'ı nasıl kurtarırız diyip, şam ile amman arasında bir tercih yapacak olgunlukta ve öngörüde olabilmektir. bu yapılabilse megiddo savaşı önlenebilir ve suriyede halen osmanlı bayrağı dalgalanıyor olabilirdi, zira hat ekim 1918'e kadar tutulabilirdi. ancak osmanlı erkan ı harbiyesinde böyle bir kararı verecek kimse yoktur. varsa da bu enver talat cemal paşalar değildir.

bunun yerine 14 temmuz günü amman istikametinden batıya abu telul mevkiinden osmanlı alman karma kuvvetleri bir karşı saldırı denemişler ancak çoğunluğu almanlardan oluşan bu güç zorlukla geri çekilmiştir. aynı anda bir osmanlı süvari tugayı el hinu ve mağdet hilya mevkilerinde hintli sih mızraklı süvarileri tarafından pusuya düşürülüp ağır kayıplarla çekilmek zorunda bırakılır.

avrupa batı cephesinde kıyametin kopması tam da bu noktaya denk gelmektedir. erich ludendorff batı cephesinde savaşın en büyük taarruzlarından 1918 bahar taarruzunu açar. ingilizlerin 300 bin askerle tuttuğu somme cephesine 750 bin askerle saldırarak picardy mevkiinde çok ağır bir dayak atar. general gough'un 5. ordusu amiens'e kadar geri çekilir. 23 martta almanlar cepheyi görülmemiş bir şekilde 19km yararak 1000 top ve 160bin kadar da esir ele geçirir. ingiliz kabinesi hemen toplanarak "osmanlı imparatorluğunun yıkılmasının en azından bir süre gecikmesi gerektiğine" karar verirler. 1 nisan 1918'de allenby hükümetin kararını ve batı cephesindeki gelişmeleri öğrendiğinde şöyle yazacaktır :

"burada hicaz demiryoluna ürdün'ün 40 kilometre içine girerek saldırdım, ağır hasar verdim ama avrupa'da şu an olan olaylarla kıyaslanınca benim küçük şovum pek değersiz gibi kalıyor".

üç ay önce ingiliz moralini yükselten tek şey olan, bir noel hediyesi falan olan filistin cephesi böyle bir gecede ikinci sınıf bir gösteriye dönüşür. allenby bu surede toparlanmaya ve elde olan gücünü sıkarak kazanımlarını konsolide etmeye çalışacaktır.

liman von sanders filistin'de

von falkenhayn'ın bir üs sebi ve kudüs'ü kaybedince özellikle bu harekat planlamasında osmanlı kurmaylara yer vermemesi enver paşa tarafından kovularak beyaz rusya'da savaşın olmadığı bir cepheye gönderilmesi üzerine alman genelkurmayı türklerle ilişkisi çok daha iyi olan liman von sanders'i filistin cephesine gönderir. yukarıda değindim ama az daha açmak gerek. liman von sanders geldiği gibi de filistin cephesini düzenlemeye çalışır. cephe gerisinde siper kazmaktan daha ziyade askerlere bomba eğitimi, sızma, makineli tüfek operasyonları ve alev makineleri ile ilgili bilgiler verilmeye başlanır. 37. piyade tümeni kafkaslardan gelip 8. orduya takviye edildiğinde bunlar mesela bir hafta nablus'ta alman saplı el bombalarını kullanmayı öğrenmişlerdir. öte yandan enver paşa bir önceki sene mustafa kemal'in kendisine yazdığı mektubu ciddiye almış olsa işlerin bu noktaya gelmeyecek olması da mümkündür.

bir diğer gelişme de padişah sultan mehmet reşat'ın kudüs'ün kaybından hemen sonra rahatsızlanıp ölmesidir. yerine geçen mehmed vahideddin mustafa kemal'i 1915-16 yılından tanımaktadır. veliaht prens iken mustafa kemal ile beraber alman genel karargahına gitmişlikleri vardır. padişah mustafa kemal paşa'nın alman karargahında mareşal hindenburg ve ludendorff gibi almanyayı de facto yöneten junker generallerin yüzüne karşı alman savaş doktrinini eleştirebilmesini aslında (bence) gizliden gizliye sevmektedir. 


bu yüzden kendisini falkenhayn yüzünden 7. orduda görev yapamadığı için istifa edip görev beklemekte iken irade eyleyerek yıldırım ordular grubuna atamıştır. buna en çok da von sanders sevinmiştir desek yeridir zira kendisini gelibolu'dan yakinen tanımakta, potansiyelini iyi bilmektedir.


yıldırım ordular grubu bu sırada aşırı zayıflamış bir haldedir. 31 ekim ve 31 aralık 1917 arasında 7. ordu 110 subay, 1886 er erbaş şehit vermiştir. 213 subay 5488 er erbaş yaralıdır. 79 subay 393 er erbaş esir alınmış, 183 subay ve 4233 asker kayıptır (missing - mia - ya naaşları bulunamamış, ya firar halinde). 7305 tüfek, 11 hafif 73 ağır makineli, ve 29 top kaybetmiştir. 8. ordu ise 2384 yaralı vermiş ancak levazım kumandanlığı kayıp top tüfek yazmamıştır. bu dönemdeki bütün osmanlı kayıpları altalta koyarsak 25.337 şehit, yaralı ve kayıp çıkmaktadır. ingilizler aynı sürede 18 bin kişi kaybetmiştir. ingiliz sayıları 70 subay, 1474 er erbaş ölü, 118 subay ve 3163 er erbaş yaralı, 95 subay ve 5868 er erbaş kayıp nevinden çıkmaktadır. orantıya vurulunca ingiliz piyadede ikiye bir, süvaride sekize bir bir üstünlük sağlamakla kalmaz üstüne çok üstün bir ikmal, topçu ve deniz üstünlüğünü de masaya getirmektedir. yani askeri açıdan bu noktaya kadar ölmeden gelen osmanlı birlikleri hele ki 1914 yılından beri silah altındaysalar bu osmanlının savaşarak geri çekilme anlayışının ve özellikle bunu osmanlıya (ve dolayısıyla harbiyedeki müfredatla günümüz silahlı kuvvetlerine) öğreten von der goltz ve kressenstein paşaların bir başarısı olarak addedilmelidir. 1914 kanal operasyonunu ve sonrasındaki çekilmeyi sarıkamış operasyonunu yaptığı gibi enver paşa yönetse idi ingiliz ordusunun şu noktada nablus yerine bursa'yı zorluyor olabileceğini de hatırlatmak elzemdir.

