HİKAYE 24 Mayıs 2024
53b OKUNMA     284 PAYLAŞIM

Dedesinin ve Babasının Milyonluk Fırsatları Çatır Çatır Yediği Sözlük Yazarının Roman Gibi Hikayesi

Çayınızı kahvenizi alın gelin... Sözlük yazarı "debauchee"nin dedesi ve özellikle de babasının hikayesini bir solukta okuyacaksınız.

gelin size dedem ve babamın nesilden nesile malı mülkü nasıl s*kip attıklarını, bana nasıl bir hayat borçlu olduklarını anlatayım

dedem eski yugoslavya'dan türkiye'ye kaçak olarak göçmüş. aslında göçmen kağıtları vs her şey varmış, sırasını beklese yasal olarak gelecekmiş fakat babaannemlerin sırası ondan önce olduğundan dolayı ve bekar oldukları, türkiye'ye vardıklarında da babaannemi başkasına verirler diye, kaçak olarak vaktinden önce, trenin altına yatarak girmiş sınırdan içeri.

serde biraz da eşkıyalık olduğundan (çok sırp ve bulgar vurmuşlar zamanında köyleri basılma tehlikesi yaşadığında) kaçak da olduğundan altın maltın ne bulduysa yüklemiş yanına.

türkiye'ye gelince de, tarla marla, koyun moyun ne varsa almış. türk vatandaşlığına geçmediği için de, hiç birinin tapusu vs yok. gel zaman git zaman abileri yasal yollarla gelmişler ve türkiye kimliğini almışlar.

hep beraber dedemin aldığı tarlaları ekip biçmeye başlamışlar. tütün, pamuk, zeytin ve yüzlerce küçükbaş hayvan...

tabii bizim dedenin g*tünde kurt var. sevdiği kızı almış, mal mülk yapmış, kumara dadanmış. g*tü kalkmış amk.

abisi olacak şerefsiz de çakal, bakmış bu kumarda alemde parayı eziyor, mallar gitmesin diye bir gün gelmiş yanına demiş: "bak sen türk vatandaşı değilsin bir şikayet olsa devlet her şeyi alır elinden seni de sınır dışı eder, bunların tapusu da yok, tapu yapalım ben türk vatandaşı oldum, geçir benim üstüme mal elimizden gitmesin" demiş.

bizimkisi de ne var ne yok yapmış abisinin üzerine. tabii agası kurnaz piçin teki. salmış bunun yakasını, malları üzerine aldıktan sonra. bizimkisi kumar, karı kız peşinde, at sırtında izmir'e gelip alemlerde yemeler falan filan derken, elden harçlık ala ala abisine de borçlanmış.

en son abisi demiş; "bu böyle gitmez bana bu kadar borcun var". bizimkisi de demiş, "e tarlayı tapanı ben aldım, benim toprağımı işliyon" demiş. abisi de, tarla şu kadar hayvan bu kadar, senden alacağım bu kadar, al takke ver külah sana demiş 100 koyun borçluyum. al demiş şu 100 koyunu s*ktir git.

bizimkisi g*tüne baka baka gitmiş. 100 koyunla çobanlığa başlamış. şevket aga olmuş sana o saatten sonra şevket kahya.

sonra benim peder doğmuş büyümüş

benim rahmetli pederin lakabı rüzgar. varın artık ne kadar hızlı bi adam olduğunu siz düşünün. aşırı zekiymiş öyle ki, ilkokul birinci sınıfı okumadan direkt 2'den başlatmışlar, 3'ü pas geçip 4'e gitmiş falan. o zaman ilçe jandarma komutanı gelmiş dedeme, "benim demiş çocuğum yok, bu oğlanı ver bana ben bunu okutup, adam edeyim, çok büyük adam olur bundan" demiş. bizim inadını s*çtığımın ihtiyarı; "bana çoban lazım" deyip vermemiş.

tabii ne demişler katrandan olmaz şeker cinsini s*ktiğim cinsine çeker diye. peder büyümüş. peder kurnaz, girip çıkmadığı delik yok, kafa zehir, ticarete aşırı yatkın. yapmış kendine bi incik boncuk tezgahı seyyar. mahalle mahalle geziyor. arnavut çocuğu yakışıklı da, bir yandan top da oynuyor. hem milletin karısını kızını ayıklamış, hem para kazanmış. akşam olunca da önce meyhane sonra kumar.

dede tabii bıkmış bundan, odunlarla dövmüş, sopalarla dövmüş, tüfek bile sıkmış arkasından ölsün gebersin diye. çünkü her gün bi olay, ya birinin karısının tepesinde bizimki, ya birileriyle kavga gürültü, ya bi batakhanede, ya kumara oturmuş. babasının izinde gidiyor yani.

