SİNEMA 4 Mart 2020
76b OKUNMA     954 PAYLAŞIM

Çayınızı Kahvenizi Alın Gelin: Kemal Sunal'ın Türk Halkına Miras Bıraktığı Kariyerinin Uzun Özeti

Kemal Sunal'ın hangi yönetmenlerle, hangi filmlerde, hangi yıllarda çalıştığı ve Şaban ekolünü nasıl ilmek ilmek oluşturduğu bu enfes yazıda enikonu anlatılıyor.

türkiye’de sinema ya da diğer sanat dalları, hatta bunların popüler kültürle örgülenmiş melez örnekleri bir araştırma alanından ziyade bir ilgi alanı olarak değerlendirildiğinden ortaya çıkan sanat eserini genelde tek kişinin sorumluluğuna veririz. örneğin, dünyayı kurtaran adam bir cüneyt arkın filmidir ve kötü bir filmdir kanısı hakimdir. oysa arkın, filmin yalnızca aktörlerinden biridir. yönetmeninden diğer aktörlerine, editöründen set işçisine kadar üzerinde emeği olan bir yapıt, kadronun popüler ismine yüklendiği vakit olumlu ya da olumsuz parsayı tamamen o kişi kaldırabiliyor. ana konumuz olan kemal sunal filmleri de bu “alışkanlığımızın” en iyi örneklerinden biri. kapıcılar kralı, filmin üzerinde hak sıralaması yapılacaksa eğer senarist umur bugay’ın aslan payını alması gereken bir filmdir örneğin. oysa halk, kapıcılar kralı’nı kemal sunal filmi olarak hafızasına kaydeder. üstelik bir kemal sunal filmi de değil bir şaban filmidir hafızadaki. oysa kapıcılar kralı’nda kemal sunal’ın karakterinin adı şaban bile değildir. bugüne kadar yan karakter, başrol oyuncusu ya da kadro oyuncusu olarak toplam 82 filmde yer alan kemal sunal, tıpkı charles chaplin’in şarlo’su gibi bir şaban ekolü bırakıp gitti sinemamıza.

peki, şaban’ı oluşturan yalnızca sunal mıydı?

kronolojik sırayla bir bakalım duruma.

sunal, vefa lisesi’ndeki öğreniminden sonra ilk başta temizlik görevlisi olarak girdiği tiyatro dünyasında ertem eğilmez’in keşfi olarak aktör sıfatıyla anılmaya başlandı. kısa zamanda sinemadaki yerini de aldı ve tiyatro yaşantısını beyazperdeye tercih etti. ertem eğilmez, çok iyi bir yönetmen olduğu kadar iyi de bir oyuncu koçuydu. hangi oyuncudan hangi performansı hangi düzeyde alabileceğini önceden kestirebilmek gibi, diğer yönetmenlerin çoğunda olmayan bir yeteneğe sahipti. kemal sunal’ın kendi yazdığı tez çalışmasında da geçtiği gibi “at suratlı” halinin durum komedisinde önemli bir yer tutacağını anladı. nitekim ilk filmi tatlı dillim’deki neredeyse figüran diyebileceğimiz yan karakter çalışmasıyla kemal sunal’ın umut verdiği görüldü. tatlı dillim, aynı zamanda literatüre kalabalık kadrolu arzu film ekolü olarak geçen film serisinin de ilk filmiydi. henüz tam olarak profesyonel aktörlük düzeyini yakalayamamış bir tarık akan; sinemada biraz daha tecrübe sahibi filiz akın; tiyatroda bir üstad olarak anılan münir özkul; ve sinema maceralarında henüz birer yan karakter olarak umut vaadeden metin akpınar, halit akçatepe ve zeki alaysa gibi isimlerin bir araya gelip köy-kent çatışmasını mizahi bir dille anlatacak bir aşk filminde neler yapabileceği bu filmle denenmiş oldu. sonuç gayet olumluydu.


1973 yılında kemal sunal, arzu film ekolüne iyiden iyiye alıştı

arada atıf yılmaz’ın güllü geliyor güllü filminde oynadığı kısacık rolü saymazsak kendini tam anlamıyla ertem eğilmez’in reji anlayışına bıraktı. önce canım kardeşim çekildi ve ekolün diğer filmlerine nazaran, türk sinemasında örneğine çok az rastlanan şok edici bir toplum eleştirisi ve hüzün temasının içinde yaklaşık 1-2 dakika yer tuttu. bu rolde, kayseri şivesi kullandı. aslen malatyalı olan ve istanbul’da büyüyen sunal için kayseri şivesi neredeyse kusursuzdu. eğilmez, daha sonra bazı filmlerinde bu kayseri takıntısına devam edeceği için sunal’ın bu yeteneği çok önemliydi. aynı yıl aynı ekolde oh olsun ve yalancı yarim filmleri çekildi. oh olsun pek başarılı bulunmadığı için ertem eğilmez, 3 yıl sonraki süt kardeşler’e kadar hale soygazi’yle bu tip kadro filmlerinde çalışmadı. yalancı yarim ise muhteşem bir komedi filmine öncülük etti. yalancı yarim’in kalitesi sayesinde asıl proje olan mavi boncuk çekildi. emel sayın’dan oyuncu yaratmaya çabalayan eğilmez, projesinde başarılı oluyordu. zaten tarık akan’ı da kendi deyimiyle “döve döve” oyuncu etmişti. sunal-akçatepe-alasya-akpınar grubu da iyiden iyiye kadro sinemasına ısınmıştı. tiyatroya daha fazla meyleden alaysa-akpınar ikilisi o dönem projelerinde partner olmayı seçerek işi daha profesyonel bir yapılanmaya götürürken akçatepe ve sunal, kişisel dostlukları sayesinde filmografilerinin sonuna kadar beraber çalışma imkanı buldular.