buna rağmen yıldırım ordular grubu 1918 başında hala kayda değer bir güçtür. bir üs sebi savaşından bu yana tüm tümenler ve tüm sancakları faal durumdadır. asker kayıpları vardır ama organizasyon tepetaklak değildir. halen de bütün bu tümenler elde tüfek ve bomba ile durup dinlenmeden savaşmaktadır. bu asker kayıpları da çok büyük oranda kafkas cephesinden kaydırılan tümenlerle takviye olunmaktadır. en ilginç yanı da 1918 yılında dahi osmanlı harbiye nazırlığının ve tümen komutanlarının genel halet i ruhiyesi saldırıya yöneliktir. yani adamlar imparatorluğun üçte biri gitmişken hala büyük sonuçlu saldırılara gönül koymış durumdadırlar. ingilizler ise kısıtlı ısır ve kopar tarzı saldırılarla sek sek oynayarak süveyş kanalından suriye sınırına gelmiştir. bu doktrini işte osmanlı erkan'ı harbiyesi kopyalayamaz. son olarak da ingiliz s.e.5 ve bristol uçaklarının cepheye gelmesiyle alman teknolojik üstünlüğü havada son bulur. bir sortide üç albatros keşif uçağı düşüren s.e.5 uçakları yüzünden osmanlı hava keşfi ve hava üstünlüğü ingilizlere 1918 şubatından itibaren geri dönmemecesine geçer.

megiddo - nablus harekatları

osmanlı için tüm cephenin en karanlık sayfaları bu noktada açılacaktır. osmanlı genelkurmayı cephenin şu anki vaziyetini değerlendirdiklerinde nablus - tulkarm hattına güneyden şimdiye kadar bir ciddi harekete girişilmemiş olmasının ingilizlerin öncelikli hedefinin kudüs doğusundan amman'a ulaşmak olduğunu hesaplarlar. oysa gazze harekatında başlarına gelenler bu sırada tekrar etmektedir. allenby tulkarm'ın batısında osmanlı hattının en zayıf tutulduğu yeri her gün üçer beşer yığınaklarla güçlendirmektedir. bu tutulan bölge yakındaki yahudi armageddon kasabasının literal çevirisi olarak tüm dünya literatüründe ise megiddo olarak anılmaktadır.

milli tarihimiz, askeri tarihimiz ve çocuklara ders kitaplarında anlattığımız ve hemen sorularına karşılık vermek istercesine birilerine suç bulmaya çalıştığımız tarihimizin en büyük yenilgilerinden biridir. inebahtı denizde neyse megiddo karada o ayarda bir yenilgi olacaktır.

liman von sanders eleştirirsek çok kötü gitmekte olan bir cepheye çok iyimser gelmiştir. osmanlı ordusuyla ilişkileri iyidir ve çanakkale'de tekrarladığı savunma başarısını filistin'de de uygulayabileceği sanrısındadır. kendi kurmayları bu cephenin gereğinden çok uzayıp açıldığının tahkimatların böyle çoğu atlı olan sayıca üstün, üstelik arap isyancıların artık silahlandırılıp üçüncü sınıf birer milis kuvveti haline devşirildiği bir ortamda toprak elde tutmak için zayıf olduğu kanısındadır. ancak liman von sanders tahkimatlara baktığında herhangi bir "old guard" alman generalinin vereceği kararı vermiş, burayı kurşun atmadan düşmana terketmek istememiştir.

ingiliz planı osmanlı hattını deniz tarafından zorlayıp böyle halının ucunu kaldırıp silkelemek gibidir. bölge süvari harekatlarına çok uygundur ve ingiliz süvari ve avustralya hafif süvarileri hat bir kez yarıldığında osmanlı hattının gerilerine sarkarak cephe gerisi depoları, yol kavşakları gibi yüksek değerde hedeflere saldırarak 7. ve 8. orduları birbirinden izole etmeye çalışacaktır. asıl saldırının buradan gelmeyeceği konusunda osmanlı karargahını yanıltmak bu planda esastır bu yüzden isyancı arap kuvvetlerinin darre'de osmanlı hatlarına saldırarak yıldırım ordu grubu karargahının kafasını bir süre meşgul edecektir. 18 eylül'de ingiliz 20. kolordusunu kudüs tepelerine bir başka saldırı açarak osmanlı genelkurmayını saldırının ana siklet merkezinin amman olduğuna ikna edecektir. ancak hakiki siklet merkezi 21. kolordu'nun 4 piyade tümeniyle 13km'lik bir cephede kuzeyde meydana gelecektir. 21. kolordunun arkadan gelen beşinci bir başka tümeni açılan gedikten 8km içeri sarkarak kazanımı suistimal edecek arkasından deliğe su tutar gibi habire süvari habire hafif süvari akıtılacaktır. bu süvari denizinin ilk hedefi de tulkarm'daki osmanlı 8. ordu karargahı olacaktır. ardından hızla mesudiye'deki 7. ve 8. orduların ortak olarak ikmal amaçlı kullandığı mesudiye tren isyasyonu ele geçirilecek ve iki ordu da bir daha toparlanamamacasına sakatlanacaktır.

bu planın etkili olmasındaki ana sebeplerden biri artık dominant hale gelmiş müttefik hava üstünlüğüdür. osmanlı alman pilotlar çok zor şartlar altında çalışmakta yeni uçaklar almanya'nın batı cephesinde sıkıntıda olması yüzünden gelmemekte ve ingiliz uçakları daha teknolojik aletlerle havada osmanlı hava gücünü bire beş gibi oranlarda yakalayınca keşif meşif yaptırmamaktadır. daha kötüsü, sortiye çıkan zor dönmekte, genellikle de dönmemektedir. bu yüzden osmanlı keşfi piyade dürbününe, bölgedeki hala osmanlıya sadık ve padişah için casusluk yapan tebaya ve süvari koşusuna kalmış bir vaziyettedir. ingilizler de amman istikametine habire gündüz boş kamyon konvoyları gönderdiğinde (gece de bunları geri çektiğinde), at arabaları arkalarında saman balyaları çekip sanki bir piyade ordusu yürüyormuş da toz duman göğe varıyormuş gibi şaşırtmaca operasyonlarına girdiğinde osmanlı nablus istikametine bir düşman hareketi olacağı konusunda emin olamamış ve manevraya girişememiştir.

osmanlı ordu yerleşimlerine bakarsak saldırıyı asıl kafasına yemek üzere olan kısmı cevat paşa, 8. ordusuyla (biri yeni ulaşmış 5 tümenle) akdeniz'den kudüs tepelerine kadar tutmakta, mustafa kemal paşa 7. ordusuyla (4 tümen ve bir alman alayı ile) kudüs tepelerinden şeria (ürdün) nehrine kadar olan yirmibeş km'lik bir alanı tutmaktadır. osmanlı mevcudu 40.598 piyade, 19.819 tüfek, 273'ü hafif 696'sı ağır toplam 969 makineli tüfek ve 402 topu vardır. osmanlı genelkurmayı düşmanının sayısını çok iyi tahmin etmesine rağmen bunların nerede bulunduğu ve nereye gittiğini öğrenememiştir. büyük savunma savaşı öncesi de bu büyük zaafiyettir. 4 yıldır sürekli devam eden savaş yüzünden askerden firar etmeler büyük sorun olmaya başlamıştır, moral de nispi olarak iniştedir. yiyecek ikmali de sıkıntı halindedir. mesela şubat 1918'de bir askerin günlük tayını 8 gram ekmek ve bir ufak kap yağsız salçasız kuru fasülyedir. bunu da 3 öğün yemektedirler. buna rağmen makinelitüfek sayısı uçuk sayıda yüksektir. ancak batı cephesindeki tahkimat anlayışının aksine tel örgüler öbek öbek yumak yumak değil, bir iki zayıf hat olarak tanzim edilmiştir. diğerini yapacak sanırım zaman kalmamıştır.


