Hayvanlarda Bilinç Üzerine Yapılmış Ufukları Katlayacak Bilimsel Çalışmalar
descartes'a göre hayvan bedenleri, doğanın kanunlarıyla körce işleyen maddesel, robotik mekanizmalardan ibaretti. yani hayvanların bilinç sahibi olması söz konusu değildi. septik filozof; bu iddiası nedeniyle hayvan hakları savunucularından tepki almıştır. descartes dili, düşüncenin en önemli yansımalarından biri olarak değerlendirirdi. tanrıya inanan descartes, düşünce ve dili de biyolojik evrimin değil, insana özel olan doğaüstü ruhun (bunu yazarken muhalefet olmamak için ellerimi klavyeden sakince çekip derin bir nefes almam gerekti) bir ürünü olarak görürdü. sözcüklerin olmadığı bir dili gerçek bir dilden saymazdı, bu yüzden montaigne’nin hayvanların da kendilerine özgü birer dilleri olduğu argümanına karşı çıkardı, ve hayvanlarda insanlardaki gibi bir dilin oluşumunu engelleyen sebeplerden birinin hayvanlardaki anatomik farklılıklar olduğunu reddederdi. buna örnek olarak da, insanların sözcüklerini telaffuz edebilecek yeterlilikte olmalarına karşın asla kendi cümlelerini oluşturamayan papağanları gösterirdi.
hatırlamak gerek, descartes kuşkuculuğu ile tanınan bir filozof. varoluşuna bile şüphe ile yaklaşmış, "düşünüyorum, öyleyse varım." demiş bir adam. bu yüzden şahsen, descartes'ın sadece "dil" sorunundan ötürü hayvanları birer makine olarak kabul ettiğine inanmıyorum. zira insan dışındaki hayvanlarda bir bilincin varlığını kabul etmek, böylesine şüpheci bir insanı çıldırtmaz mı?
çıldırtır, peki neden?
bugün dünya üzerinde yaşadığı tahmin edilen karınca sayısı yaklaşık 10.000 trilyon.
gezegenin büyük bölümü su olduğu için toplam balık sayısını öngörmek imkansız ama sudaki yaşamdan söz etmişken, sadece antarktika krili popülasyonu tahminen 500 trilyon.
kuş nüfusu 200-400 milyar arasında.
evcil tavuklar bile sayıca 18 milyarın üzerindeler.
dünya üzerinde 2 milyondan fazla hayvan türü var.
tüm bu sayısal değerler, rasyonel düşünen biri için hayvanlarda bilinç olmasının insan olarak doğma olasılığını neredeyse imkansız kılması demek.
problem sadece "insan nüfusu / dünyadaki toplam hayvan nüfusu" oranıyla da sınırlı değil ki. problemin dünya'daki yaşamın ötesinde, evrensel boyutu var. bunun yanında hiç hesaba katılmayan, "doğmuş olmamız mutlaka gerekiyor mu?" sorusu var, var da var...
bu açıdan bakınca adama hak vermemek elde değil, zira olasılıklar bu denli mikroskobik iken insan, "acaba hayat sadece benim tepkilerimi ölçmek için yazılmış bir tiyatro oyunu mu?" gibi soruları kendisine sorabilecek kadar paranoyaklaşıyor çünkü en fantastik senaryolar bile, farkındalığı olan büyük bir hayvanlar aleminin içinde insan olarak doğmuş olmaktan daha olası görünüyor göze.
oysa bugün; insan dışındaki bazı memelilerde de bir tür özbilinç olduğunun ipucunu veren ilginç teknikler var. bu tekniklerden biri ayna testi. klasik ayna testinde; hayvana anestezi uygulanır ve daha sonra hayvanın vücudunun normalde göremediği bir alanı bir boyayla veya yapışkanla işaretlenir. anestezinin etkisi geçtiğinde hayvanın bir aynaya erişimi sağlanır. eğer hayvan aynadaki görüntüsüne baktıktan sonra; işarete dokunursa veya vücudunda işaretin olduğu yeri incelediğini gösteren bir davranışta bulunursa, bu hayvanın yansıyan görüntüyü başka bir hayvandan ziyade kendisi olarak algıladığının bir göstergesidir.
çoğu tür ayna testini geçememiştir. tahmin edebileceğimiz gibi ayna testi; "yanlış negatif sonuç"lar verebilir. özellikle köpeklerin ayna testini geçememiş olmasının en önemli sebebi, ayna testinin görme haricindeki duyularını kullanan türler için pek güvenilir olmaması olabilir. zira köpekler için görme duyusu; önem sırasında koklama ve işitmeden sonra gelir.
şimdiye kadar ayna testini geçmiş olan türler arasında ise; bazı maymunlar (bonobo, borneo orangutanı, şempanzeler), bir fil, yunuslar, katil balinalar vardır.
yunus
maymun
fil
bu testleri görüp de; bazı hayvanlarda bir bilinç olduğunu reddetmek olmaz. lakin bu bilincin insanlardaki gibi bir bilinç olduğu kanısına varmamız gerekir mi? hayır.
bu noktada gerald edelman'ın bilinç tasvirini devreye sokmakta fayda görüyorum.
gerald edelman’a göre bilincin düzeyleri vardır
birincil bilinç; içinde bulunulan anda çevrenin farkında olmak ve zihinsel imajlar yaratabilmektir.
ikincil bilinç ise düşüncede anın ötesine geçebilmek (geçmiş, gelecek kavramı) ve en önemlisi; benliğin farkında olmaktır. "bilinçli olduğunun bilincinde olmak" ancak ikincil bilincin canlıya sağlayabileceği bir ayrıcalıktır. bir canlının ikincil bilinç seviyesine erişebilmesi için başta birincil bilinç sahibi olması gerekir; bu evrimsel süreçle de açıklanabilir.
yüksek bilincin evrimsel olarak ortaya çıkış biçiminin anlaşılması için, insanların ve diğer hayvan türlerinin beyinleri arasındaki nöroanatomik varyasyonlar inceleniyor. genel olarak hangi durumda, beynin hangi bölümünün aktive olduğu üzerinde analizler yapılarak beyindeki çeşitli bölgelerin hangi fonksiyona sahip oldukları ortaya çıkarılıyor. lakin insan beynindeki bilgi depolama, hayal kurma, fikir üretme gibi işlevlerin çalışma mekanizması tam olarak anlaşılamadığı sürece, hayvanlardaki bilincin de nasıl bir bilinç olduğunu çözme çabası yeni nörofizyoloji kuramlarının değil, yeni nörofelsefe hipotezlerinin çıkışı ile sonuçlanabilir ancak.