Mavi Boncuk

kemal sunal filmleri konusunda bir büyük isim de zeki ökten’dir

fakat ökten’in sunal sinemasına etkisi daha sonraki yıllarda oluşacaktır. bir öncü fikir olarak ökten ve sunal ilk olarak hasret filminde çalıştı 1974 yılında. ertem eğilmez’le aynı bakış açısına sahip bir sinemacı olarak zeki ökten daha sonra politik sinemaya geçecekse de ilk yararlandığı kaynak eğilmez sineması olmuştu. hasret’te, eğilmez’in kadrolularından emel sayın’ı başrole taşıdı. kemal sunal’a da bir yan rol verdi. üstelik sunal’ın iyiden iyiye alıştığı budala tiplemesini de başarıyla kullandı. fakat 1974’ün en büyük numarası mavi boncuk’ta sunuldu. ilk defa arzu film kadrosu senaryoda eşit haklara sahipti. önceki örneklerde akan-sayın gibi kadronun güzel ve yakışıklısı üzerinden giden film, mavi boncuk’ta rolleri eşit dağıtıyordu. kemal sunal, bu filmde de yine budala karakterini tekrar etti. biraz şarlo biraz dümbüllü havası olsa da tipleme tamamen eğilmez-sunal ortak çalışmasıydı. karakter derinliği henüz yok denecek kadar azdı. örneğin mavi boncuk’ta sunal’ın yalovalı karakterinin arabasıyla olan ilişkisi münir özkul’un baba yaşar’ının sinemayla ilişkisi kadar içerik sahibi değildi. çünkü izleyici daha 1 yıl önce tanıdığı bu aktörün filmlerde bu denli bir yer tutmasını kaldırmayacaktı. eğilmez’in sinema dehası hala sunal’ı “kadronun bir parçası” olarak sunmayı işaret ediyordu.

aynı yıl kadro daraltıldı. münir özkul, adile naşit gibi isimlerin yine var olduğu fakat ana hikayenin 4 kişi üzerinden anlatımıyla sınırlanan ve sadık şendil’in her repliğinden komedi şaheseri yarattığı salak milyoner-köyden indim şehire ikilemesi çekildi. akpınar-alasya-akçatepe-sunal 4’lüsünün tamamı budala karakterlerden oluşuyordu fakat sunal aralarında bunu en “abartan” tipti. eğilmez bu kez baştan aşağı kayseri şivesine yatırım yapmıştı. bugünden bakıldığında tüm oyuncuların bu konuda son derece başarılı olduğunu rahatlıkla görebiliyoruz. ertem eğilmez ikinci filmde yani köyden indim şehire’de ana kadroda değişiklik yapmayı tercih etti. dönemin kaynanalar’ıyla meşhur olan tekin akmansoy, leman çıdamlı gibi isimleri de denedi fakat naşit-özkul ikilisi kadar büyük bir etki çıkmadı. kadronun yenilerinden meral zeren ise kemal sunal’ın yanına ekleştirilen ilk kadın oyuncu oldu. zeren, tarık akan’ın filmin yakışıklısı olarak kadroya girmediği yapıtlarda sunal’a eşlik edecekti. bu bir anlamda ertem eğilmez’in akan-sayın ikilisinden vazgeçip çiftleri daha da karikatürize etme politikasının bir sonucuydu. eğilmez, ikilemesinde akpınar-perran kutman ikilisiyle beraber bu kimyayı da tutturmakta başarılı oldu. bugünün sinemasında bu tip manevraları bırakın uygulamayı, bunu aklına bile getirmeyen isimlerin rejisörlük sıfatı taşıdığını düşünürsek, ertem eğilmez’in kıymeti daha iyi anlaşılır sanırım.

Salak Milyoner

1974, kemal sunal’ın ilk defa başrolde yer aldığı salako’nun da çekildiği yıldı

kanımca ertem eğilmez’in yakaladığı sihri tutturmayı deneyen atıf yılmaz’ın başarısız olduğu bir filmdi salako. sunal’ın 1973-1977 arası filmleri arasında son derece eğreti duruyor. atıf yılmaz da sunal için önemli bir isim olacaktı fakat bunun için biraz daha zaman vardı. 1975 yılında kemal sunal, ertem eğilmez’in film çekmediği günlerde zeki ökten’in iki başarısız komedisinde başrol oynadı. hanzo ve şaşkın damat, kemal sunal’ın arketipinden faydalanmak için çekilmiş klişe filmlerdi. her ikisinde de meral zeren, sunal’ın aşık olduğu tiplemeyi canlandırdı. salako’da da aynı ikili aynı formasyonda yer almıştı. fakat bu 3 film de sunal-zeren kimyasına tam manasıyla yansıtamadı. bu da eğilmez’in bu ikilide bulduğu yeteneği kendi kalitesiyle öğütüp öyle film çektiğini kanıtlıyordu.