savaşın açılışı arabistanlı lawrence'in arap isyancı ordusuyla beraber dera'ya demiryolu istasyonuna saldırmasıyla başlar. burası amman'daki osmanlı kuvvetlerini besleyen baş ikmal merkezidir. lawrence'in emrinde bir kolordu gücünde emir faysal'ın komutanlık ettiği arap isyancı, bir mısır arap deve süvari kolordusu, gurkha makineli tüfekçileri, ingiliz ve avustralya zırhlı araçları ve bir fransız dağ topu bataryası vardır. yolda kendilerine 3000 kadar da ruveyli ve huveyte kabilesinden ürdünlü arap isyancı katarak böyle kara bulut gibi bir ordu olmuşlardır.

osmanlı hemen reaksiyon göstererek dera'yı takviye etmesi için el-afule garnizonunu bölgeye intikale çıkarır. kaderin son bir şansı olarak bir müslüman hintli asker ingiliz ordusundan kaçarak osmanlı'ya sığınır ve gelen saldırı gücüyle komutanlarını sayar. ana saldırının yaklaşmakta olduğu hedef hattı da söyler. ancak bu böyle son anda gelen beklenmedik şey savaş ortamının kaosunda göze çok şüpheli de gelmektedir. 8. ordunun sağ kanadını koruyan 22. kolordu komutanı refet bey hemen cevat paşa'yı uyarır. cevat paşa bu hatların böyle bir keyfiyette tutulamayacağını liman paşa'ya esir hintli askerle beraber giderek anlatır. ancak liman von sanders bu durumun bir ingiliz karşı istihbarat çalışması olduğunu düşünerek herhangi bir çekilme ve hattan birlik çekilmesini kesinlikle yasaklar. 19 eylül sabah saat 1:00'de ise dev handley page 004 bombardıman uçağı filistin cephesinin demiryolu ve telefon merkezlerinden biri olan ve garnizonun terkedip dera'ya gittiği el-afule tren istasyonunu bombalar. 12 adet 51kg bombanın isabet ettiği istasyon patlarken osmanlı 7. 8. ordular ise liman von sanders karargahı arasındaki haberleşme de iki gün boyunca savaşın en kritik anında yok olur.

ana saldırı saat 4:30'da 21. kolordu ile açılır. 385 top ile yapılan ölümcül yarım saatlik bir baraj bombardımanından sonra son mermi havadayken ingiliz ve hintli piyadeler süngü takılmış vaziyette hücuma geçmiş haldedirler. hiç böyle bir saldırı beklemeyen, asıl saldırının amman'da olduğu kanısında olan ve yarım saat boyunca cehennemi yaşayan osmanlı ön hatları çabucak kırılır. işin en kötü ve kritik tarafı da bölgede boşluğu dolduracak ihtiyat birliği namına hiçbir şey olmamasıdır. osmanlı ikinci ve üçüncü ring sistemi hat tahkimatlar olmadığından bir kez içine girilen siper cepheyi yarmaktadır.

ingilizler açısından teknik açıdan incelersek birlik konsantrasyonu, sürpriz, sürat ve askeri sinir sistemlerinin ve iletişim merkezlerinin nokta bombardımanı bir araya geldiğinde bu ilginç bir şekilde en üst seviye operasyon seçeneklerinden blitzkrieg koşulları oluşturmaktadır. allenby işte neden büyük komutandır diye sorarlarsa bunu doktrinin guderian tarafından bulunmasından yıllar önce 1. dünya savaşı koşullarında yapıyor olması yüzünden diyebiliriz. tabii tank konstantrasyonu diye bir fikir henüz bilinmiyordu o yüzden megiddo savaşı literatürde hep "blitzkrieg benzeri" olarak anılagelmektedir. osmanlı askeri tarihinde de okuyabilseydik belki biz de öyle bir şeyler derdik.

18 eylül'de ingiliz 21. kolordusunun 180 ve 181. tugayları tulkarm mevkiine amansız bir saldırı yaparak bombardımanla çok yumuşamış savunmacıların içine dalarlar. 600 osmanlı askeri esir olur. buradan çıkıp hiç durmayan ingiliz piyadesi arkadan akıp duran süvarinin de etkisiyle osmanlı hattında devasa sayılabilecek 8 kilometrelik bir açıklık yaratmış hattı yarmakla kalmamış tarumar da etmiştir. kuzeye çok hızlı ilerleyen 5. hafif süvari nablus yolunu kestiğinde bölük pörçük çekilmeye çalışan osmanlı askerleri arada kalmış ve 2000 esir de orada vermişlerdir. tüm ingiliz hattı tulkarm'a girdiğinde 800 esir de orada alarak 8. ordunun çoğunu bir vuruşta esir etmişlerdir.

tabsor mevkii ise ingiliz saldırısının hemen hemen tam ortasına denk gelmesine rağmen osmanlı mevzileri arasında karşılaştırma yaparsak bir miktar derinliğin olduğu tek siper hattıdır. aralarında 1.6 kilometreyle 4.8 kilometre açıklıklar bulunan üç siper hattı bulunmakadır. tabsor kasabası etrafına dizilmiş bu siperler çok zayıflayarak denize doğru gitmekte ama ulaşmamakta, doğuda ise cilculye kasabasında sonlanmaktadır. buraya çoğunluğu hintli 3. lahor, 7. meerut, ve 75. piyade tümenleri saldırır. ancak hat osmanlı sağ kanadından kopup gittiği için derinlik flank koptuğunda etkisiz eleman olduğundan değil üç ring üç bin ring hat kazılsa orası zaten ölü doğmuş bir tahkimattır. siperleri tutmalarına imkan olmayan savunmacılar et tire kasabasına doğru çekilmeye başlar. 19 eylül saat 11 sıralarında et tire düşer. osmanlı 7. ve 20. tümen unsurları bu sırada savaşarak çekilmeye çalışmakta, manevra falan denemektedir ama ordunun çoğunluğu tam kadro koşarak çekilmektedir.


