Disney+'ın Bol Bol Tanıtımını Yaptığı The Dropout Dizisinin İncelemesi
hazır emmy ödül törenleri yaklaşmışken bu sene kaçırdığımız dizilere bir bakalım dedim. bu yapımlardan biri de disney+'ın her yerde afişlerle tanıttığı the dropout adlı seriydi. ben aslında bu diziden biraz bilinçli olarak uzak duruyordum çünkü konusu ve yapımcı ülkesi sağ olsun istediği her şeyi elde etmeye çalışan, aşırı toksik, egosu mars'a ulaşmış, sosyal yönü gelişmemiş ceo konusundan bıkkınlık geldi. yani yaklaşık bir on senedir falan steve jobs'ından, elon musk'ına kadar herkesin hayat hikayesini tekrar tekrar anlattılar. ben de bu nedenle bir kişinin daha palo alto'dan ya da the next big thing'den bahsettiği bir hikaye görmek istemiyordum açıkçası.
yine de gerçek elizabeth holmes'un mahkemece suçlu bulunması bir acaba mı dedirtti. çünkü yani alenen suçlu övecek halleri de yok artık diye düşündüm (gerçi del gibi mobbing yapan insanları geçmişte övmüşlükleri var) ve diziye bir şans vermeye karar verdim. yazıda da spoiler'sız şekilde dizi acaba izlenir mi izlenmez mi onun üzerine konuşacağız. hazırsanız başlayalım.
şimdi bir hikaye anlatırken üretici, alıcının ne gördüğünü yüzde yüz düşünmek zorunda değildir aslında. yani siz elinizdeki malzemeyi kendi istediğiniz şekilde ifade edersiniz, isteyen hikayeyi görür, isteyen saçma sapan sembol okumaya çalışır, isteyen iyi yönlerine bakar, isteyen kötü. zaten bir iş sizden çıktıktan sonra kimin nasıl göreceğini kontrol etmeniz mümkün değildir.
ancak eğer mahkemece suçu sabit görülmüş birinin hikayesini anlatacaksanız ana karakterle izleyici arasında bağ kurdurmak konusunda belli sınırlarınız vardır. bu karakteri övemez ya da yaptıklarını haklı gösteremezsiniz çünkü hikaye anlatmanın da üzerinde etik diye bir şey var. hele elizabeth holmes gibi sağlık sektöründe doladırıcılık yapıp insanların hayatını riske atan birini anlatacaksanız çizginizin çok daha net olması gerekiyor.
diziyi bu konuda başarılı bulduğumu söylemek istiyorum. karakteri canlandıran amanda seyfried'ın hiçbir zaman sempatik görünme gibi bir çabası yok. gayet soğuk ve duygusuz bir oyunculuk sergilemiş. ancak çelik gibi bir karakteri anlatıyorsanız soğuk olmak da bir derece etkileyici olabilir. burada ise seyfried aslında karakterin kafasının pek de çalışmadığını, sürekli kötü şekilde yalan söylediğini ve işlerin o kadar da kontrolünde olmadığını işte konuşurken takılmalarıyla, zorlama 32 diş gülümsemesiyle ve garip dans ediş şekliyle anlatmış.
ayrıca dizinin atmosferi de çok güzel kurulmuş
yazının başında konuşmuştuk, bu palo alto şirket kültürü çok uzun zamandır övülüyor. ancak gerçekte çok ağır mobbing ve çalışma koşullarının olduğu biliniyor. dizi bu konuda hiç bekletmeden daha ilk bölümlerde bu konunun altını çizmiş. yaptığınız en ufak bir hatada bu gösterişli şirketlerin canınıza okumak için nasıl fırsat kolladığını, hiç kimsenin önemli olmadığını da tekrar tekrar bize göstermiş.
dizinin bir de drama / açıklama kısmı da güzel yapılmış
örneğin bu start-up olayı nedir, genç ceo'lar kimlerdir falan çok ilgilenmiyorsanız bile elizabeth'in ne yaptığını size aşağı yukarı anlatabiliyorlar. bir de bunu çok belgesel havasına girmeden insanları yormadan üzerine dizinin akıcılığını bozmadan yapmayı başarmışlar. o nedenle denge iyi tutturulmuş diyebiliriz.
sonuç olarak
bir drama izleyeyim, güncel konular hakkında olsun ama yaptığı şeyi de çok parlatmaya çalışmasın, objektifliğini çok yitirmesin diyorsanız bu mini diziye göz atmanızı tavsiye ederim. zaten 8 bölüm olduğu için çok da vaktinizi almayacaktır. dizinin emmy şansını değerlendirmek gerekirse de aslında güncel bir hikayeyi anlatmasıyla şansı yüksek diyebiliriz. yine de ozark'taki performansıyla çok sevilen julian garner'ın başrolünde yer aldığı inventing anna da sağlam bir rakip gibi duruyor. onu da izledikten sonra asıl değerlendirmeyi yapabiliriz sanırım. dizi izlenir mi izlenmez mi kısmına geri dönecek olursak da bence izlenir çünkü hikayenin akışı ve kompleks bir olayı açıklama konusunda gerçekten çok güzel bir denge yakalamışlar. o nedenle şimdiden herkese iyi seyirler.