1975 yılı, bir efsane serinin de başladığı yıldı

kemal sunal, 1 yıllık bir aradan sonra yeniden başrolden takım oyunundaki as oyuncu konumuna geçti ve ortaya hababam sınıfı çıktı. eğilmez’in eski kadrosu tam takım yerini almıştı. tarık akan geri gelmişti, münir özkul grubun şefiydi, adile naşit, tamamı erkeklerden oluşan bir okulun hafize ana’sı olarak müstahdem rolündeydi. akpınar-alasya kendi ortak projelerini başlattığından bu filmlerde yer almadılar. ayrıca hababam sınıfı’yla birlikte sunal-zeren ikilisine dayalı filmler de son bulmuş oldu. zaten hababam sınıfı bir aşk hikayesini ön plana almak gibi bir riski kaldıramayacak bir projeydi ki ileride kartal tibet’in hababam sınıfı dokuz doğuruyor filminde düştüğü hata da tam olarak buydu. bu yüzden o film ilk serinin genel kalitesini aşağı çeken film olmuştu. ertem eğilmez, tüm yan karakterlerini gazete ilanıyla bulduğu kadrosuyla ortaya seneler geçse de unutulmayacak bir şaheser koydu. rıfat ılgaz’ın çok bilinen bir romanı olmasına rağmen hababam sınıfı bir yanıyla da eğilmez’in filmi olmuştu. sadık şendil’le neredeyse aynı beyni taşıdıklarına inandığım eğilmez adeta bir ikiz telepatisiyle üst üste iki hababam sınıfı filmi ortaya koydular. hababam sınıfı sınıfta kaldı serinin 75 sonu 76 başında çekilen ikinci filmiydi. ana kadro tastamam yer alıyordu, üstelik semra özdamar’ın edebiyat hocası semra olarak ekibe katılmasıyla kemal sunal’ın tiplemesinin yönlendirileceği kaynak da belirlenmiş oluyordu.


hababam sınıfı serisinin bir başka büyük etkisi de sunal’ın şabanlaşması projesinin ilk ayağı olmasıydı. bu filmdeki inek şaban karakteri sunal’ın üzerine yapışacak ve alakalı olsun ya da olmasın artık her filmde şaban adlı bir karakteri canlandıracaktı. daha sonra natuk baytan döneminde ele alacak olsam da kemal sunal’ın iki farklı karakteri canlandırdığı fakat ikisinin de adının şaban olmadığı bir filminin adının gerzek şaban olduğunu eklersek bu “şaban etkisi”nin sınırsızlığı daha iyi anlaşılır sanırım.

1976 yılı kemal sunal sinemasının gelişme döneminin başlangıcıydı adeta ve sanatçı için de dev bir yıldı

ertem eğilmez ocağında pişen sunal, bu dönemde kendi sinemasına yön verecek büyük yönetmenlerle çalışmaya başladı. daha önce de ikisinde başrol olmak üzere 3 filminde yer aldığı zeki ökten’in kapıcılar kralı, sunal’ın antalya altın portakal yarışmasından ödülle döndüğü tek film oldu ve filmografisinin ödüller açısından zirvesini oluşturdu. üstelik ilk defa ökten-sunal işbirliği çok başarılı bir meyve veriyordu. umur bugay’ın daha sonra bizimkiler’e evrilecek senaryosu çok sağlam altmetinler taşıyordu ve sunal, saf, budala bir karakterden ötesini de canlandırabileceğini ilk kez bu filmle kanıtlamıştı. bir nevi ilk defa şaban-dışı bir karakteri oynuyordu. aynı yıl, beraber tam 26 filmde çalışacağı aktör kartal tibet’in yönetmenlik denemesi tosun paşa’da yer aldı ve film sunal’ın en çok sevilen filmi oldu. kabare anlayışıyla çekilen film aynı yıl ertem eğilmez’in çektiği süt kardeşler’le birlikte köklerini osmanlı toplumundan alan basit komediyle kotarılan iki filmden biri olmuştu. her iki film de her karesinde kahkahalar attıran bir saflığa sahipti. 80’li yıllar bölümünde ayrıntılarıyla üzerinde duracağım sunal-tibet işbirliğinin sürekli negatife evrilmesinden çok önce tosun paşa hem başlangıç hem de zirve olmuştu.

1976 yılında eğilmez, hababam sınıfı serisinin üçüncüsü olan hababam sınıfı uyanıyor’u çekti. kadro epey dağılmıştı. kemal sunal yine filmin ağır topuydu fakat ilk iki filmin tadından az da olsa eksiklikler oluşmaya başlamıştı. ahmet sezerel’i sinemaya katan film, içeriğindeki eksikliklerden ders alarak bir sonraki filme kadar yine de iz bırakabilmişti. aynı yıl, hababam sınıfı serisinin “tuhaf” müfettişi rolünde sunal’la ortak projelerde çalışmış ergin orbey, bir kara mizah örneği olarak meraklı köfteci’yi çekti. film, daha sonra natuk baytan’ın ele alacağı mizah anlayışının bir etüdü gibiydi fakat bir tosun paşa ya da süt kardeşler kadar etki bırakmadı haliyle.