liman von sanders hatlarındaki yarmanın boyutunu farkedince en kritik gördüğü noktaya en güvendiği kendi subaylarından kurmay albay gustav von oppen'a hareket emri verir. von oppen muharip asienkorps ve üzerine artık bulabildiği kim varsa aşçılar yazıcılar emir erleri falan ellerine tüfek tutuşturup cepheye koşturur. kalkilye mevkiinde panik halinde çekilen 19. tümeni durdurup peşine katar ve saldırıya geçer. ancak bir alay seviyesinde olan alman asienkorps ile yarıdan az mevcutlu bir tümenle sadece biraz güçlü bir karşı saldırı yapabilirler. fransız dağ topları menziline girdiğinde bir anda topçu barajı altına giren bu saldırı gücünde alman asienkorps büyük oranda disiplinini koruyarak kuzeye çekilmeye başlar. osmanlı birliklerinde ise moral dibe iner saldıranlar genellikle esir edilir.

kudüs tepelerinde 8. ordunun mıntıkasında gerçekleşen bu operasyonlar neticesinde bir 700 osmanlı esir, 7 top ve 20 makineli tüfeği de ele geçirirler. 535 de ölü yaralı verirler.

mustafa kemal paşa komutasındaki 7. ordu kendisine atılan bütün saldırıları büyük zorlukla püskürtür. ikincil mevkileri olan kefar haris ve iskaka müstahkem mevkilerine çekilmek ve albay von oppen grubuyla birleşmek üzereyken liman von sanders mustafa kemal paşa'nın kuzeye çekilmesini emreder. çekilirken de nablus yoluna bir buçuk alaylık bir kuvvet ayırarak yolun faal kalmasını sağlamasını ister.

nasıra ve hayfa'ya yapılan iki devam niteliğinde operasyonda 19 kilometre ilerleyen ingilizler 21-22 eylülde şehri boşaltmaya hazırlanan osmanlı garnizonlarına jodhpur ve mysore süvari alaylarıyla* saldırarak 1350 alman ve osmanlı esir ele geçirir.

avustralya süvari tümeni bu hengamede cenin samah ve tiberias istikametinde ilerler. özellikle cenin tüm filistin cephesinin teknik bakım üssü olduğundan ve iki osmanlı alman havaalanı burada hizmet verdiğinden buranın kaybı osmanlı'nın altından bir daha hiç kalkamayacağı bir şey olacaktır. yedek parçaya ayrılmış ve sökülmüş alman uçaklarıyla tamir haline olan toplam 24 uçak burayı terkeden alman mühendislerce gaz döküp yakılır ve uçmaya ehil elde ne kaldıysa hepsi kalkarak şam istikametine giderler.

liman von sanders karargahını daha da ileriye nasıra'ya taşımıştır. ancak tam üstüne gelen süvari akınını telefon hatları komple kesik olduğundan öğrenemez. üstüne engelleyecek bir ihtiyat birliği olmadığından büyük bir tehlike içine düşer.

çekilen osmanlı birliklerine yapılan ingiliz hava operasyonları osmanlı askeri tarihinin en karanlık sayfaları arasındadır. kuzeye çekilmekte olan osmanlı askeri birlikleri kaos halinde öncelikle değildir. nispeten düzenli çekilmekte ancak arazinin kimi yerde dar vadilere iniyor olması bir miktar trafik de oluşturmuştur. ingiliz keşif uçakları çekilen osmanlı asker kümelerini (5000 asker - 2000 süvari - 600 nakliye aracı ve top) raporlayınca gözleri yuvalarından fırlayan ingilizler ne kadar uçakları varsa havalandırıp bu ele zor geçen fırsatı kaçırmak istemezler. bir ordu gözlerinin önünde intikal halinde kendini savunamaz haldedir.

19 eylülde et tire'de bristol bombardıman uçakları sabah saat 6'da osmanlı askerlerinin yoğun kümelendiği yerlere 20 bomba atıp makineli tüfekleriyle de 2000 mermi atarlar.

saat 10'da cenin bombalanır.

saat 11:40'da kalkan 5 bristol bombardıman uçağı sekizer bomba taşıyarak et tire ve tulkarm'ı terkeden asker yığınlarına dalar. kaçışan askerlere binlerce mermi atarlar. bu sırada yerden kendilerine atılan makinelitüfek savunması da ciddi boyutlardadır. yarım saat sonra 3 bombardıman uçağı aynı noktaya bomba ve makinelilerle yine saldırır. öğleden sonra 4 uçak tulkarm anebta arasındaki askerleresaldırır. saat 17:00'de anebta batısında aynı birlik tekrar hava saldırısına uğrar. bütün gün çekilen osmanlı birliklerine hiç durmadan sortiye çıkan ingiliz uçakları tam 11 ton bomba atıp 60 bin mermi ateşlerler. ölü atlardan, yanan kamyonlardan ve cesetlerden ötürü nablus yolu kapanma noktasına gelir. osmanlı erleri yolu açma çalışmaları sürdürürken saldırılar da sürmekte şehit sayısı katlanarak artmaktadır. bölge 90 topun, 50 kamyonun ve 1000'den fazla çeşitli nakliye aracının binlerce şehitle beraber enkaz haline geldiği devasa bir mezarlığa dönüşür. bu sadece 1 günde gerçekleşen sonuçlardır.

20-23 eylül arası çekilmekte olan osmanlılara 6 ton bomba atılıp 44 bin makinelitüfek mermisi ateşlenir. 87 top, 55 kamyon, 4 araba, 75 büyük at arabası, 835 kağnı, su taşıyan tulumbalar ve cephe mutfak arabaları yok edilir. 8. ordunun nominal olarak tüm ekipmanı ve 7. ordunun nakliye gücü havadan yokedilmiş olur.

megiddo muharebe serisi sonucu iki osmanlı ordusundan biri artık (8. )yalnız kağıt üzerinde bir ordudur. mustafa kemal paşa komutasındaki 7. ordu ise her noktadan arada kalmış bir durumda fecaat bir pozisyonda kuzeye ilerlemeye çalışmaktadır. şeria nehrini geçip şam'a doğru çekilen 7. ordu inanılmaz kayıplarına rağmen halen savaşmaya ehil görünmektedir. 7. orduya ihtiyat olan 4. ordu ise amman üzerine yapılan ve durdurulamayan bir saldırı neticesinde 4500 kayıp vererek defterden silinir. bu harekatın osmanlıya olan faturası

* bütün filistin toprakları,
* iki buçuk ordu, (15 bini esir)
* neredeyse bütün ekipman,
* ordunun savaş şevki ve azmi

olmuştur. artık şam ve halep neyle tutulacaktır, tutulacak mıdır hesaplar bu yöndedir.

