İLİŞKİLER 18 Kasım 2016
40,2b OKUNMA     1035 PAYLAŞIM

Çocuklardaki Kaygı Eğiliminin, Çocukların Nasıl Dışlandığıyla Alakalı Olması

Çocuklarımıza karşı neden net olmamız gerektiğini Sözlük yazarı ''yersiz yurtsuz'' çok güzel anlatmış.
iStock.com

rollo may'i belki bilirsiniz. bilmiyorsanız da kesinlikle bilmelisiniz çünkü örneğine az rastlanır bir adamdır rollo may. yaratma cesareti adlı yine az rastlanır türden, ufku yüz elli katına çıkaran, düşüncelerinizi tepetaklak edebilecek incecik bir de kitabı var may'in. kitabın temel anlatısı, adından da anlaşılacağı üzere, yaratma ve bu süreci hazırlayan koşullar. kitabının yaratıcılık ve bilinçdışı adlı kısmında kendi yaratma süreciyle ilgili bir olay anlatır rollo may. kitap baştan sona çok önemli şeyler söylüyor ama aşağıda alıntıladığım kısmın ayrıca önemli olduğunu düşünüyorum. 

lisansüstü öğrencisiyken kaygının anlamı üzerine bir araştırma yapmaktadır may. kaygıyla ilgili tezi de şu: `bireylerdeki kaygı eğilimi, anneleri tarafından ne ölçüde dışlanmış olduklarıyla orantılıdır.` 

araştırmasının merkezinde de, bekar bir anne topluluğu vardır. (bekar anne topluluğuyla ilgili olarak da, 1940'ların ortalarında, evlenmeden hamile kalmak, toplumun geneli tarafından şimdiye nazaran çok daha kabul edilemeyen bir durumdu diye de ekliyor.) 

bu bekar anne topluluğundaki kadınları inceleyince bir şeyi fark ediyor. bu annelerin yarısı may'in tezini mükemmel bir biçimde doğrularken (yani anneleri tarafından dışlanmışlar ve kaygı düzeyleri yüksek), grubun diğer yarısı doğrulamıyor (yani anneleri tarafından dışlanmışlar ama kaygı düzeyleri may'in umduğunun çok altında ya da kaygıları yok). işin ilginç tarafı, tezi doğrulamayan gruptaki kadınlar, harlem gibi korkunç yerlerden gelen kadınlar. yani anneleri tarafından semtin adına yakışır bir şekilde dışlanmışlar, ama bu dışlanmışlık, genç rollo'nun tezini doğrulamıyor. bu kadınlardaki kaygı düzeyi rollo may'e "alla allaaaa lan o kadar dışlanmadılar mı acaba, ben mi yazıyorum kendi kendime?" dedirtiyor. 

hatta bu kadınlardan, on iki çocuklu bir ailede büyüyen helen, rollo may'e kafayı yedirtiyor. çünkü helen'in annesi, çocukların bekçilik yapan babasıyla yalnız kalabilmek için helen'i ve diğer çocukları evden kovuyor. dahası, helen babasından hamile kalıyor. helen bakımevindeyken babası helen'in ablasına tecavüz ediyor ve bu sebeple de hapse atılıyor. tüm bu yaşadıklarına rağmen bir sohbet esnasında "güçlükler var ama bizi endişelendirmiyor" diyebilecek kadar dirayetli çıkıyor bu kadın. (oysaki may'in tezine göre helen'in hayvanlar gibi kaygı taşıması gerekiyor, ama durum hiç öyle değil.)

bunun sebebi ne diye düşünmeye başlıyor rollo may kara kara. acaba diyor, bu kadınlar yaşadıkları kaygıdan dolayı katılaştılar, duygusuzlaştılar da mı bu dışlanmayı hissetmediler? cevabı da kendi veriyor: yoo, hayır.

ya da diyor, bu kadınlar kaygı yaşamayan psikopatik-sosyopatik tipler miydi? cevabı yine kendi veriyor: yoo, hayır, bu da değil. 