Meraklı Köfteci

1976’da kemal sunal’ın oynadığı son film müthiş bir ekolü başlattı

sunal, o güne kadar hatta daha sonrasında da cüneyt arkın’ın yer aldığı bazı avantür filmleri çekmiş olan natuk baytan’ın keskin zekasıyla şaban karakterinin saflıkla kurnazlık arasında gidip gelen özelliklerini ayı potaya almıştı. baytan, tam anlamıyla bir absürd mizah yönetmeniydi. filmlerinde çoğu replik, hatta çoğu karakter anlamsız, asla oluşmayacak örneklerden oluşuyordu fakat tuhaf derecede de komik olmayı başarıyordu. sunal’ın diğer filmlerinde olmayan bir ekleme yapmıştı baytan. artık filmlerde bir de kötü adam olacaktı. elbette bu kötü adamlar, bildiğimiz yakıp yıkan tipler değildi, kendi içinde komik, hatta absürd tiplemelerdi. ayrıca dönem sağ-sol çatışması yüzünden ülkenin sürekli gerilediği, gecekondu sorunun büyüdüğü, ekonomik düzeyin tabana vurduğu bir dönemdi. baytan, eğilmez’in apolitikliğinin aksine bütün bunları kullandı ve sunal’ı filmlerinde bir “umut” karakteri olarak da yerleştirdi. ikilinin ilk ortaklığı sahte kabadayı filmiydi. bu film yukarıda saydığım özelliklere çoğu kez teğet geçen ama yine de kendi çapında başarılı diyebileceğimiz bir başlangıç örneğiydi.

1977 yılı da tıpkı 1976 gibi zengin örneklerle geçti kemal sunal için

natuk baytan ekolüne meşhur sakar şakir’le devam edildi. karbonat erol lakabıyla bilinen ünal gürel, sunal’ın uğraştığı kötü adam tiplemesinde ilk sınavını başarıyla verdi. baytan filmlerinde sabit bir kadın oyuncu yoktu. hatta bazı filmlerde bu oyuncular sıradan isimlerden seçiliyordu. sakar şakir’de ciddi yaş farkına rağmen ayfer feray eşlik etmişti sunal’a mesela. aynı yıl atıf yılmaz, yeniden kemal sunal’la çalıştı ve ortaya yine kötü bir örnek çıktı. çok basit ve ilgi çekici yanı olmayan ibo ile güllüşah, o yılın duraklamasıydı sunal için. atıf yılmaz, henüz kemal sunal’la birlikte ne tip bir filmi başarılı kılabileceğini çözememişti. bunun için bir yıl daha beklemesi gerekiyordu. derken, ertem eğilmez yine kadrosunu yanına aldı ve şabanoğlu şaban’ı çekti. şener şen’in tosun paşa ve süt kardeşler’de sunal’la olan paslaşmaları seyirci tarafından kabul görünce şen’in pozisyonu sağlama alındı. ayrıca halit akçatepe’nin sidekick tipleme konusundaki başarısı ve yeteneği de onu şabanoğlu şaban’ın kadrosunda önemli bir noktaya taşıdı. film, ertem eğilmez’in en çok etkilendiği yönetmen olan blake edwards’ın the pink panther/pembe panter serisinden çok fazla “esinlenmişti”. bu açıdan özgün olmamasına rağmen kemal sunal’ın filmde gösterdiği performansla alkışı hak eden bir yapıt oldu. aynı yıl hababam sınıfı serisinin en komik ve en güzel bölümü olan hababam sınıfı tatilde çekildi. eğilmez, bir önceki hababam sınıfı filmindeki eksiklikleri içlerinde ayşen gruda’nın da olduğu 4 kız öğrencinin sınıfa gelmesiyle ve şener şen’in oluşan popülaritesiyle doğru orantılı olarak rolünün uzatılmasıyla giderdi ve ortaya bir başka başyapıt çıktı. bu film aynı zamanda eğilmez ve sunal’ın hatta tüm o kadronun son filmi oldu. ertem eğilmez daha sonra hababam sınıfı güle güle’yi çekti fakat film yepyeni oyuncularıyla çok başarısızdı. eğilmez’in üzerine fazla düşmeden çektiği ticari bir “vaka” olduğu çok belliydi.

1977’nin son filmi zeki ökten-kemal sunal işbirliğinin zirvesi olan çöpçüler kralı’ydı. ökten, kapıcılar kralı’nda sunal’ın haricinde tanınmış komedyen oynatmamıştı. fakat çöpçüler kralı’nda bunu yapmadı ve şener şen, ihsan yüce, ilyas salman, ayşen gruda ve hatta erdal özyağcılar gibi güldürü ustalarını da kadroya aldı. ortaya çıkan film muhteşemdi. çöpçüler kralı, ayrıca kemal sunal’ın sahnede şarkı söylediği anlar içeren diğer filmlerine de önayak oldu.

Çöpçüler Kralı

1978, sunal için yepyeni bir dönem getirdi

ertem eğilmez’le yolları ayrılmıştı fakat eğilmez kuşağından gelen aktörlerle hala beraber çalışıyordu. natuk baytan filmleri son sürat devam ediyordu. atıf yılmaz, sunal’ı nasıl bir projede oynatacağını nihayet anlamış ve iki güzel film ortaya koymuştu. ve bir yenilik… sunal, sinemamızın büyük isimlerinden osman fahri seden’le şaban tiplemesini ileriye taşıdı.