esirlerin durumu bu beklenmeyen sayıların da etkisiyle içler acısı bir haldedir. osmanlı - arap - bedevi - alman - ermeni - yahudi esirler arasında dizanterili olan çoktur ve bütün sağlık disiplini bir anda yok olur. tuvalet olarak aleleacele inşa edilen kovalı kulubeler bir kaç yüz kişiyi zor idare ederken kampta çoğu dizanterili 3000 esir tıkış tıkış omuz omuza oturmaktadır. her boş alana üzerinde sineklerin uçuştuğu dizanteri kaynağı açık hava çukurları kazılır. esirlere peksimet ve ingiliz kavurması corned beef harici yiyecek sağlanamaz ve son olarak 1918 yılında dünya savaşından daha çok insanın canına kıyacak olan ispanyol gribi esir kamplarına girerek çok büyük miktarlarda savaş esirinin esarette ölmesine yol açar. 1918 eylülünde bir ingiliz sıhhiye teğmenin gözlemleri şöyle olacaktır :

"cephe revir çadırında çok fazla hasta var. bunların da çoğunluğu osmanlı esirler. bunlar brandaların altına sedyeyle getiriliyorlar ve branda alanı bittiğinde çoğu da güneşin alnına koyuluyor. çöl ateşi, grip, sıtma, dizanteri osmanlı ordusunu çok kötü vurmuş. bizi de vurdu ama bu kadar asla değildi. türkler söyledikleri gibi "sinek gibi ölüp gidiyorlar" (dying like flies - kolayca ölüyorlar anlamında bir ingiliz deyişidir). daha akut hastalıklar arabalarda, çekilerde, at arabalarında kamyonlarda tedavi edilmeye çalışılıyor. ölmek üzere olan komaya girmiş bir çadır dolusu osmanlı esir görmeye alıştığımız bir manzara oldu. buradan geçen herhangi bir araca kendi esirlerimizi de koyarak gönderiyoruz çünkü artık bakamıyoruz. motorlu ambulans artık hiçbir şeye yetişemiyor. bu hattan da hastane treni henüz geçmiyor. emir erimi yola gönderip hasta almak isteyip istemeyen bir araç var mı diye bütün gün el ettiriyorum. neredeyse hiçbiri durmuyor" -teğmen dinning

hava sıcaklığı da 39 derece olunca ingiliz ordusu grip vakalarıyla tanışmaya ve yüzlerle sayılan rakamlarda ölmeye başlayacaktır.

ateşkese kadar son harekatlar

savaş filistin'den megiddo harekat serisi ile artık çıkmıştır. suriye'ye girmiştir. suriye'de savaş bir ay kadar daha devam eder. ancak savaş devam ettiği için allenby'in artık yeni hedefi şam'dır.

çekilen osmanlı ordusuna takibi burada sürdüren iki ana grubun ilki megiddo cephesinden doğu ve kuzeye ilerleyen avustralya ve hint süvari birlikleridir. bunlar celile kuzeyinden şam'a kadar direnç görmeden gelirler. diğer grup ise arabistanlı lawrence'ın etrafına kattığı bütün arap isyancılar ve kendi direkt emrindeki ingiliz zırhlı araç kolu ve fransız topçusudur. bunlar hicaz demiryolunu kuzeye izleye izleye şam havarisine gelirler. avustralya 10. hafif süvarisi 1 ekim 1918'de şam içinde ve etrafında bölük pörçük 12 bin osmanlı askeri bulunmasına karşın yine hiç direnç görmeden şam'a girer. osmanlı ordusunun organizasyonu artık minimumdadır. ingiliz keşif uçakları 30 eylül'de dera'dan kuzeye akın akın çekilen osmanlı ve alman birlikleri saptamıştır. şam'a ulaşmayı başaranlar düşmanın kapıda olduğunu duyunca halep'e doğru çekilmeyi sürdürmeye çalışırlar. ingiliz ve avustralyalılar şehre bunlardan önce ulaştıkça geriye osmanlı esir kafileleri yollamaya devam eder.

ingilizler şehre direkt olarak büyük bir güçle girmek yerine süvariyi şehrin dışında geceletir. asıl amaçları şerif hüseyin'in oğlu faysal'ın şam'a ilk olarak girmesidir. böylece arap isyanı arapların en büyük şehrine girerek nihayete erecek -dolayısıyla şehrin çoğunluğu olan arapların ingiliz direkt yönetimi altında ileride isyancı olmasının da önü alınabilecektir. kudüs'ün aksine şam düştüğü vakit bir kaos içerisindedir. şehrin kolluk ve idari altyapısı komple çöktüğü için sokaklarda terör benzeri kareler görülmektedir.

bu sırada şehirde dördüncü ordu komutanı mersinli cemal paşa (ittihat terakki önderi cemal paşa değil) bulunduğu ve şehirde kuzeye çekilmeye çabalayan ve sokakları doldurdan 12 bin kadar osmanlı askeri bulunduğu halde lawrence yanında şerif nasır, nuri şafan, ruvelli emiri ve beraberindeki kuvvetler eşliğinde şehre girer. allenby aynı sıralarda şerif hüseyin'e "şam'ın alındığını ya da alınmak üzere olduğunu ve 7000 esirin ele geçirildiğini" bildirmekte ve kendisine artık "kral hüseyin" diye hitap etmektedir. şehrin ileri gelenleri de lawrence ve beraberindekiler ile kral hüseyin'e biat ettiklerini açıklarlar. ancak belirtmek gerekirse lawrence bu sırada şam'da herhangi bir iletişimden mahrumdur ve kitabında yazdığına göre pek çok tehlikeli durumu ve patlamak üzere olan kamuoyunu yatıştırmak üzere gerekli olan tedbirleri allenby'den bağımsız olarak şahsen almak zorunda kalır.

araplar kral hüseyin etrafında bir hükümet kurulduğunu ilan ederler. allenby şehre gelmeden önce de osmanlı bayrağı gönderden son bir kez indirilir, yerine kendi sancaklarını çekerler. burada fransızlar sykes picot anlaşması uyarınca suriye'yi istemektedir. ingilizler de bu anlaşmaya okey diyip imza mühür kaşe falan da vurdukları için nihayetinde suriye'yi fransaya vereceklerdir.

ancak arap isyancı ordusunun isyanın başından beri gönlünde yatan aslan olan şam şehri lawrence'in bütün sözlerine rağmen şimdi fransızlara verilmekten bahsedilince araplar arasında büyük ihtilaflar çıkmaya başlar. allenby 1 ekim'den savaşın sonuna kadar savaştan daha ziyade araplarla fransızlar arasındaki ihtilaflarla uğraşacaktır.

arapların ilk kurduğu modern devlet şükrü paşa (şükrü kuvvetli)'nın askeri vali ilan edildiği bir yönetim biçimi şeklinde ortaya çıkmıştır. çok da başarılı bir devlettir ve 3 gün varlığını sürdürmeyi başarıp yerine ali rıza el rikabi'nin geçtiği bir tür zorla görevden alma ile sonlanmıştır.