cevabı bulamıyor. sonuç koskoca bir çözümsüzlük. 

sonra bir gün, bakımevinde işini bitirip metroya doğru yorgun argın yürürken birden beyninde şimşekler çakıyor (zaten kitap da buna benzer yaratma süreçleriyle ilgili). tezini doğrulamayan tüm kadınların proleter sınıftan olduklarını fark ediyor. bunu fark edince bir yığın şeyi daha fark etmeye başlıyor. (bkz: çorap söküğü) o kadar ki, yepyeni bir varsayım -kendi ifadesiyle- ipini koparana kadar tek bir adım dahi atmıyor ve anlıyor ki kuramı en baştan yanlış. kuramını tamamen değiştirmesi gerektiğini anlıyor may. 

ve bu süreçte şunu fark ediyor (bu kısım çok çok çok önemli sevgili arkadaşlarım):
anlıyor ki, bireylerdeki kaygının asıl kaynağı annenin dışlaması değil, dışlanmanın kabullenilmemesi

proleter anneler çocuklarını dışlamışlardı ama bu dışlanmaya maruz kalan çocuğun aklında tek bir soru işareti bile oluşmamıştı, her şey gayet netti. yani proleter anne çocuğunu kuşkuya yer bırakmayacak bir biçimde dışlamıştı. çocuklar da dışlandıklarının farkındaydılar ve çözümü sokakta, edindikleri yeni yoldaşlarda, arkadaşlarda buldular. dışlanmış olmanın farkındalığı onlara, dünyayı kendilerince tanımlayabilme şansı yarattı ve tanımladıkları o dünyalarda bir yer edinebildiler. bu çocuklar bu sayede var olabildiler ve büyüme süreçlerinde o kadar büyük problemlerin üstesinden gelmeyi başardılar ki, herhangi birimize kaygılardan kaygı beğendirecek bir problem onlar için atıştırmalık şeylere dönüştü. (helen'e "güçlükler var ama bizi endişelendirmiyor" dedirten de bu durumdu işte.) 

rollo may'in fark ettikleri bununla da sınırlı değildi. grubun diğer yarısını oluşturan orta sınıf bekar annelerin, büyüme sürecinde aile içinde sürekli aldatıldıklarını fark etti. bu kadınlar, seviyormuş gibi görünen ama sevmeyen anneleri tarafından dışlanmışlardı. kaygılarının asıl kaynağını da bu çelişki yumağı sevginin(!) onlarda yarattığı karmaşık, netlikten uzak duygu oluşturuyordu. bu çelişkiyi yaşayan çocuklar, içinde bulundukları duruma, koşullara adapte olamamış, karşılaştıkları problemleri onu seven(!), koruyan(!), kollayan(!) annelerinin çözeceğini ummuş ama umduğunu bulamamış, üstüne üstlük kendilerinde, problemi çözecek özgüveni de oluşturamamışlardı. (özgüvenin oluşmaması da çocukla ilgili değil elbette, daha doğrusu çocuğun elinde olan bir şey değil, içine doğduğu ve içinde yaşadığı koşullarla ilgili, koşullardan kastım da öncelikle ailesi ve yakın çevresi, sonra da çocukla temas eden herkes.) özetle asıl sorun, dışlanmaları değil, dışlandıklarını, sevilip sevilmediklerini, desteklenip desteklenmediklerini anlayamamaları, sürekli çelişkiye düşmeleri, düşürülmeleriydi. (bu sorunun en önemli kısmı da çocuğun "annem beni seviyor"-"annem beni sevmiyor" duygusunu gün içinde art arda defalarca yaşaması, bu iki duygunun belli bir süre sonra birbirine girmesi.)

umarım bu kısa rollo may alıntısı, yazıyı okuyan anne babaların, çocuklarına karşı net olmalarının ne kadar önemli olduğunu anlamalarına vesile olur.