önce atıf yılmaz filmleri geldi. sunal sinemasının ve 78’in çalkantılı ortamının zirvesi kibar feyzo, kotarıldı. şen-naşit ikilisinin yanına ilyas salman gibi bir yetenek daha eklenince ve senaryo ihsan yüce gibi muhteşem bir isime emanet edilince işler iyiye gitti. adeta atıf yılmaz’ın bir şey yapmasına gerek kalmamıştı. kibar feyzo kendiliğinden ilerledi ve bilinçlenme anlatısı içeren büyük altmetniyle bir başyapıt oldu. ardından gelen köşeyi dönen adam da politik içeriğiyle göz doldurdu. kibar feyzo kadar büyük bir film olmasa da ancak 4 yıl önce keşfedebildiğimiz 1 mayıs sahnesi gibi, eşekle ilgili kara mizah anları gibi iç-zirvelerle doluydu film. sunal, alenen sol filmlerde boy gösteriyordu. ki bu noktada ülkede bir sağ sinemanın olmamasının da altını çizmek gerek. bu yüzden sağ görüşlü olsalar bile düzen karşıtı kimi filmlerde yer alan aktörler dolup taşmaya başlamıştı. öte yandan bu filmler porno sinemasının, zaten olmayan sinema endüstrimizi katlettiği bir dönemde çekilmişti ve yasakçı zihniyetle bu durum birleşince ortaya ticari açıdan batması çok muhtemel fakat sanatsal anlamda cesur örnekler çıkıyordu. işte bu yüzden atıf yılmaz, 2 senede bir denediği kemal sunal ilacının dozunu nihayet tutturabilmişti.

kemal sunal, natuk baytan filmlerine de kaldığı yerden devam ediyordu

avanak apti bu filmlerin 1978 ayağıydı. tam olarak yukarıda bahsettiğim formülizasyonu taşıyan, diğerlerinden eksiği de fazlası da olmayan bir filmdi. ünal gürel ve ayşen gruda yine kadrodaydı ve yine tüm yan karakterler, normalde figüran olarak çalışan sinema emekçilerinden oluşuyordu.

osman f. seden gibi, komediyi pek tutmayan, bu tip filmlere alışkın olmayan bir yönetmeni bu anlayışından zeki-metin ikilisi vazgeçirmişti. 1975-1978 arası ikilinin oynadığı çeşitli aile komedilerini yöneten seden, kemal sunal’la da çalıştı. 2 yıl içinde sunal-seden işbirliği 5 film ortaya koydu. 1978’dekiler iyi aile çocuğu, inek şaban ve yüz numaralı adam’dı. inek şaban, alenen adındaki markayı kullanan bir film olsa da iyi aile çocuğu gibi baytan tarzı absürd komediyi ve yüz numaralı adam gibi atıf yılmaz tarzı politik-komediyi çok iyi kullanan filmler ortaya çıkmıştı. yüz numaralı adam, sunal filmleri arasında herhangi bir ekolün örneği olmamasına rağmen çok iyi bir komediydi ve pazarlama anlayışı üzerinden politik güçlerle çatışan bir hikayeydi. inek şaban, futbol parodisiydi. iyi aile çocuğu ise başlıbaşına bir natuk baytan ekolü deformasyonuydu fakat kalitesi de su götürmezdi.

Yüz Numaralı Adam

1979 yılı, yani darbeden bir önceki yıl sunal’ın sürekli yönetmenleriyle paslaştığı son dönemdi

zira bir yıl sonra darbenin etkileri sunal filmografisini derinden etkileyecekti. bu yıl içinde natuk baytan ekolünün en popüler ve en iyi filmi korkusuz korkak çekildi. film o kadar absürd ve o kadar komikti ki ancak bu türü sevebilenler için bir başyapıt olmuştu. absürdizmle ilgilenmeyenler ise filmi bir çöp-film olarak gördü. ayrıca korkusuz korkak’ın en sevdiğim kemal sunal filmi olduğunu da eklemek isterim.

seden-sunal işbirliği aynı yıl kalan iki filmi de kotardı. bunlar dokunmayın şabanıma (baytan ekolü) ve bekçiler kralı (baytan-tibet ekolü) idi. seden, tek başına bir ekol yaratabilecek kadar kullanamamıştı sunal’ı ama dönemin diğer cihetlerindeki başarılardan dersler alıp ortaya komedi kalitesi yüksek işler çıkarabiliyordu. örneğin dokunmayın şabanıma’da sunal’ın karakterinin palavracı kişiliği, baytan-sunal filmlerinden alınmaydı.

80’lere damgasını vuracak sunal-tibet işbirliği 1979’da iyice yoğunlaştı

kalitesi ciddi anlamda düşecek filmlerin o yıl ki örnekleri henüz vasatın altına düşmemişti. bir ecevit yansıması olarak umudumuz şaban, darbenin geliyorum dediği bir dönemde ortaya çıkmış ve yerel siyaset dersi vermişti. şark bülbülü ise özellikle ibrahim tatlıses’in meşhurluğunun ilk döneminin bir taşlamasıydı ve müzik üzerinden doğu-batı göçünü eleştiren sağlam bir yapıya sahipti.

1972’de tatlı dillim’le başlayan 8 yıllık tamamı zirvede geçen macera bu şekilde sona erdi. 80’lerin dinamikleri ise daha ayrı olacak ve tekdüzeliğin kanıksanması yoluyla yine sunal kazanacak olsa da olayı ciddiyetle takip eden izleyiciler için 70’leri aratacak kötü malzemeler piyasaya sürülecekti. 12 eylül darbesi, sonuçlarıyla her sanat dalında olduğu gibi sinemaya da büyük bir darbe vuracak ve sunal filmografisinin gidişatını şekillendirecekti.

