Hipodromda Heyecan, İsyan ve İktidar: Bizans'ta Atlı Araba Yarışlarının Sıra Dışı Hikayesi
atın evcilleştirilmesi ve arabanın ilk kez kullanımıyla birlikte sürekli hale gelen atlı araba yarışları, sıradan bizans vatandaşının hayatındaki en önemli etkinliklerden biri haline gelmiştir. yarışlar, izleyenlere hayatının başka hiçbir alanında kendisine sunulmayan eğlenceli ve heyecan verici eylemleri gerçekleştirmesine olanak tanımış; insanlar bir takım rengi seçmiş ve seçtiği takımı destekleyerek bastırılmış duygularını özgür bırakmışlardır. gelenekselleşen ve büyük ilgi uyandıran atlı araba yarışlarının düzenlendiği hipodrom ise toplumsal memnuniyetsizliğin veya uyumun, imparatorluğun sorunlarının ya da refahının açıkça ifade edildiği bir arena haline gelmiştir. diğer yandan, yarışlar imparatora halkın durumunu değerlendirme imkanı sunarken, halka ise taleplerini imparatora iletme fırsatını tanımış ve bu sayede insanların devlete olan aidiyet duygusu canlı tutulmuştur. mezkur ahvalin modern zamanlardaki tezahürü ise, yine bir spor branşında yani futbol da kendini göstermektedir. yönetilenler ile yöneticiler arasında, yerleşik hayata geçildiği günden itibaren tesis edilmiş olan social contract yani toplum sözleşmesinin varlığını en canlı şekilde hissettirdiği bu müsabakalar, bir anlamda toplumun "enerjisini boşaltma" görevini de ifa etmektedir.
antik çağlardan modern zamanlara dek atlı araba yarışları kadar taraftar grupları da araştırmacıların ilgisini celp etmiş, taraftar gruplarının toplumdaki yeri ve yarışlardaki rolü günümüzde dahi önemli bir tartışma konusu olarak gündemdeki yerini korumuştur. bu çerçevede, hipodromun mekansal rolü, atlı araba yarışlarının organizasyonu ile yarışların halk ve imparator açısından önemine ilişkin hususlara değinilerek grupların ortaya çıkışı, etkinliği ve toplumdaki rollerinin aydınlığa kavuşturulması bilhassa önemlidir.
mevcut tarihsel ve arkeolojik bilgiler çerçevesinde atlı araba yarışlarının ilk kez ne zaman yapıldığı bilinmemekle birlikte, roma döneminde atlı araba yarışları başkentteki devasa circus maximus‘ta popülerliğinin zirvesine ulaşmıştır. galibiyet kazanan araba sürücüleri halk nezdinde büyük şöhrete sahip olmuş ve para ödülü olarak da büyük meblağlar kazanmışlardır. batı yakasında büyük ilgi gören atlı araba yarışları zaman içerisinde konstantinopolis hipodrumu’nda da resmi devlet törenlerinin bir parçası haline gelmiş ve tutkuyla takip edilmiştir.
yukarıda da bahsini geçirdiğimiz üzere spor, insanlığın en eski tutkularından biri olagelmiştir. yüzyıllar içerisinde değişen ise yalnızca izleyicileri büyüleyen spor türleridir. örneğin; roma imparatorluğu'ndaki gladyatör dövüşleri, günümüzde rağbet gören spor müsabakaları ile aynı hüviyete sahiptir. ancak gösteriler aşırı heyecan ve vahşet içerdiği için duygu patlamalarının yaşanması da her daim kaçınılmaz olmuştur. binaenaleyh imparatorlukta hristiyanlığın kabulüyle birlikte gittikçe güç kazanan kilise, hipodrom gösterilerini uygun olmayan davranışların ve kargaşanın hakim olduğu eğlenceler olarak görmeye başlamıştır. bütün bunlara ek olarak, gösterilerin düzenlendiği günler kiliselerin boşalması ve pazar ayinlerine az sayıda katılım olması da kilisenin uygulamak istediği yaptırımlar ile alakalı ihtiyacı olan zeminin oluşmasına olanak tanımıştır. nihayetinde dövüşler, roma'nın pagan spor ve gösterilerinin "hristiyan ahlakıyla bağdaşmadığı" gerekçesiyle tedrici olarak ortadan kaldırılmış ve halkın ihtiyaçlarına binaen ortaya çıkan boşluğu, araba yarışları zaman kaybetmeden ve güçlü bir şekilde doldurmuştur.
