SAĞLIK 4 Haziran 2018
20,9b OKUNMA     713 PAYLAŞIM

Hem Mevcut Hem de Potansiyel Hasta Sayısı Çok Olan Diyabete Dair Aydınlatıcı Bilgiler

Diyabet veya diğer adıyla şeker hastalığı nedir, neden kaynaklanır? Diyabet belirtileri nelerdir? Bu ve bunun gibi soruların cevabını merak edenleri anlaşılır bir açıklama için böyle alalım.
iStock


şimdi; yediğin her şey vücudunda yakıta/enerjiye/şekere dönüşür. sen ne dersen de. biz şeker diyelim. bu şeker hücrelerine girer ve sen bu hücrendeki enerjiyi yakarak yaşarsın. hayatının temeli budur. işte bu hücrelerin kapısını açan madde "insülin"dir. sen bir şey yediğin anda vücutta insülin salgılanır ve tüm hücrelerinin kapağı açılır. içlerine enerji dolar ve yaşarsın. şeker hastalarında işte bu insülin yoktur (tip 1'lerde, tip2'ye az sonra geleceğim). e insülin olmayınca hücreye hiçbir şey girmez. hücreye giren yaşam demek olduğu için de bir şeker hastası insülin vurmadığı takdirde birkaç gün içerisinde "ölür". ayrıca beyne oksijen taşıyan şey de bu hücrelerdir. insülin olmayınca beyne oksijen de gitmez. 

peki bu şeker yükseliği ne kanda? 

anlattım işte. kandaki şeker hücreye girmez ve kanın içinde gezinir. kılcal damarları tıkar. gözlerin kör olur, böbrekler iflas eder, pipi denen şey "kan dolması" şeklinde çalıştığı için bu damar tıkanıklığı ve akabinde ateroskleroz yüzünden pipin dahi kalkmaz. kendine iyi bakmazsan her şeyden önce pipini kaybedersin. bak söylemedi deme.

biz ne yapıyoruz peki? 

bir şey yemeden yarım saat önce insülin vuruyoruz kendimize. bu insülin vücuttaki hücrelerin kapağını açıyor. sonra da yemek yiyoruz ve hücrelerimizi enerjiyle dolduruyoruz. bu enerji genellikle 6 saatlik oluyor. 6 saat sonra tekrar iğne vurmak gerekiyor. aynı cep telefonu gibi işte. şarj edip kullanıyoruz vücudu.

anladın mı güzel kardeşim. şimdi tip 2'ye gelelim

tip1'de vücutta insülin üretimi olmuyor. tip2'de ise insülin üretimi ya çok az oluyor ya da vücuttaki dokuların duyarlılığı azaldığı için insüline az tepki veriyor. bu hastalar bizim gibi (tip1'ler gibi) iğne vurmaktansa ya insülinin etkisini artıracak ilaçlar ya da doku duyarlılığını artıracak ilaçlar alıyorlar. fark bu. ama şu da var. tip2 diye hemen sevinmeyin. tip1 de vücut gerekli insülini (sürekli denemeler sonucu) vücudun ihtiyacı kadar aldığı için genellikle tip1 hastalarında körlük, böbrek sorunları, ayakların kesilmesi, pipinin kalkmaması gibi sorunlar çok geç kendini gösterirken, tip2lerde bu sorunlar çok çabuk ortaya çıkabiliyor. o yüzden "aman iyi, benim tip2'ymiş, telaşa mahal yok" demeyin.

eğer diyabetli yakınlarınız varsa beslenmelerine dikkat edin. çok yerlerse ne olur? 