12 eylül darbesi her alanda olduğu gibi sinema üzerinde de kalıcı etkiler bıraktı

yönetmenlerin ve oyuncuların bir kısmı sansüre takıldı ve yapımcılar mimli isimlerle çalışmaz oldu. politik sinema yine yapılıyordu fakat yapım süreci tamamen almanya, fransa gibi ülkelerde geçiyordu. kemal sunal sineması bu zor dönemde büyük bir yara almadı çünkü 70’lerde çok az politik filmde yer almış ve halkın tamamının geniş sevgisini kazanmıştı. ama asıl etki sektörün tamamına yayılacak olan kalitesizlik baş gösterince kendisini belli edecekti. sunal, 80’lerin sonuna kadar yine yılda 4-5 film çekecek ama kalite gittikçe dibe vuracaktı.

1980 yılında henüz darbe olmamışken, önce natuk baytan’ın yönettiği gerzek şaban geldi. baytan’ın absürd anlayışı yine devam ediyordu. suya sabuna dokunmayan bir hikayede sunal çift rolde oynuyor ve türlü yanlış anlamalar ve abartılarla süslenen bir film çıkıyordu ortaya. darbe öncesinde çekilmiş bir diğer film ise kartal tibet’in zübük filmi oldu. aziz nesin’in bir hikayesinden yola çıkılarak perdeye aktarılan eserde sunal, tam bir politik karaktere can vermişti. küçük bir kasabadan her adımı yavaş yavaş çıkarak sonunda kapağı ankara’ya, meclise atan ibrahim zübükzade’nin hikayesi bugün bile izlendiğinde değerini kaybetmiyor. çünkü, film neredeyse her devrin türk siyasetine uygun bir profil çiziyordu.

Zübük

1980’de çekilen diğer filmler ise yine kartal tibet’in aziz nesin’den uyarladığı futbol taşlaması gol kralı ve memduh ün’le kemal sunal’ın ilk ortak çalışması olan devlet kuşu oldu. gol kralı’nda kemal sunal yeniden eski şabanlı günlerine dönüyordu. devlet kuşu ise 80’lerin kemal sunal için özeti sayılabilecek “mahallenin sevilen çocuğu” rolüne bir başlangıçtı. ün’ün yönetmenlik anlayışı da natuk baytan’la benzerlikler gösteriyordu. istanbul’un kenar mahallelerinden birinde kendi halinde yaşayan yoksul insanların yaşama tutunma maceraları, sunal’ın pozitif aurası aracılığıyla sunulacaktı bu filmlerde.

1981, sunal’ın büyük popülerlik kazanmış en son filmini oynadığı, arzu film ekolünün belki de son kemal sunal’lı filmine tanık olduğumuz yıldı. davaro, şener şen, ayşen gruda, adile naşit, ihsan yüce, pembe mutlu gibi isimlerle 70’lerin doğu komedilerinin tatlı bir devamı gibiydi. film aynı zamanda şen-sunal ikilisinin son filmi oldu. kartal tibet’in yönettiği davaro’dan sonra bir başka natuk baytan’lı film; üç kağıtçı geldi. üç kağıtçı, 2 yıl sonra çekilecek tokatçı ile birlikte hemen hemen seri film sayılabilirdi. film, bir kasabada herkese kendini ermiş biri olarak yutturan bir adamı anlatıyordu. tabii ki baytan’ın kendine has üslubuyla. üç kağıtçı, baytan’ın küçük kasaba insanlarını da ne kadar iyi tanıdığını gösteriyordu. aynı yıl sunal-ün işbirliği ikinci meyvesini verdi. osmanlı zamanında geçen komedilerden biriydi film. kanlı nigar, memduh ün’ün eşi fatma girik’in de başrollerden birinde olduğu bir filmdi. bu filmle birlikte sunal-ün ve girik ortak yapımcılık çalışmalarına da girdi ve birkaç filmi kendi şirketleri namına çektiler.

Davaro / Fotoğraf: Pera Mezat

natuk baytan, sunal’la çevirdiği filmlere ara vermeksizin devam ediyordu

bu serinin en komik filmlerinden birinde tipik saf delikanlı rolüyle yedi bela hüsnü hala hatırlanıp sevilen bir film olarak kalitesini yitirmedi. baytan’ın yavaş yavaş kendini tekrar etmeye başlaması haricinde yedi bela hüsnü, vaad ettiği eğlenceyi sunabilen hoş bir filmdi. 1982’nin ikinci ve son filmi de kartal tibet’in çektiği doktor civanım oldu ve tibet-sunal işbirliğiyle seri bir şekilde çekilip de eski kaliteyi aratan filmler silsilesi böylece başlamış oldu.

