Cinsiyetçi Küfür Kullanımına Neden Derhal Son Vermemiz Gerektiğine Dair Açıklayıcı Bir Yazı
çocukların kafasına vura vura çarpım tablosu öğreten öğretmenler vardı eskiden.. yoklar artık ne güzel.. ama biz maalesef hala büyüklerin kafasına vura vura göstermek zorunda kalıyoruz ki cinsiyetçi küfür cinsel şiddettir..
şiddetin filizlendiği ve semirdiği yer fiziksel olmayan boyutta başlar, yani psikolojik şiddettir. asıl kurutulması gereken kaynak.. şiddetin fiziksel olarak görünen biçimine herkes kolaylıkla karşı çıkabilir, bunun için olağanüstü insani vasıflarla donanmış olmak gerekmiyor.. töre cinayetlerine, tecavüze, dayağa, cinsel tacize karşı çıktığımızda cinsel şiddete karşı olduğumuzu sanırız.. tıpkı askere giderken kahramanlık çığlıkları atıp, komşu ülkelerden biri işgal edildiği için savaşa karşı olunca kendimizi antimilitarist sandığımız gibi..
kadının fiziksel bütünlüğüne zarar vermediğimiz sürece hepimiz bir numaralı kadın dostuyuzdur, çocuklarımızı dövmediğimiz sürece en iyi ebeveynleriyizdir yeryüzünün.. çocuklarımıza psikolojik baskı uygulayınca gerontokrat olduğumuzu, kadınların moral değerlerine saldırınca cinsiyetçi olduğumuzu bilmeyiz.. bilmemek, farkında olmamaktır en önemli meziyetimiz bizim..
bir kadına/çocuğa tecavüz eden adamla bu tecavüzü "kadını/çocuğu sikti" ifadeleriyle yorumlayan insan arasında epsilon kadar fark vardır oysa.. o tecavüzcüye ne kadar öfkelenirseniz öfkelenin siz bu ifadelerle cinsiyetçi şiddetten yana taraf olmuşsunuz demektir.. elinizi sadece vicdanınıza değil biraz da aklınıza koyun, çünkü çoğu zaman vicdan fiziksel şiddete karşı çıkarken psikolojik şiddeti besleyebilen eşsiz bir duyum merkezidir.. aklınızla vicdanınız arasındaki diyalektik bağı kurabildiğinizde kendinizi sandığınız şey olabilirsiniz ancak..
hepsi ve daha fazlası için; (bkz: sembolik şiddet)
cinsiyetçi küfür, bir arkadaşımın uyarısıyla üzerinde düşünmek durumunda kaldığım küfür türüdür.
küfür, temel itibariyle aşağılanan bir durumu ve küfre muhatap olan kişinin aşağılanan durumla olan ilişkisini içeren sözler bütünüdür.
tanımdan da anlaşılacağı üzere küfür son derece öznel bir kavram, bir kişiye göre küfür olan söz bir diğer kişiye göre olmayabilir. geniş ölçekte düşünecek olursak bir yörede çok ağır sonuçlar doğurabilecek bir söz, bir başka yörede en hakikatli övgü olabilir.
neden? toplum normları.
bu konuya birazdan değineceğim.
küfür doğası gereği aşağılanan bir duruma/olaya ihtiyaç duyar. bu aşağılama sürecinde küfür edecek kişi toplum normlarına göre hareket etmelidir. çok enteresandır ki küfür eden ve edilen arasında ortak toplum bilinci olmak zorunda, yani temelde bazı değerleri paylaşmadığımız insanlara küfür de edemiyoruz.
işte tam bu noktada zihinlerimizde tek bir soru beliriyor: nedir bu aşağılanan durumlar ve neden aşağılanıyorlar? bildiğimiz küfürleri düşündüğümüzde (hatırlamakta zorluk çekenler ayak serçe parmaklarını en yakın kapıya vurmak suretiyle düşünme eylemini hızlandırabilirler) ilk akla gelenleri sınıflandırmak gerekirse:
a) dinsel-ırkçı küfürler
b) vücut artığı/ürünü maddelere dair küfürler
c) türcü(hayvan/bitki ile ilişkili) küfürlerd) cinsel(cinsiyetçi) küfürler
küfrün, doğası gereği toplumun büyük kesiminin aşağıladığı durumlara ihtiyaç duyduğunu daha önce de belirtmiştim. erkek egemen toplumlarda bu ihtiyacın kadın bedeni üzerinden karşılanması ise sanıyorum üzerinde düşünülmesi gereken bir konu. üstelik bu konuda kadınlar yalnız da sayılmazlar, farklı yönelimlere sahip erkekler de paylarına düşeni fazlasıyla alıyorlar. içinde yaşadığımız toplumun "erkek gibi" davranmayan her canlıyı aşağılama potansiyeli olduğunu söylemek fazlasıyla mümkün.