öyle ki bir gün yine evden kovmuş dede bey bunu, peder çıkmış dolaşmış ,evin damından içeri girmiş tekrar, yatağın altına erketeye yatmış, dede gelmiş, çıkarmış para kesesini girmiş odaya, çekmiş duvardan bi taşı, taşın ardında bir kese daha, eklemiş paraları oraya dönmüş gitmiş her şeyden habersiz.

tabii peder görmüş gömüyü bırakır mı? hemen arkasından ne var ne yok tertemiz almış hepsini, yemiş içmiş sıçmış, en son kumara oturmuş, günlerdir eve uğradığı yok.
dede de demiş oh ulan demiş s*ktirdi gitti kurtuldum. sonra yem almak için "gizli" kasasına bi gitmiş ki paralar yok. çakmış tabii mevzuyu.

gitmiş aramış bulmuş pederi, pederin oturduğu kumar masasından almış fırlatmış, sırtında sandalye mi kırmamış, sopalarla dövmüş, en son öldü diye yolun ortasında bırakmış dönüp arkasını gitmiş. ölmüş mü? ölmemiş tabii, ölmemiş ki ben olmuşum amk.

neyse peder bu kallavi dayağı yiyince, bakmış ki ya ölecek ya kaçacak basmış gitmiş istanbul'a.
tabii bizim sülale it sürüsü gibi ve çoğu da erkek. 5 çocuktan ancak 1 tane kız olursa oluyor nadiren. peder ne yapmış, kardeşi, dayıoğulları, teyze çocukları falan kim var kim yok hepsini örgütleyip almış kaçmışlar istanbul'a. tam çete reisi amk. orada da bunlara bi dümen kurmuş, kaçak sigara sattırmış, tombala oynattırmış, kumar düzeni kurdurmuş. yetmemiş daha istanbul'daki akraba çocuklarını da katmış işin içine. olmuş küçük çaplı mafya. diyarbakırlı kürtlerle başı belaya girmiş falan filan. ama oluk oluk para akıyor. kerhanelerin bir numaralı playboyu, kumarhanelerin daimi müşterisi beyefendi.

tabii kendi sefahat sürerken, dayıoğulları, teyzeoğulları fazla dayanamamış bu sefilliğe. bu arada yaşları 15-19 arası hepsinin onu da söyleyeyim. sene 1973 falan.

yani sen kalk türkiye'nin en civcivli darbeli, sıkı yönetimli, sağ sol çatışmalarını olduğu, mafyanın kol gezdiği, faili meçhullerin önünün alınamadığı bir yerde kalk, s*kindirik bir ilçeden 18 yaşında peşine de yaşları senle bir senden küçük 6-7 kişiyi daha tak, istanbul'a git, kaçak sigaradır, kumardır, dümen tut....
nerden baksan kral hareket.

neyse en son diğerleri dayanamıyorlar, peder de yoklama kaçağına düşüyor, yakalasalar belasını s*kerler. gidiyor teslim oluyor askere gidiyor. dedemin hayatımın en güzel yılları diye anlattığı yıllar pederin askerde olduğu yıllara denk geliyo. ölsün diye dualar etmiş ama gel gör ki sivas temel tepe'ye çıkıyor askerlik. orada da çok vukuatları var da yazsam bi bu kadar daha olur. en basitinden şunu söyleyeyim orada da artık amcamlar mı para gönderiyorsa ne boksa, kumar oynamak için, hamam böceklerini yarıştırıyorlarmış amk. tabii askerde kağıt yasak, zar yasak.

neyse askerden gelince, bizimkini işe sokuyorlar hemen. bizimkisi taşeron giriyor tüpraş'a.
bakıyor iş ağır, tehlikeli olacak gibi değil nasıl kaçarımın hesabında.

ama bu arada tabii bizim dede de, başımdan s*ktirsin gitsin, babaanne de evlenince düzelir belki diye, kız bakmaya başlıyorlar.

bakın 1 kutu lokum 10 kapı geziyor bu ne demek biliyor musunuz? 10 kez kız istemeye görücü olarak gidiyorlar. tabii kurnazlar hiç ilçeden kız istemiyorlar hep köylere gidiyorlar ama millet de boş değil bunu biraz araştırınca, lokum geri gönderiliyor her defasında.

en son benim valideyi buluyorlar. benim valide de yörük kızı ama gel gör ki, 17 yaşında hastalanmış ciğerlerinden bir sene boyunca yatağa bağlı kalmış sonra iyileşmiş ama köyde adı "hastalıklı"ya çıktığı için kimse almamış. ne zamana kadar, benim peder isteyene kadar. annemin babası da, bir fesli bir saçlıya bakar nasılsa diye vermiş gitmiş anamı.

düğün dernek vs olmuş tabii ama bizim peder aç kurt... gözü validenin altınlarda amk.
iş kurcam cart curt davasına takıları bilezikleri almış, bi gitmiş 10 gün yok amk. yemiş tüm parayı. olay duyulunca anne tarafı ayaklanmış tabii. bu arada annemler 6 kardeş.
annem en küçükleri ve 5 abisi var :) (dedim size bizim sülaleden kız çıkmıyor diye.)

peder g*t korkusundan tabii aman ben ettim siz etmeyin falan diye el ayak öpe öpe tövbeler etmiş. dedem de daha fazla rezillik çıkmasın diye, buna iş kurayım demiş. gitmiş aliağa'da, tam petkim ile tüpraş işçilerinin dağıldığı bir noktada kahvehane açmışlar. tam pederlik mekan !!! akşama kadar kumar, akşam olunca da o zamanlar kahvelerde bira serbest olduğundan millet kafayı çekiyor falan. 7/24 mekan dolu.