1983’te üç kartal tibet filmi daha geldi. bunlar, en büyük şaban, kılıbık ve çarıklı milyoner’di. kılıbık’ı çekerken tibet, hastalanınca yönetmenlik koltuğunu asistanı uğur inan’a devretmek zorunda kalsa da filmdeki etkisi rahatlıkla hissediliyordu. vasat bir şaban filmi olan kılıbık, düşen kalitenin kendini belli eden örneklerindendi. fakat o yılın asıl üzerinde durulması gereken nokta, kartal tibet’in bir anda iki klasiği birden uyarlamaya niyet etmesiydi. iyiden iyiye konu sıkıntısı çekmeye başladığı bir dönemde charlie chaplin’in city lights/şehir ışıkları ve frank capra’nın mr. deeds goes to town/bay deeds kente dönüyor filmlerini sırasıyla en büyük şaban ve çarıklı milyoner olarak uyarladı. en büyük şaban, city lights’ın romantizmini hem cahit oben’in müziğiyle hem de nilgün bubikoğlu’nun incelikli oyunuyla biraz olsun yakalayabilmişti ama çarıklı milyoner, orijinaliyle karşılaştırıldığında bile çok kötüydü. gerçi, capra’nın anlatmak istedikleri, filme yedirilebilmişti ama yine de böylesi bir klasiğin altından kalkılamamıştı.

natuk baytan’lı tokatçı’da şevket altuğ-kemal sunal ortaklığının bir meyvesi daha alındıktan sonra baytan’lı atla gel şaban’la seri devam ettirildi ve meşhur sahneleri tek başına hatırlandığında bir klasik olan ama yine de tüm bir film olarak eski baytan-sunal filmlerini aratan bir yapım oldu. şaban serisi iyice hız kazandı 1984 yılında ve atla gel şaban’dan sonra kartal tibet, şabaniye ve ortadirek şaban’ı çekti. fakat ‘84’ün en iyi kemal sunal filmi memduh ün-fatma girik-kemal sunal ortaklığından geldi ve postacı’yla yılın diğer kötü komedi örneklerinin arasından sıyrılabilen bir film izlemiş olduk.

Postacı

1985 tam bir seri imalat yılı oldu sunal için

benzer konuları benzer argümanlarla filme alan kartal tibet, tosun paşa’daki yaratıcılığını aratır olmuştu. bu yıl tam 6 filmde oynadı sunal ve tamamı tibet’e aitti. sosyete şaban, şendul şaban, şaban pabucu yarım, katma değer şaban, gurbetçi şaban ve keriz. 5’i şaban serisine ait olan bu filmlerin hiçbiri diğerinden daha iyi değildi ama yine de varoşların destek verdiği kendine has bir seri haline geldi. 90’larda özel kanalların sık sık yayınladığı bu filmler asıl popülaritesini o zaman kazanacaktı zaten.

1986, dibe vurmuş kaliteyi biraz olsun doğrultabilecek örneklerle geldi. kemal sunal-kartal tibet ikilisi bu yıl yalnızca deli deli küpeli’yi çekti. bu da bir uyarlamaydı. buzlar çözülmeden’in uyarlaması olan film, tibet’in konu sıkıntısına ilaç gibi gelmişti. ayrıca 1985’in seri imalat filmlerinden çok çok farklıydı. hatta bülent ecevit, bir röportajında bu filmden tüm siyasetçilerin ders çıkarması gerektiğini söylemişti. 1986’nın bir diğer taşlaması zeki ökten’in çektiği davacı oldu. film olarak çok yüksek bir kalite barındırmasa da türk adalet sisteminin tamir olunamaz bozukluklarını bir bir gösteren bir filmdi. aynı yıl kemal sunal, zeki ökten’le pek isim yapamamış yoksul filmini kotardı.

yılın sonuna doğru memduh ün de bir uyarlama filmine girişti. charlie chaplin’in the kid/yumurcak filminden uyarlanan garip’i çekti. kendi başına sağlam doneler içeren film, cahit berkay’ın kaliteli müzikleriyle hoş bir seyirliğe dönüşüyordu. aynı yıl sunal-baytan işbirliğinin son filmi de geldi. tarzan rıfkı, absürd filmlerinin son örneği oldu.

1987 yine bir ağır geçiş yılı oldu sunal için. kalite yine düşmüştü. kartal tibet, japon işi’nde fatma girik’le kemal sunal’ı yine bir araya getiriyor; iki orhan aksoy filminde (kiracı, yakışıklı) hafif bir toplumsal taşlama atmosferi oluşsa da sinemasal kalite yerlerde sürünüyordu.

Deli Deli Küpeli

1988’da 7 film çekerek bir başka rekora imza attı sunal

kartal tibet’li uyanık gazeteci, inatçı ve sevimli hırsız kaydadeğer filmler değildi. fakat öğretmen öyle olmadı. bir öğretmenin istanbul’da ayakta kalabilmek için didinmesini trajik öğelerle çok iyi anlattı tibet. bu film, tibet-sunal işbirliğinin davaro’dan beri en iyi örneği olmuştu. aynı yıl orhan aksoy’un bıçkın’ı da gösterdi ki sunal-aksoy işbirliğinden kaliteli bir film çıkmayacaktı.

1988’in önemli iki filminden biri şerif gören imzalı polizei oldu. daha önce gurbetçi şaban’la abartılı bir almanya macerasında yer alan sunal, polizei filminde alışık olduğumuz şaban karakterinin ötesine geçiyor ve müthiş bir uyumsuzluk portresi çıkarıyordu. aynı yıl zeki ökten’in ankara’da çektiği düttürü dünya ise en az polizei kadar kaliteliydi ve ankaralı ortalama bir vatandaşın çektiği sıkıntıları tüm çıplaklığıyla yansıtabiliyordu. bu iki film, sunal’ın boşa giden 80’li yıllarının arasında altın gibi parlıyordu.

bir sonraki yıl, orhan aksoy’lu zehir hafiye ve kartal tibet’li talih kuşu yine kaliteyi aşağı çekse de bir başka kartal tibet filmi gülen adam eksantrik hikayesiyle iyi bir seyirlik sunabildi. 