şu olur: hücreler vücuda giren insülin sonucu açılıp içleri dolunca kapanırlar. artan şeker ise kanda kalır ve işte kan şekeri yüksek deyimi buradan meydana gelir. kan pislenir yani. bu pis kan da damarları tıkar.

bir de aman diyeyim şeker hastası olmayan kişilere sırf denemek için insülin vurmayın. ben bir mal, bir gerizekalı olarak 8 sene önce bunu yaptım. o zamanki kız arkadaşımla "hadi birbirimizin hastalıklarını anlayalım" sikine girmiştik. onun çok ağır psikolojik sorunları vardı. kullandığı ilaçlardan birer tane attım. attıktan yarım saat sonra kendimi kaybettim ve 3 gün balık gibi gezdim, yolda trafik levhasına omzum dokunsa ondan özür diliyordum. neyse; asıl konuya gelelim. tuttum ben de ona insülin yaptım (mixtard 30hm, 70'e 30 karışım yani) hem de kendime yaptığım ünite kadar, yani 36 ünite.. ilk yarım saat güzeldi. sonrası ise kabus. komaya giriyordu. bir anda bayıldı ve zorlukla sayıklamaya başladı. kalp atışını dışarıdan görebiliyordum. o bildiğiniz kalp, neredeyse göğüslerini dahi yarıp dışarıya çıkmaya çalışıyordu. hemen zorla tatlı bir şeyler içirdim. bir türlü kendine gelmiyordu. ölecek zannettim. bir doktor arkadaşıma sorduğumda bir kalp şeyine girmiş. kalp grafiği testere şeklinde oluyormuş bu şeyde ve deli gibi çarpmasına rağmen kan pompalamıyormuş. eleman bana manyak mısın dedi, biz bile şeker hastası olmayan birine 5 ünite insülin vermeye korkuyoruz, sen nasıl 36 ünite verirsin. sırf kız arkadaşın çok az yemek yiyen ve vücudu hipoglisemiye alışık biri olduğu için ölmemiş, eğer öyle olmasaydı yarım saat içinde ölürdü. neyse; biraz tatlıdan sonra kendine geldi. o hiçbir şey yemeyen kız bir bütün ekmek tost yedi. sonra gittim bakkaldan 10 tane çikolata aldım, hepsini yedi. ama kurtuldu sonunda.

durum böyle kardeşim. bu hastalığın basitçe olayı bu. oku, anla. şeker hastalarının şekeri düşükse sinirli olurlar, eğer böyle ise hemen bir şeyler yedir. şeker yüksek ise uyuşuk ve halsiz olurlar, insülinini yapıp yapmadığını kontrol et. bir de aman alkole dikkat et. bu yüzde girilen bir ketoasidoz koması var ki kaç kere başıma geldi. 


tamam içersin, dayanamazsın, eyvallah ama sakın insülinlerini atlama. 2 dakikada nalları dikersin.

ekleme: bir de bize allahınızı severseniz "şu bitki eyi geleyormuş, şak diye geçiriyormuş şeker hastalığını. meyan kökünü elma sirkesiyle 7.5 gün beklettikten sonra yarısını içip diğer yarısını götüne sürüyormuşsun. allahın izniyle hastalıktan hiçbir eser kalmeyormuş" sikleriyle gelmeyin. 

tip2'de işe yarar onlar. tip1'de işe yaramaz. neden? 

bunu şuna benzetebiliriz. tip2 sağ kolu yarı felçli biridir, tip1'in ise sağ kolu yoktur. siz bitkilerle o felçli kolu biraz canlandırabilirsiniz ya da tedavi edebilirsiniz. ama kolu olmayan tip1'liden yeni kol çıkaramazsınız. bizim vücutta insülin üreten hücre yok kardeşim. öyle bitkiyle de şak diye çıkmaz. bu bitkileri tip2'lere önerin, belki işe yarar.

zamanında hataylı çapanoğlu diye bir bitki uzmanı bana böyle bir bitki kürü vermişti. ama insülini keseceksin demişti. ben yine bir mal, bir gerizekalı olarak yaptım bunu. 1 hafta iğne vurmadım. ve 7. gün komanın ucundan döndüm. neyseki vücut balayı dönemindeymiş, hala 3-5 insülin attırmış vücuda (balayı dönemi insülin üreten hücrenin son kasılmalarıdır, 1-2 insülin attırır, sonra ölür). o olmasaydı adam yüzünden ölüyordum.