yetmemiş peder gitmiş o zamanlar video kasetler yeni çıkmış. almış bir video oynatıcı, bağlamış tv'ye her gece dansözler, erotik filmler falan bir yandan kumar, bir yandan içki, bir yandan sinema derken paranın *mına koymuş. öyle para kazanıyormuş ki, bir ev parasını bir ay dolmadan çıkarıyormuş.

tabii g*tü kurtlu demiştim di mi size?

bu kadar para olur da peder cozutmaz mı amk. kazandığı tüm paralarlar izmir pavyonları, batakhaneler, kumarhanelerinin artık daimi müdavimi olmuş peder. annemin karnında da bi boktan habersiz ben. dayılar toplanmışlar gelmişler, basmışlar gırtlağına, demişler sen bizim bacımızı karnında bebesiyle bırakıp nereye gidiyon? bizimki yine kısmış kuyruğu. ben doğmuşum işte, ilk birkaç ay iyimiş.

sonra bi gün hastalanmış bu. hastaneye kaldırmışlar demişler akciğerde kist var ameliyat olması lazım izmir'e göndermişler.
ben daha bebeğim, annem onla gidemez. bu demiş ben giderim tek başıma.
bi gitmiş ama gidiş o gidiş.
aylarca gelmemiş.
ama her hafta izmir'den mektup.
işte hastanedeyim şöyleyim böyleyim, sıra bekliyorum, doktor tedavi olmazsa ameliyat dedi falan filan.
hepsi hikaye amk.

peder o sırada izmir'de hayatı yaşamakla meşgul.
dükkana geceleri gelir eve uğramaz, hasılatı toplar, sonra taksiyle aliağa'dan izmir'e basar gidermiş.

ulan evde küçücük bebeğin var.
amk mahalleye kadar gelmişin bi uğra di mi yok. bi para bırak gönder o da yok.

neyse böyle aylar geçmiş en son artık mektupların da ardı arkası kesilmiş.
annem anlatır;
"bir gün artık evde yiyecek hiçbir şey kalmamıştı, süütm kesilmiş son tarhanadan sana çorba yaptım, son kurutulmul domatesleri de kavurdum, açtım ellerimi allah'ım ya canımı al ya babamı gönder" dedim diyor.
sonraki namaz vakti kapı bir çalıyor ki, dedem anneannem küçük dayım gelmiş.
dedem bir görüyor bu halini annemin, oturuyor offlayıp puffluyor. alıyor anamı da yanına dönüyor köye.

diyorlar ki, bu adam öldü herhalde haber de yok, babamın aileisne haber veriyorlar.
öldü galiba diye.
neyse babamın babası ve 2 dayım basıp geliyorlar izmir'e, kimsesizler mezarlığına gidiyorlar yok, sonra dönüyorlar ya diyorlar hastaneye bakalım, bir gidiyorlar hastanede böyle bir kayıt yok ve dahası hiç olmamış.
yani bizim peder hastaneye diye çıkmış ama hiç gitmemiş.
izmir'i arıyor tarıyorlar peder yok.

en son artık garajdan memlekete dönecekler, bizim memleketten bir tane piç bi muavinle şoförüne denk geliyorlar.
ohooo siz onu burda aramayın gidin memlekete, ibonun batakhanesinde bulursunuz diyor.
bir gidiyor bakıyorlar ki, harbiden orada.

amk izmir'de sandıkları adam burunlarının dibinde.
tabii önce bir el birliğiyle dövüyorlar. ağzını burnunu kırıyorlar.
sonra anlaşılıyor ki, o para basan dükkanı da batırmış elden çıkarmış kumar borcuna karşılık.
annemden boşatacaklarını söylüyor dayılar, ağzına sıçıp bırakıyorlar.

tabii peder kaybetmiş ya, ağlıyor sızlıyor, oğlum da oğlum karım da karım diye, her gün kafa s*kmeye başlıyor.
tövbeler ediyor, kur'an'a el basıyor, hocalara gidip muskalar yazdırıyor kendine.
kumarı içkiyi bıraktım bundan sonra varsa yoksa karım evladım var.

gidecem buralardan, burası iyi gelmiyor bana. alışkanlıklaırmı bırakmam için izmir'e gidecem diyor.
dayılarla dede de bakıyorlar çok yeminler var, annem de son bir şans veriyor.

bu arada büyük amcamdan hiç bahsetmedim.
o da piçin önde gideni. sarışın bi arnavut çocuğu. motor ve araba meraklısı. bar pavyon birahane işletmeciliği kendisinden soruluyor.
izmir'in neredeyse tüm mafyalarıyla kanka.
alıyor pederi bi mafya babası kankasınn yanına bağlıyor.
peder bu sefer kumarhanelerden sorumlu ama kumara elini süremiyor ahahaha
büyük işkence değil mi?
o zamanki patronu göz açtırmıyor buna.
sabahın köründe işten çıkıyor, akşam tekrar işe geliyor.

