EĞİTİM 23 Eylül 2017
80,6b OKUNMA     1079 PAYLAŞIM

Erdoğan'ın "Öğrenciler Evlerine En Yakın Liseye Gidecek" Açıklaması Ekşi Sözlük'ün Gündeminde

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın ABD gezisi sırasında gazetecilere verdiği yanıtlardan bazıları, TEOG'un kaldırılmasıyla soru işaretlerinin çoğaldığı eğitim sistemi hakkındaydı. Erdoğan; TEOG'un ardından liselere girişin nasıl olacağı sorularına, öğrencilerin kendilerine en yakın liseye gideceğini, fazla başvuru alan okulların ise kendi sınavlarını yapacağı yönünde yanıtlar verdi.
iStock


Sözlük yazarlarının durumla ilgili yorumları

fırsat eşitliğini ortadan kaldıran bir sistem.

mevcut sistemde ülkenin herhangi bir yerinde oturan yoksul bir çocuk okumayı seviyorsa ve bunun için yeterli gayreti gösteriyorsa evine yakın bir merkezde sınava girer ve belli bir başarı gösterdiğinde de ülkenin en iyi okullarında okuyabilir. getirilmesi planlanan sistemdeyse herkesin evine en yakın okula gitmesi ve okula fazla talep olması halinde okulun kendi sınavını yapması planlanıyor. ülkenin en iyi okullarına fazla talebin olacağı aşikar, başarılı çocukların hepsi bu okullara gitmek istiyor.

bu durumda ne olacak?

o okulların hepsi farklı sınav tarihleri seçecek, sınavlar büyük olasılıkla ülkenin her yerinde yapılmayıp belli merkezi illerde yapılacak, bu da yoksul öğrenciler için ekstra maliyete ve efora sebep olacak. ayrıca merkezi sınavda bile soruların güvenliğinin sağlanması konusunda sıkıntılar yaşanırken her okulun kendi sınavını yapmasıyla birlikte kurumlara olan güvenin iyice azalacağını da tahmin edebiliriz. sonuç olarak mevcut sistemde zaten dezavantajlı durumda olan öğrencilerin az da olsa sahip oldukları fırsat eşitliği tamamen ortadan kalkacaktır.

cumhurbaşkanı "fazla müracaat varsa lise kendi imtihanını yapar. " demiş.

ölçme değerlendirme dersi almış meslektaşlarım bilir. test hazırlamak çok çok zor bir iştir. ben tezimin %5 ini ilgilendiren bir konu için 25 soruluk geometri testi hazırlıyım dedim. sadece onun için 1 ay uğraştım. madde analizi yapmak lazım her sorunun geçerlilik, güvenilirlik, güçlük değerlerinin hesaplanması lazım. test şıklarının bile her birini ayırıcılık konusunda değerlendirmek lazım. bunlar için ön uygulama yapmak lazım. ön uygulama yaptığın soruların gizlilğini koruman lazım. ön uygulama yapmak için sınava girecek öğrenci profiline benzer öğrenci profilinde bir grup bulman lazım yoksa madde analizlerin yanlış çıkar.

merkezi sistemde teog bile doğru düzgün uygulanamıyordu. bir sürü hatalı soru falan çıkıyordu. bu kadar ağır bir iş yükünü okullardan ve öğretmenden beklemek saçmalıktır.

edit: daha kapsam geçerliliği için kazanım falan çıkarmak gibi bir dünya daha iş var. bunlar ilk aklıma gelenler. kaldı ki merkezi sınavda bile bir sürü sene soru sızdırıldı. okullarda bu güvenliğin sağlanması mümkün değil.

soru editi: bunları standart bir öğretmen bile bilirken; cumhurbaşkanına bunları anlatıp, karşı çıkmaya cesareti olan bir danışman ya da müsteşar var mıdır?

cevabınız evet ise yarın gidin, unicef'te iyi niyet elçisi olarak işe başlayın.

evine en yakın mahalle üniversitesine kayıt olmakla devamı gelecek sistemin ilk adımıdır.

işte o gün tükeneceğiz. belki de tükenmişizdir.

şöyle de bir şey var: eğitimin amacı biraz da aslında varolan eşitsizlikleri derinleştirmek değil de onları yok etmek olmalı/olmalıydı. oturduğumuz semtler mahalleler özellikle büyükşehirlerde bu denli ayrışmışken evinize en yakın liseye gidin demek aslında bir açıdan da hali hazırda varolan ama hiç bahsedilmeyen kast sistemini iyice derinleştirmek olacak ve sınıflar arası tam bir ayrışmaya sebebiyet verecek. o saatten sonra artık herhalde eşitliği, toplumsal barışı rüyamızda görürüz. eşitlik demişken bu ülke çocukları zaten hiçbir zaman eşit olmadı, fırsat eşitliği vardı görünürde, biz o fırsat eşitliği ne kadar göz boyamalık bir ifade derken hoooop ondan da olduk.

