Hayatlara Dolu Dolu Huzur Getiren Akım: Minimalizm
basitin ağır, sadeliğin derin olduğunu benimseyen akım.. var olan vasfın, öğenin, öznenin bir karmaşa içinde kaybolmasına asla izin vermez.. tekliği esas alır ve hiçliğe yaklaştırır.. aceleci beyinler için zor bir mesajdır, zira anlaşılmayı beklemez.. daha çok basitin içindeki derinliği yakalamayı seçenlerin yoludur ve zor olanı tercih eder.. çünkü kaygısızdır.. sadece var olduğu için bir tanımı vardır minimalizmin..
yani var olan her şeyin bir sebebi ve sonucu oluşmuştur muhakkak.. ama her varlığın bir öğrenilme kaygısı olmayabilir.. ki minimalizm tam da budur.. beyaz duvarın dibinde duran kırmızı çubuğun neyi çağrıştırdığını anlatma gereği duymaz.. siz ne görüyorsanız odur.. "bir halta benzemiyor" derseniz de öyledir.. çünkü onu çıkaran kafa sizin düşüncenizle değil, kendi dünyasıyla ilgilenir sadece..
kamuya mal olmuş bir resim, heykel, bina veya duvarın simgeleştirilmesi sadece göreni alakadar eder.. mana yükleyenindir, yüklenenin değil.. dahası kendisine ait gizli bir manası olmasına ve bunu açıklama gereği duymamasına rağmen.. bu vurdumduymazlığın arkasında sakin kalabilen her eser açıkçası beni bu akıma her daim yaklaştırmış ve akımı benimsememe sebep olmuştur..
özelte, iyidir, hoştur.. toplumsal değil, bireyseldir ve sırf bu yüzden güzeldir..
aklıma kafka'nın şu sözlerini getiren sanat akımı:
"dışarıya kapanmak esasen içeri açılmaktır. huzur mu istiyorsun ? az eşya, az insan"
anlatman gerekenden fazlasını anlatma, göstermen gerekenden fazlasını gösterme.
"önce işlevsellik, sonra estetikgüzel" düşüncesi ile ortaya çıkmış akımdır bu efenim
öyle bir noktada geliyor ki hayatınıza bu, ya kabul edip yaşıyorsunuz ya da daha fazlasını isteyip risk almaya devam ediyorsunuz.
yaş ve yaşanılan hayal kırıklığı yüzdesine göre risk alma toleransınız düşüyor, bakıyorsunuz ki küçük şeyler de sizi mutlu etmeye başlamış, kıyıya vuran dalga sesi, oturulan bir koltuğun yarattığı rahatlık hissi huzur kaynağınız olmuş, "e böyle de güzelmiş ki hayat?" derken yakalıyorsunuz kendinizi.
"less is more"u düstur kabul etmiş hale geliyorsunuz.
mutluluk o kadar uzakta değil aslında, hırs denen şeyin dozunu iyi ayarlamak gerekiyor sadece.
maksimalist pazarda minimalist etki:
alan açıp özgürleşmek için bire birdir. insan bir toparlamaya, küçülmeye başladı mı kendini durduramaz. tek zor tarafı anısı var diye bazı kullanılmayan eşyalara kıyamamaktır.
minimalizm aslinda bir ozgurluk arayisidir. madde/esya bizi bir sekilde bagliyor. ornegin bazi maddeler/esyalar bize koleksiyon yapmamiza zorluyor. bir sekilde bir tutkuya donsturuyor ve boylece gereksiz sayilabilecek bir suru esyamiz olur. boylece asil amacimizi yani yasami unutmus oluruz. bu seyleri elde etmek icin zaman, enerji ve para harcariz. oysa bize yetebilecek minimal esyalara sahip olursak zamanimizi, enerjimizi ve paramizi sevdiklerimize ve kendimize harcayabiliriz, yani yasama.
bir de sunu eklemek lazim minimalizm ayni zamanda sadelik ve fonksiyonsellik barindirir. yani bir cok hedefe yonelik basit ve cok yonlu kullanimi saglar. bu da zaman, enerji ve para sorunsalini minimize eder.