ama benim pederde yalan dolan biter mi amk. başlıyor ağlamaya. hanım diyor ikinci çocuğa hamile, ailemi göremiyorum beni azad et falan filan.
adam babalık yapıyor buna, gidiyor bi bilardo salonu var, geç diyor oranın başına.
hasılatın şu kadarı senin.
bu arada benim bilader doğuyor (bizim sülaleden kız çıkmaz demiştim di mi)

neyse, bu geçiyor bilardo salonuna ama tabii rahata erince başlıyor ufak ufak oyunlara.
ama g*t korkusu bir yandan iş yoğunluğu bir yandan pek zıplayamıyor.
tabii iş 80'lerde bilardo salonu işletmeciliği olunca semtin ne kadar, serseri it uğursuz takımı, piçi varsa hepsi pederin yanında.
peder bağlıyor bunları hoop yine istanbul'a kaçtığındaki sigara dümenini tutturuyor.
hem bu serseriler para kazanıyor, hem de peder.
parayı görünce biti kanlanınca tabii ufak ufak ganyanlar oluyor sana kumar masaları yine.
sonra o bilardo salonu bir sebepten yıkılmak zorunda kalınca, bizim peder kumarhaneye dönmem ben diyor.

gidiyor kendi başına bir kafe açıyor.
işler önceleri tıngır mıngır.
ben de büyüyorum işte ufaktan böyle ilkokul 4'e falna gidiyorum.
annem babam ben benim bilader dükkandayız tüm gün.
benim aklımı s*keyim, hem okulda çalışkanım hem de pederin yanında çok çalışıyorum. çay dağıtıyorum falan, garsonluk marsonluk yapıyorum.

size şöyle söyleyeyim bir asgari ücreti biz bir günde kazanıyorduk.öyle deli bir para kazanılıyor.
tabii peder bakıyor annem işi kıvırıyor, ben 10 yaşındayım ama zehir gibiyim.
yine kumar oynuyor ama kahvehanelerde oynadığı küçük oyunu cebi sağlam para görünce bu sefer otellerin kumarhanesine taşıyor.

ilk defa bir keresinde 3 gün boyunca eve gelmediğinde karakola gidip, kayıp araması çıkarttıktan sonra oteldeki kumara dadandığını öğrendik.
öyle para dolu ki cebi 3 gün otelde hem kalmış hem altta kumar oynamış eve gelmemiş amk.

o zamanlar aynı kıbrıs'daki gibi oteller ve altlarında kumarhaneler vardı.
izmir'de prenses otel, grand otel, hilton bunlar en lüksleri ve benim peder de buraların müdavimi daimi müşterisi.

öyle ki annem gitti valilikten emniyetten kağıt çıkarttı yasaklattı pederin oralara girmesini nasıl yaptıysa.
tüm casinoların girişinde yasaklı olarak pederin fotosu var ama ona rağmen giriyor oynuyor.
neden iyi oyunculardan biri çünkü.

şöyle söyleyeyim o otellerin kumarhanelerinde, canlıda oynadıkları hariç sadece makinelerde, bir ev, bir araba, bir yazlık, bir dükkan çok rahat gitmiştir.
oturup hesaplasak fazlası gitmiştir de ben minimum olarak söylüyorum.

neyse gel zaman git zaman kafede satacak çaydan başka bir şey kalmadı.
bu bir gidiyor günlerdir ortada yok.
valide ben ve bilader dükkandayız, yan taraftaki bakkaldan 250 gram çaykur çayı yazdırıyoruz, alıyoruz demliyoruz, akşama kadar onu satıp bakkala borcu kapatıp , kalan parayla akşam eve giderken ekmek zeytin makarna alıyoruz.

ama peder artık kumar olayının bokunu çıkarmış durumda, evde halı televizyon, annemin parmağındaki alyansa kadar satılmayan bir şey bırakmadı.
hatta çoğu zaman biz kafeyi kapatır sattığımız çayların 3 kuruşuyla ekmek makarna alacakken yolda önümüzü keser, döve döve elimizden avucumuzdan parayı alır kumara giderdi.

çok hatırlarım apartmanda üst katımızda, yaşlı eski konsomatris bir teyze vardı eve bir geliridk pederden dayak yemişiz, ağlıyoruz hepimiz elimizdeki 3kuruşu almış evde yiyecek yokken onun getirdiği tencere tencere yemekleri yerdik.
üstte başta yoktu, konu komşunun çocuklarının ikinci el kıyafetlerini alır giyerdik.
ayakkabılarımız patlar, annem çuvaldızla diker okula öyle giderdik.
kumar bokuna hayatımızı s*kti yani anlayacağınız peder bizim.

en son kafe de battı

el elde baş başta kaldık. orada burada sürttü bu bi dönem. kahvehanede garsonluk falan yaptı ama yok tembellikten işe bi gün gitse 3 gün gitmiyor.

bu arada unutmuşum onu da ekleyeyim. bizim pedere eski patronu olan mafya babası amcamızdan son bir kıyak geldi.
o da amcam sayesinde, bi tekel bayi açtı alsancak'ın en işlek yerlerinden birine. babama dedi, "malı ben koyacam, sen işin başında dur fifty fifty, sıkıntı yaratan olursa bana haber yolla hallederim".
3 ay dayandı amk biizmkine..