kısa sürede arenanın en sevilen gösterisi haline gelen yarışlardaki araba sürücüleri, dört farklı renk kıyafet giymişlerdir: yeşil, mavi, beyaz ve kırmızı. her renk ise organize olmuş bir taraftar grubunu temsil etmektedir. 5. yüzyıldan itibaren bizans’ta araba yarışı grupları demos adıyla anılmışlardır. demos teriminin genel olarak; insanlar (halk) ya da özgür vatandaşlar ve kentsel bir bölgedeki nüfus şeklinde tanımlanan iki anlamı mevcuttur. aynı şekilde, renkler muhtelif kaynaklarda meros adıyla da anılmış olup hizip şeklinde de tercüme edilmiştir. mezkur renklerin kaynağı ise güneş kültüne dayandırılmaktadır. (bkz: sol invictus)
öteki taraftan ioannes malalas ve ioannes lydos gibi 6. yüzyıl antik dönem yazarları ise bu renklerin mevsimleri sembolize ettiğini ve dört elemente karşılık geldiğini öne sürmüşlerdir: toprak (yeşil), su (mavi), hava (beyaz) ve ateş (kırmızı). binaenaleyh araba yarışlarının kökeninde doğanın yenilenişini anlatan simgesel bir yönü bulunduğu da iddia edilmektedir. tarihçi gilbert dagron ise yaklaşık 35 metre genişliğindeki bir pistte olabilecek kazaların karışıklığa yol açmaması adına atlı araba sayısının dört olmasının normal göründüğünü; dört mevsim, dört ana yön, dört element ya da dört doğal niteliğin (sıcak, soğuk, ıslak, kuru) olmasının benzerliklerden ve yapay derinliklerden başka bir şey olmadığını savunmaktadır. söz konusu gruplardan beyazlar ve kırmızılar zamanla ortadan kalkmış ve geriye yeşiller ile maviler kalmıştır. mavilere venetoi, yeşillere ise prasinoi denilmiştir. gruplara ilişkin en net bilgi, bunların hipodrom’daki at yarışlarıyla ilgili oldukları yönündedir. her grup kendi yarışçılarını hazırlamakta ve yarışları izleyen seyirciler, maviler ile yeşiller olarak ayrılmak suretiyle kendi yarışçısını desteklemektedir.
imparator da dahil olmak üzere halkı oluşturan her sınıftan insan, gruplardan herhangi birine şu veyahut bu şekilde sempati duymuştur. misal; 2. theodosius (408-450), leo (457- 474) ve zeno (474-475) yeşilleri tercih ederken, marcianus (450-457) ya da justinianus (527-565) gibi hükümdarlar mavileri desteklemiştir. örneğin; imparator 2. theodosius (408-450) yeşillerin lideri ve hamisi olan chrysaphius’un isteklerini mütemadiyen yerine getirmiş ve onu hediyelerle mükafatlandırmıştır. bir şikayeti veyahut isteği olduğunda chrysaphius, imparatora rahatça ulaşabilmiştir. 2. theodosius’tan (408-450) sonra tahta geçen marcianus’un (450-457) ilk eylemi ise chrysaphius'u idam ettirip mallarına el koymak olmuştur. chrysaphius'un yeşiller grubundan olması ve marcianus'un maviler'e sempati duyması nedeniyle böyle bir karar vermiş olabileceği akla yatkın gelmektedir.
