EDEBİYAT 27 Ağustos 2017
20,7b OKUNMA     915 PAYLAŞIM

Doğdu, Okudu, Düşler Kurdu, Yazdı ve Gitti: Muzaffer İzgü Neden Koca Bir Kuşağın En Büyük Yazarlarındandı?

Türk edebiyatının usta ismi Muzaffer İzgü, geçtiğimiz gün 84 yaşında hayata veda etti. Sözlük yazarı "erasmo", kitaplarıyla büyüdüğümüz İzgü'nün özellikle 80'ler ve 90'larda çocuk olanların hayatını nasıl etkilediğini kanıtlayan anılarını aktarmış bizlere.
www.otuzbeslik.com


sanırım şu an gözlerimin 7.5-6.5 bozuk olmasının baş müsebbibidir muzaffer izgü.

ilkokuldan ortaokulun başlarına kadar kelimenin tam anlamıyla "hayvan" gibi okuduğum yazardır. kastettiğim şey sürekli okumak, aralıksız. hangi misafirliğe gidiyorsam yanımda götürürdüm. 2004'e kadar piyasada bulunan tüm kitaplarını okumuştum: anneannem serisi, ökkeş, al yanaklı hasan, halo dayı ve iki öküzü, kara pamuk, ökkeş, kiraz kız, süpermen istanbul'a düştü ve geri kalanı... doyamazdım izgü okumaya: anneannemlerin her kitabını 3'er kere 5'er kere okumuşumdur. hatta hatırlarım annem "sana aldığımız kitaplarla şimdiye ev alırdık" diye takılırdı.

bizimkiler baktılar çocuk kitabı kalmadı okumadığım, babamın çalıştığı yerin ufak kütüphanesindeki yetişkin kitaplarını da vermeye başladılar. düşünüyorum da maksimum ilkokul 5'e giden bi çocuk ne anlar siyasi ve yer yer argo mizahtan... gerçi gülünecek şeye gülüyor, geri kalan düşünce boyutuyla fazla uğraşmıyordum.

yazıyı yazarken hatırladım: muzaffer izgü bizim okula da gelmişti. ((bkz: mehmet karamancı ilköğretim okulu)) kitapları satılacak, ardından da yazar sınıfları teker teker dolaşıp kitaplarını imzalayacak dediler. nasıl heyecanlandığımı tam kelimelere dökemem. dünyada en çok görmek isteyeceğin kişi kalkmış senin okuluna geliyor.

her neyse o gün geldi çattı.

sabah okulun zemin katındaki geniş boşlukta kitapları sergilendi. ben de herkesle beraber dolaşıyorum sergiyi ama hiç bir şey almadım; çünkü hepsi var zaten! çantaya doldurmuş gelmişim kitaplarını. sınıflara döndük sonra. öğleden sonra bi dersin ortasında kapı vuruldu muzaffer izgü içeri girdi, öğretmenle birkaç cümleden sonra öğretmen masasına oturdu sırayla herkes gidip kitap imzalatıyor. sıra bana geliyor ama nasıl heyecanlıyım, kalbim falan çılgın atıyor. neyse sıra geldi kalktım götürdüm getirdiğim kitapların bi kısmını imzalatmaya. kafadan da soru hazırlamıştım akşamdan, yarın sorayım diye. verdim kitapları titreyen ellerle. muzaffer izgü hiç kafasını döndürüp bakmadı bile alırken kitapları. ya da o heyecanda fark edemedim: günahını almamayım. kitapları verirken de " ökkeş ve anneannem karakterlerinde gerçek hayattan esinlendiniz mi?" dedim zar zor duyulan bir sesle. "hayır, esinlenmedim" tarzında bi cevap verdi. kitapları imzalayıp geri verdi.

ama ben artık erimişim, sırama dönerken artık gözlerimden yaşlar akıyor.

