En Az Romanları Kadar Kendi Kişiliği de Uçuk Kaçık Olan Yazar: Jean Paul Friedrich Richter
asıl adı johann paul friedrich richter olup, alman edebiyat çevrelerinde sadece jean paul ismiyle tanınır ki kendisinin bu ismi jean-jacques rousseau'ya olan hayranlığından seçtiğine dair rivayetler söz konusudur. edebi açıdan klasik ve romantik çizgi arasında durmaktadır. alman edebiyatında okuyucu topluluğunu ikiye ayırması açısından özel bir konuma sahiptir. şöyle ki okuyanların bir kısmı "wunderbar" "wunderbar" "ahh ohh" çekip saygı´da hürmette bir kusurda bulunmazken, bir kısım okuyucu ise kafasını sallayıp kahvede maç yorumu yapan emmiler gibi bu ne.
"arschloch" nidalarına boğabilmektedir eserlerini
romantiklerin akıcı şekilsizlikle örgüledikleri romanları zirveye taşımasıyla kalplerde yer edinmiştir ve august wilhelm schlegel adlı zati muhterem onun romanlarını okuyucuların da dahil olmasına izin verdiği bir tür kendi kendine konuşma olarak açıklar (hatta bu noktada laurence sterne'nin tristram shandy adlı romanında başladığı bu tekniği abarttığı bile söylenebilir). bu jean paul denilen adam işi gücü bırakıp böyle antin kuntin bir sürü komik ve de garip düşüncelerle oynamayı sever ve eserlerini yüz metre öteden tanıyabileceğiniz vahşi metaforik yer yer konudan uzaklaşan ve hatta labirentleşen olay örgüsüyle mühürler. bunların içine ise şiirsel yorumlarla tepkilerini katmaktan kendini alamaz, zekice ironilerinin yanına dolaysız acı hicivlerini ve kısık ateşte pişmiş mizahını ekler, kuru ekmeğe yavan realizminin yanında sıklıkla ironik bir şekilde kırılan pastoral yaşamlar bulunabilirken, arada toplumsal eleştiri ve politik düşüncelere de rastlanabilinmektedir.
özellikle kadın kısmının saygıda kusur etmediği biridir jean paul
bunun nedeni ise eserlerinde yarattığı kadın karakterlerini hiçbir yerde bulunamayacak ölçüde kusursuz bir empatiyle oluşturmasıdır. hatta alman edebiyatında ondan önce hiç kimse kadın karakterleri bu kadar özveriyle psikolojik açıdan derinlemesine yansıtamamıştır derler kimi yerlerde. amma velakin cümbür cemaatin başka hiçbir yerde bulunamayacak eğlenceli olduğu kadar seksist iğnelemelere de sahiptir bu jean paul emmi.
romanları gibi kendi kişiliğininde uçuk kaçık olduğu söylenegelir
esprili ve neşeli kişiliğinin yanında çocuksu bir rahatlıkla gözyaşlarına boğulacak kadar duygusal kişiliğini saklamaktan çekinmez bu abimiz. edebiyat dışında özellikle astoronomi olmak üzere diğer bilimlerde uğraştığı için eserlerine karakteristik oluşturabilmektedir bu altyapısı. böyle garabet üçü buçuğu belirsiz kaprisli her insandan beklenebileceği gibi kendisinin weimarlı iki süper klasik edebiyatçı goethe ve schiller karşı davranışları hep çelişkili ve anlaşılmaz olmuştur. hatta schiller bir ara onun için " aydan düşmüş biri gibi yabancıdır" der. buna rağmen herder ve wieland onu hep desteklemiş ve saygıda bir an bile kusur etmemişlerdir.(allah onlardan razı olsun). her ne kadar kendisi klasiklerin sanatta kesinlik isteyen klasiklerle mesafesini korumayı bilip " vorschüle der ästhetik" adlı teorisel çalışmasında romantiklerden apaçık bir etkilenim görmüş olduğu görülse de romantik edebiyatçılardan sayılmaz. bu noktada yine araya kritik bir mesafe koyar: çünkü tüm öznelliğiyle yazarın "ben" ini (das ich) kesinleştirmez. o, klasiklerin ciddiyeti ile romantiklerin ironisi arasında nadiren bulunan bir şeye sahiptir: humor- mizah
aydınlanma çağı´da metafizikte onun için bitmiştir. (daha da davos´a gelmez.) yine de dünya perspektifinde yerleri durur. dünya görüşüne bu şekilde ulaşmıştır, illüzyonsuz mizahı bir teslimiyete bağlanarak, mizahın mümini olduğuna şahadet ederek. bu yüzden jean paul´un arthur schopenhauer'un ilk savunucularından olduğu söylenebilir diyenlerin çıkma olasılığı da yüksektir.
weltschmerz kavramının patenti bu abimize aittir ve alman expresyonizminin bu kavram üzerinde şekillendiği gibi ilginç yorumlarla da karşılaşmak mümkündür kimi yerlerde.