1 ekim günü bitmeden avustralyalılar barda mevkinde bir kışlaya girerek bir kaosu yaşayan, çekilenler ve yeni tertiplerle dolu komplekste 265 subay ve 10481 er erbaş esir ederler. bunlar şehrin dışında kurulan toplama kamplarına yürütülür. şam etrafında toplam ele geçen osmanlı ordu mensubu miktarı böyle böyle 20 bini bulacaktır. megiddo cephesinden şam'a çekilen 40 bin kişinin böyle yarısı düşman eline geçmiştir.

arap isyancılar şam'da türk etkisinde hiç bir şey görmek istemedikleri için jandarmalar görev yerlerinden atılacak, bazıları öldürülecek, devlet binalarına zorla girilerek osmanlıya ait çoğu şey yanacaktır.

filistindeki osmanlı alman karma gücü böylece yok edilmiş, toplam esir sayısı 72 bini bulmuş, 4. 7. ve 8. ordulardan geriye ayak üstünde yürüyen peşinde düşman olan bir sürü kalmış, her top, her makineli tüfek, neredeyse bütün hafif silahlar, tüm nakliye araçları, tüm havaalanları ve tüm mekanik ekipman ve her uçak, tüm telgraf ve iletişim merkezleri ve hatları, büyük miktarlarda cephane ve mühimmat 14 günlük bir operasyonun ardından düşman eline geçmiştir. dört yıl bu cephede tutunan bir gücün 14 günde organize bir ordudan yalınayak güvenliğe ulaşmaya çalışan silahsız ve korku içindeki bir güruha evrilmesi nereden bakarsanız bakın büyük bir felakettir. ingilizler üstüne bunu hafif kayıplarla başarmışlardır.

batı cephesinde almanlar'da o sırada yenilmektedir. 3 ekim'de alman hükümeti istifa eder. "almanlar yenilince biz de yenilmiş sayıldık" sözü sanırım 1918 ekimi'nin ilk günlerine kadar geri gitmektedir. şam düştüğünde talat paşa'da istifasını vermiştir.

şam'ın düşüşü o denli büyük bir moral kaybıdır ki bundan sonra bir savaş olması pek beklenmemektedir.

halep savaşı

osmanlı ordusu çekilmekte ve çoğunlukla esir olmakta iken mustafa kemal paşa halep etrafını savunma amaçlı tahkim etmeye çalışmaktadır. halepte bu sırada 4000 osmanlı askeri ve çevresindeki kentlerde 20 bin kadar jandarma dahil eli silah tutabilen asker bulunabilmektedir. tümen sayıları bu noktada artık alay seviyesinden aşağıdadır. bir bölük 20-30 askere düşmüştür (günümüzde 100-150). arap isyancı ordusu ve avustralya süvarisinin halep önlerine gelmesine kadar yabancı raporlar mustafa kemal ve oluşturulan karma gücün 7 bin kişi seviyesine kadar geldiğine işaret etmektedir. ayın 1'inden 24'üne kadar halep tahkim edilebilmiştir. ayın 7'sinde ise mustafa kemal paşa direkt olarak padişaha şöyle bir mektup kaleme alarak cevat ve mersinli cemal paşaları eleştirmektedir :

"...eylül on dokuzuncu gecesi düşman evvelâ yedinci ordu'ya taarruz etmeye başladı. düşmanın iki taarruzunu tevkif ettim (durdurdum). on dokuz sabahı garbımızda (batı tarafımızda) bulunan sekizinci ordu -cevat paşa- kısa bir düşman taarruzu karşısında birkaç saat zarfında inhilâl etti (dağıldı).

bundan dolayı yedinci ordu'nun sağ cenahı ve hatt-ı ric'ati (geri çekilme yolu) tamamen düşman tarafından tutuldu. sağımızda bulunan dördüncü ordu -mersinli cemal paşa- hissizliğin azamîsini ibraz etti (gösterdi). elzem olan muavenetten istinkaf etti (gerekli yardımdan kaçındı). buna rağmen her taraftan düşmanla muharebe ederek, cenuba olan cephemi garba tebdîl (güneye olan cephemi güneye çevirerek) ve vadi-i şeria nehrinden orduyu geçirerek cebel-i aclûn dahilinde ve der'a-mezrib hattında ve oradan kemâl-i şeref ve namus ile gerek ingiliz takip kıtaatı (kıt'aları) ile ve gerek şerif kıtaatı (kıt'aları) ile muharebe ede ede şam'a kadar gittim.

orada, liman paşa'nın emriyle şam'ın muhafazası için maateessüf cemal paşa'nın taht-ı emrine (emri altına) terk ile kendim de riyak cephesini tutmak ve orada elde edeceğim kuvvetleri tensîk etmekle (düzenlemekle) tavzif eyledim (görevlendirdim).

cemal paşa dahi, şam'ı rabu boğazı'na kadar geldiğinden bîhaber kaldığı düşmanın cüz'i (az) kuvveti karşısında kendi ordusuyla beraber benim ordumu dahi terkederek yalnız başına riyak'a geldi. ben bundan sonra riyak'ta teşkil ettiğim kuvvetleri şimale tahrik ederek (kuzeye doğru hareketlendirerek) şam'da kalan kuvvetlerin dahi ismet bey taht-ı emrinde (emri altında) olarak şimale (kuzeye) hareketini emretmek için vasıta buldum. şimdi üç günden beridir orduyu yeniden halep cenubunda (güneyinde) toplamakla meşgulüm.

düşmanın malûm fâikiyeti (bilinen üstünlüğü) karşısında ve bizim ordu namı altında tutulan beş-altışar bin neferimizin ric'ati (geri çekilmesi) tabii idi. fakat bu ric'at (geri çekilme) daima bir şekil muhafaza edilerek icra edilebiliyor idi:

enver paşa gibi bir ahmak müdir-i harekât-ı umumiye (genel harekât müdürü) olmasa idi ve burada beş-on bin kişilik bir hey'et-i askeriyenin başında ilk top sadâsında ordusunu bırakıp kaçan ve şahsını kurtarmak için şaşkın tavuk gibi öteye-beriye iltica eden kumandan -cevat paşa- bulunmasa idi, hiçbir vaziyet-i askeriyeyi (askerî durumu) takdir edemeyen bir dördüncü ordu kumandanı -cemal mersinli paşa- bulunmasa idi ve bunların başında muharebenin ilk gününden itibaren hiçbir tesir ve nüfuzu kalmayan bir grup karargâhı olmasa idi...

bu andan sonra, artık sulhten (barıştan) başka yapılacak birşey kalmamıştır. 7 teşrinevvel 334 (7 ekim 1918), halep.

mustafa kemal paşa karma bir birlikle elde günümüzde bir tugay seviyesinde güç bir araya getirir ancak karşısında tam mevcutlu iki buçuk ordu bulunduğundan, üstüne osmanlı'da moral, ağır silah, tahkimat, top ve makinelitüfek o noktada dipte olduğundan çok da kararlı bir saldırıya karşı durulması beklenmemektedir. buna rağmen şehre ilk ulaşan arap isyancı ordusu halep'in aynı şam gibi boşaltıldığını ve kaçanlarla doluştuğunu sanıp at ve deve üzerinde dörtnala bir saldırıya geçerler. 25 ekimde mustafa kemal'in alelacele kazdırdığı tahkimatlar arap isyancı kuvvetlerine çok ağır kayıplar verdirerek kaçmalarını sağlar.