hipodrom grupları hakkında çalışma yapan pek çok araştırmacı, grupların doğası ve toplumun diğer kesimleriyle ilişkileri hakkında farklı fikirleri
benimsemiştir. bu çerçevede, söz konusu grupların dini ya da politik bir nitelik taşıyıp taşımadıkları, askeri güç olarak kullanılıp kullanılmadığı, sosyal farklılıkları, sınıfsal ayrımları ve yaşadıkları semt bağlamında farklı görüşler öne sürülmüştür.
taraftar grupları hakkında en detaylı çalışmaya sahip olan akademisyen ve yazar alan cameron, grupların siyasi veya dini çıkar gruplarıyla çok fazla ilgisi olmadığını, hipodromda düzenlenen at yarışı ve diğer eğlencelerin fanatizmle ilgisi olduğunu belirterek onları basit taraftar kulüpleri olarak değerlendirmektedir.
farklı bir nokta-ı nazar ile grupların sınırlı da olsa siyasi etkisine örnek olarak phokas’ı (602-610) tahttan indirilmesini ve herakleios’un iktidarı ele geçirmesini verebiliriz. phokas’ın başarısız politikaları nedeniyle isyan başlatan afrika eksarkının oğlu herakleios, phokas'a saldırmak için büyük bir kuvveti gemilerle konstantinopolis'e göndermiştir. herakleios deniz kıyısındaki adalara ve çeşitli limanlara uğradığında ise başta yeşiller olmak üzere birçok kişi ona katılmıştır. phokas durumdan haberdar olunca rakibine karşı şehrin savunulması için emirler göndermiş ve bunun üzerine deniz kıyısında çatışmalar başlamıştır. mücadelenin sonunda senatörler, subaylar ve askerlerden oluşan bir grup phokas'ı ele geçirmiş ve imparatorluk tacını ondan almışlardır. herakleios, iktidarı ele geçirmesinin ardından düzenlendiği ilk yarışta hipodrom'da bulunan phokas’ın ikonunun ve mavilerin bayrağının yakılması emrini vermiş ve rakibini destekleyen karşıt grubu bu şekilde aşağılamıştır.
francis dvornik ve gavro manojlovic başta olmak üzere bazı araştırmacılar grupların dini yönden ayrıldıkları ve mavilerin ortodoksluğu, yeşillerin ise monofizitliği temsil ettikleri ileri sürmüşlerdir. ancak bu sav averil cameron tarafından çürütülmüştür. cameron, mavilerin geleneksel olarak ortodoks, yeşillerin monofizit olarak kabul edildiğini, hatta tüm yeşillerin monofizit değil ama tüm monofizitlerin yeşillerden oluştuğunu iddia eden görüşler bulunduğunu ancak bu savların 5. ve 6. yüzyılların din tarihinin basitleştirilmesine ve çarpıtılmasına neden olduğunu belirtmiştir. maviler ve yeşiller arasındaki ayaklanmaların, hipodromda herhangi bir rengin galibiyeti ya da yenilgisi kadar basit bir şeyden çıktığını, genel olarak yeşillerin de maviler kadar ortodoks olduğunu, dini saiklerin gruplar arası rekabette rol oynamadığını ve grupların grubu temsilen dini anlaşmazlıklarda yer almadıklarını savunmuştur.
manojlovic, ayrıca maviler ve yeşillerin iki farklı sosyal sınıfı temsil ettiğini, mavilerin esas olarak şehrin seçkin, ticari ve endüstriyel olmayan semtlerinde ve blachernae'de (bkz: ayvansaray) yaşadıklarını bu nedenle sosyal olarak üst sınıfa mensup olduklarını ancak şehirde azınlıkta bulunduklarını diğer yandan yeşillerin işçi, denizci ve tüccar nüfusu oluşturduğunu, özellikle liman bölgesi ve konstantinopolis'in ticaret merkezi olan khalkedon'da (bkz: kadıköy) yaşamakta olduklarını ileri sürmüştür. sınıfsal ayrıma ilişkin görüşün kökleri ondan önceye dayansa da onu sistematik olarak formüle eden ve destekleyen ilk kişi manojlovic’tir.