bu bağlamda herhangi bir cinsiyetin hükmünde olmayan bir eylem olan cinselliğin küfür amacıyla kullanılıyor olması ilk bakışta biraz kafa karıştırıcı gibi. fakat bu küfürlerin erkek cinselliğinin kadın cinselliğine karşı üstün tutulması temeline dayandığını söylemek sanıyorum ki çok da yanlış olmayacak. bahsettiğim küfürlerin hemen hepsinde kadın bedeninin ya da cinselliğinin pasifliğine değinilir ve güçlü olmanın yegane yolunun "erkek gibi" davranmaktan geçtiği öğütlenir.
bir parantez açmak gerekirse erkeklere yüklenen "erkek gibi" davranma görevi cinsiyetçi küfürlerdeki psikolojik şiddetin sadece kadınlara yönelik olmadığını da gösteriyor. nasıl ki bir kadın, toplum tarafından kabul görmek için edilgen(boyun eğen) olmak zorundaysa, aynı şekilde erkek de etken(kudretli) olmak zorunda. aksi durumlar eşit şekilde ayıplanıp dışlanıyor.
klişe detected:
dil, bir toplumun aynasıdır... mıdır?
bu noktada toplum, insanların hayatını toplumun ön kabullerine göre yaşaması konusundaki baskıcı tutumunu yine toplumun kendi dili üzerinden gösteriyor.
kullandığımız dilin, toplumun düşünce tarzını en azından etkilediğini söylemek tahmin ediyorum çok da yersiz olmayacak. ve yine konuştuğumuz dilin, kabul etsek de etmesek de önemli bir kısmını küfürler oluşturuyor. "haydi bi‘ küfür et amcana mehehe" şeklinde yetiştirdiğimiz çocuklardan oluşan bir toplum olduğumuz da göz önüne alındığında, özellikle bizim gibi normları dünyanın bir hayli gerisinde kalmış toplumların dillerindeki cinsiyetçi ya da ayrıştırıcı küfürlerin, insanların dünyayı anlama biçiminde gayet önemli bir yer tuttuğunu kabul etmemiz gerekiyor.
"erkek gibi" davranmanın toplum tarafından takdir gördüğünü gören her genç birey giderek daha fazla "erkek gibi" davranma ve erkekliğini ne pahasına olursa olsun koruma içgüdüsüyle hareket ediyor. bu hareketlerin bir kısmının kadınlara uygulanan psikolojik ve hatta fiziksel saldırıları içermesi, "erkeklik" erdemi peşinde koşan bireyleri pek caydırmıyor. bahsettiğim tüm bu sürecin sonucunda da her gün kanıksadığımız kadına şiddet haberleri toplumsal normlarımızın adeta bir göstergesi oluyor.
dildeki cinsiyetçi söylemlerin/küfürlerin, yalnızca gelişmemiş toplumların sorunu olmadığını da eklemek gerek. belirtmem gerekir ki bu yazıyı yazmadan önce aklımda temelde şu soru vardı:
dünyadaki dillerin hemen hepsinde cinsiyetçi küfürler önemli yer tutarken kadına şiddet ya da kadın cinayetleri niye özellikle doğu toplumlarının sorunu?
tüm yazdıklarımın sonuncunda bu sorunun cevabının başlıktaki soruyla ilintili olduğunu düşünüyorum. dilin, bir toplumun aynası olma vazifesinden öte toplumu yönlendiren bir gücünün de olduğu gözden kaçmamalı.
batı dünyası, kullanılan dilin gelişen toplum normlarını yakalayamamasıyla boğuşurken, bizim gibi daha az gelişmiş toplumların sorunu ise kullanılan dilin toplum normlarının birebir yansıması olması. o yüzden bu konuda batıcıl kaynaklardan alınacak çözümler, bizim sorunlarımızı çözmek bir yana, ivedilikle düşünülüp tartışılması gereken toplumsal yaralarımızı gölgeleyecektir.
yazımın sonuç bölümüne yaklaşırken "çitiliyorum çitiliyorum çıkmıyor" diyen sesinizi duyar gibiyim. dert etmeyin demek isterdim ama edin, zira yakın gelecekte çözebileceğimiz bir mevzu gibi durmuyor. sorunun esas çözümünün, toplumun kullandığı dil dahil olmak üzere yaşayışın her alanında sorgulama, dolayısıyla ilerleme gerektirmesi maalesef yazıyı da eğitim şart gibi bir mottoyla bitirmeme sebebiyet veriyor.
__________________
alışılageldik beylik cümlelerdense bilimsel kaynak talep edenler sapir-whorf hipotezi ya da dilsel görecelik(linguistic relativitiy) hakkında araştırma yapabilirler. kısaca özetlemek gerekirse bu teoriler insanların yaşadıkları dünyayı anlamlandırma biçimlerinin konuştukları dille bağlantılı olduğu savunur.