aman diyeyim tip1'li birine insülini kes, şuna başla demeyin. benim gibi malsa inanır ve dener. sonra da katil olursunuz. mına koduğumun pezevenkleri sizi.

diyabet, belirtileri çok çok bariz olan hastalıklardandır. eğer diyabetliyseniz şu tarz sorulara alışkın olmak gerekiyor:

abi ben çok su içiyorum ya. şeker hastası mıyım acaba?

ne kadar su içiyorsun?

günde 2 litre içiyorum rahat.

bak bebişim. ben bu hastalığa ilk yakalandığımda ama henüz yakalandığımı bilmediğim dönemlerde günde 15 litreden fazla su içiyordum. 1996 yılının yazıydı. 16 yaşındayım daha. çocukluğumdan beridir soğuk su içme saplantım var, o yüzden buz dolabında 2.5 litrelik kola petlerinden 6 tane bulunduruyorum. geceleri yaklaşık 20 kere çişe kalkıyorum ve her kalktığımda 1 litre su içiyorum. ve elbette her çişim yaklaşık 1.5 dakika sürüyor. çünkü içtiğim 1 litre suyu vücut hiç kullanamadan dışarıya boşaltıyor. yani öyle 3 litre 5 litre su içmeyle şeker hastası olunmaz. bahsettiğim gibi şeker hastaları insülin kullanmadıkları zaman vücutlarına aldıkları her besin için ancak boru görevi görürler. yediğin içtiğin şey hiç kullanılamadan diğer taraftan akar ya da çıkar gider. bildiğin borusundur. tahliye borusu.

e ama çok fazla yemek yiyorum ve kilo almıyorum

bak bu şeker hastalığı belirtisi olabilir ama ne kadar yediğine bağlı. başka bir hastalığın da olabilir. ya da götünde kurt vardır, yediklerinin çoğu ona gidiyordur. o 1996 yazında bir türlü doymak bilmiyorum. babaannemlerin elma bahçesine gittiğimizde 17 tane devasa elma yediğimi hatırlarım mesela. ya da gece evde yiyecek bir bok kalmamıştır, ekmek yoktur, babaannemin buzdolabının tepesine yığdığı kuru yufka ekmekleri buzdolabında bulunan yoğurta oğcalayıp yiyorum mesela. hem de arka arkaya 10 tabak falan. hiçbir yemekte doyduğunu anlamazsın. ancak miden şişer de öyle kalkarsın. ve buna rağmen sürekli kilo verirsin. bak ben 1.90 boyundayım ve şu an 85 kiloyum. görünüş itibariyle zayıf gösteriyorum. ama o dönem boyum yine 190 ve 59 kiloydum. bir deri bir kemiktim. doyduğunu asla anlamazsın çünkü hücrelere hiçbir besin girmez, beynin sana sürekli açım mesajı yollar. eğer böyleysen, bazen günde abartısız 7-8 ekmek yiyorsan şeker hastası olabilirsin. yok değilse ya başka hastalığı araştır ya da git şu götündeki kurtla konuş.

ama çişimi de tutamıyorum

bak sana 2 anımı anlatayım. hem de utanmadan. o 96 yazında yine bulunduğum ilçenin bağlı olduğu ilden (ısparta) ilçeye (sütçüler) dönüyorum. yol yaklaşık 2.5 saat. o kadar çişim gelmiş ki ağlamak üzereyim. ama gerçekten ağlamak üzereyim çünkü hem inanılmaz bir çiş baskısı var hem de hem çişim kaçmasın diye sürekli penisimi sıktırıyorum. penisim mosmor olmuş. ikisinin birden acısını çekiyorum. tam evimin olduğu yere yaklaşmışken artık tutamıyorum ve salıyorum. oluk oluk akıyor bacaklarımdan milyonlarca doğmamış çocuklarım (ne kadar da espritüelim). ben artık iyice boşalmışken otobüs durağa yaklaşıyor. ben hemen yakın olduğum arka kapıya yöneliyorum. şoför sesleniyor, arka kapı bozuk, ön tarafa gel. ağlayacak hale geliyorum. mecburen ön tarafa yöneliyorum ama kimse kıçımdaki ıslaklığı farketmesin diye de hayatımın en soğuk terlerini döküyorum. şoförün yanına gelip kapıya iniyorum, kapı henüz açılmamış. ben kıçımı konsola dayıyorum kimse görmesin diye. ve kapı açılır açılmaz yan yan iniyorum kapıdan. yönümü otobüse doğru dönüp otobüsün kalkmasını bekliyorum. camdan birkaç kişi gülerek bana bakıyor. ve ben domatese dönüşüyorum. o kadar kırmızıyım ki. utancımla eve koşuyorum.