halep'in savunulduğunu duyan emir faysal bütün arap isyancıları toplayarak bir plan yapar, çoğu isyancı halepli gibi davranarak şehre girer ve arap bağımsızlığı destekleyen şehirde kim varsa isyana teşvik ve davet ederler. eş zamanlı olarak şehrin doğusu ve güneyinden (ve içinden) başlayan saldırılar sonucu mustafa kemal karargahının güney tahkimatlarla olan bağlantısı kesilir. artık halep'te türkler ve araplar arasında sokak çatışmaları, göğüs göğüse çarpışmalar yaşanır. 26 ekim sabahı mustafa kemal halep güneyindeki tahkimatlarıyla bağlantı kurabildiğinde bunların çoğunun içine girilmiş ve savunmacıların şehit edilmiş (kafaları kesilmiş) ya da firar etmiş olduklarını öğrenir. 60 arap isyancı da halep sokaklarında ölmüştür.

halep düştüğünde kalan osmanlı birlikleri iskenderun adana ve tarsus ile nusaybin istikametinden kuzeye olmak üzere iki koldan anadoluya çekilmişler ve cephede bundan gayri askeri hareket artık olmamıştır.

savaşın tüm faturası başından sonuna kadar

sina 1915 - (1700) 192 şehit 381 yaralı 727 kayıp 400 esir
sina 1916 - (1000) 250 şehit 750 yaralı
1. gazze 1917 - (1650) 300 şehit 750 yaralı 600 esir
2. gazze 1917 - (1660) 82 şehit 1336 yaralı 242 kayıp
3. gazze - bir üs sebi 1917 (28057) 3540 şehit 8982 yaralı 9100 kayıp 6435 esir
ürdün 1918 - (3000) 1000 şehit 2000 yaralı
megiddo - suriye (101300) 10 bin şehit, 20000 yaralı 71.300 esir

toplam 138.367 zayiat ile imparatorluğun yarısı bu cephede gitmiştir.

ingiliz imparatorluğu kayıpları ise toplam

12.873 ölü - kayıp, 37.193 yaralı, 1385 esir ile 51.451 zayiata çıkmıştır. bunun yanında katastrofik 503.377 kişinin cephe hastanelerinde özellikle ispanyol gribi ve sıtma yüzünden yatmış olması ve bunların 5981 tanesinin ölmesi de hastalıkların osmanlı kurşunları ve alman top mermilerinin neredeyse yarısı kadar adam kırdığını da göstermektedir. ele geçen topraklarda filistin - ürdün - lübnan ve suriye manda idareleri kurulmuş ve nihayetinde bir de israil vuku bulmuştur. bizim mütedeyyin tarihçilerin söylemeyi çok sevdiği "osmanlı'nın çekilmesiyle bölgede huzur kalmamıştır" sözünü "bölgede huzur aslında farklı dinler yüzünden hiç olmamıştır" diye de değiştirmek gerek sanırım.

sonuçlar

* osmanlı imparatorluğu cephenin çözülmesinden hemen sonra dağılma sürecine girmiş, mondros mütarekesi imzalanmış ve müttefikler istanbul'a girmiştir. enver talat ve cemal paşalar ülkeyi bir alman gemisiyle terketmiş ve hepsi ya ermeniler tarafından işlenen suikastlerde ya alakasız cephelerde 4 yıl içinde öldürülmüşlerdir.

* ingilizler savaşı sürdürürken hala victoria dönemi bir kolonizasyon kafasındadır. oh buraları alacağız değerlenecek imparatorluğumuz güçlenecek mantığı vardır. oysa birinci dünya savaşına dünyanın en büyük gücü olarak girip, de facto olarak zayıflayarak çıkmışlardır. iki dünya savaşı arası dönemde ortadoğu dahil bütün kolonileri elde tutmaya çalışarak hala dünyanın kralı biziz imajı vermeye çalışacak ancak bu 1945 sonrası ellerinde patlayacaktır. bu bölgedeki petrolü ise bu oluncaya kadar emebildikleri kadar emmişlerdir.

* osmanlıya ihanet eden araplara ingiltere de ihanet etmiştir. suriye'de bir fransız kolonisi kurulmuş arap devletleri daha az gösterişli kentler etrafında (amman - bağdat - riyad gibi) koloni krallar olarak hayatlarını sürdürmüşlerdir. ancak birbirlerine olan nefretleri ve çekememezlikleri yüzünden lawrence'in aklında olan arap uygarlığının dirilip birleşmesi gibi romantik hayaller asla gerçekleşmeyecek, birleşmekten ittifaktan anladıkları şey kendi çıkarları tatmin olana kadar diğerlerini kullanmak olan araplar gelecek 4 savaşta israil gibi görece küçük bir nüfustan dayak üstüne dayak yiyeceklerdir.

* bu cephe türkiye cumhuriyetinin ilk iki cumhurbaşkanının beraber çalıştıkları ve arkadaş oldukları da yer olacaktır. osmanlı genel kurmayının çoğu sina ve filistin'den geçmiş ve öğrendikleri ile savaşarak yıpratarak çekilme anlayışları günümüz silahlı kuvvetlerine de sirayet etmiştir. soğuk savaş süresince ilerleyen teorik rus zırhlı kollarını yıprata yıprata oynak savunma yapan harbiye doktrinlerimiz hep filistin'deki güçlü düşman üzerinde vaktinde teorize edilen denenen fikirlerden aslında gelmektedir desek çok da yanlış olmaz. aynı amerikan iç savaşının ikinci dünya savaşına kadar olan bütün west point camiasını tutsak etmesi gibi filistin cephesi de bizi düşünsel olarak çok etkilemiştir. güneyden gelen durdurulamayan sonsuz kaynaklara sahip düşman türk askeri bilinçaltının hala en büyük tabusu, en büyük öcüsüdür. (bkz: metal fırtına)

* kudüs'ün elden çıkması konusu dini bütün türkler arasında hala tabudur. öncelikle aradıkları şey suçun yüklenebileceği birileridir. mustafa kemal paşa orada olduğundan ve laiklik ile özdeşleştiğinden en ekstrem kesim suçu kendisine atmaktan utanmamaktadır. buna rağmen kendisinin askeri şeceresi filistin cephesinde bağımsız kaynaklar dahil kusursuza yakındır. cephenin kaybında dahi organizasyonu koruyabilen iyi bir cephe komutanıdır mustafa kemal. bunun yanında eğer bir sanık aranıyorsa, çok da uzağa gitmemek lazımdır. zira şahsi fikrimce arap ülkeleri 1500'lerde fethedilmiş ancak pratikte zaten asla bizim olmamıştır. padişah 1914'te cihat ilan ettiğinde cihat mihat takmayıp ingiliz ordusunun peşinden hintli ve arap müslümanlar yüz binlerle ölçülmektedir. yani elin kolonist güçleri dahi ümmetin içinden gelenleri ümmetin liderine karşı elde silah ölüme gönderebiliyorsa, şahsi fikrimce o ümmet zaten baştan liderlerini osmanlı halifesi olarak görmemektedir. etnik kavmiyetçilik araplar arasında yaygındır. türk halifesi bunların zaten hiçbir zaman tam kabul ettikleri bir şey değildir. en sonunda isyanla bunu da belgelemişlerdir. o yüzden sanırım kudüs'ün ve arap ülkelerinin kimde olduğu niye olduğu sorunundan bizi kurtardığı için bu cephenin bize faydası olmamış da değildir diyebiliriz.

