EDEBİYAT 2 Mart 2020
56,2b OKUNMA     786 PAYLAŞIM

Charles Bukowski'nin, İlişki Anlayışını Tüm Çıplaklığıyla Anlattığı Roman: Kadınlar

Bukowski'nin 1978'de yayınlanan metni, uzun yıllar boyunca kadınları aşağılayıp aşağılamadığına dair tartışma yarattı. İşte bu kafa karıştırıcı romana dair görüşleri derledik.

Kitabın neleri anlattığına dair

charles bukowski'nin okuduğum ilk kitabı. romanı demek istemiyorum çünkü biyografisine baktığımızda aslında romanda anlatılan henry chinaski karakteriyle paralel bir yaşamı olduğunu görüyoruz bukowski'nin. hep merak ettiğim bir yazardı kendisi ve kitabını görünce elimi atıp birazcık sayfalarını karıştırdım. herhangi bir erkeğe ilgi çekici gelecek kadar ilgi çekici gelmişti. ben içindeki felsefeyi ve anlatımı daha farklı bekliyordum. charles bukowski'nin ise -bunu bilinçli mi yapıyor, yoksa sadece yazabildiği bu mu bilemiyorum- daha ağır, tabuları yıkan, balyoz gibi sert bir anlatımının olduğunu gördüm. bu 317 sayfa içerisinde kadınlar mı anlatılıyor, kadınlar hakkında bir şeyler mi anlatılıyor yoksa bir erkeğin kadınlara bakışı mı anlatılıyor? sanırım bu okuyucunun anlama güdüsüne ve bulunduğu ruh haline göre değişebilir.

hedonizmin bedensel hazcılığı mı desek? yoksa sadece boş, serkeş, bohem ve eleştirel bir yaşam mı desek? aslında ikisini de kullanabiliriz yer yer bana kalırsa. henry chinaski karakteri çocukluğunda sevgi ve şefkat görmemiş, iyi bir yaşama sahip olamamış birisi. daha sonrasından, çok daha sonrasından atıldığı yazarlık hayatıyla birlikte kendi istediği yaşama bürünüyor bir nevi.


"öğleden sonra kalkabilmek için yazar olmuş bir alkoliğim ben." diye bir cümle geçiyor kitapta. aslında bu adam sevdiği şeyi yapıyor mu? bilinmez. sanki hayatında bir arayış muhakkak var. hayatı sadece alkol ve kadınlar olmuş bir yazar. yazarlığına dahi gereken önemi vermiyor olabilir. alkollüyken, hatta ne yazdığını, ne kadar yazdığını hatırlamayacak kadar uçmuş bir haldeyken yazarlık yapan; kendini hatırladığında ise kitapta sürekli yazdığı gibi "düzüşen" ve yine kendini hatırlamayacak kadar "alkol içen" bir adam.

kitabın final kısmına kadar bu iş böyle gidiyor. henry sürekli içiyor, bir şeyler yazıyor, insanlarla tanışıyor, sevişiyor, kusuyor ve şiir dinletileri yapıyor. fakat en sonunda tanıdığı sara ile birlikte başka şeyler duymaya başlıyor kendi içinde. belki vicdanı ya da aşk üstüne bir şeyler. daha önce pek seçici olmayan, tanıştığı her kadınla yatağa girmeye çalışan bir nemfomanyak iken; bir anda bir kadına bağlanmayı tercih ediyor ve en azından bunu deniyor. geçmişinde, tam yaşındayken yapamadığı şeyleri ihtiyar bir adamken yapmaya çalıştığı için belki de asla rayında davranamıyor.

tabii ray olarak gördüğümüz şey de toplumun kafasındaki bir portre. hangi yaşta nasıl davranılır, bunlar hep bizim için çizilmiş bazı krokiler. henry buna uygun yaşamayınca da tabii ki çok eleştiri alabiliyor, garipsenebiliyor.

sadece kadınları değil, kadın erkek ilişkilerini de farklı bir gözden görebilme imkanımız var bu kitapta. tabii ki bu sadece ufak, çok ufak bir bakış açısı. siz "bu kitaptaki gibi değildir. " diyebilirsiniz. sadece bir ütopyada düşünülmüş bir bakış açısı olarak, bir insanın yaşadığı hikaye olarak veya bukowski'nin tecrübeleri olarak görebilirsiniz.

hülasa söyleyeceğim tek bir şey var; bu kitap charles bukowski'nin özetidir.

Olumlu bir görüş

bu kitabı sadece "yatıp kalkma"dan ibaret ve sığ olarak görenlere bukowski'yi daha iyi tanımak için önce 'ekmek arası', sonra 'factotum'u okumalarını, hayatını anlatan ünlü belgeseli izlemelerini öneririm. kesinlikle çok dürüst ve gerçekçi olduğu için sadece açık fikirli olmayan, tabuları olan insanları rahatsız edebilir ve sıradan gelebilir. satır aralarındaki ayrıntılarda kendimden çok şey buldum ve yalnız olmadığımı fark etmek iyi geldi.

Olumsuz bir görüş

kadınlar, henry miller'in sexus isimli kitabının ucuz, işe yaramaz ve çok başarısız bir kopyası olmaya çalışan ama bunu bile başaramayan, zerre kadar edebi değeri olmayan, pathetic blah blah ve brag brag olarak tanımlanabilecek charles bukowski romanı.

henry miller sexus'daki karakterin obscene sex hayatını anlatırken bunu doğal bir şekilde ve kadınları aşağılamadan ve antipatikleşmeden yapar, üstelik de bu kitabın sadece bir kısmıdır. çünkü sexus hayatla ilgili orijinal ve yaratıcı felsefi yorumlarla dolu bir kitaptır aynı zamanda.

bukowski ise karakterin sadece karşı cinsle olan obnoxious sex maceralarını anlatır, bunu da ne ilginç ne de değişik bi şekilde yapar, kadınları aşağılar, ama buna da iyi bir sebep gösteremez. okurken karakterin zavallılığına acımakla kitaptan sıkılmak arasında gidip gelirsiniz.

Bir alıntıyla bitirelim

"bir kadın olarak doğmuş olsaydım kesinlikle orospu olurdum. erkek olarak doğduğum için sürekli kadınları arzuladım, ne kadar aşağılardaysan o kadar iyidir. buna rağmen kadınlar -iyi kadınlar- beni hep korkuttu çünkü onlar ruhunuzu ele geçirmek isterler sonunda, peki o zaman ne kalırdı benden geriye korumak isteyeceğim? açıkçası fahişeleri, düşmüş kadınları arzu ettim, çünkü ölüdür onlar ver serttirler, sizden hiçbir şey beklemezler. çekip gittikleri zaman hiçbir şey kaybetmezsiniz. öte yandan bütün bunaltıcı bedellerine rağmen yumuşak, iyi kadınlara da hasret çektim. iki türlü de kaybettim. güçlü bir adam her ikisinden de vazgeçerdi. ben güçlü değildim. böylece kadınlarla, kadın düşüncesiyle uğraştım durdum."

Bukowski'nin Neden Bukowski Olduğunu Açıklayan Kült Ergenlik Romanı: Ekmek Arası