En Ufak Germen Kasabasında Bile Varlığını Hissettiren Yapı: Alman Futbol Kültürü
Alman futbolunun ülkedeki etkisi
ben en başta futbol aşığı bir adamım, ülkesine göre ayırmayı sevmem. benim için marsilya'yla nantes'ın oynadığı futbol da güzeldir, ispanya 2. ligi'ndeki pendejolar da güzeldir, maçı radyodan dinlenen sunderland da güzeldir. futbolun yerli halkla, kültürle, gelenekle bir araya gelebildiği her türlü oluşum benim için güzel ve özeldir.
amma bu alman futbolunun yeri çok ayrı bende bayern dominasyonuna rağmen. uzun uzun yazmayacağım, bilenler zaten biliyordur, bilmeyenler de umursamaz ama en başta bu almanlarda ülke sathına yayılmış bir denge söz konusu. başkentlerine 30 milyon kişi yığılmamış; ülkenin her bir tarafında iş de var, okul da var, herhangi bir şeyin merkezi de var... insan ve ekonomi her yerde. haliyle bu sayede futbol kültürü de ülke çapına muazzam bir eşitlikle yayılmış durumda. braunschweig, mannheim, stuttgart, leverkusen, augsburg, berlin, düsseldorf... nereye gidersen git abi, yerel takımı çok seven ve destekleyen, düzenli olarak stada giden binlerce insan buluyorsun.
üstelik yine bilindiği gibi almanya'da 50 artı 1 kuralı söz konusu. bu kural der ki, kulüplerin yüzde 51'lik payı daima kulübün taraftarlarına aittir. yani kulüpte esas söz sahibi olan kitle her zaman kulüp üyelerinin oluşturduğu kuruldur, "benim param var ve ben takıma yatırım yapmak istiyorum" diyen bir arap şeyhi en fazla takımın yüzde 49'unu satın alabilir. bu kuralın istisnaları yok değil elbette: leverkusen ve wolfsburg gibi çok uzun yıllardır belirli bir firma tarafından desteklenen kulüpler mevcut. bunun dışında teneke kutu leipzig gibi bu kuralın etrafından dolaşarak normalde taraftarların olması gereken kurulu red bull çalışanlarıyla dolduran pislik takımlar da yok değil... ama genel olarak belli bir sistem ve düzen söz konusu. her şey temelden ve "lokal"den başlıyor.
hafta sonu ayaklarınızı uzatıp dünya yıldızlarını mı izlemek istiyorsunuz? evet, o zaman alman futbolu size pek hitap etmeyebilir. ama derseniz ki benim için mesele sadece oturup 90 dakikayı izlemekten ibaret değil; ben gerçekten bu heyecana ortak olmak, futbol vasıtasıyla bir kültüre dokunmak, kaynakların nispeten dengeli ve homojen dağıldığı zengin bir futbol ortamı görmek istiyorum, hah işte o zaman maç seçme ihtiyacı bile duymaksızın alman futboluna danışabilirsiniz. "ne izleyeceğim?" diye düşünmeye gerek yok... karlsruhe-aue maçı da olur, mannheim-braunschweig maçı da... bundesliga olur, bölgesel lig olur... fark etmez. istisnalar dışında ne göreceğinizi her zaman bilirsiniz: belirli bir sistem, disiplin, takımını seven ve destekleyen insanlar, sporda amatörün güzelliğiyle profesyonelliğin kalitesinin buluştuğu o ideal denge noktası, futbolla kültürün ve halkların buluşması...