* almanların bu ve diğer cephelerdeki bize olan münasebetleri üstüne kitaplar yazılması gereken bir konudur. şu an gördüğüm kadarıyla türkiye'de bu konudaki hakim görüş almanların incik boncuk güzel silahlar getirerek "imanla dönen" osmanlı savaş makinesini bozduğu ve kirlettiği şeklinde bir şeydir. 

bakınız burada bir örneği var

oysa bilinmeyen asıl gerçek 1880'lerden itibaren avrupa'nın bir numaralı kara ordusu olan prusya sisteminin von der goltz paşa'nın harbiye modernizasyonu ile osmanlı ordusunda birebir uygulanmaya başlanıp hemen de sonuç alınabilmesidir. yani alman cephe organizasyonu, savaş düzeni, haberleşme doktrini, savunma insiyatifi, savaşarak çekilme, büyük genel karargah ve kurmay planlaması gibi böyle core askeri organizasyonu kullanacak ancak yenildiğiniz zaman iman diyecekseniz bence o iş yaş.

* alman eleştirisi olarak da özellikle kaiser wilhelm ve mareşal von falkenhayn'ın osmanlıyı bir eşit görmek yerine gelecekteki pazar ve kolonileştirilecek uydu devlet gibi görmesi elbette ki yapılabilir. ancak sina'da filistin'de istanbul'da şam'da cenin'de çoğu bakımsız ve unutulup gitmiş türk şehitliklerinin hemen yanında alman şehitliklerini de görürsünüz. bu videolardaki gibi almanlar sadece komutanlarını gönderip iman dolu göğsü gibi serhaddi olan türklere batı tipi savaşı getirip türkler beceremeyince azarlayan ruhsuz komutanlar değildir. almanlar türklerle aynı siperlerde savaşmış, aynı siperlerde ölmüştür. savaşa girmemiz büyük bir yalan dolan hikayesi ona da katılıyorum ancak bir kez girdikten sonra adamlar gelip bizle beraber ölmüştür. almanlar olmasa osmanlının savaşı çekip çevirebilme gücü bir bir buçuk ayken ve kendi altyapısı endüstrisi yedek parçası vesairesi yokken cidden yaptıkları askeri ekipman ve teknik yardım savaşın son ayına kadar üst düzeydedir.

* türk alman işbirliği ve karşılıklı aynı savaşın mağduru olma almanya'da türklere karşı aşırı bir sempati doğmasına yol açacaktır. özellikle versailles anlaşmasıyla alman milliyetçiliği patlayınca, çanakkale'de filistin'de türklerle göğüs göğüse çarpışan almanlar türk kurtuluş savaşı konusunu her gün gazetelerden takip edecekler "türkenfieber" (türk ateşi hastalığı) adında yeni bir ateşli hayranlık terimi çıkartacaklardır. türklerin sevres anlaşmasını yırtıp atması ve almanların versailles anlaşmasını yırtamaması türkleri almanyada rol model haline getirecek, hitler dahi mustafa kemal türkiyesinin müttefiklere karşı olan duruşunu model belirleyecektir. en ilginç olaylardan birinde ise 1936 yılında berlin olimpiyatlarında türk kafilesi geçerken filistin'de savaşmış almanların da etkisiyle inanılmaz bir tezahürat yaşanacak, osmanlı harp madalyalarını havalarda sallayarak türkei diye bağıracaklardır.

 


hatta çok çok uzun yıllar sonra ikinci dünya savaşı sonunda almanyada işçi azlığı yüzünden gastarbeiter alımı yapılacakken ucuz iş gücünün olduğu iki örnek pakistan ve türkiye arasında seçim yapmak durumunda kaldıklarında filistin'in de etkisiyle eski müttefikleri türkleri seçeceklerdir.

* bu cephede savaşmış daha sonra ikinci dünya savaşında falan bir şekilde ünlü olacak çok alman vardır. auschwitz kamp komutanı ss sturmbannführer rudolf höss filistin'de savaşmış ve esir olmayarak almanya'ya yayan dönmüş bir alman askeridir.

* filistin'de savaşıp osmanlı madalyalarını halen takan nazi askerleri için 1 - 2 - 3 - 4 - 5 - 6

* arap isyanı genellikle bizim askeri ve milli tarihimizde savaşın belirleyici faktörlerinden biri iken aslında o kadar da değildir. öncelikle arap isyanı arap yarımadasında hicaz'dan akabe'ye kadar, üstüne ürdün'ün doğusunda etki alanı olan osmanlı devlet idaresini ve filistin'in güneyinde artık kim varsa onların idaresini çok zorlaştıran bir etmen olmakla beraber 1918 öncesinde arap isyancıların ingilizleri asıl tutan gazze kudüs nablus gibi hatlara doğrudan müdahalesi falan yoktur. arapların olayı genellikle hicaz demiryoludur ve dolayısıyla yemen ve hicaz bölgesini imparatorluktan izole etmişlerdir. sonra 1918'de türk ordusu kaçarken bunlar suriyeye girmiş ve epey de asker şehit etmişlerdir. ancak kendileriyle ilgili bilinmeyen bir konu da motivasyon konusudur. neden isyan etmiştir arap kabile şefleri? savaş sonunda defterler açıldığında görülecektir ki isyanın en önemli motivasyonu arap milliyetçiliği veya kabile şeflerinin reislerinin egolarının en üst perdeden (amman'ı ve şam'ı söz vermek gibi) değil, daha çok materyal sebeplerdir. silah, mühimmat ve en makbul olmak üzere de para. 1916 yılında arap isyanının faturası aylık 30 bin sterlin (günümüzde 2.454.506 pound) gelmektedir. megiddo savaşı sırasında 1918'de bu rakam aylık 220 bin sterline (18 milyon pound)a gelecektir. o da ingilizler için ucuz bir miktardır. araplarınsa hayatlarında görmediği zenginlikler el değiştirmektedir. parayı islam halifesine tercih edip gitmişlerdir.