7. yüzyıla gelindiğinde başkentte yeşillerin 1500, mavilerin ise 900 taraftarı bulunduğu muhtelif kaynaklar tarafından ifade edilmiştir. taraftar grupları ise üç ana unsurdan oluşmaktadır: 1) sicile kayıtlı olan, her yıl üyelik ücreti ödeyen ve taraftar grubunun liderlerinin seçimine katılan kulüp üyeleri, 2) taraftar grubunun asli üyesi sürücüler, 3) sicile kayıtlı olmadan ve üyelik ücreti ödemeden, herhangi bir ayrıcalıktan yararlanmadan, yine de taraftar grubunu destekleyen ve hipodroma gelen bizanslı halk kitlesi.
yine, ortaçağda büyük şehirlerin sosyal çevresi büyük bir öneme sahip olmuştur. roma, aleksandreia (iskenderiye) ve antiocheia (antakya) gibi konstantinopolis de kalabalık bir nüfusa sahiptir ve inşa faaliyetleri kapsamında yeni yapılarla tedricen fiziki olarak büyümüştür. ancak söz konusu büyüme halkın refah düzeyinin artmasında etkili olmamıştır. toplumun ekseriyeti fakir ve işsiz durumdadır. büyük şehirlerde yaşayanların, küçük kentlerde ve köylerde yaşayanlara göre aile, gelenekler ve toplumsal hiyerarşiyle bağları güçlü değildir. buna ilaveten imparatorluğun yaşadığı büyük dini ve siyasi değişimlerde yeni otorite yapıları ortaya çıkarmasına rağmen yarattığı köklerden ayrışma sorunuyla birlikte sosyal denge kaybını ortaya çıkarmış ve bu da kitleleri patlamaya hazır hale getirmiştir. holiganlığın zirve noktası ise 6. yüzyıl olacaktır.
justinianus (527-565), barışın ve sükunetin sağlanması amacıyla imparatorluğun bütün kentlerine resmi mektuplar (sacrae epistulae) göndererek kargaşa çıkaranların ve cinayet işleyenlerin cezalandırılacağını, halkın oyunları kurallara uyarak seyretmesini arzu ettiğini bildirmiştir. keza imparatorluğun başkentindeki
huzursuzlukların çoğu hipodromda başlamıştır. hipodrom, imparator ve halk arasındaki ilişkilerde odak noktası konumundadır, zira taraftarlar sadece takımlarını ya da imparatoru desteklemek üzere yarışları izlemeye gitmemektedirler. yarışlar vesilesiyle halk, imparatora taleplerini iletme, imparator da olumlu yanıt verme, onları görmezden gelme ya da isyancılara karşı birlik gönderme fırsatına sahip olmaktadır. yarış için toplanan insanların talepleri ve gürültüsüyle başa çıkmak bir imparatorun karşı karşıya olduğu en zorlu mücadelelerden biri olagelmiştir.
taraftar gruplarının birbirleri ve/veya imparator ile arasında yaşanan gerilimler tırmanarak zaman zaman tüm şehre yayılan isyanlara dönüşmüştür. bu durumun en çarpıcı örneği ise 532 yılında yaşanan meşhur nika ayaklanmasıdır. imparator justinianus, 11 ocak 532 tarihinde düzenlenmesi öngörülen yarışlarla ilgili olarak mavileri destekleyici yönde bir tutum sergilemiş ve bu tavır, yeşiller grubunda tansiyonun yükselmesine sebebiyet vermiştir. grupları sakinleştirmek üzere imparator, mandator adındaki görevliyi yeşillerin liderine göndermiş ve görüşme esnasında yeşiller, kalopodias adındaki bir kişinin şike yaptığını öne sürmüşler ve onun, ihanet eden yahuda gibi tanrının zulmüyle cezalandırılacağını ifade etmişlerdir. bunun üzerine mandator, yeşillere; yahudiler / samiriler şeklinde bağırmış ve bu gelişmenin akabinde tartışmalara maviler de müdahil olmuştur. iki tarafın da birbirini suçlamasının ardından mandator, mavilerden yana tavır sergileyince yeşiller yahudi olacaklarını, mavi olmaktansa putperest olmayı tercih ettiklerini ifade ederek hipodromdan ayrılmışlardır. bu hareket, imparatorluğa karşı yapılabilecek en büyük saygısızlıklardan biri olarak kabul edilmektedir. bilahare olayları yatıştırmak adına her iki gruptan bazı kişiler gözaltına alınmış, bazıları ise idam edilmiştir. 