deli paralar akıyor ama arada ben de gidiyorum yardıma okul çıkışlarında falan. alkolü, ıvırı zıvırı derken kasaya giren para taşıyor çekmeceye falan paraları tepiştiriyorduk.
ulan dedim bu sefer yırtıyoz galiba.

ama bu rahat durur mu? bir gün ben de gidiyorum yardıma okul çıkışı yaa, diyor ben şuraya bi malzeme sorup geleyim sen dur dükkanda, akşam gelir kapatır gideriz dükkanı.
tamam diyorum.
bi gidiyor gidiş o gidiş.
meğer çekmecelere istiflediğimiz o 3-5 günlük hasılatı almış, s*ktir olmuş gitmiş kumara.
sabaha karşı eve bi geldi ağlıyor.
ama ne ağlamak "adnan abi beni s*kecek, öldürür yaşatmaz diye".
annem vicdan yaptı, sabah bana dediler ; "sen okula gitme, dükkana git aç, sorarlarsa babam gelecek de" gittim. geldi adnan amcanın adamlar, pederi sordular dedim gelecek biraz rahatsız. ama gözüm çekmecede amk, ver paraları deseler kasa boş.
"işler iyi mi" dedi. "çok şükür abi" dedim. "hasılat nasıl" dediler, "o da şükür abi" dedim, "iyi baban akşam gelsin, hesabı görelim" deyip gittiler.
annem çalıştığı yerden borç harç bulmuş, kasaya parayı koydular. akşam gitti bizimki hasılatı verdi geldi.

çok geçmedi aradan bir ay falan belki geçmiştir belki geçmemiştir.
yine birlikte dükkandayız, bu tuvalete diye bi çıktı ama topukları g*tüne vura vura.
hemen çekmeceyi açtım, bi baktım paralar yok. inşallah dedim kazanırsın amk yoksa boku yedik.

bu sefer sabah geldi ama o ilk ağlama sızlamadan eser yok. parayı kaybettim dedi, sen git dükkana yine aç, babam hasta de, sen de git iş yerinde müdürden para iste onda para çok verir, çocuklar hasta para lazım de, ben sana önümüzdeki hafta öderim de dedi.
ben dedim gidemem bugün tarih sınavım var. annem de dilenci değil herkesten para dilenemez, kendin pisledin kendin temizle dedim.
tabii kavga dövüş üstüme yürümeler falan.
annem de ben de çarptık kapıyı çıktık evden.

öğleye doğru adnan amcanın adamları gelmiş eve, bizimkisi arka balkondan atlamış kaçmış. adamların şakası yok tabii. not bırakmışlar parayı 2 gün içinde getir, bir daha gözümüze gözükme diye.
sonrada o adamlardan biriyle denk geldiğimde, "babanı vuracaktık ama amcan hollanda'dan aradı, adnan abi'ye yalvardı yakardı da öyle vazgeçti" dedi.
bizim çakal hemen abisine ulaşmış postu kurtarmak için.
neyse bu fasıl da böylelikle kapandı.

annemse iş yerinden aldığı borcu ödeyemedi, o da kovuldu

sersefil dımdızlak kaldık.
artık otobüsle gittiğim okula da yürüyerek gitmeye başladım. peder g*tü kurtarmış akşama kadar evde, bakkala sigara bira yazdırıp takılıyor.
ganyana gidiyor dünya s*kinde değil.

valide baktı bu böyle gitmeyecek, evlere temizliğe gitmeye başladı.
bu ise tüm gün evde yan gelip yatıp annem gelince de döve döve elindne paraları almaya başladı.
tam dizilerdeki filmlerdeki kötü adamı yaşıyorduk amk.

çocukluğumda da, çok kez bayramlarda memlekete gidip, büyüklerin elini öpünce verdikleri bayram harçlığımızı dönüşte döve döve elimizden alıp kumara gittiğini çok bilirim.

bu böyle ne kadar devam etti derseniz.
ben büyüyüp liseye geçip, artık babama diş geçirmeye yavaştan başlayıp kafa tutana kadar.

bu arada kendisi bi pazarlama şirketi dümeni tuttu.
dümen diyorum çünkü bi arkadaşıyla birlik olup, gazeteye şu kadar maaşla pazarlama elemanı aranıyor ilanı verip, gelenlere diş pastası, diş macunu, ayakkabı manyetik tabanlığı gibi malzemelerle dolu bir çanta verip tüm şehir gezdirerek sattırdıkları bir dümen tutturdular.
(istanbul'da kuzenlerine tutturduğu kaçak sigara dümeninin benzeri)

tabii bu arada ben pederle kavgalıyım konuşmuyorum. büyük kavga etmişiz gırtlak gırtlağa girmişiz.
evin yolunu tutmuyor zaten.
valide de işe girmiş bir yerde çay kahve servisi yapıyor.
bu eve uğramıyor biz de s*ktirsin gitsin modundayız.

neyse cebi para gördü ya yine düştü bu kumara, pavyona amk.
ne hali varsa görsün modundayız.
ama son kazığını atmadan da gitmedi amk.

