SİNEMA 16 Ocak 2023
31,1b OKUNMA     329 PAYLAŞIM

Damakta Nostaljik Bir Tat Bırakan Bursa Bülbülü Filminin İncelemesi

Ata Demirer'in Disney+'da yayına giren yeni filmi Bursa Bülbülü nasıl olmuş? Filmi pek beğenmeyen ve beğenen iki farklı Ekşi Sözlük yazarının film eleştirisi.
Disney+

Öncelikle, filmi fena bulmayan birinin eleştirisi

filmde ata demirer’in birkaç işinde sıkça başvurduğu temel unsurları yine kullandığını görüyoruz. sahil kasabası, şive, bol müzik. bu durumla ilgili ‘’ata kendini tekrarlayıp duruyor’’ eleştirileri görüyorum. ata demirer aslında oldu olası yöre mizahından beslenen, bunu satmaya çalışan biri değildi. eyvah eyvah öncesi osmanlı cumhuriyeti var. sonra arada berlin kaplanı, niyazi dörtnala gibi başka işler var... bunlar olmamış filmlerdi tabi. nihayet hikaye anlatmaya en iyi bildiği şeyden, kendinden yola çıkarak devam etmeye karar verdiğini düşünüyorum. güzel bir müzikal yeteneği ve hem alaylı, hem akademik geçmişi var. taklitte çok başarılı. trakya, ege kültürüne de hakim, daha doğrusu çok seviyor besbelli. bütün bunları harmanlayıp benzer hikayeler anlatmasında benim için sakınca yok.

filme dönersek

muhtemelen anlattığı coğrafyadan olan, arabesk fantezi taverna seven insanlar için çok daha keyifli bir iş olmuştur. kendi adıma kültürel bağ kuramadığımdan, bu müziklerin de dinleyicisi olmadığımdan 3 defa mola verip ancak bitirebildim. olay örgüsüne bir artı eksisi olmadığından ve o şarkıları da 80’li bir bebe olarak bildiğim halde sevmediğimden şarkı söylenen kısımları atladım. ayrıca bülent ersoy’lu kısımları da atladım. hem bülent’in türk sanat müziğini korkunç nağmelerle adeta yırtınarak söyleyerek arabeskleştirmesinden hem de onu taklit edebilecek tek kişinin yine ata demirer olduğunu düşünmemden mütevellit direk ileri sardım.

kendi filmlerindeki alışıldık finallerden yapmamasına sevindim. sanki ata demirer’in de ‘’hep aynı şeyleri tekrar ediyor’’ eleştirilerini öngördüğünü, her ne kadar belli bir tarz ve şema oturtmuş olsa da o alanda bile bazı farklılıklar yapmaya çalıştığını, bunun sadece izleyici için değil kendisi içinde böyle olmasını istediğini düşündüm.


olmamışlıklar

ata demirer cast konusunda aslında iyidir. bu filmde de herkes yerli yerinde. tek sorun melek baykal. yıllar önceki cennet mahallesi tiplemesinin aynısı. filmi izlerken her an bir yerden alişan veya öteki manken çıkacak diye gerilmekten dikkatimi toplayamadım. buna gerek yok. yani buna ihtiyacın yok. daha önce kullanılmış bir karakteri getirip oraya temcit pilavı gibi yerleştirmek, hele ki çağrıştırdığı diğer karakterler açısından anlamsız. koy oraya 60’ında botokssuz, önceki rolleri üstüne yapışmamış birini. mis.

diğer sorun, dönem filmi olarak şu 80’ler ve yeşilçam garabetinden medet. anlatılan hiçbir şey güncel değil. zaten dönem filminde de güncellik beklemeyiz. ama bir bağ, bağlantı ararız. bu filmi 45 yaş üstü türk izleyiciye yaptıysan başka. ancak genel izleyici için yüzde 80 anlaşılmaz bir film. kayıt yapmak, albüm çıkarmak, taverna müzik, gazino patronuna bel bağlamak... bunlar 30 yaş altı insanların kavramsal veya duygusal bağ kurabileceği işler değil. bunun yapıldığı en doğru zaman işi neredesin firuze’ydi. son vagondu o. çünkü biz bile o zamanlar 20’lerdeydik. herkes anladı o filmi. ancak şimdiki hedef kitlene bunlarla empati kurduramazsın. bir kızın annesi öyle istiyor diye kendinden 30 yaş büyük gazinocuyla evlenme ihtimalini anlatamazsın. inanmaz yani izleyici.