işin duygusal ve insani yönünü de merak eden bir futbolsever olarak tam da bu sebepten dolayı alman futbolu benim için çok özeldir. hatta bir adım ileri gidip iddia ediyorum ki alman futbolu bayern dominasyonunu hariç tutarsak dünya üzerindeki en dengeli, en kaliteli, en "olması gereken" spor sistemidir. başarı mı istiyorsun? dünyanın en iyi liglerinden biri halihazırda. denge mi istiyorsun? bayern'i sayma, 10 senede 7 farklı şampiyon çıkarırsın bu ligden. taraftar mı istiyorsun? üçüncü lig takımları bile en az 10 bin kişiye oynuyor çoğunlukla. stadyum ve altyapı mı istiyorsun? hepsi tertemiz, kutu gibi, şahane statlar; 1930'larda yapılanları bile hâlâ dimdik ayakta duruyor. ülke geneline yayılmış, dengeli, her şehrin ve bölgenin temsil edilebildiği bir sistem mi istiyorsun? birleşme sonrası hâlâ toparlanamayan doğu almanya kısmını saymazsak bu alanda muazzam bir dağılım söz konusu.
yazarken bile zevkten dört köşe oldum resmen. alman futbolu şahane yahu. tamam şampiyonluk yarışları artık 10 sezonun birinde zevk veriyor belki ama avrupa kupalarına katılım yarışı olsun, kümede kalma mücadelesi olsun, alt ligler olsun her anlamda şahane bir futbol kaynağı almanya. kendisini en içten hislerimle kucaklıyor ve öpüyorum. canım.
Alman amatör futbolu hakkında
3 yıldır iş sebebi ile almanya'da yaşayan biri olarak yukarıda yazılanlara birebir şahit olduğumu söylemek isterim. almanya futbol ile ilgilenmek, oynamak veya başka bir şekilde işin içinde olmak isteyen insanlar için bir cennet nerdeyse.
ben olayın amatör olarak futbol oynama kısmı ile ilgili yazacağım. biz türkiyede futbol oynama işini sadece hali sahalarda "top tepmek" düzeyinde gerçekleştirirken, burada hobi olarak oynamak isteyenler için bile lig usulü organizasyonlar mevcut. internette her şehir için ayrı ayrı web sayfalarında takım arkadaşı arayan hobi takımlarını bulmak mümkün.
belli bir süre hobi liglerinde takılıp, biraz kondisyon, fizik ve ortalama bir teknik beceri ile bir anda amatör lig, bölgesel lig gibi yarı prof. organizasyonlara geçebilirsiniz. kilit nokta mahallenin yıldızı olmak değil, belirli bir taktik içinde takım oyuncusu olabilmek. maç gazozuna olsa bile (ki hobi ligleri için çoğunlukla öyle) bir taktik ve buna göre pozisyon bazlı bir oyun anlayışı var. en tırt takımda olsanız bile, haftada en az bir antreman yaparsınız. tabi bu noktada şehirlerinin her bir köşesinde spor tesisleri olması almanya'yı türkiye'ye göre avantajlı bir noktaya getiriyor.
futboldan acayip anlarım ama koşamam kardeşim ben derseniz, yine mahalli kulüplerde çeşitli yaş gruplarına antrenörlük de yapabilirsiniz. tabi bunu yoldan geçen her adama yaptırmazlar ayrı konu ama, ben oynadığım kulüpte iyi ilişkiler kurunca, bana 4-6 yaş grubu antrenörlüğü teklif etmişlerdi. ilk başta ne olacak zevkle yaparım dedim ama 4-6 yaş grubu daha nerdeyse bebeklerden oluştuğu için göründüğünden çok zor olmuştu, ben de vakitsizlikten bırakmak zorunda kalmıştım. ama vakit bulup devam edebilirseniz, masrafları kulüplerden karşılanmak üzere gerekli sertifikaları teker teker alıp yükselebilir, adeta bir (bkz: maurizio sarri) olabilirsiniz.
velhasılı, türkiye'deki gibi haftada bir parasıyla kalp krizi riski ile top tepmektense, burada çok daha eğlenceli bir şekilde futbol ile ilgilenmek mümkün. kurulmuş olan bu düzen herkese eşit şartlarda futbol oynama imkanı veriyor, bu yüzden ülkenin her yanından yetenek fışkırıyor, göçmen de olsanız, alman da olsanız, aynı formayı terletip, aynı şekilde değerlendiriliyorsunuz. tabi ki bunu bozan, hafiften ırkçılığa kayan bölgeler, kulüpler vardır ama, bu oran inanılmaz derecede düşük, en azından ben hiç denk gelmedim.