aradan bir kaç ay geçiyor. yine o lanet yolu çekmem gerekiyor. 2.5 saatlik yolun yarısı bitmiş, ilçeye daha 1 saatten fazla var ve ben artık dayanamıyorum. penisimi sıkmaktan yine morartmışım. oysa ki daha 1 saat önce 3 kez işemişim. otobüs bir kasabadan geçerken bir camii görüyorum. hemen ayağa kalkıp benim inmem lazım diyorum. yanımda babamı ve beni tanıyan bir amca var, ne oldu diyor. ya ısparta'da bir şey unutmuşum, onu almam gerekiyor. geri döneceğim, artık yarın dönerim ilçeye. inip camiye koşturuyorum ve gözlerimden yaşlar gelerek zevkle işiyorum caminin tuvaletine. saat akşam 7.5 civarı. işim bittikten sonra oradaki bakkala gidip bir sonraki otobüsü soruyorum. deminki son otobüstü diyor. tekrar gözlerim doluyor. kontörlü telefondan evi arıyorum. babam gelip beni alsın diyorum, ben şu kasabadayım. neden diyor annem, cevap veremiyorum bakkalın yanında. gelsin diyorum işte. ben 15 dk sonra tekrar ararım deyip kapatıyorum telefonu. 15 dk sonra aradığımda annem babamı bulamadığını söylüyor. ne yapacağımı bilemiyorum. bir araba yanaşıyor bakkalın önüne. gideceğim ilçeye doğru gidiyor. soruyorum, abi nereye diye. ilçenin adını söylüyor. beni de götürmesini rica ediyorum ve sağolsun götürüyor. o arabadayken bile tekrar çişim geliyor. eve kadar yine zorla tutuyorum.

eğer bu denli çiş sorunu çekiyorsan şeker hastası olabilirsin bebişim. ama daha azını yaşıyorsan başka hastalıklara yönelmeni rica edeceğim. o götündeki kurtçuğu da kesin bir kontrol ettir.

bir de çok enerjisizim ben

buna çok uzun cevap vermeyeceğim. arkadaşlarla oynadığımız bir futbol maçında o maçın 10. dakikasında o kadar enerjisiz kalıyorum ki bir yerden sonra artık bacaklarımı hissetmiyorum. koşarken dizlerim 45 derece açıyla kıvrılıyor. resmen ördek yürüyüşünde koşuyorum. bir yerden sonra da düşüyorum. eve gidecek mecalim yok. zorla gidiyorum. evden okula giderken 10.000 metre koşmuş kadar yoruluyorum çoğu zaman. eğer bu denli bir enerjisizlikse seninkisi sen de şeker hastası olabilirsin. ama yok sadece sabahları zor uyanıyorum, işte bakkala gitmeye üşeniyorum gibi kıçı kırık şeylerse siktir git gözümün önünden. tembelliğini bu hastalığa bağlama.

ama o götündeki kurtçuğa dikkat et bak. küçükken hala oğlunun götünden yeminle 20 cm boyunda kurt çıkmıştı. 5-6 yaşlarında falanız ve bahçeye sıçıyoruz o dönem. sonra o kurtu zevkle tavuklara yedirdik oyun oynaya oynaya. o tavuğu da kesin daha sonra yemişiz ve lades kemiğiyle lades oynamışızdır kesin. kurtlar önemli ama bak. dinle sen beni.

Bu içerik de ilginizi çekebilir