sonuç olarak

bursa bülbülü fena bir iş değil, abartacak bir şey yok. yapılanlara, niyete bakınca yeşilçam 80’ler falan nostaljik filmler arifv216 veya erşan kuneri bunun yanından geçemez. çünkü bu adam bir kere nahif. ata demirer’de o var. samimiyetini izleyiciye geçirebilen biri. yaptığı farklı bir şey yok ama bir şekilde izletiyor, sevdiriyor. insan onun filmlerini yarıda bırakmak istemiyor veya hakkında acımasızca eleştiri yapma noktasına gelinemiyor. sanki kalbi kırılacakmış gibi bir duyguya sokuyor insanı. öyle hassas duygusal bir enerjisi var.

imdb puanım: 6,5/10

Filmi beğenen birinin film eleştirisi

son 10-15 yıldır özellikle 80'li yıllar başta olmak üzere dönem nostaljisi yapılan çok fazla iş oldu; diziler, filmler, sosyal medya hesapları, yemek mekanları vs amiyane tabirle fazlaca ekmeğini yedi bu yılların. türkiye'nin en önemli komedyenlerinden cem yılmaz da son olarak erşan kuneri ile fazlaca 80'ler nostaljisine boğmuşken, ata demirer'den de bir 80'ler filmi görmek, ne yalan söyleyeyim başta biraz soğuttu filmden. üstüne peruk takan abartı bir karakteri de afişte görünce neredeyse beklentiyi sıfıra indirip öyle izledim filmi.

ama görünen o ki, hiç de emsalleri ile karşılaştırılacak basma kalıp bir nostalji filmi çekilmemiş

hatta film her şeyiyle 80'lerde geçiyorum diye bağırsa bile, garip bir şekilde bursa'da bir yerlerde gidip görebileceğim insanların hikâyesini izler gibi izledim. yine emsallerinden ayrılan bir başka husus ise şu; 80'ler bugünden baktığımda acayip cırtlak renklerden oluşan cümbüş gibi bir dönem çağrışımı yapıyor bana, yani nasıl anlatayım bilmiyorum, filmlerde kullanılan renklerden bahsetmiyorum, nasıl 70'li yıllar sepya bir dönemse, 80'li yıllar da parlak mavili, cırtlak bir kırmızılı bir dönem gibi bir kodlamaya sahip kafamda, bu film de tam olarak o renk cümbüşüne sahip. tek eleştirim, ata demirer çocukluğu ya da ilk gençliğinde hatırladığı bir çok detayı filme koyarken, bir kısmını atmaya kıyamamış, bu da filmin süresini bir tık uzatmış, tempoyu düşürmese de izleme süresi açısından bir 15-20 dakika daha kısa bir film daha iyi olurdu.


hikayesi gayet derli toplu, fazlasıyla gerçekçi

filmlerden alışık olduğumuz hiç bir klişeye başvurmadan sade ve gerçekçi şekilde akıp gidiyor. aha filmin kötüsü dediğimiz insanlar kötü çıkmıyor. başrol kız, kendisi için doğru olanı yaparken, senaryoda kıza haklı sebepler, dramlar eklenmiyor, annesinin ufacık bir müdahalesi ile doğru olanın osman ile evlenmek olduğunu kabul ediyor. mesela, son sahneye kadar tamam burada kavuşacaklar dediğimizde bile kuru bir elveda ile vedalaşıp arkasında bırakıyor. gerçekten hayatta da cengiz gibi kaybeden, arzu gibi kendi hayatının doğrularına giden insanlarız biz, hayat maalesef filmlerdeki gibi her sevenin kavuştuğu, her çabalayanın başardığı bir yer değil.

son olarak filmde tüm bunlar olmasaydı bile, benim çocukluktan beri bin kez izlediğim, canlı izleyemediğim için hayıflandığım, sahnede nasıl görünüyordu diye merak ettiğim, devekuşu kabare'nin ezbere bildiğim aşk olsun oyununun ikonik bir sahnesini canlandırması bile yeterdi bu film için olmuş demeye.

şarkılar ise bana hitap etmiyor olsa da tam 80'ler soundu, mesela erşan kuneri için de özel şarkılar yapılmıştı ama sound 80'lerin günümüzde aranje edilmiş hali gibiydi, burada ise doğrudan o cırtlak soundu alabiliyoruz, bu açıdan da çok başarılı.

eline sağlık ata demirer.