Öğretmen

kemal sunal, kariyerinin yavaş yavaş sonuna geliyordu

70’lerde bulunduğu her film olay oluyordu fakat 80’lerde çok az filmle bunu gösterebilmişti. sırf film çekilmiş olsun diye onlarca filmde oynamıştı. 90’lara girerken sosyal tabanlı filmlere yer verip kaliteli işlerde yer alsa da sanki biraz geç kalmıştı. 1989 yılındaki abuk sabuk bir film, ortalama bir kemal sunal seyircisinin hoşuna gitmese de şerif gören’in hala ne kadar iyi kara-mizah örnekleri çıkarabileceğini gösteriyordu. özellikle gülen adam’dan sonra bir gülmeyen adam profili çizen kemal sunal’ın istediğinde ne kadar iyi bir performans gösterebileceğini ortaya koyuyordu. sunal-tibet filmlerinin bu yılki tek örneği koltuk belası olmuştu ve konuşan bir makam koltuğu ile belediye başkanı olmuş kemal sunal’ın bilindik politik-taşlamasını içeriyordu. erdoğan tokatlı’nın yönettiği boynu bükük küheylan ise iyi hikayesine rağmen kötü rejinin kurbanı olmuştu.

orhan aksoy’un çektiği varyemez, sunal’ın bir nevi jübilesi olacaktı. 1991 yılında gelen bu film, yavaş yavaş türk sinemasının sessizliğe gömüleceği bir dönemin başlangıcını da haber veriyordu. sunal bundan sonra hiçbiri yüksek kalite arz etmeyen bazı televizyon dizilerinde oynadı. bay kamber, şaban ile şirin gibi uzun süreli olmayan işlerle ekranlarda göründü.

1997 yılında, 6 yıllık bir aradan sonra sinemaya geri dönen sunal, sinan çetin’in büyük gürültü koparmış propaganda filminin başrolünde yer aldı. yıllar sonra metin akpınar ve meral orhonsay’la aynı sete giren sunal, oyunculuğundan pek bir şey kaybetmemişti. ayrıca bu film sunal’ın sinemaya geri dönüşü olacaktı fakat maalesef istenen olmadı. kemal sunal, ali özgentürk’ün yöneteceği balalayka filminin çekimleri için bindiği uçakta kalp krizi geçirerek milenyumun başında hayata gözlerini yumdu. daha önce gurbetçi şaban ve polizei filmlerinin çekimleri için almanya’ya kendi arabasıyla yolculuk eden, uçak fobisi olan sunal, bu kez uçağı denemek istemiş ama korkusuna yenilmişti.

Sunal, oğlu Ali ve kızı Ezo ile birlikte.

hayatı boyunca en çok yakındığı şey telif hakları oldu

özel kanallar neredeyse her gün birer sunal filmini akşam kuşağında yayınlıyordu ve bu filmlerden sunal’ın cebine hiç para girmiyordu. bazen farklı iki kanal aynı saatte aynı filmini yayınlayacak kadar ilginçleştirmişti işi. hala da ölümünün üzerinden geçen 10 yıla rağmen sunal filmleri ekranın rating garantisi olmaya devam ediyor. sunal’ın en çok yakındığı konulardan biri de filmlerine burun kıvıran bazı entelektüel isimlerdi. sürekli kemal sunal filmlerindeki küfürlerden yakınan bu isimler karşısında halk hep sunal’ın yanında olmuştu. türk sinemasının eşkıya’yla yeniden açılış yapmasından sonra sinemaya gereken oyunculardan biri olmasına rağmen ömrü yetmeyince yerini genç isimler doldurmaya başladı. o ise sinemadaki tüm yetkinliğine rağmen işi akademik boyuta getirip yıllar sonra üniversite diploması aldı ve tez konusu da bizzat kendi filmleri oldu. kemal sunal, 80’lerin başında doğan bizim kuşağın en önemli ve en popüler simalarından biri olmuştu. set disiplini ve insancıllığıyla her zaman övülen bir isim olarak halkın çok büyük bir çoğunluğunun sevgilisi oldu ve politik duruşuna bakılmaksızın hem sağ hem de sol kesimin bağrına bastığı bir isim haline geldi. yerine onun boşluğunu dolduracak bir isimin gelmediği ve gelmeyeceği ise maalesef yeni kuşakların kaderi olacak.

kemal sunal’ın birlikte çalıştığı yönetmenler

1-kartal tibet: 26 film
2-ertem eğilmez: 13
3-natuk baytan: 10
4-zeki ökten: 8
5-atıf yılmaz: 5
6-osman fahri seden: 5
7-orhan aksoy: 5
8-memduh ün: 4
9-şerif gören: 2
10-ergin orbey: 1
11-uğur inan: 1
12-erdoğan tokatlı: 1
13-sinan çetin: 1

kemal sunal’ın birlikte çalıştığı bazı oyuncular

1-halit akçatepe: 16 film
2-dinçer çekmez: 11
3-münir özkul: 10
4-şener şen: 9
5-metin akpınar: 9
6-tarık akan: 7
7-zeki alasya: 5
8-meral zeren: 5

Kemal Sunal Filmlerine Absürd Komedi Tadını Getiren Natuk Baytan Ekolü