neyse bu bakıyor bu dümen izmir'de bir yere kadar işliyor.
kumara da düşmüş hayvan gibi borç var, millet fellik fellik bunu arıyor.
basıyor gidiyor, istanbul'da iş kurcam sizi yanıma alacam yalanıyla istanbul'a kaçıyor.

aradan birkaç ay geçiyor, bir bakıyoruz ki, eve haciz bildirimleri geliyor, alacaklılar kapıya dayanıyor.
amk meğer gittiği yerlerde senetle paralar almış, tefecilerden para almış, beyaz eşyacıdan senetle 5 kurula mal almı, spotçuya 3 kuruşa satıp onu da kumarda yemiş.
anasını s*kmiş yani ortalığın.
arıyoruz arıyoruz yok ortalıkta.
ortağıyla kavga etmiş falan filan.

bi gün kapı çaldı bi baktık ortağı.
geldi anneme ; "ablamsın büyüğümsün elini öpeyim sana olayları anlatacam" dedi.
meğer bizimkisi orada hem kurduğu işten, hem dolandırıcılıktan paranın amına koymuş.
yanına aldığı sekreteriyle anasını da dönüşümlü olarak koynuna alırmış.
pavyonlar, karılar kızlar, kumarlar, gazinolar, arabalar derken tabii her seferinde adres bizim ev.
amk bizde diyoruz niye paso bizim eve haciz geliyor. biz burada zeytine kafa atarken paşam hazretleri s*ki taşağına denk yaşıyor.

valide baktı olacak gibi değil.
anneme dedim boşan gitsin. bunun borcu harcıyla mı uğraşacaz biz sürünüyor burda o keyif yapıyor.
neyse valide bana güvendi bir yandan da lise 2. sınıftayım. bir sene sonra üni sınavı var.
açtı boşanma davasını. ilk celseye gelmedi.
sonraki celseye bir geldi lakabı rüzgarın hakkını verdi.
geldi bir boran gitti bir tufan.

delirmiş gibi anneme beni boşayamazsın, boşarsan seni öldürürümler falan filan.
şimdi diyeceksiniz ki e hikayenin başındaki dayılar noldu?
alayı yalan oldu.
peder zamanla öyle bir psikopata dönüştü ki, hepsiyle tek tek ilgilendi. hepsini bezdirdi, ocaklarına çöktü, alayına ölüm korkusu oldu, çocuklarıyla tehdit etti, işlerini evlerini yakmakla tehdit etti.

neden?
çünkü peder izmir'e gelince güçlendi. mafyalarla, serserilerle tanıştı, cebi parayı iyiden iyiye gördü. serseriliği artık organize suça çevirdi.
o bilardo salonunda yetiştirdiği çocuklarla küçük çaplı suç örgütü kurdu bir dönem.
işte o dönemde dayıların hepsinin iflahını kesti.

neyse geldi valideyle kavgalar. ben girdim tabii araya artık delikanlıydım.
her gün kavga ve her gün karakolluk oluyoruz.
tekme tokat birbirimize dalıyoruz pederle.
yani şöyle söyleyeyim, ben babasına el kaldırmış birisiyim birbirimize bıçak mı çekmedik, sopalarla mı dalmadık.

işte ben de tüm bu olan bitenin içerisinde alkole, serseriliğe iyice alıştım.
okulda efendi, dersleri gerçekten iyi bir çocukken, artık okulun illallah ettiği bir serseriye dönüşmeye başladım. gitgide babam oluyordum yani.

hatta bir gün hiç unutmam silah buldum. cidden bildiğiniz silah. bulmak da denmez arkadaşımın babasının vardı evlerinde, onu çaldım.
gittim ankesörlü telefondan evi aradım.
peder açarsa telefonu evde diye gidip sıkacam, yoksa gittiği kahveleri biliyorum tek tek onları dolaşacam.
silahı koydum montumun cebine.
geçtim ankesörlü telefondan aradım evi. peder açtı.
normalde planım konuşmadan telefonu suratına kapatıp sonra da eve gidip öldürmekti.
ama tutamadım kendimi, " evden bi yere çıkma senin hayatını bitirmeye geliyorum piç kurusu" diye bağırıdm telefonda.
bu da tabii ana avrat sülale bana sövdü.
gel ulan dedi evdeyim ben seni öldürecem kurtulamazsın elimden dedi.
kapattım telefonu bastım gittim eve kaçmış amk.
tüm gittiği kahveleri aradım yok, koynuna girdiği orospuların evlerine gittim yok, kankalarının evlerine gittim yok, parklarda aradım yok.
bulamadım amk. en son dedim bu memlekete kaçmıştır dedim. otogara giderken arkadaşımla babası geldi. aldılar silahı elimden.
adamcağız öyle babacan bir konuşma yaptı, tuttu başımı okşadı ki hüngür hüngür ağladım adama sarılıp.
öyle bir sevgi eksikliği öyle bir babasızlık.