adrese dayalı liseye yerleşme olayı olursa türkiye'de "kavimler göçü"ne benzer büyük bir göç hareketi başlayabilir.

amerika'da 1 senemi geçirdiğim lise, 800 kişilik köyün tek okuluydu.

o zaman ben lise 3'teydim o okulda. dönemimiz 18 kişiydi. o zamanlar orada sistem böyleydi, şimdi nasıldır bilmem. herkes evine yakın olan okula gidiyordu. zaten başka yerde okumak istesen yan köye gitmen lazım; kim uğraşacak.

ama o 800 kişilik koyun okulu öyle bir okuldu ki, sen burda öyle özel okul görmemişsindir. her ders dolu dolu geçerdi, resim dersinde yağlı boya tablolar yapılırdı, her fırsatta öğrenciler için balolar, geziler, eğlenceler düzenlenirdi. kimsenin 1 eksiği yoktu. öğrencilerin aileleri de ya tarımcılıkla, çiftçilikle uğraşırlardı ya da yerel bir dükkanları vardı.

her okul türkiye'de de bu şartlara sahip olsa amenna. kim ister lise için başka şehre taşınmayı, saatlerce yol gitmeyi? ama olmaz, türkiye'de bu sistem tutmaz. bu yaşınaca sınava girip çıkmaktan başka bir şey yapmayan çocuklar bir o okula bir bu okula başvururken helak olmaktan başka bir şey yapamaz. önce üniversiteye giriş için gelmeliydi bu sistem; eve yakın olana gitme değil de her okulun kendi sınavı olması kısmı. liseler için daha vakti vardı. geçmiş olsun.

mesela galatasaray lisesinde sadece cihangir eşrafı ve tarlabaşında oturanlar gidebilecek.

enteresan bir kombinasyon.

böyle bir liseyi bitirebilecek tek kombinasyon.

feodalite gibi mübarek. şimdi galatasaray lisesi, kabataş lisesi, atatürk fen lisesi, kadıköy lisesi gibi liselere sadece ona yakın oturanlar girebilecekler. eskiden ev bakarken hastaneye, metroya yakınlığı, semtin nezihliğine vb. göre yapılırdı bu iş, şimdi hangi iyi okula yakın diye bakılmaya başlanacak; hatta zenginler muhtemelen bu tarz okullara yakın yerlerde sırf bu yüzden ev bile satın alabilirler. garibanlara da her zamanki gibi hiçbir şey bırakılmayacak. bence bu eğitim sistemi sınıf atlamasının önüne geçmenin yollarından biridir. atatürk'ün yaptığı eğitim reformunun en büyük başarısının taş devrinden kalma komünitelerden gelen çocuklara bile en yüksek pozisyonlara gelme şansını tanıdığı herhalde su götürmez bir gerçek. şimdi bunu bir de şimdiki ucube eğitim değişiklikleriyle kıyaslayın.

25 yıldan fazla oldu. eski türkiye denilen, sözde ayrımcılığın tavan yaptığı yıllar olarak anlatılan zamanlarda bu telaşın içindeydik biz.

o zamanlar merkezi bir sınav vardı ve evet muş'un bir köyündeki çocuğun da ankara fen lisesi ve galatasaray lisesi'nde okuma şansı vardı.

ankara altındağ'da varoşta yaşayan bir gariban çocuğu ile çankaya'da oturan bir işadamının çocuğu ankara atatürk lisesi'nde sınıf arkadaşı olabiliyordu. gereken tek özellik kafasının çalışmasıydı. misal benim kuzen. babası işçi, annesi ev hanımı. ilkokul'a başladıktan sonra öğretmeni hep uyardı aileyi, aman bu çocuğu ihmal etmeyin kafası çok iyi çalışıyor diye. o çocuk galatasaray lisesini kazandı, devleti de yatılı olarak okuttu, sonra boğaziçi, şimdi deli gibi gece gündüz çalışıyor ülkesi için.

artık bitti bu öyküler. bu tip köklü ve başarılı liselere müteahhitlerin, ensesi kalınların toraman gerizekalıları girecek. önce adresleri bu okulların yanına alınacak, sonra rahat rahat "o sınav"a girecekler ve canlarının istediği okuldan 30 iq ile mezun olacaklar.

bu sistem sadece doğu-batı ayrımı değil. zengin-fakir ayrımı. yok öyle artık çalışıp didinip bir şeyler başarmak. herkes haddini bilecek. fakir fakirliğini bilecek, kendi fakirse çocuğu da fakir kalacak. hiçbirinin yırtma şansı yok. sosyal sınıflar net ve keskin. parası olmayan birinin çocuğu, diğer ensesi kalınların prens ve prenseslerini rahatsız edemeyecek.

size de yokuş aşağı gidiyormuşuz, frenimiz de patlamış gibi gelmiyor mu?