Günlük Hayatta İçselleştirdiğimiz İlginç Bir Durum: Toplu Taşımalarda Koltuk Sahibinin Veliaht Seçmesi
insanı sinir eden bir durum.
efendim, biniyorsunuz metro, tramvay, otobüs veya savaşçı bir ruha sahipseniz metrobüse ve boş yer bulamayınca ayakta yolculuğa başlıyorsunuz.
oturacak bir yer bulma umuduyla etrafı süzüyorsunuz. kimsenin kalkıp da size yer vermeyeceğini anlayınca acaba kim kalkar da yerine otururumun hesaplarını kırk yıllık insan sarrafıymışcasına yapmaya başlarsınız.
ve o an gelir... dakikalarca yerine oturmak için başında beklediğiniz kişi yerinden kalkmaya teşebbüs eder fakat tamamen terk etmez ve yerine oturacak kişiyi,
sanki o koltuğun sahibiymişcesine,
yıllardır emek vermişcesine,
yerine geçecek kişiyi seçmenin ona tanınmış bir ayrıcalıkmışcasına seçer.
kimse de çıkıp "birader/bacım/dayı/teyze zaten ineceğin durağa geldin, sanane sen indikten sonra yerine kimin oturacağından kendine veliaht mı seçiyorsun?" demez. diyemez. çünkü, biz de içselleştirmişizdir bu durumu ve hemen kabulleniriz.
teyze hala orada otururken küçük şirinlikler yaparak gönlünü kazanırsanız o muhteşem koltuğa sizi layık görebileceği eylem.
toplu taşımayı sık kullandığım dönem bu olayın tam tersi benim başıma gelirdi. otobüsün neresinde oturursam oturayım otobüse binen yaşlı teyzeler/amcalar doğrudan sanki benim oturduğum koltuk boşmuş gibi bana doğru yürür ve biraz girişken olanı
"kızım yer vercen mi bana" şeklinde konuya girerken, daha çekingen olanı da koltuğa abanma, bana abanma, kucağımdaki çantaya abanma, oflama poflama modunda o koltuğu bir şekilde benden alırdı. sadece o değil, "eskiden böyle miydi, şimdiki gençler vatan haini, yer vermiyo" şeklindeki tiplerin ilk hedefinde de hep ben vardım. ufak tefek yapımdan mıdır bilmiyorum ama genelde otobüse bineni göremeyecek kadar yorgun olduğumdan bu yer vermediği için ayıplanma olayına çok bozulurdum. okuldan eve dönüşüm 4 saat sürüyordu çünkü normal şartlarda. sabah 5te uyanıyordum okula zamanında gidebilmek için. yaşımdan ve minyon olduğumdan beni olduğumdan daha küçük sanıyorlardır yorgun gözükmeme rağmen diye kendimi teselli ediyordum. yıllar geçti, en son yine tramwaya bindiğimde bi teyze hedefe kilitlenip dizimin dibine kadar geldi. tramwayda her yaştan insan doluydu, özellikle baktım. teyze dizimin dibine varınca geç otur teyze diyerek kalktım. teyze teşekkür bile etmeden şöyle dedi:
"kızım sen de yorgunsun tamam ama ben bi de yaşlıyım..."
sesinde sadece kızgınlık vardı. "eski gençler böyle miydi hiç!"
ilginçtir ama yadırganmaz. ineceği durağa gelene kadar ayaktaki yaşlıyı görmezden gelip ineceği durağa 100 metre kala o yaşlıya yer verenleri de gözlerden kaçmaz.
marmara üniversitesi göztepe kampüsü - maltepe arasında 2 yıl boyunca 17 nolu hat ile yaptığım yolculuklarda sinirlerimi sıkça geren hadise.
bu yolculuklardan birinde:
teyzenin biri ineceği yere yaklaştığında yakınındaki kızlardan birine seslenip "gel kızım sen otur" deyip "ben de şimdi ineceğim vs." cevabını aldıktan sonra bir kaç genç kızda daha şansını deneyip olumsuz yanıt almıştı.
ayaktaki genç erkeklerden birisinin "teyze sen indikten sonra koltuğun ne olacak onu dert etme, orasını bırak da biz düşünelim" demişti de yüreğimize tercüman olmuştu.
sözün kısası millet olarak her boku çok sahiplenip kendimize mal etme huyumuzdan kaynaklanıyor bu koltukoğulları hanedanı meselesi.
poposunu tahta daha layık bulduğunuz kişiye az önce atını kenara parketmiş de tesadüfen otobüse binmiş bir lord edasıyla ''siz böyle geçin isterseniz....'' dendiği esnada aslında tahta daha yakın duran -ve adeta hanedanın tahta uygun bulunmayan büyük abisi- kişiyle gözgöze gelme ve içinden ''sen gelme ulan ayı'' deme eşiği.
aslında olan:
- ben zaten öteki durakta incem sen geç bebişim ısıttım da valla mis gibi yer hadi yine iyisin ahh ulan seni köftehor kıps.