neyse sonunda boşandı valide.
buna uzaklaştırma kararı çıkarttık falan.
ben lise sona geçtim.
bu her gün evin önünden geçiyor küfür ede ede, bir kaç kez de karakolluk olduk.
ama ben de ne psikoloji kaldı ne bir bok artık okulla alakam yok fakat o sene üniversite sınavı var.
ulan diyorum içimde okuma hevesi de var ama dershaneye gidecek para yok cepte.
onca hengame arasında da derslerden geri kalmışım toparlamam lazım.

gittim sevgi yoluna yalvar yakar test kitabı falan dilendim kitapçılardan sağ olsunlar hepsi verdi bir şeyler.
dedim oğlum deba çalış kazan en azından bir yerleri yoksa bi bok olamazsın.
bir yandan da okul çıkışı düğün salonlarında çalışıyorum ara ara… gidiyorum okul çıkışı önce salonun bi gece önceden pisliğini temizliyorum, masaları sandalyeleri tek tek siliyorum. sonra geçiyorum çay ocağına çay kahve su satıyorum düğün bitene kadar. kazandığım paradan dolmuş parasını ve ertesi gün okula gidiş parasını çıkınca 1 yada 2 ekmek parası kalıyordu. o kadar muhtaçtık amk.

neyse öyle böyle derken tam oturdum çalışmaya başladım artık düzenli derken, anneannem hastalandı getirdiler bizim eve hayırsız gelinleri attı başımıza.
derken bir gün fenalaştı, dizimin dibinde vefat etti.
zaten bozulmuş ve toparlama aşamasında olan psikoloji oldu sana darmadağın.
anneannem öldüğü gün, bizim apartmanın merdiven altında babamı gördüm.
"napıyon lan sen burda" dedim. "bi bakayım anneannene merak ettim, öldü galiba" dedi. hafiften volta altı yürüdü gitti.
çok sonra öğrendim ki meğer o gün cebinde bıçak annemi öldürmeye gelmiş.
ama anneannem vefat edince, ortalık kalabalıklaşınca ve bana denk gelince vazgeçmiş.

vazgeçmesine vazgeçmiş ama sadece öldürmekten...
bu olaydan 1 ay sonra mahallede annemin iş yeri servisinden indiği bir gün sokak ortasında, ağzını burnunu kanatana kadar dövmüş.
ben okuldaydım eve gelince haberim oldu.
her yerde tüm izmir'de delirmiş gibi kudurmuş köpek gibi onu aradım. bulsam ellerimle boğacaktım boğamadım.

şikayetçi olundu dava açıldı, uzaklaştırmayı ihlal etti derken üzerine, adam bıçaklamasıyla, cezaevine girdi.
ulan diyordum kafam ne rahat ses yok seda yok miss gibi.
bi öğrendik ki cezaevinde, annem o gün şeker dağıttı çoluğa çocuğa girişi olur da çıkışı olmaz inşallah diye.
ama çıktı.
çıktıktan sonra biraz duruldu.
bunda benim bir gün kafam güzelken bunu görüp bira şişesini kırıp gırtlağına çökmem ve "eğer bir daha annemle kardeşimin kılına zarar gelirsen, bu gırtlağını keser kanını içerim" diye tehdidimin mi yoksa hapiste geçirdiği günlerin getirdiği mi, infazı yakma korkusu mu yoksa annemden ümidi kesmesi mi etkili oldu ama duruldu.

sonraki 2 sene hiç görmedim.
üniversite sınavında da fakülteye giremedim. o zamanlar 2 yıllık okullara puanla giriliyordu. meslek lisesi çıkışlıydım zaten girdim.
sonrasında da ben de serserilik yaptım biraz okul uzadı. bir yandan çalışmaya devam ettim falan filan derken işte.
bunun sesi soluğu kesilir oldu.

sonra benim serserilik zamanları başladı..
o koruduğum annem ve kardeşimle aramın bozulması ve kendimi onca olayda öne atıp onları korumam çocukluğumdan beri çalışıp karnımız doysun diye uğraşmam didinmem tüm bunların kenara atılıp bir gün bir kavga esnasında yapmasaydın denmesi ile ben kayışı kopardım.
çantamı aldım s*ktir oldum gittim evden.
o gün ciddi ciddi intihar etmeyi düşündüm.
içip içip sarhoş olup bileklerimi kesmeyi, kendimi köprüden yüksekten atmayı arkamdan bi mektup bırakarak hepsinin canını yakmayı istedim.
sızdım kaldım, sonrasında da yapmadım.
dağıttım, hayvan gibi dağıttım, alkol, esrar, serserilik ben de başladım.
parklarda yattım kalktım, sokaklarda sinyalcilik de yaptım.

sonra bir gün pederle denk geldik ve ara ara görüşür olduk.
çünkü ne annem ne kardeşim, ne kuzenlerim, ne arkadaşlarım ne de bir sevgilim vardı. tutunacak dalım yoktu.
bu çıktı karşıma.
o saatten sonra da baba oğul olmadık hiç.
yan yana iki serseri, iki adet suçlu olduk işte, birlikte parkalarda içki içtik, sokakta yattık, cigara çevirdik, pavyon pavyon gezdik, aç kaldık.
sonu olmayan bir hayat yaşadık bir dönem.