öğretmen de gördü benim halimi, "muzaffer bey sizin kitaplarınızı çok seviyor erasmo, bir kitap daha imzalar mısınız?" dedi. fazla bir ilgi göstermeden " tabii" dedi izgü de. gözler yaş ben de, ne verdiğimi görmeden çantadan başka bir kitap çıkarıp verdim hocaya, hoca imzalatıp geri getirdi. böyle bir şeydi yani izgü kitaplarıyla kurduğum bağ. şimdi gülüyorum o durumuma tabi ama 11 yaşında bi çocuk işte, oluyor böyle şeyler.

sonra yavaş yavaş dört kafadarlar takımı ardından da harry potter'larla uzaklaştım izgü'den. bir daha da herhalde hiç okumadım. ister istemez büyüyorsun, ilgi alanların değişiyor. evdeki kitapları kolilerle depolara kondu ya da bir yerlere verildi. kolay değildi tabii; memur çocuğusun, gezip duruyorsun türkiye'yi...

bir süre daha geçtikten sonra kitapçıda şurada burada görünce içten içe küçümsedim izgü kitaplarını... öyle ya çocuk değildik artık. ergenlik... zaten pek bilen de yoktu muzaffer izgü'yü, anneannemleri. "ben çocukluğumu onun kitaplarıyla geçirdim" demek pek de ilgi uyandırmıyordu.

şimdi yavaş yavaş kendimi tanımaya, yolumu çizmeye çalışırken yolum sık sık ona çıkıyor.

bir yerlerden bulup karıştırasım var kitaplarını... hala farkındayım tabii, çok üst düzey edebi yapıtlar değildi ama izgü'nün vermeye çalıştığı mesajlar beni ben yapmış fark etmeden. zengin olmasak da anne babası memur bir çocuk olarak geçim sıkıntısı yaşamadım hiç. daha doğrusu yaşatılmadı sanırım, varını yoğunu çocukları için harcayan ebeveynlerim vardı. ama aynı olanaklara sahip olmayan, hayatta kalmaya çalışanlara karşı hissettiklerimin sebebi, fakirliğin, ezilmişliğin ne olduğunu bir parça da olsa hissettiren bu kitaplardı. onlar sayesinde tuzum kurumadı -ki şartlarım kurumaya müsaitti. al yanaklı hasan'ın babasının -kapaktaki gülümseyen çocuk yüzü hala gözümün önünde- karne hediyesi olarak yılda iki kere de olsa kaymaklı kadayıf yemeye götürmesi, hasan'ın tüm yıl bunu hayal etmesi içimi acıtmış sanırım. anneannem serisindeki ailenin kıt kanaat ay sonunu getirirken ki zorluklarına rağmen ailedeki sevgi, bağlılık ortamı da torunları arasında anneanneye en çok bağlı kişi olmamı sağladı. hala her tatil yanında minimum bir hafta geçiriyorum -ki herhangi bir lütuf tadında değil, gerçekten de büyük zevk aldığım, hatta ihtiyaç duyduğum bir şey olarak.

kısacası; her kitaptan bi parçayı almışım benliğime, beğensem de beğenmesem de. bunca yıl sonra sanırım yazara bir teşekkür borcum var.

Al Yanaklı Hasan'ın kapağı


Sözlük yazarı "valla haklisin" da yazara vedasını dile getirmiş

80'li 90'lı yıllarda çocuk olmuş herkesin içinin derinliklerinde bir yeri vardır muzaffer izgü isminin. mutlaka okuduğum bir kitabı vardır diyip google görsellerden kitaplarına baktım. yıllar yıllar geçmiş ama o kitaba bakınca kapağından hatırlıyorsun, bir zamanlar onu eline aldığını, kurcaladığını, okuyup hayallere daldığını... seni bugün sen yapan o anlar işte, kafanın, hayal gücünün filizlenmeye başladığı anlar. bakar bakmaz hatırladım, bandocu çocuk kitabını okumuştum.

günümüz çocuklarına cidden acıyorum, hayal kurmadan büyüyorlar. teşekkür ederiz muzaffer izgü, bize güzel hayaller kurmayı öğrettiğin için.

doğdu, okudu, düşler kurdu, yazdı ve gitti.