13 ocak’a gelindiğinde ortamı sakinleştirmek için yarışlar düzenlenmiş ancak sonuç istenenin tam aksi şeklinde cereyan etmiştir. maviler ile yeşiller imparatora karşı birleşmişler ve gözaltına alınan ya da idam cezasına çarptırılan taraftarlarının bağışlanmasını istemişlerdir. talepleri reddedildiğinde ise şehrin tamamına yayılan büyük isyan patlak vermiştir. asilerin "nika! nika!" (zafer anlamında) nidalarından mütevellit ise bu kalkışmaya nika ayaklanmasıadı verilmiştir. isyancı gruplar, praefectus olan kapadokyalı ioannes'in, hukuk komisyonu başkanının ve tribonianos’un görevlerinden azledilmesini istemişlerdir. kapadokyalı ioannes dönemin en güçlü adamı konumundadır ve kısa sürede büyük bir servet elde etmiştir. bu serveti elde ederken tebaasının mallarını yağmalamaktan çekinmemiştir. tribonianos da para kazanmak ve kar elde etmek için her zaman adaleti satmaya hazır bir hüviyete sahiptir. neredeyse her gün rüşvet aldığı kişilerin ihtiyaçlarına göre bazı yasaları yürürlükten kaldırırken başka kanun tekliflerini sunmaktadır. ioannes ve tribonianos’un kamu yararına karşı işledikleri kimi suçlar başta görmezden
gelinmiş, ancak taraftar grupları anlaşmaya varıp ayaklanma başladığında onların katli toplum nazarında vacip hale gelmiştir. kamu görevlilerinin görevden alınması için isyan bir araç olarak görülmüştür. grupların katılabileceği resmi bir tartışma ortamı bulunmadığı için de mevcut politikaları protesto etmek yerine isyancılar, politikalardan sorumlu yetkililerin görevden alınmasını talep etmişlerdir. diğer yandan, ioannes ve tribonianos imparatorluğun önemli isimlerinden olmasına rağmen justinianus (527-565) bu teklifi kabul etmiştir. ancak isyanın devam etmesi üzerine general belisarius görevlendirilmiş ve pek çok isyancı öldürülmüştür. bunun üzerine isyancılar kamu binalarını ateşe vermişler ve ortaya çıkan tahribatın sonucunda ayasofya’nın yerinde bulunan büyük kilise yıkılmıştır. ahvalin bu şekilde hasıl olduğu bir ortamda imparator genel bir af ilanı önerisinde bulunmak için hipodromda halkın önüne çıkmış ancak aldığı yanıt olumsuz olmuştur. bunun üzerine farklı bir yöntem denemeye karar veren justinianus, para dağıtmak suretiyle isyancı grupların bölünmesini sağlamış ve dağılmış hale gelen asilerin üzerine son darbe olarak askerlerini sevk etmiştir. isyanın son bulmasıyla isyanın liderleri tutuklanmış, pek çok kişi sürgüne gönderilmiş ve 35.000 civarında insan hayatını kaybetmiştir. ayaklanmanın faturası ise çok ağır olmuştur. şehir, sanki düşmanlar tarafından ele geçirilmiş gibi tahrip edilmiş haldedir. ayasofya kilisesi, zeuksippos hamamları ve imparatorluk avlusu yakılıp yıkılmıştır.
konuya dair daha fazla bilgi edinmek isteyenlere gilbert dagron'dan konstantinopolis hipodromu: oyunlar, halk ve politika, averil cameron'dan bizanslılar ve franz dvornik'ten the circus parties in byzantium: their evolution and their supression adlı eserleri tavsiye ediyorum.