yine böyle günlerden birinde, kankam geldi. bi işe girmiş. üniversitelerde kitap sattığı bir işe. şehir şehir gezip üniversitelerde kitap standı kurup satıyorlarmış.
"olm dedi sen kitap okumayı seversin, şehir şehir geziyoz, otellerde kalıyoz, günde 3 öğün yemek var, altına araba veriyolar bir de maaş veriyolar amk sen yaparsın gel görüştüreyim adamlarla seni" dedi.

benim halimdeki bir adam için günde 3 öğün beleş yemek, sıcak otellerde, kalmak bir de üstüne para almak rüya gibi amk. düşün bi de altına araba falan çekiyorlar.
s*ktir lan dedim babam yapmadı bana bunu.
ama öyleymiş girdim işe.
bizde bir dümen vurduk tuttuk.
işte dipten yukarı çıkmama bu vesile olmaya başladı.
yukarı demişten burdan parayı vurdum şimdi şirket sahibiyim falan değil.
kendimi toparladım kafayı hafiften toparlamaya başladım bu işte.
cebimiz para, boğazımız sıcak yemek gördü, kıçımızı sokacak da bi çatı.
yoksa ben de batakhane, kumarhane köşelerinde peder gibi sürtüp yok olup gidecektim.
neyse ki şeklimizi toparladık. valideyle biladerle de aramı toparladım eve geri döndüm.
peder elini ayağını valideden çekti.
ara ara onu da besledim ama o asla kumarından, alkolünden, cigarasından vazgeçmedi.

ve bir gün sabah bir telefon geldi.
"baban felç geçirdi acil gel".
yine sabaha kadar kumar döndürdüğü günün birinde, oturduğu sandalyeden düşüyor, beyin kanaması geçiriyor.

sonradan öğreniyorum ki, akciğer kanserine bağlıymış.
meğer akciğer kanseriymiş bizim peder.
günde 3-4 paket sigara içtiğinden öksürmesini gayet normal görüyorduk biz halbu ki.
çünkü çocukluğumdan beri bildim bileli öksürür dururdu.
meğer ben bebekken, akciğerindeki kistmiş sebebi.

3-5 ay yatalak kaldı.
bu sürede annem haklı olarak ben bakmam dedi.
bana kaldı.
hastanede onunla beraber yattım ben de.
ben baktım.
sağ tarafı komple felç, dili tutulmuş konuşamıyor bile.
kaşıkla ben besliyorum zar zor yutuyor, altına yapıyor bezini ben değiştiriyorum falan filan işte.
neredeeeen nereyee dostlar.

en son bir gün halama bıraktım.
annemin evindeyken gece telefon geldi babanı kaybettik.

işte bizim nam-ı diğer rüzgar efendi'nin hikayesi de böyle son buldu.

babamı affetmedim.
hatta kendim çocuk sahibi olunca, büyük oğlumu kucağıma aldığımda ilk kez, onun o savunmasız, hala ana rahminde gibi kendini büzmüş halini görünce, öyle bi acıdım ki, sonra kendi bebekliğime acıdım.
sonra pedere kızdım " nasıl kıydın lan bana " dedim. el kadar bebe nasıl bırakılır dedim.
daha çok kızdım, millet dua okur babasının arkasından ben bi kalay sövdüm durdum.

dedemin mezarına, cenazesi hariç hiç gitmedim.
gömdüğümüz günün akşamında da eski sevgilimle seviştim. arkasından yas falan tutmadım.
amk ahmak cahil inatçı keçisi.
trilyonluk arazileri yedi içti sıçtı.
çoğunluk pederi anlattım ama bu çakır gözlü bunağın da yedi haltlar ayrıca bi konu olur.
o tarlaları elinden alan abisini çocukları ve torunları bizim memlekette en zengin ailelerden biri.
bu arada kendisi türk vatandaşı olmadığı için soyadımız da babaannemizin kızlık soyadı.
yani dede tarafıyla bağımız sıfır.
sadece bunun salaklıkla peşkeş çektiği yerlerin üzerinde şimdi trilyonluk villalar, avmler, oteller cirit atıyor.

peder beyin mezarına da ara ara giderim. çok nadir.
çoğu zaman önünden arabayla geçerken.
yat yat, çok zıpladın zamanında şimdi yat kalkma diye el sallar geçerim.

sizin anlayacağınız ne babadan, ne dededen ikisinden de miras kalmadı.
kendim de özel bi şirkette çalışıyorum işte.
benim de şimdi iki oğlum var (bizim sülaleden kız çıkmaz demiştim di mi :)
elimden geldiğince onlara karşı iyi bir baba olmaya çalışıyorum.
sanırım ben de ancak bi ev bırakabileceğim ikisine fazlasını yapamam.

ama bırakabileceğim en büyük miras, eğitim hayatlarını sonuna kadar desteklemem ve büyüdüklerinde senin baban da iyi adamdı diyebilecekleri, insanların içinde babalarından alnı açık, boynu dik şeklide bahsedebilmeleri olur.

umarım bunu başarabilirim.

bana göre en büyük miras şereftir.
kalın sağlıcakla.