BİLİM 9 Aralık 2016
198b OKUNMA     1056 PAYLAŞIM

Çin'de Bulunan 99 Milyon Yıllık Evrimleşmemiş Karınca Fosili Evrim Teorisini Çökertir mi?

Geçtiğimiz günlerde Çinli Lida Xing ve ekibi tarafından bir kehribarın içinde 99 milyon yıl öncesinden olduğu tahmin edilen bir dinozor tüyü bulundu. Olayı dinozor tüyünden daha ilginç kılan detay ise tüyün yanında bir de şimdiki karınca türüne çok benzeyen bir karınca olmasıydı. Bu konu Ekşi Sözlük'e de taşındı ve ''nostalgiaman'' da konuyla ilgili güzel bir yazı yazdı.
Nat Geo


şimdi diyelim ki gerçekten 99 milyon yıllık evrimleşmemiş bir karınca fosili var ve biz bütün testleri uygulayarak onun evrimleşmemiş olduğuna emin olduk. (linke bile tıklamadım. her şey doğru olsun, argüman tamamen geçerli olsun.)

bu gayet normal ve evrim kuramıyla uyumludur. evrimi gerçekleştiren nedir? mutasyonlar ve stres. stres dediğimiz besin azlığı, atmosfer bileşenlerinin değişimi, yeni bir avcı türün gelmesi, kıtaların ayrılması vs olabilir. mutasyonlar da bildiğiniz mutasyonlar.

Nat Geo


elimizde bir x türü var. bu türün üyeleri belli oranlarda kalıtsal mutasyonlar yaşayacaklar ve bu mutasyonların büyük bir kısmı anlamsız, bir kısmı zararlı, bir kısmı da faydalı olabilecek. faydalı olanların öne çıkıp türleşme yahut belirgin farklılaşma olması için ne lazım? stres. atıyorum bakteri olsaydı elimizde, bu bakteri şeker moleküllerini sindiriyor olsaydı da, ortamda birden şeker yok olsaydı, onun yerine sözgelimi metan gelseydi, metan sindirmeyi sağlayan bir mutasyon geçirmiş bakteri hayatta kalır, diğerleri ölürdü. bu bakteri çoğaldıkça, yeni bir tür bakteri elde ederdik.

eğer koşullara uyum varsa, stres belirgin değilse, canlı olduğu gibi kalır. stres yoğunsa, genetik çeşitlilik yeterli değilse ya da basit mutasyonlarla adaptasyon mümkün olmuyorsa, tür tamamen yok olabilir. dinozorları düşün; oksijen oranları ve iklim değişince bir anda yok oldular. minnacık memelilerse ortama hakim oldular, çeşitlendiler.

iStock.com


yani evrim mutlaka değiştirecek, dönüştürecek değildir. bugün andaman adalarındaki insanların binlerce yıldır aşağı yukarı değişmemiş bir hayat yaşamalarına neden olan da, bizim gökdelenlerde tabletlerden entry girmemizi sağlayan da, evrimin dinamikleri mesela. neden biz dijital medeniyeti geliştirdik de, onlar sivri uçlu tahtalarla balık avlıyor, allah öyle istediği için mi? durmadan farklı emirler yollayıp bambaşka suretlerde farklı toplumlara görünen "allah" ne istiyor bilinmez; ama bu soruya verilecek şu cevap doğrudur: evrimin dinamikleri ve onların başlarına gelenler, andaman adaları insanlarını o hayata, bizimki de buraya sürüklediği için.

efendim denmiş ki, "neden neredeyse bütün canlılarda göz benzer özelliklere sahip? mesela, bir sivrisineğin gözü de benzer yapıda, bir kedinin de, bir insanın da. herbir türde müstakil meydana gelen mutasyonlar nasıl oluyor da belli organları bir sürü farklı türde benzer şekillerde bir araya getirebiliyor?"

yine mümkün mertebe terim vs kullanmadan açıklayalım.

soruyu soran yazarın devamında doğru kestirdiği gibi, öncelikle "ortak ata" diye bir mesele var. yani ışığı algılayacak ilk mekanizmayı geliştiren atanın genetik mirası, doğrudan ve dolaylı, müteselsil olarak diğer canlıları etkiler.

ikincisi, convergent evolution denen, mütekarib tekamül yahut yakınsak evrim diyebileceğimiz bir olgu var. bu nedir? uçmak için en verimli yöntem vücudun iki tarafında kanat olması ve bunların aşağı yukarı hareket yaparak hava hareketi ve farklı basınç alanları oluşturması ise, "uçma baskısı" olan bir tür, bu şekilde bir mekanizma geliştirir. böcek de böyle uçar aşağı yukarı, kuş da. hatta gerçek anlamda uçmayan ama süzülme dediğimiz hareketi yapan kertenkele de, memeli olan yarasa da. bunu belirleyen ne? fizik kanunları. neden iki tarafta kanat? en verimlisi o, dört tane olduğunda verimli değil. neden kanat? uçabilmek için gerekli basınç farkını o yaratıyor. bu türler arasında bir ata-döl ilişkisine bağlı olmaksızın benzer evrimsel çıktıların var olduğunu müşahede ederiz.

iStock.com


göz de böyle. ışık dediğimiz radyasyonun belli bir bölgesini algılayan reseptöre göz diyebiliriz en genel ve ilkel anlamıyla. ışığın ne olduğu belli. bunu algılayacak reseptörün temel çalışma prensipleri aşağı yukarı aynı olacaktır.

ha, soruda şöyle bir hata da var, dikkat ettiysen en son geliyorum ona. göz bütün canlılarda birbirinden çok farklı. sineğin gözü ile memelinin gözü, tek hücrelinin ışığı algılayan reseptörü... inanılmaz çeşitlilik var. çünkü belki birkaç ilgili gen ve protein ortaksa da (bu yüzden genellikle gözün farklı ve bağımsız evrimsel süreçlerde değil, tek bir ortak atanın kalıtsal materyalinin farklı alt soylarda farklı yollar izleyerek geliştiğine inanılır) milyonlarca yıl sonra bambaşka mekanizmalar çıkmış. mesela bazı gözler bizim görünür ışık dediğimiz spektrumun ötesini de görmeye özelleşmiş.

iStock.com


göz niye baştadır? yönelmenin sevk ve idaresinin olduğu yere yakın olması evrimsel avantaj sağlar da ondan. götümüzde göz olsa, sıkıntılar yaşardık. en ilkel canlı, tek hücreli, ışığı götüyle algılasa ve sonra u dönüşü yapıp oraya yönelmeye çalışsa, sorun yaşardı. gerçi tek hücrelinin gözü neredeyse, yönelmenin gerçekleştiği taraf o olacaktı, gözü nerdeyse götü tam aksinde kabul edilecekti.

bir de mesela niye bazı canlılarda başın iki tarafına daha yakın gözler, diğerlerinde daha birbirine yaklaşık? genelde av konumundaki hayvanlarda göz iki taraftadır, neredeyse 360 derece bir görüş açısı sağlar ama derinlik pek yoktur. avcı hayvanlar ise ava odaklanabilmeli ve derinliği görmelidir, o yüzden gözleri birbirine daha yakındır.

neyse başlıkla çok alakasız olmasın bu entry, öncekinin devamı olsa da. evrimleşmiştir o, evrimleşmese duramazdın.

Konuyla ilgili haber için: